Bölüm 11 |"Karanlık cennet"|
-Sakura
Yıldızlar kadar parlak bir geleceğim olacak mıydı? Geleceğim içimde ki karanlığı delip geçebilecek miydi? İçimdeki zifiri karanlık dünya da güneş açacak mıydı?
Ne yaptığımı ya da ne düşündüğümü bile bilemez haldeydim. Üzüntü ve keder zihnimi uyuşturuyordu. Şuan sağlıklı düşünebilecek bir durumda bile değildim. Dünyaya ne amaçla gelmiştim? Ne yapmam gerekiyordu? Ne düşünmem gerekiyordu? Konuyla alakası olmayan bunun gibi soruları bile soracak kadar uyuşuktu beynim. Rahat düşünemiyordum.
Acı kalbimin her bir köşesini sarmaşık gibi sarıyordu. Bir sürü olumsuz duygular barındırıyordum. Nefret, acı, hüzün, keder, sinir... Aklınıza ne gelirse. Ve bu olumsuz düşünceler barındıran kalbimden de şuan olumsuz amaçlarım olduğunu anlamaya başlamıştım.
Şuan dibine kadar iğrenç bir acı çekiyordum ve bu dayanılmazdı. Bu acıyı bir şekilde dindirmem gerekirdi. Ve biliyor musunuz? Bir acıyı unutturacak tek şey başka bir acıydı. Her nekadar etkisi uzun sürmeyecek olsa da...
Ve bende şuan tam öyle yapacaktım. Kalbimde açılmış iğrenç yaranın iğrenç ağrısını dindirmek için kendime başka bir yara açacaktım.
Su dolu küvetin içinde çırılçıplak bir şekilde sadece beklemiştim ve şimdi de kendimi yaralayacaktım. Ya da şöyle söyleyeyim. Kendime zarar verecektim. Hem de fiziksel zarar.
Küvetin kenarında ki şampuanların yanından uzun süredir gözüme çarpan jileti elime aldım. Jileti arkalı önlü incelerken histerik kahkahalar attığımı duyabiliyordum.
Kendime zarar vermek... Sahi neden daha önce bunu denememiştim? Keşke deneseymişim. Belki bağımlısı olur ve sürekli yapmaktan cilt kanseri felan olurdum ve tedaviyi kabul etmeyerek geberip giderdim. Bunu kesinlikle daha önce yapmalıydım ama sorun değil. Şimdi de yapabilirdim.
Jileti bileğime bastırıp uzun bir çizik attım. Kırmızı sıvı hızla kendini belli ederken yoğunlaşmaya devam ediyordu. Jiletle bir çizik daha attım. Aynı şekilde onda da kırmızı sıvı kendini belli etti ve yoğunlaştı. Bu sırada histerik kahkahalarım artmış ve daha sesli hale gelmişti.
Oh tanrım! Bu acı çok daha güzeldi. Daha iyi hissettiriyordu ve daha fazlasını istiyordum. Gerçi pek acıdığı söylenemezdi ama bunu sevmiştim. Ve deli gibi kollarımı kesebilirdim.
Jiletle hızlıca bir iki tane çizik daha attım. Bu sıra da diğer jilet yaralarımda yoğunlaşmış kırmızı sıvı taşmış ve bileğimden son derece yavaş ve narin hareketlerle kayıp suya damlamıştı bir göz yaşı edasıyla.
O sırada göz pınarlarımdan akan bir iki yaş damlası da yanaklarımdan tıpkı o kırmızı sıvı gibi yavaş ve narin hareketlerle süzülüp küvette ki suya karışmıştı.
Bu güzel bir andı. Kanımın ve zavallı gözyaşlarımın aynı suya damlaması çok güzeldi. Ama yine de yalnız ve dipsiz bir karanlıkta olduğumu hatırlatmıştı.
Diğer elimle yanaklarımı silip küvetten çıktım. Islak olmama ve üşümeme aldırmadan dolaptan peçete çıkartıp kanımın özgürce dolaştığı bileğimi sildim ve ağzımdan hafif bir inilti çıktı.
Bileklerimi keserken ağrımamıştı ama şuan ağrıyordu. Daha doğrusu alev alıyordu. Yanıyordu ve iğrençti ama kalbimde ki ondan daha iğrenç olan acıyı dindirmek için bu acıyı çekmeye değerdi. Zaten benim asıl amacım da buydu. Acımı başka bir acıyla örtmekti. Kısa süreliğine...
₪
Hava bozuktu ve söylemeliyim ki kesin yağmur yağacaktı. Daha fazla dökemediğim zavallı gözyaşlarımı benim için gri bulutlarla kaplı gökyüzü dökecekti. Benim yerime ağlayarak bana kolaylık sağlayacaklardı.
Adımlarımı hızlandırıp okulun içine girdim. Gözler yine üzerimdeydi. Ama bu sefer herhangi bir aşağılama, alaycı bakışlar yoktu. Sadece her birinin gözleri şaşkınlık ve merakla harmanlanmıştı. Daha fazlası yoktu. Ah, birde dedikodular. Onlara elbette engel olmak imkansızdı. Kimse gülmese de, alay etmese de dedikodumu yapan elbette olacaktı. Uzun koridorlarda yürürken, bitmek bilmeyen merdivenlerden çıkarken herkesin dilinde sadece şunlar vardı.
"Duyduğuma göre Sasuke bu kızı havuza atmış. Yüzme de bilmiyormuş..."
Ve bunun gibi daha birçok dedikodu.
Sasuke Uchiha katilim olabilirdi. Eğer orada kimse benim boğulduğumu fark etmeseydi şuan ayakta duran, nefes alan bu zavallı bedenim soğuk ve mosmor olacaktı. Kalbim atmayacaktı. Acıyla kıvranan ruhum bedenimden ayrılacaktı. Kısacası ben Sakura Haruno, güzelliklerle ve aynı oranda acıyla dolu olan bu dünyaya bir daha dönmemek üzere sonsuza dek gözlerimi kapatacaktım. Belki bedenim toprağa karışarak onun bir parçası olacaktı. Belki de alev alacak ve birileri tarafından küllerim denizin güzelliğine ve derinlerine karışacaktı. Belki de kapalı bir tabutun içinde çürüyecekti. Kısacası ben ölecektim ve tüm bu acılardan kurtulacaktım. Evet, evet! Ölüm denen o kara cennete kavuşursam kesinlikle tüm acılarım son bulacak ve ruhum özgür kalacaktı. Ama ölmediğim sürece, o güzel ve sonsuz kara cennete ulaşamadığım sürece ruhum bu zavallı bedenimin içinde zincirlenip duracak, acı çekecek ve kurtarılmayı bekleyecekti. Ama öylesine boktan bir gerçek vardı ki suratıma tokat gibi çarpıyordu.
Bedenim gibi zavallı olan ruhumu kimse kurtarmayacaktı. Yalnızlık ve acı ile çürüyüp gidecekti. Ve günün birinde de azrail ruhumu alıp beni kara cennete götürecekti.
Ne ben ne de ruhum asla rahat olamayacaktı. Ruhum sürekli işkence görecekti ve çektiği acıların hesabını bedenim ödeyecekti. Ben ASLA mutlu olamayacaktım.
Daha küçük bir çocuk iken dünya üzerinde ki her şeyin çok güzel olduğunu söylerdim ve dünyaya geldiğim için tanrıya teşekkürlerimi sunardım. Ancak annemin tokattan ziyade suratıma yumruk gibi çarpan ölümünden sonra dış dünya ile ilişkilerimi kestim. O günden beri dünyada yaşamanın saçma, nefes almanın ise gereksiz olduğunu düşünüyordum. Hala da öyleydi. Hatta bu düşüncemi şu sıralar daha fazla savunur olmuştum. Üstüne üstlük düşüncelerime birde kendime zarar vererek işkence etmek ve kara cennetin güzelliğinde ve hiçliğinde sonsuza kadar kaybolmak da girmişti. Ve bence bu çok güzel bir düşünceydi.
Ruhumun biraz daha siyaha boyandığını, kalbimin çelikleştiğini hissedebiliyordum. Ben eskisi gibi olmadığımı anlamaya başlamıştım. Eski ben gitmişti. Çok daha farklıydım. Artık eski üzgün Sakura değil, kendine zarar vermek isteyen ve psikolojisi bozulmak için ilk adımını atmış bir Sakura vardı.
Karanlık ve umutsuz düşüncelerimden sıyrılırken sınıfıma gelmiştim. Sürgülü kapıyı açıp içeriye girdim. Bu sefer kimseye bakmadım. Sınıfta göz gezdirmedim bile. Direk sırama geçtim ve çantamı sırtımdan çıkardım. Cüzdanımı alıp kantine gittim. Bu saatlerde kantinde sıra olmuyordu. En iyi zamanlama buna denirdi.
Kimsenin olmayışından faydalanıp sıcak bir kahve aldım ve boş masalardan birine geçtim. Havanın soğuk olmasına rağmen kahvenin elimi ısıtan tatlı sıcaklığı beni rahatlatmıştı. Ama bu rahatlığı ikide bir bozan bir şey vardı. Oda kolumda ki jilet izleriydi. Her ne kadar dün gece yapmış olsam da hala tazeydi ve çeketten dolayı kolum yanıyordu. Umrumda mıydı? Hayır. Kalbimin ağrısı ile algilenmekten iyiydi. Kalbimin yanması yerine o izlerin yanmasını tercih ederdim.
Kahvemden içimi ısıtacak bir yudum daha aldım ve dudaklarımı birbirine bastırıp beyaz masaya öylece baktım.
Birkaç dakika sonra. Sadece birkaç dakika sonra tiksindirici ama bir o kadar da çekici olan erkeksi ses kulaklarıma doldu ve bakışlarımı karşımda ki sandalyeye oturmuş elinde çay olan Sasuke'ye sabitledim. Gözlerim tıpkı avını öldürmeye hazırlanmış ve gözlerinde nefretini yoğunlaştıran bir canavarın gözleri gibiydi.
"Gerçekten çok ama çok özür dilerim. Ciddiyim bak. Yüzme bilmediğini bilseydim seni havuza itmezdim. Ama sende de hata var biraz. Ben gitmeden önce bana yüzme bilmediğini söyleyebilirdin."
Histerik bir kahkaha attım.
"Söyleseydim farklı bir şey olmayacaktı. Sana yalan söylediğimi düşünecek ve dalga geçip gidecektin."
"Nereden biliyorsun? Belki de öyle bir şey olmayacak-"
"Hayır, öyle bir şey olacaktı. Çünkü sen öyle birisin. İnsanların acı çekmesi hoşuna gidiyor. Ayrıca hangi yüzle karşıma çıkıyorsun hala? Seni görmek bile istemiyorum."
Otırduğum sandalyeyi sinirle geriye ittirip kalktım ve kahvemi aldım. Yanından geçip gideceğim anda elini bileğimde hissettim ve acıyla inledim. Yaralarım vardı.
"Ben gitmeni söylemediysem gitmeyeceksin."
"Kes sesini be! Senden emir mi alacağım ben?"
Sasuke bileğimi daha da sıkmaya başladığında sinirlendiğini anldım. Umrumda mı? Değil. Ama yaralarım fazla acımaya başladığında kahvemi geri masaya bırakıp bileğimi sertçe çekerek elinden kurtardım. Diğer elimle bileğimi tutup salladım. Ağrıyordu. Hem de çok kötü ağrıyordu ve bir yandan gözlerim dolmuş bir yandan da gülüp suratımı buruşturuyordum.
Sasuke bir terslik olduğunu anlayınca hiddetle kalkıp yanıma geldi ve bileğimi almaya çalıştı ama ona izin vermedim.
"Gitsene be! Git, GİT!!!"
Kantinci muhtemelen bize bakıyordu ama bu şuan düşüneceğim son şeydi.
"Ne oldu koluna?"
"Sanane!! SA.NA.NE!!"
Gideceğim sırada diğer bileğimi yakaladı ama ben ondan biraz uzaklaşıp kahvemi aldım ve üzerine döktüm. Sasuke anında geriye çekildi ve küfretmeye başladı. Kahvem biraz soğuduğu için o kadar yandığını sanmıyordum ama beyaz gömleği fazla kirlenmişti.
Sinirden ateş saçan siyah gözlerini benim nefret dolu yeşil gözlerime dikti.
"Belanı mı arıyorsun kızım!! Şurada adam gibi özür diledim lan!! Uzatma işte amına koyim!"
"İçimin yağları eridi biraz. Benden uzak dur dedim sana. Anlamayan sensin ben ne yapayım."
Bardağı alıp çöpe attıktan sonra kantinin çıkışına yöneldim. Arkama dönmeye tenezzül etmedim bile. Ama onun dudaklarından dökülen cümleleri işitmiştim.
"Bu yaptığını ödeyeceksin!!!"
Dediklerini kıçıma çalma zahmetine girmeyip sadece sınıfa gittim. Aslında o pislik için güzelim kahveyi dökmem yanlıştı. Değmezdi bile ama ne yaparsın olan olmuştu bir kere.
Sınıfa girdiğimde Hinata gözüme çarptı. Oda beni görünce dikleşip sırama oturmamı bekledi. Sırama oturduğumda da benimle konuştu.
"Sakura chan, sen iyi misin? Keyifsiz görünüyorsun. Ayrıca bir de dün ki olay var."
Hinatayı endişelendirmemek adına suratıma en sahte gülümsememi yerleştirdim.
"Evet ben iyiyim. Bir şeyim yok."
"Dün ne oldu tam olarak?"
Ona anlatmamın bir sakıncası yoktu.
"Sasuke beni havuza getirdid ve bir şeyler geveledi. Bana iyice yaklaştığında öpeceğini sandım. Umutlandım daha doğrusu. Ama biranda kendimi suda buldum. O kadar üzgün ve şaşkındım ki yüzme bilmediğimi unutmuştum. Sonrasında boğuldum felan. En son yanımda siz vardınız işte."
Hinata yüzünü buruşturdu ve elini yumruk yaptı.
"Sasuke kun bunkadar pislik olmak zorunda mı?"
"Bilmiyorum. Onun aklından geçenleri okumak zor."
Hinata hiçbir şey demeden öylece düşünürken ben de önüme döndüm ve başımı sıraya dayayıp gözlerimi kapattım.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro