Özel Bölüm *2*
Gecikme için üzgünüm, iyi okumalar!❤
×××
"Kızım hazır mısın?"
Merdivenlerden bana seslenen babama odamın kapısından çıkarak cevap verdim. "Geliyorum baba!"
"Ruju sürdün değil mi?!" Annemin beni süsleme merakına göz devirdim. Cevap vermemeyi seçtim. O sırada babamın sesini duydum. "İnci, kızı neden daha fazla güzel olması için baskılıyorsun? Zaten çok güzel! Sonra o çocuk ağzını akıta akıta bakacak."
"Sevgilisi Güven! Ayrıca o nasıl bir tabir ya? Taylan oğlum öyle biri değil."
"Nerden senin oğlun oluyor o çocuk?"
Annemle babam yeni bir tartışmaya tutuşurken gülerek odama geri girdim ve aynanın karşısına geçip saçlarımı son kez düzelttim ve az önce duşa girmeden çıkardığım yakut taşlı kolyemi boynuma taktım. Siyah renkte dizlerimin altına kadar uzanan ve vücudumu saran ince askılı bir elbise giymiştim. Saçlarımı ensemde dağınık bir şekilde toplatmıştım ve yüzüme çok hafif makyaj yapmıştım. Annemin bana tembihlediği rujumu elime aldım. Aşağıda sürmem daha sağlıklı olacaktı.
Bu kadar hazırlanmamın sebebi İlkay ablaydı. Bir buçuk seneye yakın görüştüğü Umut abiyle bugün evleniyorlardı ve ben de davetliydim. Taylan her ne kadar İlkay ablanın evlenmemesi için elinden geleni yapsa da başarılı olamamıştı.
İlkay abla küçük bir ofiste çalışan bir mimardı ve Umut abiyle ilk defa ofisten çıkarken asansörde karşılaşmışlar. Umut abi de bir üst katındaki ofiste çalıştığı için artık her gün giriş çıkışlarda asansörde karşılaşmayı sürdürmüşler. İkisi de her ne kadar birbirlerinden etkilenseler de ilk adımı atan Umut abi olmuş. Arkadaş gibi başlayan ilişkileri zamanla başka yöne evrilmiş. O sıralarda Umut abinin teyzesi ve İlkay ablanın annesi, her nerden birbirlerini bulmuşlarsa, arkadaşlarmış. Teyzesinin Umut abiye İlkay ablanın fotoğrafını göstermesiyle Umut abi olaya balıklama atlamış ve İlkay ablaya yaptığı teklifle ciddi bir ilişkiye başlamışlar.
Taylanların evine kek yapıp gittiğim sırada ilişkileri hali hazırda devam ediyordu ama bu detayları çok sonradan İlkay ablayla sıklaşan muhabbetlerimiz ve telefon görüşmelerimiz sırasında öğrenmiştim. Şimdi ise üniversitemizin ilk senesini bitirmiştik ve yaz tatilindeydik. Taylan'ın da ısrarlarıyla dönem ortasında olan düğünü yaz sonuna ertelemişlerdi.
Taylan hala bir çocuk gibi ablasının evleneceğini kabullenmiyordu. Dün de bu yüzden kavga etmiştik. Daha doğrusu ben etmiştim o da dinlemişti. Bu yüzden bugün beni gelip almasına izin vermemiştim ve bunu öğrenen babam beni götürmeyi teklif etmişti.
Küçük portföy çantamı elime aldım ve içine rujumu attım. Telefonumu da koyup aşağıya indim. Merdivenlerden inerken beni gören annemin gözleri hemen sulanmıştı. "Benim güzel kızıma bak sen..." Gözleri kısıldı. "Rujunu sürmemişsin?"
Çantamı sehpaya bırakıp kucağındaki adı gibi minik prenses olan kardeşime uzanıp kucağıma aldım. "Miniğim, Sara'm." Uzanıp boynunu koklayarak öptüm. Bu minik geçen günlerde üçüncü ayını doldurmuştu ve gün geçtikçe büyüyordu. "Ablan kurban olsun sana." Yanaklarını uzun uzun öptüm. "Bu miniği öpmeden gidemezdim, o yüzden rujumu evden çıkmadan sürmeye karar verdim."
Babam mutfaktan çıktı ve kucağımdaki miniği aldı. Aynı şekilde öptü. "Cadı ablanı düğüne bırakıp geliyorum tamam mı babacığım? Sen burada bekle beni." Anneme döndü. "Uyutma sakın, bugün hiç sevemedim Sara'mı."
Annem omuz silktikten sonra ayağa kalkarak yanıma geldi. Kapının yanında rujumu sürmeye çalışıyordum. Taylan'a kızdığım için onun gelmesine izin vermediğimi biliyordu. "Çocuğa boş boş trip atma. Gidince iyi davran, üzme oğlumu."
Omuz silktim. "Sinir etmesin o zaman oğlun."
Alayla kıkırdadı. "Sen orda surat yap da kapsınlar gül gibi çocuğu." Hızla anneme döndüm. "Ne demek kapsınlar? Kim kapıyor?"
"Orası düğün. Bir nevi bekar gençleri evlendirmek üzere kurulu olan bir sistem. Bakarlar çocuk boş, yanında kimse yok. Sen de pas vermiyorsun, gelir de yapışırlarsa şaşırma. Uyarımı yapayım da ben." Rujumu sürmeyi bitirdikten sonra anneme döndüm. "Taylan'a güveniyorum ben. Buna izin vermez."
Başını beni geçiştirircesine salladı. "Taylan'a değil, etrafa güvenmeyeceksin."
Babam yanımıza gelip imdadıma yetişti. Sara'yı son kez öpüp anneme uzattıktan sonra gülümseyerek yanıma geldi ve saçlarımın üstünden öptü. "Çok güzel olmuşsun, gidelim."
Birlikte dışarı çıkarken babam ayakkabılığın yanından bir poşet aldı. Ben de arkasından takip ettim. Arabanın önüne gelince Nadi abi bize döndü. Babama kapıyı açtı ama babam gülümseyerek kapıyı kapattı ve elindeki poşeti Nadi abiye uzattı. "Kızının doğum günü olduğunu söylemiştin birkaç gün önce. Bizim adımıza iyi ki doğdun dileklerimizi ilet." Nadi abi şaşkınlıkla babama baktıktan sonra gülümseyerek elindeki poşeti aldı. "Teşekkürler Güven Bey."
Babam yanımızdaki arabayı işaret etti. "Arabayı al, git. Şimdi kızın seni bekliyordur geç kalma."
"Ama siz?"
"Biz İnci'nin arabasıyla gideriz, sen kızına yetiş."
Nadi abi ve babam kısa bir sarılma gerçekleştirdikten sonra Nadi abi arabaya atlayıp gitti ve ben de babamın garajdan arabayı çıkarmasını bekledim. Konuşa konuşa geçen on dakikalık araba yolculuğumuz gayet güzel geçmişti. Artık babamla her türlü konudan konuşabiliyorduk ve bundan çekinmiyordum. Farklı fikirleri savunduğumuz konuları bile onunla konuşmak eğlenceliydi.
Düğünün yapılacağı salonunun önünde durduğumuzda uzanıp yanağını öptüm. "Teşekkür ederim." O da benim yanağımı öptükten sonra geri çekildi. "Çıkmadan önce ara, gelirim almaya." Karşı taraftan arabaya doğru gelen Taylan'ı görünce gülümsedim. "Gerek kalmayabilir." Babam da onu görünce her zamanki gibi sinirle homurdandı. "Yine mi bu çocuk?"
Gülümseyerek kapıyı açtım. O sırada Taylan çoktan yanımıza gelmişti. Babama doğru döndü ve kısaca selamlaştılar. Babam yine beni almaya gelebileceğini söylediğinde Taylan nazik bir dille kendisinin bırakacağını söyledi.
Babamı nihayet kavgasız gürültüsüz uğurladıktan sonra Taylan'a döndüm. Üzerine tam oturan smokini onu daha da yakışıklı yapmıştı. Saçları muhtemelen annesinin bağırışları sonucu biraz kısalmıştı ve harika gözüküyordu yine. Onun da aynı şekilde beni süzdüğünü gördüm. İlk konuşan o oldu. "Çok güzel olmuşsun Kızıl'ım."
Gülümsedim. "Sen de çok yakışıklı görünüyorsun." Sonra ona kızgın olduğum aklıma geldi. "Ama sana hala kızgınım. İlkay abla için geldim."
"Tribini yesinler." Yanından geçip gitmeme izin vermeden belimi tutup yanına çekti. Gülümsememi bastıramadım ve birlikte içeri geçtik. Elini belimden çekmeden salonun içine yönlendirdi. Salona girmeden karşılaştığımız koridorun ucunda Ümit ve Cengiz vardı. İkisi de giydikleri smokinlerin içinde çok iyi duruyorlardı.
"Epey yakışıklısınız beyler." İkisi de bize döndü ve gülümsediler. Kısaca sarıldık. İltifatlarını gülerek kabul ettim. O sırada Hale ve Ezgi gelin odası zannettiğim yerden çıkmıştı. Hale kırmızı, Ezgi ise mavi elbisesinin içinde oldukça güzel görünüyorlardı.
Onlarla da sıkıca sarıldıktan sonra Taylan'a döndüm. "İlkay abla içerde mi?" Başını salladı.
"Hadi gidelim yanına. Onu görmek istiyorum. Eminim çok güzel olmuştur." Gözlerini bana değdirmeden etrafta dolaştırdı. Cık'ladı. "Sen git, ben buradayım."
Ümit'in neşeli sesi duyuldu. "Ablasını görünce ağlamaya başlıyor, makyajı bozulmasın diye yanına girmiyor."
Şaşkınlıkla Taylan'a döndüm. Aslında bunu duymak şaşırtıcı değildi. Taylan'ın ablasına ne kadar bağlı olduğunu biliyordum. İstemsizce elim yanağına gitti ve hafifçe okşadım. "Yaa, yerim ama seni."
Gözleri yine dolacak gibi olduğundan dalgaya vurdu. "Hatırlatırım ama bunu." Omzuna hafifçe vurup odaya girdim.
Kapıdan içeri girince yan yana oturan gelin ve damadı gördüm. İlkay abla beni görünce Umut abinin yardımıyla ayaklandı. Beyazlar içinde o kadar güzeldi ki... Taylan'ın ağlamakta çok haklı olduğunu biliyordum.
Yanına gittiğimde kollarını açtı bana. "Yakut!" Kollarının arasına girip ona sıkıca sarıldım. "Ya İlkay abla, çok güzel olmuşsun!" Geriye çekildikten sonra o da beni süzdü. "Sen de her zamanki gibi çok güzelsin." Eliyle yüzüne yelpaze yaptı. "Bak sakın tek kelime etme, ağlarım. Zaten sabahtan beri bir Taylan, bir annem, bir babam. İki kere makyaj tazeledim."
Gülümseyerek Umut abiye döndüm. "Nasılsın Umut abi?" Yerinde gülümseyerek hareketlendi. "İyiyim fıstık, ama çok heyecanlıyım. Dans kısmı acayip geriyor beni."
Gülerek elimi salladım. "Yaparsın sen, Taylan'ı bile düğüne ikna etmiş adamsın." Homurdandı. "Aynen, hiç sorma. Senin katkını da eş geçemem ama. Taylan'ı hep geriye çektin."
Gülümsedim. "Ben geri çekmedim. Taylan, ablasının mutluğu gördükçe geri çekildi."
"Ay! Sus!" İlkay abla gelinliği izin verdikçe yürümeye başladı. Eliyle de yüzünü serinletiyordu. "Ağlayacağım şimdi." Bana döndü. "Dışarda mı?"
Başımı salladım. "İçeri çağırdım ama gelmedi."
"Ay hayır gelmesin. Çok az kaldı. Bir daha makyaj tazeleyemem. Bu seferki çok güzel oldu." Umut abi İlkay ablanın elini tuttuktan sonra üstünü öptü. "Sen hep güzelsin."
Birkaç dakika daha durduktan sonra Taylan'a bakmak için odadan çıktım. Taylan'ı tek başına duvara yaslanmış bir şekilde buldum. Koridoru aydınlatan ışıklar yüzüne vuruyordu. Göz çevresi kızarıktı.
Geldiğimi anlaması için ona seslenerek yanına gittim. "Taylan?"
Sesimi duyunca duvardan doğruldu. Gülümsedim hafifçe. "Gözlerin kızarmış yine." Omuz silkti. Etrafa baktıktan sonra uzanıp belime sarıldı ve beni kendine yasladı. Ellerimi omuzlarına sardım ben de. Yanağını çıplak omzuma yasladı. "İlla evlenmesi mi gerek? Tamam, sevsinler birbirlerini. Aşktan anlıyoruz o kadar da değil ama evlenmelerine ne gerek var?"
"İlkay abla sanıyorum yirmi dört yaşında. Umut abi ondan da daha büyük. İkisi birbirlerini seviyor ve bir yuva kurmak istiyorlar. Bu çok doğal. Şimdi evden ayrılacak olması seni üzüyor anlıyorum ama bu doğanın kanunu. Hem evlenecek olması seni unutup gideceği anlamına gelmez ki. Her zaman seni görmeye gelecek. Hem, üniversiteye giderek onu ilk bırakan sen oldun aslında." Taylan'a bir çocuğu avutur gibi konuştuğumun farkındaydım ama o da zaten ablası söz konusu olunca çocuklaşabiliyordu.
Belimi bırakmadan kendini geri çekti biraz. "Ablam üzgün müydü?"
Gülümseyerek bir elimi yanağına yasladım. "Biraz ağlatmışsın onu da ama şimdi daha iyi. Umut abi ona destek oluyor. Sizden ayrılacağı için üzülse de evlendiği için çok mutlu."
"Bir işe yarasın o da."
Umut abiyi sevdiğini biliyordum. Onun samimiyetine inanmasa her ne olursa olsun ablasını bu işten vazgeçirirdi. Sadece ablasını aldığını düşündüğü için ona tersleniyordu.
"Babanın beni sevmemesini daha iyi anlıyorum."
Kaşlarımı çattım. "Babam seni seviyor Taylan. Sadece bunu bilmeni, daha doğrusu kimsenin bilmesini istemiyor." Manidarca gülümsedim. "Umut abiye babanla birlikte yaptığınız gibi aslında."
Başını salladı. Hafifçe gülümsedi. "Ben de içerdeki damat gibi seni alacağım çünkü. Bu yüzden onu anlıyorum."
Omzuna vurdum gülerek. "Kız verirken söyleniyorsun huysuzlanıyorsun ama iş kız almaya gelince yüzün güldü bir. Hayırdır?"
"Benimle oynuyor musun yoksa? Oysa ben ciddi düşünüyordum."
Kaşlarımı kaldırdım. "Valla babam bilir, o beni vermek istemezse evlenmem. Bu yüzden babamı kızdırmamaya çalış derim."
Geldiğimden beri ilk defa gerçekçi bir kahkaha attı. Başını eğip saçlarıma öpücük kondurdu. "Annen benim tarafımda, bu yüzden babanı kafalamak kolay olacak."
Geri çekilip elimi tuttu ve beni düğünün olacağı alana doğru yürüttü. "Annem seni hala göremediği için bana kızdı. Bir an önce kendini göster ona."
"Hey! Ama ben sana kızgındım!"
Gülüşünü duydum. "Bugün bir bitsin, devam edersin tribine güzelim." Gülümseyerek omuz silktim. Bana uyardı. Zaten şu an o kadar güzel görünüyordu ki trip atmak benim için de zordu. Üstelik ona geçen aldığım saati de takmıştı!
Birlikte annesinin yanına gittiğimizde beni görünce kocaman gülümsedi. "Hoş geldin Yakut!"
Beni kollarının arasına çekerken aynı şekilde ona sarsılmıştım. "Hoş buldum Handan teyze. Nasılsınız?"
Güldü. "Hem mutlu, hem buruk."
Gülümsedim. Handan teyzenin sıcacık hallerine hala alışamamıştım. Onunla ilk tanıştığımdan çok farklı biriydi. İlk olarak bir kafede tanıştırmıştı Taylan bizi ve o gün buz gibi bir tavrı vardı bana. Ne kadar konuşmaya çalışırsam çalışayım kısa cevap veriyor ve beni sadece süzüyordu. Resmen soğuk terler dökmüştüm. Hatta oradan ayrıldıktan sonra beni sevmediğini düşünüp ağlamıştım bile ama ertesi gün evine çağırmıştı. Aynı tavrı sergileyeceğini düşünüp gitmek istemediysem de mecburen gitmiştim. O gün bana dünden çok farklı sımsıcacık bir ifadeyle yaklaşmış, sarılmıştı ve bir daha o soğuk tavrını bana karşı hiç görmemiştim.
Handan teyzenin yanına gelen Kemal amcayla da görüştüm. Kemal amcanın yanında daha çok utanıyordum çünkü bana sürekli "kızım" diye hitap ediyordu.
Handan teyzenin yönlendirmesiyle Cengizlerin masasına gidip oturduk. Tunç ve Miray da gelince sıkıca sarılmıştık. Birkaç dakika sonra da düğün başlamıştı.
×××
Başlayan düğünle birlikte tüm dikkatler gelin ve damada yönelmişti. İkisi de çok mutluydu. Gözleri onları izleyen misafirleri görmüyordu.
Danslarını ettikten sonra nikah gerçekleşti. O sırada pasta dağıtımı yapılıyordu.
Pastalar yendikten sonra çalan romantik bir şarkı ile Taylan, Yakut'u tutup piste çıkardı ve ardından tüm çiftler dans için piste çıkarken Tunç, Miray'ın omzunu dürttü. "Pişt, dans etsene kız benimle."
Miray kaşlarını çattı. "O nasıl bir dansa kaldırma şekli Tunç?"
Tunç gülümsedi. "Bizde böyle kızım, kabul edersen." Miray sinirle omuz silkti. "Kabul etmiyorum." Eliyle yan masayı işaret etti. "Bence şurada oturan çocuk bana çok güzel teklif eder. Onu değerlendiririm."
Tunç sinirle yan masaya baktıktan sonra Miray'a döndü. "Zorla katil ettireceksin adamı. Ne değerlendirmesi?!"
Miray gülerek omuz silkti. "Bizde böyle koçum, kabul edersen." Tunç sinirle boynunu kütlettikten sonra yan masadaki çocuğu düşünmemeye çalışıp gülümsemeye çalıştı. "Güzelim, bir tanem, sarışınım, benimle dans eder misin?"
Miray kıkırdadı. Tunç'un ona elini uzatarak söylemesi gerekiyordu ama yan masadaki çocuğu aklından çıkarması için Tunç'un elini tuttu. "Tabii ki ederim mavişim."
Tunç'u piste çekiştirdi. Tunç, arkasından söylenerek ilerledi. Bu kız onun dengesini bozuyordu.
Miray'ın beline sarılıp kendine çekti. Miray da boynuna sarıldı. Topukluları sayesinde boyları yakındı. Miray aklına gelen şeyle Tunç'un kulağına yanaştı. "Bu sene de İzmir'e gelemedin." deyip güldü.
Tunç sinirle kaşlarını çattı. Yaptığı yatay geçiş sonuçları olumsuzdu. Puanı yeterince iyi olmadığı için başvurusu kabul edilmemişti. Sinirle homurdandı. "Bu sene daha çok çalışıp tekrar yatay geçiş başvurusu yapacağım." Miray'ın beline daha çok sarıldı. Omzuna yaslandı. "Benden hiç kaçarın yok. Son sene bile olsa İzmir'e geleceğim."
"Senden kaçmak isteyen kim?"
×××
Tunç ve Miray birbirine sarılmış danslarını ederken Ümit neşeyle ayağa kalktı. Ezgi'nin yanına gidip onu dansa kaldırdı. Ezgi de gülerek kabul etti. Ezginin ailesi de buradaydı ama hepsi Ümit'i tanırdı. İkisi Cengiz ve Hale gibi değildi en azından. Birbirinin gerçekten dostuydular.
Cengiz, sıkıntıyla etrafına bakındı. Bugün yine düğüne gelmeden önce Hale'yle elbisesi yüzünden tartışmışlardı. Lisedeyken en azından bu kavgalarda orta yolu bulmaya çalışan Hale artık sıkılmıştı ve Cengiz ne isterse tam tersini yapıp onu delirtiyordu. Cengiz çıldırmak üzereydi. Hem Hale'yi dansa kaldırıp ona sarılmak için bir bahane bulmak istiyor, sabahki kavgaları yüzünden çekiniyordu. Kavgalarını unutmuş gibi yapsa bile bu elbiseyle Hale'yi ayağa kaldıramazdı.
Hale, Cengizhan'dan tarafa bakmıyor telefonuyla ilgileniyordu. Birden yanındaki sandalyenin çekilmesiyle irkildi. Diğer tarafındaki Cengiz'in de buraya döndüğünü biliyordu.
Hale, yanına izinsizce oturan sarı saçlı çocuğu tanıyıp tanımadığını düşündü ama daha önce hiç görmemişti. "Merhaba, ben Tarık." Hale şaşkınlıkla ona uzatılan eli tuttu. "Merhaba, tanışıyor muyuz?"
Elleri çok geçmeden Cengiz tarafından ayrılmıştı. Hale'nin elini tutup indirdi, kendi avucunda tuttu. "Hayırdır birader, kimsin?"
Tarık, ona sertçe bakan çocuğu umursamadan Hale'ye döndü. "Aslında kapıda karşılaşmıştık seninle. Ama hatırlamıyorsun sanırım?"
Hale, belli belirsiz gülümsedi. "Özür dilerim ama hatırlayamadım."
Tarık, gülümsedi. "O zaman bana bir dans hediye edebilir misiniz? Belki tanışma fırsatı elde ederiz?"
Hale, böyle emrivakilerden hoşlanmazdı. Aslında, Cengiz hariç başkasının yaptığı emrivakilerden hoşlanmazdı. Ama şimdi sırf Cengiz'e inat dans etmek istiyordu. "Olabilir." deyip gülümsedi.
Fakat Cengiz'in buna izin vermeye niyeti yoktu. Hale'nin elini hala bırakmamasını fırsat bilip kalktı ve Hale'yi de beraberinde kaldırdı. "Onun bir eşi var zaten koçum, sana gerek yok."
Hale'yi piste çekiştirdi. Hale, elinden kurtulup karşısına dikildi. "Seninle dans etmek istemiyorum."
"Ben de bu elbiseyle dans etmeni istemiyorum ama o herifle de dans etmene izin vermem."
"Sen kimsin de bana izin vermiyorsun? Ben Tarık ile dans edeceğim." Hale'nin alayla kurduğu cümle son nokta olmuştu. Kızın elini tutup salondan çıkardı ve otoparka getirdi. Hale sinirle söyleniyordu. "Neden getirdin buraya Allah'ın cezası?"
Cengiz sinirle bağırdı. "O herifle dans edemezsin!"
"Sana ne ya? Sen benim arkadaşımsın." dedi işaret parmağıyla Cengiz'in göğsünü dürterken. "Hep öyle söylüyorsun ya, arkadaşım! Sen benim arkadaşımsın ve çevremdeki erkeklere karışamazsın! Tarık'ın benimle dans etmek istemesine karışamazsın! Ozan'ın bana çıkma teklifi etmesine..."
"Ozan deme bana!" diye sinirle bağırdı Cengiz. Üniversitede herkesin ortasında Haleye çıkma teklifi etmesinin üstüne attığı yumruk şimdi ona az gelmişti. Keşke biraz daha vursaydı.
"Neden?" diye dişlerinin arasından konuştu Hale. Dayanamıyordu artık. Gözünden düşen damlalara hakim olamıyordu.
"Çünkü sana köpek gibi aşığım!" diye kükredi Cengiz. Hale'nin tutulmuş gibi ona bakmasını önemsemeden devam etti. "Yaptığım tüm köpeklikler sana aşık oluşumdandı! Sikmişim arkadaşlığı! Senelerdir 'arkadaş' kelimesini duymaktan beynim sikildi!"
Bir adımda Hale'nin dibine varıp yanaklarını avuçladı ve ıslanan yanaklarını temizledi. Hale, artık kuş gibi hafiflemişti ve sinirleri boşalmıştı. Cengiz, Hale'nin alnını alnına yasladı. "Ben artık her seferinde sana sarılırken bahane üretmek istemiyorum Hale. Yanında bir çocuk gördüğümde delirdiğim zaman arkadaşlığımızın arkasına saklanmayı istemiyorum. Ne dersen de artık, umurumda değil. Seni seviyorum. İster kız, ister..."
Hâle, sinirle Cengiz'i itledi ve yanağına sert bir tokat attı. "Geri zekalı!" diye bağırdı. "Sana aşık olduğumu sahiden görmedin mi? Madem âşıktın neden ikimizi de süründürdün!"
Cengiz şaşkınlıkla Hale'ye baktı. "Sen... sen gerçekten beni seviyor musun?"
Hale "aptal" diye mırıldanıp elini Cengiz'in yanağına yasladı ve senelerdir yapmak istediğini yapıp dudaklarını birleştirdi.
×××
Yakut, başını Taylan'ın omzuna yasladı. Düğün bitmek üzereydi ve yorulmuştu. Taylan birkaç kere onu eve götürmeyi teklif etse de Yakut hem düğünün son anına kadar kalmak istiyor hem de Taylan'a vereceği hediyeyi düşünüp gitmekten vazgeçiyordu.
Düğünün son dakikalarıydı. Salonda tek tük insan kalmıştı. Arkadaşları çoktan gitmişti. Bir tek Ezgi ve Yakut vardı. Taylan, Yakut'u da kaldırdı. "Ablamı son kez görüp gidelim."
Yakut, hevesle başını salladı. Birlikte oturan İlkay ablanın yanına gittiler. İlkay abla Taylan'ı görür görmez kalkmıştı. Taylan bir şey söylemeden ablasını kolları arasına çekti ve sıkıca sarıldı. Başına öpücüklerini kondurdu. "Çok güzel gelin oldun, ablam."
İlkay, gözlerinin dolmasını engelleyememişti. Taylan geri çekilip ablasının göz altlarını öptü. "Ağlama." Gözü yanlarında dikilen Umut'a kaydı. "Bu adam seni üzerse hemen beni arıyorsun. Gelir alırım seni."
Umut, sinirle karışık şakayla güldü. "Deli miyim ben en değerimi üzeyim? Ayrıca karımı kimseye vermem."
Taylan, Umut'un omzuna birkaç kere sertçe vurdu ve sarıldılar. "Karım falan deme, hiç yakışmıyor ağzına." İkisi gülerken İlkay ve Yakut da sarıldı.
Düğün bitmişti artık. Taylan, ablasını uğurladıktan sonra Yakut'un elini tutup gözleri yaşlı annesine seslendi. "Yakut'u bırakacağım anne."
Birlikte arabaya bindiler. Taylan hızla arabayı hareket ettirdi. Yakut, Taylan'a dönüp baktı. "Hemen eve gitmesem?"
Taylan da Yakut'a bir süre baktıktan sonra başını yola çevirdi. "Nereye gitmek istiyorsun?"
Düğün salonu, konumu nedeniyle denize biraz yakındı. "Deniz havası alsak? İyi gelir."
Taylan gülümseyip başını salladı. Uzanıp Yakut'un elini öptü. "Durgunsun?"
Omuz silkti Yakut. "Sen üzgünsün çünkü. Benim de mutlu olasım gelmiyor."
Taylan gülümseyip kızın elini sıkıca tuttu. "Üzgün değilim. Ablam mutlu, nasıl üzgün olayım ki? Sadece, buruğum işte. Deniz havası alalım da kendimize gelelim."
Yirmi dakika sonra arabadan inmişlerdi. Denizi gören bir banka yan yana oturdular. Esiyordu biraz. Taylan, ceketini arabada bıraktığına sitem etti. Yakut'u kendine çekip sardı. "Soğukmuş biraz. Üşüyeceksin böyle."
Yakut gülümseyip Taylan'ın yanağını öptü. "İşin ne? Isıt o zaman." Taylan kısa bir kahkaha attı. Yakut'un bu hallerini seviyordu. Daha sıkı sarıldı kıza. Çenesini başına yasladı. "Tabii ki ısıtırım Kızıl, işim bu."
Yakut da Taylan'ın beline sarılmıştı. Açıkçası şimdi soğuğu hissetmiyordu. Bir süre öylece denizin sesi altında sakince sarıldılar. Yakut aklına gelen şeyle doğruldu. "Arabanın anahtarını verir misin? Bir şey almam lazım."
"Ben alayım, ne alacaksın?"
Yakut, Taylan cebinden anahtarı çıkarınca uzanıp aldı. "Alıp geleceğim hemen."
Taylan'ın arabasının yanına vardı. Ön koltuğu açıp torpidodan defteri çıkardı. Bunu oraya geçen gün koymuştu. Taylan'a göstermek istiyordu. Defteri alır almaz arabayı kilitledi ve sevgilisinin yanına gitti.
Taylan'ın yanına oturdu. Eskisi gibi göğsüne yaslandı. Taylan kaşlarını çattı. "Bu ne?"
Yakut gülümseyip ilk sayfasını açtı. "Bana daha seni tanımıyorken verdiğin defter."
Taylan hatırlamıştı. Bu Kızıl ile ilgili bir şeyi unutmak mümkün müydü sanki! "Hatırladım. Bana acımasızca engel attığın için kendimce yöntemler bulmak zorunda kalıyordum. "
Yakut kıkırdadı. "Ama haksız olduğumu söyleyemezsin! Beni kızdırıyordun."
"Yani aslında haksızsın?"
"Taylan!"
"Tamam tamam, haklısın. En çok sen haklısın canımın içi."
Kıkırdadı Kızıl. Yanağını öpüp devam etti. "Üstünde not vardı. Hayallerini, umutlarını yaz diyordu. Ben de yazdım. Aslında bunu bana verdikten sonra yazmaya başlamıştım."
İlk birkaç sayfasını yavaşça çevirdi. Taylan'ın göğsünde olduğu için ikisi de görebiliyordu defteri.
İlk sayfalar ince güzel bir el yazısıyla yazılmış sayfalardı. "Yazdım, dediğin gibi. Hayallerimi yazdım. Senin sayende dillendiremediğim ama hep istediklerimi yazdım."
Bir sayfa daha çevirecekken durdu. Başını kaldırıp onu her daim kollayan Gezegen'ine baktı. "Sonra Dev bir Gezegen geldi ve benim tüm umutsuzluklarımı yok etti. Beni, yeniden hayallerimi yüksek sesle söylemeye ikna etti. Ondan sonra yazmadım."
Derin bir nefes çekti içine, deniz kokusunu da. "Sonra dedim ki hayallerimin gerçek olması bir daha yazmayacağım anlamına mi geliyor? Yazmaktan vazgeçtim ve ben de çizmeye karar verdim."
Bir sayfa değişti, bir sayfa daha ve bir tane daha... Yakut, renkli sayfalara telefonunda ve kamerasında zaten olan ve ezberlediği fotoğraflarının resmini yapmıştı. Hepsinde yanında destekçisi, Gezegen'i vardı.
Arabada okula giderken, birlikte yolda yürürken, İstanbul Boğazını izlerken, banka oturup sarılırken, birlikte ders çalışırken.... Ve daha bir sürü resim defterin yarısını doldurmuştu. Sonraki boş sayfalara baktı Yakut. "Bu boş sayfalar da bizim hikayemiz ilerledikçe dolacak."
Taylan, defterin sayfalarına son bir kez baktıktan sonra defteri yanına koyup Yakut'a sarıldı. "Ah Kızıl... öyle bir şeysin ki... Açıkçası bu deftere o kadar anlam yükleyeceğini hiç sanmamıştım. O zamanlar senin için sadece sana anonimden yazan bir korkak olduğumu zannediyordum."
Yakut da sıkıca kollarını beline doladı. Artık tamamen Taylan'a dönmüştü. "Sen benim için hiçbir zaman sıradan biri olmadın."
Geri çekildi Yakut. Taylan'ın gözlerine baktı. İkisi de aynı anda birbirini ne kadar sevdiklerini dile getirdiler.
"Seni seviyorum."
"Seni seviyorum."
Ardından, hangisinin önce atıldığı belli olmayan bir şekilde dudaklarını kavuşturdular.
Sevgileri, dudaklarında mühürlendi. Onlara ne kadar ömür biçildiği meçhuldü ancak nefesleri yettiğince bu hayatı yaşayacak, sayfaları doldurmaya çalışacaklardı.
×××
Bu, Dev Gezegen için son satırlardı. Onların hikayesi son bulmadı. Devam ediyor. Sadece artık biz bilmiyoruz, ben de bilmiyorum.
Bana buraya kadar eşlik eden herkese çok teşekkür ediyorum, hikayeme ortak oldunuz. Bizim hikayemiz oldu. Hatta 1 Milyon olduk! Önceden hayal bile edemediğim şey gerçek oldu ve bu yüzden okuyup beğenen herkesi kocaman öpüyorum. Sizi seviyorum.❤
Söylemiştim ama tekrar soranlar için söylüyorum, 2. kitap olmayacak. Başka özel bölüm de gelmeyecek. Uzatıp tadını kaçırmak istemiyorum.❤
Ama size bir sürprim var! Bu bölümü yayınlar yayınlamaz yeni kitabımın ilk bölümünü de yayınladım!
Bu sefer texting değil. Bir genç kurgu. Bana orda da destek olmak isterseniz hesabımdan "Kış Gülü" isimli kitaba gidebilirsiniz.
Hikâyelerimi takip etmek için wattpad hesabımı takibe alabilirsiniz. Duyurularımı başka bir sosyal medya kullanmadığım için burdan paylaşıyorum.
Dev Gezegen için, son kez:
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro