*31*
×××
Zar zor yürüyen arkadaşıma şaşkınlıkla bakıp yanına doğru koştum ve ona ulaştım. Omuzlarından tutup onu sabitlemeye çalıştım. "Tunç, ne oluyor? Leş gibi kokuyorsun. Okul saatinde içilir mi ya?"
Bana doğru adım atıp başını omzuma yasladı. Yarım yamalak konuştu. "Kafam... çatlıyor. Miray nerde? Nerde o?"
Ofladım. "Bok var da içiyorsun ya! Aptal."
Tunç, ağırlığını üzerime verdiğinden onu dik tutamıyordum. Beraber düşmek üzereydik ki üzerimdeki yük azaldı. Taylan, Tunç'un kolunun altına girmişti ve beni bu ağır yükten kurtarmıştı.
"Çıkartmamız lazım bunu okuldan. Müdür ya da öğretmen görürse kötü olur."
Bahçenin kapısına doğru ilerletmeye başladı. Peşine takıldım. "Bekçi var kapıda. Nasıl çıkacağız."
"Tunç nasıl girdi o zaman? Bekçi olsaydı giremezdi bu halde içeri." Bize doğru dönen bakışlara aldırmadan Tunç'un diğer koluna girdim. Buraya doğru bakan Miray'a atabildiğim en kötü bakışları attım. Umarım bu olayı hocalardan kimse görmez ve öğrencilerden kimse de ispiyonlamazdı. Aksi takdirde Tunç'un başı belaya girerdi.
Bahçe kapısına yaklaştığımızda Tunç'un kolundan çıkarak bekçi kulübesinin camından içeri baktım. Bekçi, gözleri yarı kapalı bir şekilde yaslandığı yerde uyuyordu. Fırsattan istifade kapıyı aralayıp çıktım. Buraya bakarak söylenenleri görüyordum. Sorun çıkacağına emin olmuş gibiydim ama şu an en önemli şey Tunç'un ayılmasıydı.
Okuldan çıktıktan sonra köşe başında dedemin şoförünün arabasını görünce Tunç'un kolunu bırakıp yüzümü ters yöne çevirdim. "Ne oldu?"
Elimle yüzümü kapattım. "Şurdaki siyah araba dedemin şoförünün arabası. Beni görürse iyi olmayabilir."
Dediğim yöne baktı. Ofladı. "Sanırım seni gördü." Ellerimi yüzüme daha çok bastırdım. "Görmemiştir ya."
"Geliyor."
Yüzümü daha çok gizlemeye çalışırken duyduğum sesle tüm ümitlerim tükendi. "Yakut Hanım?"
Elimi yüzümden çekip ona döndüm. "Aaa Şerif abi?" Kaşlarını çatıp Tunç ve Taylan'a baktıktan sonra bana döndü. "Bir sıkıntı mı var?"
Güldüm. "Yok ya ne sıkıntısı? Arkadaşlarla öyle sıkıldık da, şu kafeden çay filan alacaktık."
Bana yaklaşıp kulağıma doğru fısıltıyla konuştu. "Bu çok güvenli olmaz. Çay istiyorsanız size alabilirim ama üstelik arkadaşlarınızdan biri sarhoş. Bunu Davut Bey'e bildirmem gerekir. Hem... siz bekçiyi nasıl atlattınız?"
Fısıltıyı boşverdim. "Ya Şerif abi, arkadaşım sarhoş oldu. Okula geri giremeyiz. Onu bir yere götürmek zorundayız. Dedeme haber vermesen olmaz mı?"
Nazikçe gülümsedi. "Üzgünüm ama dedenize haber vermezsem yarın kendime yeni bir iş bakmak zorunda olacağım." Otuzlu yaşlarını geçmiş biriydi Şerif abi. Evinde eşi ve çocuklarının olduğunu biliyordum. Bu yüzden itiraz edemedim.
Ofladım. "Tamam, madem öyle. Haber verin dedeme. Ama okula geri girmeyeceğimi ve arkadaşımı bırakmayacağımı da iletin." Başını sallayıp telefonuna uzandı ve biraz ötede telefon açtı.
"Sıkı yönetim mi? Kapıda koruma falan?" Başımı salladım. "Dedeme göre böyle olması gerekiyordu diyelim."
Birkaç dakika sonra Şerif abi karşımda durdu. "Dedeniz okuldan ayrılmanıza izin verdi. Ama benim de yanınızda olmam şartı ile."
Eliyle arabayı işaret etti. "Buyrun, siz önden gidin." Daha sonra kendisi Tunç'un kolunun altına girerek onu arabaya yönlendirdi. Onlar Tunç'u arabaya taşırken önden gidip arabanın kapısını açtım. Tunç'u içeri bıraktıktan sonra diğer taraftan arabaya bindim. Taylan, Şerif abinin göz işaretleriyle öne oturmuştu.
Şerif abi de arabaya bindikten sonra bize döndü. "Nereye gitmek istersiniz? Dedeniz şu anda dağ evinde değil ama sizi oraya bırakabileceğimi söyledi."
"Sana uyar mı Taylan?"
Kafasını salladı. "Olur."
"O zaman dağ evine gidelim."
Şerif abi başını sallayıp önüne döndü ve arabayı çalıştırdı. Yarım saat sonra dedemin evine ve benim de bir süredir yaşadığım bu eve gelmiştik. Tunç'u arabadan indirip salona getirdik. Şerif abi evden çıkmadan önce mutfağa gidip Tunç için kahve hazırlanmasını istedi.
Tunç, kanepede sızarken Taylan ayakta evi süzüyordu. Tunç'un karşısındaki kanepeye oturdum. "Neden içtiyse bu kadar?" diye sızlandım.
Taylan da yanıma oturdu. "Miray diye birini sayıklıyordu." Başımı salladım. Kaşlarını çattı. "Tanıyor musun?"
"Evet. Sevdiği kız."
"Ne? Ama siz?"
Oflayarak Taylan'a döndüm. "Bizim sevgili olmadığımızı anlamanı beklemekle hata yapmışım. Gerçekten onunla sadece arkadaş olduğumuzu nasıl anlamazsın, ben de bunu anlamıyorum."
Kendini tamamen bana döndürdü. "Ne yani? Siz sevgili değil misiniz?" Nefesimi seslice verdim. "Günaydın."
Dudağının kenarıyla gülümsediğini gördüm. "Ne gülüyorsun, komik mi?"
"Evet komik, neden böyle bir şey yaptınız?"
"Tunç için."
Dedemin yardımcılarından olan biri kahve ve su getirince kalkıp elinden aldım. Mutfağa gidecekken arkasından seslendim. Bana döndü. "Efendim?"
Boğazımı temizledim. "Şey, annem evde değil galiba. Anneannem de öyle. Nerdeler biliyor musun?"
"Sanırım avukatla buluşmaya gittiler."
Duyduğum şeylerle sertçe yutkundum. "Anladım, teşekkür ederim."
Elimdeki tepsiyle Tunç'un önünde çömeldiğimde gözlerim dolmuştu. Annem, boşanma davası için gitmiş olmalıydı. Ve bu da ailemizin resmiyette de bir aile olmayacağı anlamına geliyordu. Yanındayken bile iletişim kuramadığım babamla iletişimimin tamamen bitmesi anlamına geliyordu. Üzülüyor muydum? İşte bunu bilmiyorum.
×××
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Kitap hakkındaki düşüncelerinizi ya da eleştirilerinizi yazmaktan çekinmeyin. Saygı çerçevesindeki her türlü eleştiriye açığım.
Sizi seviyorum.💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro