Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 14 |"Yalnız"|

-Sakura

Sınıfta kimse kalmayana kadar masamda ki defterleri ağır şekilde koymuştum çantama. Ve şimdi de amacıma ulaşmıştım. Sınıfta kimse yoktu. Ağır ağır hareket etmeyi bırakıp sadece iki saniyede defter ve kitaplarımı çantama koyup gürültülü şekilde fermuarını çektim ve sıramdan kalkıp sınıftan çıktım. Koca koridor bomboştu ve mükemmel bir sessizlik hakimdi. Aslında tüm ihtiyacım olan da buydu. Sessizlik ve huzur. Gerçi şuan huzurlu değildim ama sessizlik de yeterdi.

Merdivenleri hızlı şekilde inerken isyana uğrayacağım bir şey oldu.

Gai sensei beni görmüştü ve elindeki anahtarla basketbol topunu bana verip spor odasına bırakmamı söylemişti. Bir öğretmene sesimi yükseltemeyeceğim için eşbette dediğini istemeyerek de olsa yaptım.

Acelem olmadığından yavaş yürüyen ve aptal gözüken zombileri andıran bir şekilde yürüyüp spor odasına girdim ve basletbol topunu bıraktım.

Yukarı çıkacağım sırada arkadan koşarak yanıma gelen bir erkek öğrenci elimde ki anahtarı aldı.

"Şey.. Anahtarı ben veririm. Sen gidebilirsin." dedi ve hızla uzaklaştı.

Açıkcası neye uğradığımı şaşırdım ve o çocuk sayesinde zombi halimden biraz sıyrılabildim. Umarım beni kandırmamıştır. Zira bu aralar çok kandırılıyorum.

Zombi halime yeniden dönüp ağır ağır yürüdüm. Bu sefer de önğme çıkan engel basketbol sahasının tam önünden geçerken oldu. Daha ne olduğunu anlamadan kendimi koca sahanın ortasında buldum. Etrafımda bir sürü kız beklemiyordum ayrıca.

"Sonunda teşrif edebildin Sakura."

Girişten içeriye giren Yui ve Ayako'ya takıldı yeşil gözlerim.

Yui yanıma geldi ve elini saçlarıma dolayıp oynamaya başladı.

"Senden nefret ediyorum."

Amacı neydi anlamamıştım ama bana sinirlendiği çok belliydi.

"Biliyorum." diye fısıldadım.

"Senden nefret ediyorum çünkü benden çok daha güzelsin. Ama zavallının tekisin de. Güzelliğine yazık oluyor."

"Sadete gel!"

Yine cesaret tarafından ele geçirildiğim anlardan biriydi.

"Benim sevgilimle öpüşmek de ne demek? Sen kim oluyorsun da BENİM erkek arkadaşımı öpmeye cesaret ediyorsun?!!!"

-SLAP-

Yanağıma inen ağırlık kafamın biraz yana düşmesine sebep olurken düşündüğüm tek şey yanağımın alev alması ve sızlamasıydı. Bu güne kadar annem bile bana tokat atmamışken karşımda duran, hiçbir bok bilmeyen, kimsenin duygularına saygı göstermeyen ve erkek peşinde olan babamın biricik, şımarık üvey kızı bana tokat atmıştı. Pardon, o kim oluyor da bana tokat alabiliyordu?

Başımı kaldırıp ona bağıracakken diğer yanağıma da çöken ağorlıkla başım yana düştü. Gözlerim fal taşı gibi açılırken göz pınarlarımdan da bir iki damla yanaklarımdan narin hareketlerle süzülüp dayanamayarak kendini yere attı. Bacaklarım titriyordu. Harelet edemiyordum. Tüm benliğim bozguna uğramıştı. Ruhum yine acı çekiyordu ve yardım çığlıkları beynimde yankı yapıyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Keşke de çıksa.

"KİMSİN SEN KIZIM?!!!!! KİM?!!!! YÜREK Mİ YEDİN HA?!!!!"

Omzumdan tutup beni sarstı ve yere ittirdi. Aniden düşmemle kalçam ağrımıştı ve oynatacak durumda bile değildim. Aslına bakılırsa onlara ne cevap verebilirdim ne de hareket edebilirdim. Ben hala beynimde yankılanan o çığlık seslerini dinliyordum. Ruhum acı çekiyordu.

Karnıma atılan tekme ile düşüncelerimden hızla sıyrılabilmiştim. Ardı ardına kesilmeyen tekmeler karnıma inerken dilimde hissettiğim metalik tattan anlamıştım ağzımın içinin kan dolduğunu.

Tekmeler durduğunda hızla ayağa kaldırıldım ve suratıma güçlü bir yumruk geçirdiler. Hadi ama dostum, bu bir erkek kavgası mıydı da yumruk. Ve tekme yiyordum? Kızlar arasında böyle şiddetli şeyler olmamalıydı. Hele de bir erkek için. Tanrım! Ne saçmalıyorum ben? Hayattan tiksinmem ve yine o acıyı çekmem için bir fırsattı. İçinde bulunduğum şu an, şu saat, şu dakikalar, şu saniyeler, şu saliseler her seferinde kendime zarar verme isteğimi arttırıyordu. Ruhumun dinmek bilmeyen ve artık korkmama bile sebebep olan çığlıkları kusma isteğimi arttırıyordu. Zavallı ruhumun çektiği acıların ve attığı çığlıkların bedelini bedenimin ödemesini istiyordum. Kendime zarar vermek istiyordum. Oh tanrım, o kanın akışı çok güzeldi.

Akli dengemi kaybetmeye başlıyordum herhalde. Her attıkları yumrukta içime gülme isteği doğuyordu. Bedenimin acı içinde kıvranması acaip harika hissettiriyordu. Acı, acı, acı, ACI!!! Fiziksel acı harikaydı.

En sonunda dengemi kaybedip kendimi yerde buldum. Bana tepeden bakan gözlere ve sırıtan dudaklara baktım. Bu gülüş, bu gözler... Acı çekmemden zevk almışlardı.

"Seni dövmek güzel hissettirdi. Sayende hem Yui chan'ın intikamını aldık hem de iyi stres attık."

Attıkları kahkaha da beynimde yankılanırken görebildiğim tek şey uzaklaşan ayaklarıydı. Gidiyorlardı. Sonunda...

Suratım muhtemelen dağılmıştı. Belki de midem ve bir çok iç organım zarar görmüştü. Umarım kara cennete gidebilirim. Gerçi yaşamın peşimi onkadar kolay bırakacağını sanmıyorum.

Boş boş tavanı izledim. Az önce acı çekmekten zevk aldığımı düşünmüştüm. Akli dengemi kaybetmeye başlıyordum harbiden. Manyak mıydım? Belki. Deli miydim? Belki. Belki de psikolojim bozuluyordu. Kimse acı çekmek istemezdi. Ama az önce ben istiyordum ve şimdi de istemiyordum. Ne istediğimi ben de bilmiyorum sanırım.

Kendimi zar zor yerden kaldırdım. Yürümeyi denesem de tehlike de hissediyordum. Sendeliyordum ve her an yere yığılabilirdim. Hastaneye gitmek istemiyordum. Ya da birinin beni bu halde görmesini. Eve gitmek istiyordum.

Ağır adımlarla yürüyüp basketbol sahasından çıktım ve duvardan destek alarak yürüdüm. Herzamankinin aksine merdivenlere tek tek bastım. Attığım her adımın işkence gibi gelmesi normal miydi?
Ruhumun ve bedenimin işkence çekmesi normalse her adımımın da işkence olması normaldi herhalde. Ne bileyim ben! Ota boka kafa yormaktan kalbim yorulmuşken bir de ona mı kafa yoracaktım. Saçmalık!

Acı bir kahkaha attım.

Ota boka kafa yormam da saçmalıktı aslında. Ama yine de yapıyordum. Buna da kafa yorabilirdim herhalde.

Okul binasından çıkarken batmakta olan güneşin kızıllığını hayran hayran izledim. Keşke benim kalbimde de güneşin kızıllığını hissedebilseydim. Keşke zavallı ruhum da güneşin kızıllığını görebilseydi. Keşke içimde ki karanlığa da güneşin kızıllığı kısa anlığına hakim olabilseydi. Tüm bu üçü olsaydı her şey ne kadar da güzel olurdu. En berbat gerçekte tüm bunların gerçek olamayacak kadar güzel olmasıydı.

Merdivenden demirden destek alarak indim ve ayaklarım zeminle buluştuğunda ağır çekimdeymişim gibi yürüdüm.

Güneş batmak üzereydi ama ben bir türlü evime gidememiştim. Zaten içim karanlıktı. Zaten kalbim karanlıktı. Zaten ruhum karanlıktaydı. Bir de gözlerim karanlığa şahit olmasaydı ne olurdu?

Ey güzel güneş, batmak zorunda mıydın? Gözlerim senin ışığınla, senin aydınlığınla ve acı çeken bedenim senin sıcaklığınla büyülenmişken batmak zorunda mıydın? Oysa güzelliğine saniyeler içerisinde alışmıştım. Sen de herkes gibi beni terk mi ediyorsun? Herkes gibi bana sırtını mı dönüyorsun? Neden? İçimde zifiri bir karanlık var diye mi? Kalbim karanlık diye mi? Ruhum karanlığa battı diye mi? Beni bırakma... Herkes gibi beni yalnız bırakma. Yalnız olmak istemiyorum çünkü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro