23 ➸ Breaking Point
Dudaklarımın acıdığını hissediyordum, parmak uçlarımı çıplak kollarından ayırıp kucağından kalktım.
İkimiz de farkındaydık bize ne olduğunun. Onu zorla üstünü giyinmeye ikna ettiğimde arkamı dönmüş bekliyordum.
Ellerimi gözlerime kapattım ve sakinleşmek için derin nefesler aldım.
"Tamam giyindim."
Yaklaşık on beş dakikadır buradaydık. Ve bu süre içinde sadece öpüştük.
Arkamı döndüm ve ellerimi gözlerimden çektim. Okul pantolonu ve beyaz lakos bir çocuğa nasıl bu kadar yakışabilirdi?
Kendimden geçtiğimi saklamıyordum. Çünkü- çünkü kahretsin, bağımlı mı olmuştum yoksa?
Korkuyla yutkunup ona baktım.
Dibime kadar yaklaştı ve bir elini arkamdaki dolaba yasladı.
"İyi misin?"
İyi değildim çünkü çok çekici duruyordu. Avuçlarımı yanaklarına koyup sakalının üstünü öptüm.
"Gideyim ben artık." dedim gülümseyerek.
"Biraz daha-"
"Gençler şimdi herkes dinlensin, yarın daha da yorulacaksınız."
Abimin sesini duyduğum an şok içinde kalmış bir halde Zayn'e baktım. Kıpkırmızı olmuştum.
Ben..Ben ne yapacağım şimdi!
Panikten ağlayacak bir hale geldiğimde elim ayağıma dolaşmıştı.
Zayn beni bileğimden tuttuğu gibi çekti ve ben ne olduğunu anlamamıştım.
Soyunma odasının içindeki koridora girdik ve bireysel odalardan birine yöneldik. Zayn beni içeri çekip kapıyı kilitledi. Aniden elini ağzıma kapattı ve sırtımı göğsüne yasladı.
"Sakın ses çıkarma."
Elini çekmesi için debelenirken sonunda vazgeçtim ve durdum.
Titrediğimi ben ve Zayn de hissediyorduk. Özellikle vücutlarımız bu kadar yaklaşmışken..
Odanın içinde oğlanların sesleri kesildiğinde gittiklerini düşündüm. Zayn önce çıktı, etrafa bakındı ve elini uzattı.
"Gel, gitmiş herkes."
Elini tuttuğumda hissetiğim heyecanı bir kenara bıraktım ve kabinden çıktım. Çıkış kapısına yürürken Zayn birden bire durdu.
"Böyle gizli gizli flört etmek de güzel oluyormuş." dedi Zayn pişkin pişkin.
Kendimi tutamayıp güldüm ve yalancı bir sinirle omuzuna vurdum.
"Yaa!"
Beni kendine çekip dudağımdan öptü.
"Bırak artık bak abim gelecek."
Ondan zar zor ayrılıp kapıyı açtım ve çıkmadan ona baktım. Göz kırpıp öpücük attı bana.
Kalbim.
Bende utangaç bir tavırla ona gülümseyip kapıyı kapattım ve çıktım. Okul koridorunda öğrencilerin arasına karışmışken sırıtmadan edemiyordum.
Bütün günahlarıma rağmen Zayn'i öpünce, sarılınca ve gözlerine bakınca tertemiz oluyordum. Aynı onun gibi masum birine dönüşüyordum. O bana gerçekten iyi geliyordu. Artık kendime ve abime verdiğim sözü tutmam için bir neden oluşturuyordu bana.
Eğer onunla birlikte olacaksam onun hak ettiği gibi düzgün biri olmalıydım. Ki zaten o da değiştiğimin farkında olduğu için bana yaklaşmak istiyordu. Eski Debroah'tan neftet ederim ettiğini biliyordum. Eğer iyi biri olursam beni severdi. Yalnız kalmazdım.
Bütün bunları gölgeleyen şey dudaklarının tadıydı.
Kendimi kızlar tuvaletine attım ve hemen yüzümü yıkadım.
Peçeteyle kurulayıp aynada kendime baktım.
Debraoh.
Mükemmelsin kızım.
Aynadaki halime gülümseyip dudaklarıma dokundum.
Zayn'in öyle yarı çıplak hali beni çok fena yapmıştı..Gözlerimi kapatıp zevk dolu bir nefes aldım. Mükemmeldi.
Başka nasıl tanımlayabilirdim ki?
Sınıfa döndüğümde bir sonraki ders Zayn ile ayrı yerlere oturmuştuk.
Ben tahtada yazılanları not alırken birden gözüm ona çarptı.
Göz ucuyla bana bakıp göz kırptı.
Hemen başımı çevirip defterime baktım. Etkilendiğimi bildiği için böyle yapıyordu ve ben tutamıyordum kendimi.
Kendimi kaptırdığımı bile bile ateşe yürüyordum.
Derse döndüm ve bir daha ona bakmadım.
Kırk dakika nasıl geçti hiç anlamadım. Hoca çıkar çıkmaz bende sınıftaki birkaç kişi ile hemen çıkıp kendimi dışarı attım.
Çıkmıyordu işte aklımdan.
Korktuğum başıma gelmişti.
Onu düşündüğüm her an kızarıyordum.
Bahçeye gidip oturdum ve teneffüs boyunca dinlendim. Düşünmek istemiyordum. Düşünmemeliydim. Justin haklıydı çünkü. Mümkün değildi bizim birlikte olmamız. Çünkü onun yüzüne her baktığımda kendimden utanacaktım.
Temiz havada sakinleştikten sonra tekrar sınıfa döndüm.
Zayn, yanında Harry oturmuş ve karşı masalarında Nathalie, Nathan ve kendi grup arkadaşlarından birkaç kişi sohbet edip gülüşüyorlardı.
Geldiğimi bile görmemişlerdi.
Ne güzel sohbet ediyorlardı.
Başımı eğip yanlarından geçtim eski yerime geçtim. Tüm vücudumu kıskançlık sarmıştı.
Nathalie'nin söylediği şeyden sonra Zayn ve Harry kahkahayı basmıştı.
Bu beni daha da sinirlendirmişti. Fakat sinirlenmemin sebebi üzüntümü saklamaktı.
Şu an anlatamayacağım kadar üzgündüm. Çünkü çok yalnızdım.
Ben hiçbir zaman böyle kimseyle oturup içten bir sohbet etmemiştim.
Sinirden gözlerim dolduğunda elimi yüzüme kapatıp duvara doğru döndüm.
Yaptığım şeytanlıkların sonucunda böyle yapayalnız kalırdım işte.
Ağlamamak için dudaklarımı dişledim ve kurşun kalemimle defterin köşesini çizmeye başladım.
Onların her gülüşmesinde her sohbetinde ben daha da sert çiziyordum.
Boğazım yanmaya başlamıştı çünkü uzun süredir göz yaşlarımı tutuyordum.
Fakat bu ilk kez olmuyordu. Daha önce de ağladığımı çok saklamıştım.
Benim tek dostum abimdi. Beni ondan başka kimse anlayamazdı. Eve gidip onunla konuşana kadar dişlerimi sıktım ve onları izlemeye devam ettim.
Beni bir an olsun fark etmemesi mi beni daha çok yaraladı yoksa onunla olmayı, benim gibi birini sevebileceğini düşünmem aptallığı mı bilmiyorum ama bahçe kapısını açıp içeri girdiğim an ağlamaya başladım. Nefes alamıyor gibi hissediyordum; göğsüm sıkışıyor ve boğazımdaki yumru büyüyordu.
''Debroah?''
Arabasından inen ve telaşla bana yaklaşan Justin'e bakarken elimi boğazıma götürdüm. Göz yaşlarımın tuzlu tadını alabiliyordum.
''Nefes alamıyorum!'' dedim daha şiddetli ağlarken.
"Nefes alamıyorum!'' Karşımdaki aynadan korseleri sıkıca sıktırılmış elbiseye bakarken karnımın üstündeki baskı canımı yakmaya başlamıştı. ''Anne, nefes alamıyorum.''
Annem mavi gözlerini bana çevirip tiksintiyle bana bakarken elindeki magazin dergisini kenara bıraktı. Keşke onun gibi kemikli bir yüzüm ve mavi gözlerim olsaydı ama Tanrı benden sebepsizce nefret ediyor olmalı ki babamdaki tüm Meksika genlerini, dolgun yanaklar, düz kahverengi saçlar, sıradan kahverengi gözler, bana devretmişti.
Annem tam arkamda durduğunda aynadan gözlerini gözlerime dikti.
Korseyi biraz daha sıktı.
"Sana o pasta dilimini yememeni söylemiştim. Ve ne içtin? Portakal suyu mu? Tamamen şeker!''
''Deb, güzelim, nefes al.''
Justin ıslattığı elleri ile yüzümü silerken vazgeçip beni kucağına aldı. Acele adımları yüzünden bedenim kucağında sallanırken gözlerimi yıldızlara diktim. ''Baba!''
''Baba!''
Göz yaşlarım pahalı gömleğini ıslatırken kollarımı ona daha sıkı sardım. Gitmek istemiyorum, onunla gitmek istemiyorum. Hafta sonu Jasmine'in pijama partisine gitmek istiyordum; tanımadığım insanlarla dolu bir yarışmaya değil.
"Aman Tanrım bir bebek gibi sızlanma.'' Annem kolumu sıkıcı kavrayıp beni arabaya çekiştirirken babama baktım ama çalan telefonunu açmak için diğer odaya geçmişti bile. ''Oradaki kızların kim bilir kaçıncı yarışması? Hepsi sıfır beden ve çoğu sarışın ya kızıl. En azından çarpıcı gözleri ya da yüzleri var.''
Arabaya bindiğimizde anneme bakmadan aynadan yansımama baktım. Gelecek cümleyi biliyordum.
"Sense basit ve sıradansın. Aralarında yok olup gidecek kadar görünmez.''
Salondaki kanepelerden birinde yatarken ağlamamı durdurmaya çalıştım ama yapamıyordum. Yapamıyordum, beceriksizdim işte.
''Nesi var? Bir şey mi almış?''
''Bilmiyorum ama sanmıyorum baba,'' dedi Justin göz kapaklarını aralayıp ona bakarken. ''Baba bunu yapmayı çok uzun zaman önce bıraktı, endişelenme.''
İnce kızılcık sopası avuç içime indiğinde çığlık atmamak için dudağımı ısırdım ama bu zaten var olan yaranın daha fazla acımasına neden oldu. Bugün benimle dalga geçmişler ve çamura itmişlerdi. Eve çamurlu ve yara bere içinde ağlayarak geldiğimde annemi için bunun neden olduğunun önemi yoktu, sadece aşağılanmayı görmüştü.
Diğer ebeveynler gibi öğretmenimi arayacak sanmıştım ama beni arka bahçeye götürmüş ve bahçe hortumu ile ıslatmıştı. Kar yağmamış olsa da ıslak birini tir tir titretecek kadar soğuk bir havaydı. Kollarımı kendime sarıp ağlayarak ona baktığımda önce sağlam bir tokat atmış sonra da sopasını almıştı.
"Sana hep ne derim Debroah?''
"Kimse benimle dalga geçemez, ben taçlı bir kraliçeyim.''
Sopa tekrar avuçlarıma indi.
"Seninle dalga geçerlerse ne olur?''
Sesim sopanın ıslığı tarafından yutulmuş gibiydi.
"Sen aşağılanmış olursun.'' Mavi gözlerinde öfke alevleri varken dudaklarına bir gülümseme oturdu ve eğilip bana baktı.
"Benden nefret edebilirsin ama bunu senin için yapıyorum Debroah,'' dedi ıslak saç tutamımı geri atarken. ''Avukat olabilirsin ama müşterin olmazsa ne olacak? Doktor olabilirsin ama yeterince taktir edilmezsin. Çünkü bir kadın olarak zeki olman önemli değil. Bir kadınsın, sadece becerilmek ve gülümsemek için var olduğunu düşünecekler. Ama korkulan kişi ve güzelliğin sahibi olursan mükemmel olursun. Ve mükemmel olursan...''
Beklenti ile bana baktı.
"Herkesin olmak istediği ya da sahip olmak istediği olurum.''
Annem gururla gülümsedi.
"İşte bu benim kızım.''
Ağlamam ne zaman dindi bilmiyorum ama gün ağarmak üzereydi. Saçlarım nemliydi ve üzerimde en sevdiğim pijamam vardı.
Kenarda bir bardak su, ağrı kesici ve sandviç.
Annem haklıydı. Tek yaptığım sakin kalmaktı ve sonunda Zayn beni becermek için fırsat kollamıştı.
Yorganı kenara itip ayağa kalktım ve aynada kendime baktım. Annemin yansımasını arkamda bekledim ama gelmedi. Onun yerine şekilsiz saçlarıma ve hafif göbeğime baktım.
Nathalie böyle görünmüyordu. O dikkat çekiciydi.
Gözlerim dolarken yumruklarımı sıktım ve derin bir nefes aldım.
Olmadığım biriymiş gibi olmak buraya kadardı.
Ben Debroah Rosenrot'dum ve benim olan daima benim kalırdı.
****
EVETTT ÖZLEDİĞİMİZ DEB GERİ DÖNÜYOR HAZIR MIYIZ DEBROAH 2.0'a
yazarlarınız:
deb:
ASKDLAGKDPGKSKDKSOWOWK
hadi görüyüm sizi coşun yorumlarda
team orosbu deb'in annesi
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro