*38*
×××
Gözlerim artık ağlamaktan acıyordu. O kadar çok ağlamıştım ki... Artık gözümden akacak yaş kalmamıştı. Ama hala bir şeyler tam değildi rahatlamam için. Birine... ihtiyacım vardı. Yanımda başını duvara yaslamış olan Taylan'a çevirdim. "Ben, biraz bahçeye çıkacağım."
Hareketlendi. "Ben de geleyim."
Elimle onu durdurdum. "Dur, hayır. Birini aramam gerekiyor." Kaşlarını çattı. Yerine geri oturdu. "İyi tamam. Çabuk gel ama." Kafamı sallayıp sandalyeden kalktım ve hızlı adımlarla hastaneden çıktım.
Hava kararmıştı. Saat kaçtı bilmiyordum ama esiyordu. Hastane bahçesinde boş olan banklardan birine oturdum. Telefonumu çıkartıp ekranı açtım. Bir süre ekrana baktım. Bu telefon bana Gezegen'in hediyesiydi. Babam telefonumu aldı diye bana hediye etmişti. O zamanla bu zaman arasında çok şey değişmişti.
Gezegen'e bağlanmıştım. Kim olduğunu bilmesem, sesini duymasam da. Sonra, babama olan kinim azalmıştı. Annemin babama olan kini yok olmuştu. Sadece kaza yaptı diye miydi bu olanlar? Yoksa kaza zaten halihazırda yapmak istediklerimiz için bir bahane mi olmuştu?
Rüzgar sertçe esince titredim. O an zihnim uyuşur gibi oldu ve Gezegen'i aradım. Sonra ne yaptığımın farkına varıp çalmadan kapattım.
Bunu bir daha yapmamak için hızla hastaneye gidiyordum ki telefonum çaldı. Ekrandaki ismi görünce kalbim nerdeyse yerinden çıkacaktı. Çünkü Gezegen arıyordu. Ona ihtiyacım olduğunu nerden bilmişti?
Düşünmeden telefonu açtım. Beni o aradığı için ses vereceğini düşünmüştüm ama sadece kısık nefesini duyabiliyordum. Derin soluklandım. Konuşmayacağını anladığımda banka çoktan geri dönmüştüm.
"Teşekkür ederim." dedim fısıltıyı andıran bir sesle. Boğazımı biraz yoklayıp sesimi buldum. "Sana tam ihtiyacım olduğu anda aradın. Hissettin mi yoksa?"
Cevap vermese de beni dinlediğini bildiğim için huzurlu hissediyordum yine de.
Bankta ayaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Bir elim telefonu tutuyordu hala.
"Şu an sana o kadar ihtiyacım var ki, yanımda olmanı isterdim. Bana sarıl ve geçecek de isterdim. Merak ediyorsundur. Babam... kaza geçirmiş annemin yanına giderken. Biliyor musun, kazadan önce de benim yanıma gelmişti. Bana sarıldı, kızım dedi bana." Sesim boğuklaştığında burnumu çekip kendime gelmeye çalıştım.
"Pişmandı, dağılmıştı. Onu affetmek yerine hiçbir şey yapmadım." Hıçkırdım. "Bana kızım demişti. Sarıldı ya bana! Bu günü ne kadar da çok beklemiştim. Ama hiçbir şey yapmadım. Onu affedip beraber annemin yanına gitseydik belki de bunlar olmazdı."
Burnumu çektim. "Çok pişmanım. Onca zaman için o kadar pişmanım ki... Bundan sonra ya her şeyi döndüremezsem ve sarpa sararsa?"
Bir süre konuşmadım. Sadece nefes alışverişlerimiz duyuldu. Göz yaşlarımı sildim. "Bunları sesli söylemek iyi geldi. Teşekkür ederim beni dinlediğin için."
Telefonu kulağımdan çekip kapattım. O kadar iyi gelmişti ki. Sadece varlığı bunu yapıyordu. Bir de kendisi gelse?
Beklediğim gibi telefonu kapattıktan birkaç dakika sonra mesaj atmıştı. Mesajı açtım.
Gezegen: Sakın kendini suçlama. Bunca zaman senin yapabileceğin bir şey yoktu. Affetmek ağır gelmiş olabilir. Kolay şeyler yaşamadınız. Kazanın da sorumlusu sen değilsin.
Gezegen: Kendini yalnız hissettiğinde, canın sıkıldığında her zaman arayabilirsin.
Gezegen: Seninle konuşmak, sesini duymak en çok beni rahatlatıyor.
Gezegen: Seni zora sokmamak için bu konuyu bir daha açmayacağımı söylemiştim ama özür dilerim
Gezegen: Her seferinde bu konuyu açıyorum, yine özür dilerim.
Gezegen: Eğer bu seni rahatlatacaksa... Seni çok seviyorum
Gezegen: Eğer daha çok gerildiysen, okumamış gibi yap.
Gezegen: Ama seni gerçekten seviyorum güzel gözlüm.
×××
Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken omzuma dokunulduğunda irkilip uyandım. Taylan'dı. "Efendim?" dedim çatallaşan sesimle.
"Okul saati geldi, gitmemiz lazım. Sınav var bugün."
Dağılan saçlarımı geriye ittirdim. Hastane koridorunda tüm gece bir uyuyup bir uyanmıştım. Birkaç kere uyandığımda da kendimi Taylan'a yaslanmış bir şekilde bulmuştum. Dedem her ne kadar bir oda ayarlamak istediyse de buna şiddetle karşı çıkmıştım. Hastaneydi burası, otel değil.
"Gelcek halim yok. Sen git."
Omuz silkip yanıma oturdu. "Gitmeyecek misin?" diye sordum. Dilini şaklattı. "Sen gitmiyorsan ben de gitmem."
Ofladım. Elim ağrıyan başıma gitti. "Sana gitmen için ısrar etmeme rağmen gece boyu benimle bu koridorda oturdun. Gerçekten... çok teşekkür ederim. Çok destek oldun ama gitmelisin."
Sandalyenin koluna yaslanarak kendini tamamen bana döndürdü. "Telafi sınavı yapılmıyor mu okulda? Ona girerim."
Ofladım. "O kadar zor oluyor ki. Telafiden geçmek çok zor."
"O zaman benimle okula gel."
"Babamın iyi olduğuna emin olup onu görmeden gitmek istemiyorum."
Lafımı bitirmeden babamın yoğun bakım odasının kapısı açıldı. Ayağa kalktım. Babam sedyeyle odadan çıktığında kalbim duracak sandım. Bir şey olmuş olamazdı. Değil mi?
"Ne oluyor?" diye sordum tedirgince. "Nereye götürüyorsunuz babamı?"
İki hemşire sedyeyi ilerletirken arkadaki doktor sedyeyi bırakıp yanımda durdu. "Babanız hayati tehlikeyi atlattı diyebiliriz. Bu yüzden onu normal odaya alıp uyanmasını bekleyeceğiz."
Derin bir nefes verdim. "Allah'ım sana şükürler olsun."
Karşıdan annem hızla yanıma gelip bana sarıldı. Haberi almış olmalıydı. Doktor geçmiş olsun dileyip yanımızdan ayrıldı.
"O iyi olacak, değil mi? İyileşti."
"İnşallah kızım, inşallah."
Annemden ayrıldığımda Taylan'a döndüm. Yavaşça yanına adımladım. "Babam iyileşiyor." dedim dolu gözlerimle ama gülümsüyordum. Mutluydum çünkü.
Elini hafifçe kafama koydu. Bunu daha önce de yapmıştı ve hoşuma gidiyordu. Dudağının kenarı kıvrıldı. "Duydum. Çok sevindim. O zaman... okula gidiyor muyuz?"
×××
Gezegen'e ayrı Taylan'a ayrı düşenler?
Yıldız parlasın.💛
Sizi seviyorum, yorumlarınızı bekliyorum.❤
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro