Bölüm 5 |"Yeni arkadaşlar"
Sabahtan beri -şaşırtıcı derecede- anormal bir durum yoktu. Sevinememek elde değildi. Üstelik Sasuke'nin de okula gelmediği günlerden biriydi.
Hinata yanıma geldi.
"Dışarıya çıkalım mı?" dedi. Ona hayır diyemedim ve dışarıya çıkıp kiraz ağaçlarının altındaki banklardan birine oturduk.
"Bu gün şanslı günündesin, ha?"
"Ah, evet. Galiba öyle. Sahi aklıma gelmişken, geçen gün ki davranışın için saol."
Hinata neyden bahsettiğimi anladığında konuştu.
"Bir arkadaş olarak yapmam gereken şeyi yaptım sadece. Açıkçası daha önce kimseyle tartışmadım ya da kavga etmedim. Bu yüzden seni pek iyi savunamadım."
Dediği aniden canımı sıktı. "Saçmalama. Sen beni savunmak zorunda değildin hem. Kendini suçlu hissetme."
Sözlerimin onu kırdığını biliyordum. Ama sırf benim Sasuke ile aramdaki meseleden dolayı onun zarar görmesine müsaade edemezdim. O benim arkadaşımdı.
"Bak Sakura-chan... Şu onaltı yılın sonunda kendime uygun bir arkadaş buldum ve onu korumak, ona destek olmak istiyorum."
Gözlerimin içine bakıyordu.
"Seni anlıyorum Hinata. Ama benim yüzümden zarar görmeni istemiyorum. Hernekadar başkaları bu işe karışıyor olsa da, bu mesele sadece Sasuke ve benim aramda."
Bir şey demedi. Diyemezdi , çünkü haklıydım.
İleriden gelen Ayako ve Yui 'yi gördüğümde yerinde olan keyfim kaçıp gitmişti. Gittikçe yaklaşmalarından, bizim yanımıza geldikleri anlaşılıyordu. Sonunda yanımıza geldiklerinde konuşan Yui oldu.
"Hey, Sakura. Şu kâğıtlardan birini seç."
Ellerindeki katlanmış küçük kağıtlara baktım. İçlerinde ne yazdığını merak etmiştim. Ayrıca ne yapmaya çalıştıklarına da anlam verememiştim. Buna rağmen , kâğıtlardan birini seçtim. Hızla elimden alıp açtı ve Ayako ile birlikte okudu.
"Aferin kardeşim. Çok güzel bir tercih yapmışsın."
Yapmacık gülümsemesini takındı ve gittiler. Bu sırada Hinata ile aynı anda birbirimize dönüp bakıştık.
"Bu neydi şimdi?" dedi şaşırarak. Omuzlarımı kaldırdım. "Hiçbir fikrim yok."
* * *
Öğle arasıydı ve Hinata ile birlikte masada oturmuş öğle yemeğimizi yiyorduk. Normalde okula para getirmiyor , tüm gün aç kalıyordum ancak Hinata ile takılmaya başladığım günden itibaren , onun zoru ile bir şeyler yiyordum. Bana üzülüyordu.
Bazen istemediğimde, "Sakura chan! Böyle yapmamalısın. Zaten çok zayıfsın ve sık sık hastalanıyorsun. En azından sana aldıklarını ye." diyordu.
Hinata annemmiş gibi davranıyordu ve bu benim komiğime gitmiyor değildi.
Ben ise onu kırmayıp aldıklarını yiyordum. İçim de farklı şeyler oluyordu tabi. Kendimi zavallı hissediyordum. Sanki başkalarına ihtiyacım varmış gibi... Bu his o kadar sinirimi bozuyorduki , anlatamam bile. Ama yine de Hinata'yı her şeye rağmen seviyordum.
Konuşmak ve kahkaha atmaktan yemeklerimizin yarısını bitirememiştik.
Hinata'nın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız, onunla sadece bir kaç dakika takılmanız bile yeterli olabilirdi. Ve ben bunu başarmış kişiydim. İyi ki de onunla arkadaş olmuşum diyordum her gün.
Hinata'nın korku dolu gözleri benimkiler ile buluştu. Ne olmuştu mi biranda?
"Yui , Ayako ve diğerleri geliyor." Titrek sesi ne kadar korktuğunu gösteriyordu. Benden çok o korkuyordu. "Neden ellerinde ketçap ve mayonez var ayrıca?"
Arkama dönüp bize doğru gelmelerini izledim. Yine alaycı ifadeler , alaycı bakışları vardı. Alıştığımı hissettim.
"Ne var? Ne istiyorsunuz yine?"
Yapacakları her neyse hazırdım.
Bana cevap vermek yerine tuttukları mayonez ve ketçabın kapaklarını açtılar.
Sonra olan oldu. Tahmin etmek zor değildi. Kantindeki herkesin gözleri üzerimizdeydi. En çokta benim.
Yerde diz çöktüm ve başımı eğdim. Üzgün suratımı kimsenin görmesini istemiyordum.
"Bu gün sana seçtirdiğim kâğıtta ne yazıyorsa onu uyguladık Sakura. Kendini suçlamalısın. Doğrusu harika bir seçimdi."
Üvey ya da öz fark etmez. Kardeşlerin böyle kötü olmamaları gerekirdi. Ama benim kardeşim kötüydü. Zorbanın tekiydi.
Ellerimi sıktım. Güzel giden günüme saniyeler içinde sıçmışlardı. Dikkatimi çeken şey, kimseden çıt çıkmamasıydı. Kahkaha yoktu. Kıkırtı yoktu. Ses bile yoktu.
Neler olduğunu anlamak için başımı kaldırdığımda bir sürü ürkek gözlerle karşılaşmayı beklemiyordum. Daha önce hiç böyle dehşet dolu suratlar görmemiştim. Burada ne haltlar dönüyordu?
Ayako ve Yui çığlık attıklarında şaşkınlıkla onları izledim. Benim gibi onların da saçı mayonez ve ket ketçapla kaplıydı.
"Bakıyorum bu aralar fazla eğleniyor gibisiniz."
Kızlar önümden çekildiklerinde onlara bunu yapan kişiyi gördüm.
Uzun sarı saçları, hafif bronz teni ve mavi gözleriyle kesinlikle mankene benzeyen bir kız beklemiyordum.
Herkes kahkaha atmaya başladığında bana değil de , Yui ve Ayako'ya güldüklerini anlamıştım.
Yui sinirle cırladı. "Sen kendini ne sanıyorsun-"
Sarı saçlı kız, sözünü tamamlamasına izin vermeden Yui'nin saçlarını çekti.
"Kes sesini. Bir daha sinirlerimi bozarsan suratında güzel yaralar açarım."
Kızlar yarı sinirli, yarı korkak şekilde kantinden gittiler.
Sarı saçlı kız karşıma geçti. Baş parmağını suratıma koydu. Ketçaba bulandığın da eliyle yaladı.
"Tanrım, ketçaba bayılıyorum." Ne yaptığına dair en ufak fikrim yoktu. "Görüyorum ki, alnın genişmiş."
Kolumdan tutup beni kaldırdı.
"Ben İno. İno Yamanaka." Sesi canlıydı. Onu daha dikkatli incelediğimde, aklıma daha önce okuduğum bir dergi geldi.
"Sen, şu haftalık çıkan golden fashion dergisinin kapak kızısın." dedim heyecanlı çıkan sesimle. Yüzünde tebessüm oluştu.
"Evet, evet. Ben oyum. Dergiyi takip ediyor musun-"
"İno! Bunları daha sonra konuşursunuz. Önce gidip kıza yardım edelim."
İno'nun yanında duran kızlardan kumral saçlı olan sert birine benziyordu.
Sertçe İno'nun kolunu kavrayıp onu ayağa kaldırırken, Hinata ve kahve rengi saçlı olan kız da benim kalkmama yardım ettiler.
Sonra bir kez daha soyunma odasına gittim.
Ünifirmalarımı tam çıkaracağım sırada arkadan beni izleyen kızlara ters ters baktım. Ve onlar da arkalarına döndüler. Rahat bir şekilde soyunduktan sonra duşakabine girdim.
Havlulardan birini vücuduma sarıp duşakabinden çıktım. Kızların gözleri üzerinde gezdiğinde utanmadan edemedim tabi ki. Ah, hadi ama neden bana bakmaya devam ediyorlardı ki?
"Vay canına!" diye bağırdı İno. Neye, neden sevindiğini hiçbirimiz anlamamıştık.
"Ne oldu?" dedim merakla.
"Şu fiziğe bir bakar mısınız? Fazla mükemmel."
O arada geri üniformalarımı giyiyordum ve İno'nun ağzından çıkanlar bende tuhaf bir etki bıraktı. Yapmacık bir şekilde kızdım.
"Hey! Beni dikizkemeyi keser misin?"
"Göğüslerin küçükmüş." Kahverengi saçlı kız bana bakmasına rağmen ifadesizdi.
"Aynen! Biraz daha büyük olsaymış-" İno'nun lafını böldüm. "Olmasın. Büyük göğüsleri sevmiyorum."
İno'nun ağzı şaşkınlıkla açıldı.
İşim bittiğinde tek tek çıktık soyunma odasından. Öğle arasının bitmesine onbeş dakika vardı ama bunu dert etmeyip tekrar kantine gittik. Boş bir masa bulup oturduğumuzda kızlar kendilerini tanıttı.
"Beni biliyorsunuz zaten. İno'yum."
Kumral saçlı kız oturduğu yerde doğruldu. "Temari."
"Ben de Tenten." Sesi çok canlı ve neşeli çıkıyordu, öyle olmasa bile.
"Ben de Sakura." Benim sesim onunkine kıyasla cansız çıkmıştı.
Benim gibi Hinata da kendini tanıttıktan sonra başka şeyler hakkında konuşmaya başladık.
"Bizimle takılsanıza. Etrafta sürüden ayrılmış koyun gibi dolaşmayın."
Bize acıdıklarını düşündüm. Öykeydik de zaten. Daha doğrusu ben öyleydim. Zavallı'nın tekiydim.
"Ne dersin Sakura chan?" Hinata'nın gözleri parlıyordu. Benim aksime o pozitif şeyler düşünüyor olmalıydı.
Yutkundum ve başımı salladım. "Olur."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro