❝a drunk with the broken soul❞
Playlist:
Muse - Madness
Linkin Park - Krlwing
Evanescence - All That I'm Living For (multimedya)
Halestorm - What Sober Couldn't Say
(uyarı: ANGST! ANGST! ANGST!)
xxx
''Get in on, get it up,
Come on give it all you got
Runaway train,
(Running right off the track!)
Runaway train,
(Running right off the track!)
Laboratuvarda yankılanan son ses müzik sona erdiğinde, yorgunluktan sandalyede yığılmış adamın yüzünde haftalar sonra ilk defa oluşmuş o hafif gülümseme her zamanki gibi yine kayboldu. Şişkin göz torbalarının süslediği dolu gözleri tekrar anlamsız bir gezintiye çıkmışlardı. Karmakarışık saçlarıyla kombin olmuş çatlak ve soyulan dudaklarını birbirine bastırdı ve basık havayı derince içine çekti. Gözlerinin önüne tekrar uzaklaştırmaya çalıştığı görüntüler gelmeye başlamıştı işte, tekrar bir sonsuzluk süresince aşağıya düşüyordu, Pepper ellerinden kayıp gidiyordu, belki de önceden o kadar önemsediğini anlamadığı sarışın adam tarafından öldüresiye dövülüyordu, ve bunlara tek cevabı delicesine titreyen eller ve ruhundan bir parçanın daha kopması oluyordu.
Tony, içten içe ölüyordu.
Halüsinasyonları acınacak halde olan adama acımasız bir şekilde saldırmaya devam ederken, Black Sabbath'ın Paranoid zil sesi kulaklarında çınlamaya başlayınca adam titrek elleriyle zar zor telefonu aldı ve kim olduğuna bakmadan açtı.
''Tony?''
Daha demin yakarışlarına aldırmayıp kan bürümüş gözleriyle kalkanını güçsüz vücuduna indiren kişinin sesi kulaklarına dolduğunda biraz duraksadı, hâla titreyen boştaki elini yumruk haline getirdi. Nefeslerini düzenli hâle sokmaya çalışırken düşündüğünden daha yüksek bir sesle cevap verdi.
''Cap?''
''Bir an cevap vermeyince kapattığını düşündüm.. Neyse, nasılsın?''
Az önce sen tarafından öldürülüyordum ama her şey iyi, sen?
Tony dudaklarını birbirine bastırdı. ''İyiyim.''
''Sesin öyle gelmiyor ama.''
''Rogers, iyiyim. Ne için aradın?''
''Şey..'' Kısa bir sessizlikten sonra konuşmasını devam ettirdi, ''Natasha, Clint, Bruce ve Thor'la bu akşam eğlenceli bir akşam geçirme kararı aldık.''
''Tamam, iyi eğlenceler.''
''Tony, sen de geliyorsun. Daha doğrusu biz sana geliyoruz.''
Esmer anlamazlıkla gözlerini kırpıştırdı. ''Pardon?''
''Duydun. Hem seni ne zamandan beri görmüyoruz."
''Peki benim buna izin vereceğimi nereden çıkardınız?''
''İzin alacağımızı nereden çıkardın?''
Ve daha Tony cevap veremeden telefon kapandı.
Terlemiş ellerini saçlarından geçirdi gerginlikle. Kaç haftadan beri insan yüzü görmemiş, bitmek bilmeyen düşünceleriyle sadece içki yoluyla başa çıkabilmişti, en azından bu zamana kadar çıkıyordu. Ve bizzat gözlerinin önünde kendisine vahşice saldıran adamın, öldüğünü gördüğü takım arkadaşlarıyla birlikte ellerini kollarını sallayarak evine gelecek olması onu hiç de rahatlatmıyordu.
''Daha karanlık tarafımı görmedin diyelim.''
Tony gözlerini sıkıca yumdu ve terlemiş ellerini pantolonuna bastırdı.
Saçmalıyorum; neyim ben, medyum mu? Bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek, sadece bilinçaltımda bulunan saçma düşüncelerimin bir gösterisi bu.
Hem daha yakın bir süre içerisinde sarışın ona ''Seni özleyeceğim.'' demişti, değil mi? Ne ara birbirlerine o kadar nefret besleyeceklerdi ki?
xxx
''20.30.''
Tony stresli bir şekilde belki de yirminci defa saatine baktı. Onlar gelene kadar resmen çöplüğe dönmüş denilebilecek evine bir çekidüzen vermişti, sayılarca boş şişeleri çöpe atmıştı ve bunu yaparken yenisini açmamak için elinden geleni yapmıştı. Aynada dakikalarca çökmüş yüzüne bakıp gülümseme alıştırmaları yapmıştı, sanki kimse hâlini bunu yapmazsa anlamayacakmış gibi. Şimdi ise bacaklarını sabırsızca sallıyor ve kendini yatıştırmaya çalışıyordu.
Hiçbir şey olmayacak, hiçbir şey olmayacak, hiçbir şey-
''Efendim, geldiler.''
Tony son kez içinden aynı cümleyi geçirdi ve ayağa kalkıp kapının önüne çıktı. Saydam kapının açılmasıyla birlikte göz hizasına arkadaşları girmişti işte, hepsinin yüzlerinde sıcak gülümseme Tony'nin rahatlamasına değil de huzursuz olmasına neden olmuştu. Daha ilk saniyeler olsa bile her şey fazlasıyla iyi gidiyordu; ve bu, esmerin en son hayal ettiği şeydi, fazla şüphe uyandırıyordu. Bir şeylerin gerçekleşmesini bekliyordu, arkadan Steve'in kendisine saldırmasını, ya da birinin yere yığılmasını. Tek bir şey.
Belki de cidden kafayı yiyorum, diye aklından geçirirken şaşkın adam, kızıl saçlı genç kadın ona doğru ilerleyerek ince kollarını adamın boynuna doladı. Bu ani olan arkadaşça sarılmanın etkisiyle afallayan Tony, daha ne yapacağını kestirmeye çalışırken kadın çekilmiş ve onun yüzünü incelemeye başlamıştı bile. Yüzündeki sıcak gülümseme silindi yavaşça, geriye endişeyle karışık korku ile bakan yeşil gözler bırakarak.
''Tony, ne yaptın sen?'' diye mırıldandı Natasha, ellerini yüzüne dokundurmak istercesine havaya kaldırarak. Mutsuz adam, başka bir zaman olsa bu durumla dalga geçerdi ama kızılın ne kadar ciddi olduğunu kavrayınca bu fikrinden vazgeçti ve sadece geriye bir adım attı.
''Eh, hadi ne bekliyorsunuz, içeriye geçin!'' Sesini yeterince mutlu çıkarmaya çalışarak söylediği cümleyle Natasha'yı pek yatıştırdığı söylenemezdi, çünkü kadın içeriye geçerken bunun hakkında sonra konuşacağız, şeklinde bir şeyler söylenmişti.
Clint ve Bruce ona hafif gülümsedikten ve Thor onun kaburgalarını kıracak şekilde şakacıktan göğsüne vurduktan sonra, adamın gözleri şimdi karşısında onu dikkatlice süzen Steve'e takıldı. Sanki gördüğü şeyden pek hoşnut olmamış gibi kaşlarını çatmıştı sarışın, gözleri adamın iyice hoşnutsuzca kıpırdanmasına neden olacak şekilde gezinirken.
''Haklıymışım, kesinlikle iyi değilsin.'' diye mırıldandı adam gözlerini sonunda onunkilerle buluşturarak. ''Ve hâla bizden saklayabileceğini düşünüyorsun.''
Ama arkadaşının gerginlikle elleriyle oynadığını görünce yüzünde şefkatli bir gülümsemenin belirmesi gecikmedi. ''Hey, anlatmak istemiyorsan sorun olmaz.'' Elini zayıf adamın omzuna koydu ve içeriye yöneldiler. ''Üstüne geldiysem kusura bakma.''
''Fazla duygusallığa gerek yok, Cap. Hem, hayatımda hiç bu kadar iyi olmamıştım.'' Steve'in bu sözlere tek tepkisi tek kaşını kaldırmak oldu, yalan söylediği gün kadar barizdi. Onu yeterince tandığını düşünüyordu, yalan söylediği zamanı hemen anlayabiliyordu. Ayrıca onu tanıdığı kadarıyla yeterince güçlü biri olduğunu da biliyordu; kırılır, sendeler, düşecek gibi olur ama asla kolayca yıkılmazdı. O zaman ne onu bu kadar çok hırpalamıştı?
Steve bunun cevabının onu rahatlatmayacak, hatta daha da endişelendirecek olacağı hissine kapılmıştı. Belki bu zaman diliminde çoğu şeyi anlamakta güçlük çekiyor olabilirdi, ama insanların hareketlerindeki anormallikleri kolayca anlayabiliyordu. Tony, Natasha'yı ve diğerlerini gördüğü anda değil, kendisini gördüğünde gerilmişti, elleriyle oynamaya başlamış ve soluk yüzü daha da solmuştu. Bu da tek bir soruyu devamında getiriyordu... Ben bir hata mı yaptım?
Sarışının boğazına bir yumru oturdu.
İlişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunu biliyordu, ya da ne kadar sağlıksız ve istikrarsız. Ama Steve, Tony'ye ne kadar belli etmese de onu önemsiyordu. Onu kırmak belki de en son isteyeceği şey olmasına rağmen her ağzını açtığında onu hırpaladığının farkındaydı, ve tekrar bunu yaptığına dair şüphe duymaya başlamıştı.
''Hey, ikiniz biraz gülümseyin!'' Oturma odasına geldiklerinde pofuduk koltuklardan birine yayılmış bir şekilde onları karşılayan Natasha'nın dudakları hafifçe kıvrıldı. ''Daha yapacak bir sürü şeyimiz var.''
''Aman ne güzel..'' diye mırıldandı Tony, hâla kendi omzundaki Steve'in elini ittirerek ve Mjölnir'i elinde döndüren Thor'un yanına oturdu. ''Harika bir gece geçireceğimize şüphen olmasın.'' diye devam etti Natasha, ilgiyi kendisine çekmek için elindeki filmleri sallayarak. ''Gününü öyle bir neşelendireceğiz ki, biz gidince kalbinde bir eksiklik hissedeceksin, Stark.''
''Kesinlikle öyle,'' dedi Clint Natasha'nın abartılı konuşmasını taklit ederek. ''Seni- Ah!'' Adamın kafasına tak sesiyle isabet eden kutunun yere düşüşüyle Tony'nin kurumuş dudaklarından hafif ama canlı bir kahkaha kaçtı, Steve'in yüzü ise sanki kendisi canı acıyan Clint değil de kendisi gibi yüzünü buruşturmuştu.
''Çok komik, Stark.'' diye homurdandı kafasını ovuşturan Clint, Natasha'nın kahkahalarının arasında. Ama o sırada Tony dikkatini içeriye devasa boyuttaki pizza kutusuyla gelen mor gömlekli adama vermişti. Aslında.. sadece pizzaya.
O-o Ray's mi?
Haftalarca sadece ekmekle beslenen adam pür dikkat arkadaşının önündeki sehpaya pizzayı koyuşunu kafasındaki yemek! yemek! yemek! diye can çekişiyormuşçasına bağıran sesle yavaş çekimdeymiş gibi izledi. O ses ona direk yemeğe saldırmasını söylerken, Tony'nin bilinçaltını başka bir şey kapladı.
Obadiah Stane.
Bir zamanlar güvendiği adam, ark reaktörünü bedeninden acımasızca çekip çıkarmasından ve onu yalnız başına kıvrandırarak ölümle baş başa bırakmadan önce, aynısını Tony'e almıştı. Bir zamanlar güvendiği..
Güvenin canı cehenneme.
Belki de adamın bu yaptığından öğrendiği tek doğru dürüst şey buydu. Kimseye güvenme. Çünkü bir gün gelir, ikinci plana atılırdı, ihanet edilirdi, ya da en kötüsü aslında gerçeklerin onun gördüğü gibi olmadığını ona tokat gibi çarpan bir olayla öğrenir ve boşlukta sürüklenmeye mahkum edilirdi. Tony bunu zor yoldan öğrenmişti.
''Tony? Hey, dostum- Hey!'' Bruce'un şiddetlice omuzlarından tutup sallamasıyla Tony birden ellerinin delicesine sallandığı ve herkesin ona endişeyle baktığı gerçekliğine geri döndü, kesik kesik nefes alış verişleri sanki odada tek duyulan ses gibiydi ve bu, soğuk terler akıtan adamı daha da strese sokmaya yetmişti bile. Herkes gözlerindeki şaşkınlık eşliğinde adam, tek kelime dahi etmeden koştururcasına lavaboya yöneldi, tek başına kalmak istiyordu, tek başına kalmaya ihtiyacı vardı.
Kapıyı sertçe kapatıp, içeriye girdiğinde, yüzünü soğuk suyla buluşturdu. Yeni bir panik atağın başlangıcı uzak değildi, Tony bunu hissedebiliyordu. Kendi yarattığı robot dahil neredeyse herkes ona sırtını dönmüştü, tekrar olmasına dayanabilir miydi bilmiyordu, büyük ihtimalle zaten Steve hakkındaki kabusları bunun yüzündendi. Birisini önemseyince ya da güvenince başına gelecekleri biliyordu ve Tony onu önemsiyordu, kendine ne kadar yediremese de onu gerçekten önemsiyordu.
Tony yüzüne tekrar soğuk suyu çarptı.
Kırmızı. Her şeyi kırmızı. Yüzüne tanıdık bir şey çarpıyor ve acıyla yere yığılıyor. Sarışın bir adam, kendisini parçalanmış zırhından tutuyor ve fısıldıyor. ''Karanlık tarafımı görmediğini söylemiştim.''
Esmer yumruğunu şiddetle önündeki aynaya geçirdi ve bütün elini saran acıyla birlikte yere çöktü. Acı, sinir ve korkudan titreyen bütün bedenini saliseler içinde sarmıştı, hızla inip kalkan göğsünden kalbi fırlayacak gibi hissediyordu. Sevdiği herkesi birer birer kaybetmesini umutsuzlukla izledi, Pepper alevlerin arasına karışıyor, Obadiah tek bir kelime etmeden onu ölümle yalnız başına bırakıyor, Rhodey üstündeki hırpalanmış zırhla kollarında son nefesini veriyor, Steve yaralar içindeki suratına bir yeni morluk daha ekliyor ve Tony kendini kaybediyor.
Çığlık atmak istiyordu adam boğazı yırtılırcasına, tekrar sevmek istemiyordu, tekrar kalbinin kırılmasına izin vermek istemiyordu. Ancak Tony bunun için fazlasıyla geç kaldığını biliyordu; Maximoff'un onun kafasına girip herkesi ölü gösterdiğinde ama o sadece Steve'e koştuğunda ona karşı bir şeyler hissettiğini anlamıştı, sadece o hissettiğinin ne olduğunu kavrayamamıştı, ve-
''Stark?''
Lanet olsun.
''Git buradan, Cap.'' diye mırıldandı adam, duygularını sesine yansıtmamaya özen vererek. Ancak Steve, oradan ayrılmak yerine kapıya yaslanarak yere oturmuş olacak ki Tony arkasında bir kıpırdanma hissetti.
''Hayır,'' dedi Steve, sesini yumuşatarak. ''Sen çıkana kadar olmaz.''
''Rogers,'' Tony kafasını tavana kaldırdı ve derin bir nefes verdi. ''Hiç yardımcı olmuyorsun.'' Arkasından hafif bir kıkırdama duydu Tony, ve ardından biraz daha kıpırdanma hissetti. Sırt sırta oldukları gerçeğini daha yeni fark etmişti, yüzüne minik bir gülümseme yerleşmesini durduramadı. ''Hadi ama, Cap. Bir kere olsun yalnız kalamayacak mıyım?''
''Ben hayatta olduğum sürece, hayır.''
Daha demin duygularının içinde boğulan adamın yüzündeki gülümseme daha da genişledi, zorlanarak ayağa kalktı ve kilidi açıp yavaşça kapıyı açtı. Şimdi karşısında, dudaklarıyla gülse de gözleri tam zıttı şekilde ona dikkatlice bakan Steve'le karşı karşıya gelmişti. Ancak o, sarışının bakışlarının altındaki endişeyi anlamamış olacak ki, yüzünde hâla gülümsemeyle ''Tamam, sen kazandın.'' dedi. Steve'in eli bu sefer biraz tereddütle tekrar Tony'nin omzundaki yerini aldı ve yan yana, son ses televizyonun açık olduğu salona girdiler.
Gerçeği söylemek gerekirse Tony, kendisi gidince herkesin filme başlayacağını düşünmemişti, hatta filmi izlerken uyuya kalacaklarını hiç mi hiç düşünmemişti.
''Siz...'' Clint'in yatar pozisyondaki bedenine ve neredeyse mısır tabağına girecek kafasına baktı ve dudağını büzdü, ''Ne zaman filme başladınız?''
Ancak Steve'in de kafası karışmış gibiydi, kaşları hafifçe çatılmıştı. ''Neredeyse bir saat oldu, Natasha senin biraz yalnız kalmanın daha iyi bir fikir olduğunu söylediği için başlamıştık ama,'' dedi gözleri ağzının kenarlarının domates sosu içinde ve saçları yüzünün her tarafına dağılmış Thor'a kayarken, ''Ne ara uyuya kaldılar bilmiyorum.''
Tony gözleri kısılı bir şekilde herkesi gözden geçirdikten sonra, televizyonda beş dakikadan beri kavga eden kadın ve erkeği daha fazla görmemek için Natasha'nın elindeki kumandayı yavaşça aldı ve televizyonu kapattı. Oda sessizliğe bürünürken Steve, dosdoğru kapıya doğru ilerleyen Tony'i hızlı adımlarla takip etti. ''Nereye gidiyorsun?''
Paltosunun yakalarını düzelten adam kaşlarını kaldırdı. ''Dolaşmaya. Seni bilmiyorum ama şahsen ben, herkesin uyuduğu bir evde bir şeyler yapmadan durmak istemiyorum.'' Arkasını dönmeye bile tenezzül etmeden dışarı çıkınca, sarışın gözlerini devirdi ve o da hızla ayakkabılarını giyerek peşinden koşturdu. Onu yalnız bırakmaya niyeti yoktu, işlerin ne tarafa kayacağını bilmiyordu ama her türlü adamın sorununun ne olduğunu öğrenmesi lazımdı.
''Eh, anlatacak mısın peki?'' dedi ona sonunda yetiştiğinde, adamın gözlerinin içine bakmaya çalışarak. Ancak Tony, onunla göz göze gelmemek için direniyordu; yapmayacaktı, anlatamazdı. Kafasını yere indirdi, Steve'in bakışlarını görmezden gelerek. ''Hayır.''
''Ah, hadi ama Stark,'' diye üsteleyecek oldu Steve, ama adamın saklamaya çalıştığı yüzündeki soluşu anlamamak elde değildi, o yüzden susmayı tercih etti gözlerini adamdan çekerek. İkisi bir süre boyunca sessizliğin hüküm sürdüğü caddede yürüdüler, soğuk rüzgar yüzlerini yalayıp geçiyordu. İkisi de konuşmuyordu, ta ki Steve tekrar Tony'nin yüzüne bakacak cesareti bulana kadar. Göz göze gelmişlerdi bir anda; elalar, mavilere odaklanmıştı. Steve kalbinin göğsünden çıkabilecek kadar hızlı bir şekilde atmaya başladığını hissetti, bütün söylecekleri boğazında düğümlenmişti. Gözlerini kaçırmadı, kaçıramadı. Adam, gözlerinde önceden görmediği bakışla mavi gözlere kilitlenmişti, sanki bütün söyleceklerini böyle anlatıyordu. Steve, sonsuza kadar o yüze, o gözlere bakabileceğini düşünmeden edemedi, o kadar güzeller ki..
Heart to heart and eyes to eyes,
Tony birkaç saniye sonra gözlerini kırpıştırıp teması kestiğinde sarışın, boğazındaki yumrunun daha da büyüdüğünü hissetti.
Is this taboo?
''Özür dilerim, ben..'' dedi yorgun adam, yüzünü ellerinin arasına aldı daha demin yaşadığı anın şokuyla derin nefesler alarak. ''Ben dalmışım. Kusura bakma.''
''Yok, sorun değil..'' Sarışın mırıldandı kafasını ona çevirmeden, hâla delicesine atan kalbiyle. Esmer ellerini yüzünden çekti ve o bakmazken Steve'e kısa bir bakış attı, adamın mükemmel yüzünde kötülükten iz yoktu ve hâla korktuğunu hissediyordu. Duygularını, düşüncelerini açıklamaktan korkuyordu; yanlış anlanılmaktan ya da terk edilmekten korkuyordu.
Tony, keşke yanıma bir bira şişesi alsaydım, diye düşünmeden edemedi, kesinlikle her şey onun için çok daha kolay olurdu.En azından bir kaçış yolum olurdu.
Kafasını havaya kaldırdı umutsuzca ve siktir et diye düşünerek, kelimelerin dudaklarından dökülmesine izin verdi.
''Bana zarar verecek misin?''
Steve, vücudundaki bütün kanın birden çekildiğini hissetti, cevap veremedi.
''Steve, bana zarar verir misin?'' dedi Tony tekrar, bu sefer çatlamasını engelleyemediği sesiyle. Yürümeyi bırakan sarışın adam, aralarında şimdi en fazla on santimetre olan adamın ay ışığıyla aydınlanan yüzüne odaklandı, kendini konuşmaya zorladı. ''Asla.''
''Gerçeği söyle, Steve.'' dedi ona bir adım daha yaklaşan adam, laciverte çalmış gözlere doğrudan bakıyordu. ''Bir gün olur, bana arkanı dönmez misin?''
''Hayır.. Niye..'' Sarışın, cümlesini tamamlayamadı, kendisine yaklaşan adamın dudaklarına bakmadan bakmadan edemiyor, aptalca bir şey yapmamak için kendini zor tutuyordu. Aslında bunu düşünmem bile aptalca..
''Çünkü,'' Tony tekrar bir adım attı, aralarında artık neredeyse mesafe kalmamıştı. ''Sanırım, seni-''
''I love you baby, and if it's quite alright,
I need you baby, to warm a lonely night.''
İkisi de korkuyla hızla arkalarını döndüler ve döndükleri anda yüzlerinde bir flaş patladı.
''Gülümseyin!''
Natasha yüzündeki muzip bir gülümsemeyle yakaladığı fotoğrafa baktı ve hâla şarkı çalan telefonunu cebine koydu. Clint ve Thor'un kahkahaları birbirine karışıyor, Bruce mahçup bit gülümsemeyle şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış iki adama bakıyordu. Tony yerin dibine girdiğini hissetti, Steve'in yanaklarını ise tatlı bir pembe kaplamıştı.
''Hâla birbirinizle bakışıyorsunuz derken olayın buna kayacağını hiç düşünmemiştim ama bu güzeldi.'' dedi kızıl, ikisine de onaylayıcı bakışlar atarken. Thor kolunu Natasha'ya attı ve o da sırıttı. ''Bu şey, hoşuma gitti. Bir tane daha!''
''Sizi yakalarsam..'' Tony onlara doğru koşmaya başlayınca hepsi gülüşerek kaçışmaya başladılar, artık dalga geçecekleri bir tane daha konuları olmasının zevkindeydiler. Peşlerinden son hızla koşan ancak yine de geride kalmış Tony, kolunun geriye çekildiğini hissetti, ardından da yanakları hâla hafiften kızarık sarışınla karşı karşıya geldi. Ancak bu sefer çok daha yakınındaydı, nefesi kesildi. Steve, yüzünde hafif gülümsemeyle ona bakıyordu, eli hâla kolunu bırakmamıştı. ''Bir şey diyordun..''
''Ah, şey.. Ben.. eh-''
Kendisininkilere kapanan dudaklar, daha fazla saçmalamasını engelledi ve ilk başta küçük çaplı bir şok yaşayan esmer de gözlerini kapatarak cevap verdi.
Belki de hayat zâlim değildi?
Tony, haftalar sonra ilk defa rahat uyuyabildi, yüzünde engelleyemediği bir gülümsemeyle.
xxx
((Bu bölümü aslında fluff amacıyla yazmıştım, ama son hâli fluff dışında her şeye benzedi, sorry.)) *WHAT I'VE DONEEEEE diye bağırır ve şarkıya devam eder*
Bölümün çok geç geldiğinin farkındayım ve bunun için öncelikle özür dilerim, çünkü aslında her şeyi çok daha farklı bir şekilde planlamıştım. Aslında bölüm yılbaşında gelecekti ve daha mutlu bir konusu olacaktı, Tony bağıra bağıra söylecek, Steve onla dalga geçecekti vesaire vesaire. Ama daha sonra bunlar 'angst angst angst' diye bağıran kafama yatmamaya başladı ve işte böyle saçmaladığım bir bölüm ortaya çıktı..
Ah o arada, kurgu gereği Bruce Age of Ultron'daki kayıplara karışmadı ve Natasha'yı biraz farklı yansıttım *sanırım?* , bu da bir uyarı.
PS: @StarkSpangledMell , yıllar sonra bölümü yayınladığım için biraz (!) geç kaldım ama tekrar yaptığın bu güzel kapak için çok teşekkürler!
Hoşçakalın!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro