*64*
Multi: Kızıl&Gezegen
×××
Çalan alarmımı kapatıp yatakta doğruldum. Bir okul günü daha... Ama mutsuz değildim. Çünkü, okulu sevmem için sebeplerim vardı. Baya yakışıklı sebepler...
Gerinerek yatağımdan kalktım veüstümü giyindim. Aynanın karşısına geldiğimde saçlarımı görünce dudaklarım kendiliğinden büzüldü. Düzleştirmem gerekiyordu ama geçen Taylan'ın söylediği şey geldi aklıma. Uğraşma demişti. Bu yüzden saçlarımı kısaca tarayıp saldım. Kıvırcık halini de seviyordum saçlarımın.
Telefonumu cebime koydum ve çantamı sırtıma alıp aşağı indim. Babam kanepede oturmuş tabletinden muhtemelen haberlere bakıyordu. Annemin de sesi mutfaktan geliyordu. Çantamı merdivenin kenarına yaslayıp sessizce babamın yanına oturdum. Gülümsedim. "Günaydın baba!" diye neşeyle şakıdım.
Bana döndü. Dudakları hafifçe kıvrılsa da sonra eski ciddiyetini takındı ve kısaca "Günaydın." dedi. Modum düşse de eski halimi korumaya çalıştım. İşaret parmağımı omzuna dokunurdum hafifçe. "Konuşmayacak mısın benimle?"
Ses vermedi. Gözlerimin dolduğuna emindim. "Peki." Hırıltılı çıkan sesimle birlikte bana döndü. "Ağlıyor musun?"
"Benimle konuşmuyorsun."
Ofladı. Tableti kapatıp sehpaya bıraktı. "Dedim ya, hazmetmeye çalışıyorum."
Başımı öne eğdim. Çenemi tutup ona bakmamı sağladı. "Çok mu seviyorsun onu?" Başımı salladım. "Ne kadar süredir tanıyorsun?"
"Dört ay oldu sanırım."
Çenemi bıraktı. Elleri saçlarıma giderken irkildim. Gözlerim dolmuştu. Hafifçe saçlarımın üstünde gezdirdi elini. "Saçlarını böyle çok seviyorum. Kıvır kıvırken. Ama sana bu hiç söylemedim değil mi?"
Gözümden bir damla yaş yanağım boyunca aktı. Parmağı damlanın üstünde durdu. "Ağlamanı sevmiyorum ama seni hep ağlattım. Paranın kölesi olduğum için sizi göremedim. Para her şey sandım. Seni ve anneni üzdüm. Özür dilerim kızım. Saçlarını böyle sevmede, özgürce seni sevmede geç kaldığım için özür dilerim."
Boşta kalan eliyle gözünü ovuşturdu. Onun da gözleri dolmuştu. "Şimdi böyle hazmedemememin sebebi ne, biliyor musun? Senin hayatın hakkında söz sahibi olmayışım. Çünkü, muhtemelen benim seni üzdüğüm zamanlarda o sana moral verdi. Büyük ihtimal onun omzunda ağladın, benim yüzümden. Şimdi sana nasıl bir şey diyebilirim ki kötü zamanında senin yanında olan birini sevdin diye?"
"Baba." dedim güçsüz çıkan sesimle. "Geçmiş artık geçmişte kalsın. Seni affettik biz. Sen hâlâ çocukluğumdaki gibi kahraman babamsın benim. Senin düşüncelerin benim için önemli."
"Güzel kalpli kızım benim." İki eliyle yanaklarımı tuttuktan sonra kendini bana yaklaştırıp alnımdan öptü. Daha sonra alnıma yasladı alnını. "Sana güveniyorum. Kötü birini sevmezsin sen."
Gülümsedim. "Yani Taylan'la sevgili olmama izin veriyor musun?"
Benden ayrılıp gülümsedi ve tabletini eline geri aldı. "Söyletme işte, anla. Belli sınırlar içinde olduğu sürece sorun yok."
Uzanıp yanağını öptüm. "Aslan babam." Elimi cebime attım. "Taylan'a haber vereyim."
"Kahvaltı edeceğiz şimdi. Okulda görürsün zaten." Ayağa kalktı, lavaboya doğru yürüdü. Gülümseyerek kalktım ayağa ve zıplaya zıplaya annemin yanına, mutfağa girdim.
"Güünaaydıın benim canım annem! Günaydın Halime Sultan!" İkisi de bana gülerek günaydın, dediler.
Annem kaşlarını çatarak bana döndü. "Senin şu an depresyonda olman gerekmiyor mu? Ne bu gereksiz sevimli hallerin ve neşen?"
Hazırladıkları kahvaltı tabaklarından bir dilim kaşar alıp ağzıma attım. Omuz silktim. "Neden depresyonda olayım ki? Harika bir gün, harika bir hava, gördüğüm üzere harika bir kahvaltı sofrası... Daha sayayım mı?"
Annem gözlerini kısarak dibime girdi. "Babanla mı konuştun sen?" Otuz iki diş sırıtarak başımı salladım. Annem gözlerini kocaman açtı. "Oha! İzin verdi mi? Ne çabuk! Ne dedin de?"
Tezgahtan iki tabak aldım ve annemin yanağını kısaca öptükten sonra masaya ilerledim. "Üzümünü ye bağını sorma demişler. Sonuca odaklanalım."
Annemle birlikte kahvaltı masasını hazırlamıştım. Daha sonra babam da gelince birlikte kahvaltı yaptık. Sürekli kocaman sırıtmama babam kaşlarını çatarak bakıyordu ama ne yapabilirdim? O kadar mutluydum ki sırıtmamı durduramıyordum.
"Yediğin tüm her şeyi görüyorum. Ağzını kapat ağzını." dedi babam huysuzca. Annem de artık gülmeyi kesmem için gözleriyle işaret yapıyordu.
Aklıma gelen şeyle hafif duruldum. Babama döndüm. Tepkisini merak ediyordum. "Bugün deneme sınavı var."
Babam hafifçe bana döndü. "Hangisi?"
"Hem TYT hem AYT olacağız."
Annem tedirgince babama bakıyordu. Babam gülümsedi. "Sana güveniyorum ben. Elinden geleni yapacağını biliyorum. Stres yapma. Başarılar."
Annem derin bir nefes verirken ben de az önceki sırıtan halime geri dönmüştüm.
×××
Heyecanla telefonumu kapatır kapatmaz adrenalin patlaması yaşadığım için ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Telefonumu pantolonumun cebine koyup kalktım. Yatağımın üstündeki ve masamdaki tüm defterlerimi, kitaplarımı, kalemlerimi toparladım hızlıca.
Yılbaşında bizim için özel bir şey yaşamamıştık. Taylan da ben de ailelerimizle evde geçirmiştik. Ben yılbaşının normal günden farkı olmadığını söylesem de Taylan okula başladığımızda çok zarif bir kolye hediye etmişti, içimde kalmasını istemediği için. Onu hiç boynumdan çıkartmıyordum. Taylan'la alakalı olan her şey benim için çok özeldi çünkü.
Yılbaşından sonra günler hızlı geçmişti. Yılbaşından iki hafta sonra ilk yarı karnemizi alıp iki haftalık tatile girmiştik. Tatilde Taylan'la buluşmaya fırsatımız olmamıştı. İkimiz de sınava çalışıyorduk. İkinci yarının daha hızlı ve daha zorlu geçeceğinin farkındaydık. Bazen gece yatmadan önce beş on dakika görüntülü konuşuyorduk sadece. Gün içinde yaptıklarımızı birbirimize anlatıyorduk. Ablası, İlkay Abla biriyle görüşmeye başladığı için son günlerde biraz huysuzdu ama alıştığı için midir yoksa bu seferki kişi içine ısındığı için midir bilinmez eski huzursuzluğu ve tavrı yoktu bence.
Tatilin bitmesine ise sayılı günler kalmıştı. Bugün günlerden salıydı. Birkaç gündür yardım alarak planladığım olayın gerçekleşme günüydü. Hep benim hayallerim için uğraşan Gezegen'imin bir hayalini gerçekleştirecektim. Vereceği tepki için heyecanlıydım ama elime yüzüme bulaştırırım diye de korkmuyor değildim.
Odamı toparladıktan sonra mutfağa indim ve birkaç gündür annemden yardım alarak sürekli yaptığım keki bu sefer kendi başıma yapmaya başladım. Babam, bu aralar evde sürekli aynı keki yapmamı anlamlandıramadığı için gözü sürekli üstümdeydi. Neyse ki bugün işte olacaktı.
Kekimi yaparken annem mutfağa geldi. Kaşlarını çattı. "Hayırdır, bu sefer yardımımı istemeyecek misin?"
Gülümsedim. "Öğrendim artık kek yapmasını."
Annem gözlerini devirdi. "Eşek kadar kız oldun, kek yapmasını yeni öğrendin. Pes!"
Kekin harcını yaptığımda önceden yağladığım kek kalıbına döküp fırına attım. Ellerimi yıkarken anneme şirince baktım. "Buraları toparlarsın değil mi? Giyinmem gerek."
"Nereye gidiyorsun?"
"Ya anne anlattım ya sana! İlkay abla aradı şimdi."
Annem ofladı. "Baban eve erken gelirse ne yapacağım? Kavga ettireceksin babanla en sonunda!"
Annemi öptüm hızlıca. "Bir şey olmaz. Ben giyinmeye gidiyorum. Keke bak, yanmasın."
Koşarak odama çıktım, hızlıca duş aldım ve dolabının önüne geçtim. Abartı olmasını istemediğim için siyah kot pantolonumun üstüne gri sweatshirt giydim. Ocak'ın sonundaydık ve hava epeyce soğuktu.
Saçlarımı kurutup düzleştirdim. Çantamın içine gerekli olan şeyleri koyduktan sonra masamın kenarındaki poşeti alıp odamdan çıktım.
Saçlarımı yaparken oldukça vakit kaybetmiş olmalıydım ki kek çoktan pişmişti ve annem onu soğuması için dışarı bile çıkartmıştı.
Bir kaba biraz soğumuş olan keki koydum ve annemi öpüp dışarı çıktım. Nadi abi babamın yanında olmalıydı, bu yüzden taksiye bindim.
Taylanların evinin önüne geldiğimde İlkay ablayı aradım. "Efendim Yakut? Geldin mi?"
"Evet, İlkay abla. Kapının önündeyim. Evde kimse yok, değil mi?"
"Annem teyzemde, babam işte. Bir tek ben ve Taylan var."
"Tamam, ama bak bizi bırakıp gitmek yok. Tamam mı? Söz verdin." deyip ona sözünü hatırlattım. Güldü. "Tamam ama karşılığında senden istediğim şeyi de unutmayacaksın, caymak yok! Kapıyı açtım."
"Tamam tamam." Telefonu kapattık.
Dış kapı açılınca içeri girdim ve Taylanların dairesinin önünde durdum. Heyecandan terleyen elimi kotuma sildim. Zile bastım.
Ayağımla yerde ritim tutarken içerden sesler gelmeye başladı. "Abla, açmıyor musun kapıyı?"
"Ellerim yağlı Taylan! Sen aç!"
Oflama seslerini duyunca güldüm. Sesi iyice yakından gelmeye başlamıştı. Heyecanım katlandı. "Ne işe yarıyorsun ki sen bu evde? Anlamadım. Kliniğe de gitmemişsin bugün. Neden gitmedin? Yoksa yine o herifle mi buluşacaksın? Hâlâ ona, onunla görüşmek istemediğini söylemedin mi?"
Tekrar zile bastım. Taylan artık İlkay ablayı sorgulamayı bırakıp kapıyı açmalıydı. "Taylan! Herif deyip durma! Ayrıca neden görüşmek istemediğimi söyleyeyim ki!"
"Sanki görüşüp ne yapacaksan!" diye homurdanmasından sonra kapı açıldı. Nefesimi tuttum. Aramızdaki engel tamamen kalktığında Taylan önce boş bakışlarla kimin geldiğine baktı. Sonra gözleri kocaman açıldı. "Yakut?"
Gülümsedim. Üstünü inceledim. Üstünde siyah bir eşofman takımı vardı ve saçları darmadağındı. Ders çalıştığını anladım böylelikle. Çünkü soru çözmeye başladığında bir eli hep saçında olurdu ve onunla oynardı. Ne diyeceğimi bilemeyip "Merhaba." dedim sadece.
"Ne işin var burda?" Hâlâ şaşkındı.
Tedirgince gülümsedim. "E-e istemezsen gideyim?" Merdivenleri gösterdiğim elimi tutup beni içeri çekti. "Saçmalama. Ne anlamda sorduğumu biliyorsun."
Kapıyı kapattıktan sonra bir süre bana baktı. "Çok özlemişim." deyip ellerini belime sardı ve beni kendine çekti. Ellerimde iki poşet bir çanta olduğu için ona tam sarılamamıştım ama başımı göğsüne yaslamakla yetindim. "Ben de çok özlemişim." dedim gözlerim kapalıyken.
Birkaç saniye sonra saçlarımın üstünü öpüp geri çekildi. Bana baktı. Doğal olarak bir açıklama bekliyordu. Elimdeki poşetlerden birini tutup kaldırdım. "Sana kek yaptım!" dedim heyecanlı sesimle.
İlkay abla gelip Taylan'ı kenarı itledi. "Yeter kızı boğduğun. Hoşgeldin Yakut!" dedi ve bana sarıldı. Ayrıldıktan sonra kekin olduğu poşeti alıp mutfağa yürüdü. "Bakalım elinin lezzeti nasılmış?"
Taylan, ablasıyla ikimiz arasında gözlerini gezdirdikten sonra bir şeyler planladığımızı anlamış gibiydi. "Üstünü çıkart istersen."
Çantamı ona tutması için uzattıktan sonra kabanımı çıkartıp ona verdin. Kapının arkasındaki askılığa astı. Ardından biz de mutfağa gittik. Mutfaktaki masaya oturduk. Amerikan mutfak olduğu için salon da göz önündeydi.
Taylan'a döndüm. "Sana yeni öğrendiğim keki yaptım. Onun için geldim. Bir de... sen playstation oynamak istemiştin ya bir ara. Hem ondan da oynarız dedim."
Taylan'ın gözleri parladı. "PES mi oynayacaksın benimle?" Gülümsedim. "Evet."
İlkay ablaya kısaca baktım. Bizden uzaktaydı ve kekimi kesmekle meşguldü. Taylan'a biraz yaklaştım. "Hep sen benim hayallerim için uğraştın. Biraz da ben uğraşmak istiyorum."
Gülümsedi. "Ah Kızıl." Başımı kendine çekip sarıldı. Az önce ellerimle poşetler olduğu için tam sarılamamıştım. O yüzden hemen ellerimi beline atıp sarıldım. Çok, çok özlemiştim. İlkay ablanın varlığını hatırlayıp geri çekildim. Taylan, ayağa kalkıp elini uzattı. "O zaman konsolu hazırlayalım."
İlkay ablayı işaret ettim. "Yardım etseydim ben." Taylan omuz silkip elimi tuttu ve beni sandalyeden kaldırdı. "Boşver. Halleder o."
Salona geldik ve beni kanepeye oturtturdu. Sonra televizyon ünitesinin çekmecelerini açtı ve ordan kutu çıkartıp kabloları bağlamaya çalıştı. Kısa bir süre işini bırakıp bana döndü. "Ablam, hiç şaşırmadı ve sorgulamadı?" dedi sorarcasına.
Kıkırdadım. "Ablanla bir miktar iş birliği yapmış olabilirim." Başını iki yana sallayarak gülümsedi. Sonunda işleri halledip ayağa kalktı. İki tane konsolu önümüzdeki sehpaya bıraktı. O sırada İlkay abla yanımıza gelip masaya bir tabak benim yaptığım kekten ve bir tabak cips bıraktı. "Kekinden bir dilim aldım Yakut, ellerine sağlık. Çok güzel olmuş."
"Afiyet olsun, İlkay abla."
İlkay abla gittikten sonra Taylan yanıma oturdu. Kekime baktı. "Biz de tadalım o zaman bakalım. Ablamın dediği kadar güzel miymiş?"
Tabağa uzanıp bir tane aldı ve ısırdı. Heyecanla gözünün içine baktım. Hiçbir mimiğini kaçırmak istemiyordum. Yutkunduktan sonra gözlerini açarak bana döndü. "Ne?" dedim telaşla. "Olmamış mı? Kötü mü?"
"Olmuş, hatta baya güzel olmuş. Sen bunu nasıl yaptın? Şaşırdım sadece."
Sinirle koluna vurdum. "Ne yani? Ben güzel bir kek yapamaz mıyım?"
Sırıttı. Keki işaret etti. "Hayatında yaptığın ilk şeyin bu kek olduğuna iddiaya girebilirim."
Haklıydı, somurttum. "İlk değil aslında, buraya gelmeden önce birkaç kere denemek için yapmıştım."
Gülümsemesi genişledi. Kaşlarımı çattım. "Komik mi? Ne gülüyorsun?"
Yanıma yanaşıp kolunu omzuma attı. Beni hafifçe kendine çekti. Bir elimi alıp ellerimiz kenetledi ve elimin üstünü öptü. "Hayatında ilk defa mutfağa benim için girmen ve uğraşman... Bu benim için o kadar değerli ki... Tadı gerçekten güzel olmasaydı bile benim için yediğim en güzel kek olurdu."
Gülümseyerek ona baktım. "Senin, benim için yaptıklarının yanında bir hiç bu."
Boşta olan elimle uzanıp sehpadaki oyun konsolunu elime aldım. Ona gösterdim.
"O zaman, bana şunu öğret de seni yeneyim. Bilirsin, çabuk öğrenirim. Ve kaybetmekten hoşlanmam."
Cesaretim hoşuna gitmiş olmalı ki uzanıp diğer konsolu da o aldı. "Öyle mi Yakut Hanım? Yalnız, bu oyun benim alanım. Ben kaybetmem."
Uzanıp yanağını öptüm. Gözleri gözlerimi yakaladı ve uzunca baktı. Gülümsedim. "Göreceğiz, Gezegen."
Uzanıp saçlarımı öptü. "Göreceğiz, Kızıl."
×××
Ben geldim!
Uzun bir süre (aslında bir hafta kadar ama benim için uzun bir süre) ayrı kaldığımız için size uzun bir bölümle geldim. Tercihlerimle uğraştığım için dönmem uzun sürdü. Gerçekten, zorlu bir süreçti benim için.
Bir çoğunuz final kararına üzülmüşsünüz, evet. Ama uzadıkça tadının kaçmasını istemiyorum. Hatta şimdiye kadar bile uzadığını söyleyebilirim. Final kararı değişmeyecek. Sadece, özel bölüm ekleyebilirim birkaç tane.
Bu arada 200K olmuşuz, hatta geçtik bile. Bunun için de hepinize teşekkürler.❤
Duyurulardan haberdar olmak için hesabımı takibe alın. Ancak öyle bildirim gidiyor.❤
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Sizi seviyorum. 💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro