İstemesem De Yapmak Zorundaydım
Şimdi size çok alakasız bir yerden anlatmaya başlayacağım. Çünkü, inanın olanları zar zor hatırlıyorum. Mersa ile konuşuyordum, Clint, Nadya ile sohbet ederken. Ben Mersa'ya olanları anlatıyordum. Ama, o sanki hepsinden haberdarmış gibi şaşırmıyordu. Ama aslında hiç bir şey hakkında bilgisi yoktu. Aklına girerek öğrendim, bir kaç tahmininden sonra.
Konu, benim maceralarımdan Mersa'nın tahmin yeteneğinin ne kadar harika olduğuna kaymıştı, onun dediklerinden sonra. Normal bir şekilde, herhangi bir içecek de içmeden. Sohbet ederken kız ile, aniden içeriye beş tane, siyah ceketli adamlar elinde uzi silahı ile içeri girip tavana ateş etmeye başladı.
Beşinden birinin elinde uzi dışında ucunda şırınga olan bir tabanca vardı. Tam bana o şırınga olan tabancayı doğrultan adamın zihnine girecektim ki, benden daha hızlı davrandı ve koluma sıktı o şırıngayı.
Vücuduma aniden giren metalin acısını hissettikten sonrasında hiç bir şey hatırlamıyorum. Mersa'nın çığlığı, Clint'in adımı haykırışı, bir kaç ateş sesleri ve ardından ortam yavaş yavaş bulanıklaştı. Sonrada gözüm karardı.
Her şey çok çabuk oluyordu. Ben, o kadar tempoya alışık bir insan değildim. Hiç bir zaman olmadım. Hayatım genelde hep sakin ve durgun geçerdi, Ahmet'le ilk tanıştığım zamanlar çok eğlenceliydi, sonra ondan ayrılıp başka şehre gidince hayatımın en kötü zamanlarını yaşadım. Hatırlamak istediğim zamanlar pek değiller.
Gözümün kararıp bilincimin gitmesinden sonra ilk hissettiğim şeyşey, bütün vücudumun bağlı olduğunu anlamamı sağlayan sıkı ipin baskısı. Ama o acıyı hissederken hala bir şey göremiyordum. Gözlerim açıktı ama bir şey göremiyordum. Kafama kumaş geçirmişlerdi, siyah bir kumaş.
Şoku atlatmaya çalışıyordum, görmemi engelleyen, kafamı geçirdikleri kumaşı aldılar başımdan. O kumaşı kafamdan çektiklerinde, derin ve hızlı nefes alıp vermeye başladım. Sakin kalmayı deniyordum. Ama o durumda pek de başarılı olduğum söylenemezdi. Bağlanmak ile alakalı geçmişte sorunlarım vardı. Onların yarattığı stres bir de arkadaşıma neler olduğundan endişe etmemin korkusu birleşince kendimi ipleri koparmaya uğraşırken buldum.
Ama cılız bedenim yüzünden başaramadım. Hiç bir zaman halatı koparacak kadar kuvvetli olamadım zaten. Etrafımı inceleme gibi bir şansım yoktu çünkü tepemde ışık olmasına rağmen etrafa hiç bir şey belli olmuyordu. Kafamdaki ışığın ısısını bile hissedebileceğim kadar yakında olmasında rağmen sadece beni aydınlatıyordu.
Çevrem tamamen simsiyahtı, fizik kurallarına göre öyle bir şeyin mümkün olmaması lazımdı. Tam tepemden gelen ve kafamı ısıtacak kadar ısı ve ışık yayan bir ampulün çevreyi de aydınlatması lazımdı. Ama anlayamadığım bir şekilde bu olmuyordu.
Bende çevremi göremediğim için ortamın büyüklüğünü anlamak için bağırdım "Orada biri var mı? Mersa!" diye bağırdım. Arkadaşımın sesini haykırdım, onun için endişeleniyordum. Ben karşımdaki düşmanımın zihnine girip bütün belleğini silip etkisiz hale getirebilecek mutant gücüne sahibim. Ama o, onun hiç bir olağan üstü gücü yoktu. Normal, sıradan bir kızdı.
Daha nerede olduğumu düşünmeden Mersa'ya bir şey olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. O karanlık odada, bağlandığım sandalyeden kurtulmaya çalışırken, birinin nefes alıp verdiğini duymaya başladım. Odada yalnız değilim. "Kimsin sen?" dedim. Nefes alıp vermesinden kim olduğunu çıkartacak yeteneklere sahip değildim, onu tanıdığım başka insanlar yapıyordu.
"Sonunda yeniden karşılaştık... Feline" dedi ve nefes almasından tanıyamadığım kişiyi sesinden tanıdım. O kişi Samuel'di. Samuel Fisk. Bütün kahramanların hepsine sırtını dönmüş ihanet etmiş adam. Wilson Fisk'in oğlu, Matt Murdock'ın öğrencisi.
Zamanında Matt ve Wilson'ın kavgası sırasında zehirli bir gaz yüzünden hastalanmış ve görme yetisini kaybetmiş olan Samuel, babasından intikam alması için Matt onu ikna etti. Ardından Samuel, Matt'in öğrencisi oldu, ondan eğitim aldı. Her ne kadar Samuel, Matt'den eğitim alma sebebini gerçekleştirse de, Wilson'ı öldürdükten sonra bütün herkese, bütün dostlarına ve ona inananlara sırtını çevirdi ve babasının kurduğu şeyleri tamamen yok etmek yerine, babasının yerine geçti ve yeni Kingpin oldu.
Şimdi ise suç dünyasının en önemli ismi olmuş olan Samuel, tam karşımda duruyordu. O olduğundan emindim, yüzü gözükmese de, siyah ve pahalı takım elbisesi, o olduğunu belli ediyordu. Sağ elinde bir sopa, sol elinde purosu ile, tam karşımda duruyordu. Puronun dumanı ışığın altında yavaşça ışığa doğru yükselip kaybolurken. Ben Samuel'in görünmeyen yüzüne bakıyordum.
"Bana ne yapacaksın. Amacın ne" dedim, aklına girmeyi denedim ama sonuç alamayınca sormayı denedim. Aklına girememem için bir yol kullanmıştı ama nasıl yaptığını o an anlayamamıştım. Samuel, hala bir şey demiyordu. Yüzü gözükmeyen adamın elindeki puronun ateşi görünüyordu.
"Ahmet'in yaptıklarını yapmayacağım ne yazık ki? Şimdi konuş bakalım, arkadaşına ne kadar değer veriyorsun" dedi Samuel. Onun yüzünü göremediğim için bir şey düşünemiyordum. Sorularını ne olursa olsun cevaplamak zorundaydım "Mersa'ya dokunma! Onun sana bir zararı yok" dedim yüksek sesle. Ona bir şey olacağının korkusu beni tamamen sarmıştı
"Evet bir zararı yok ama senin motivasyonunu güçlendirir Feline. Bunu da biraz düşün. Kötü adamlar neden adam kaçırır sanıyorsun" dedi, kendinden emin bir hali vardı. Onun aklına giremeyeceğimi bildiği için öyle rahat davrandığını biliyordum. Yoksa bana karşı çok da fazla bir şansı yoktu.
"Kötü adam olduğunu hemen kabullendin mi Samuel? Kendine biraz haksızlık ediyorsun. Matt'in sana verdiği o kadar emek, onların hepsini kenara ittin. Şimdi ise kendini bir şey sanıyormuş gibi takılıyorsun" dedim, onu öfkeden delirtmeyi ve çıldırtmayı deniyordum. Çünkü kontrolünü kaybeden bir insan, asla kafasındaki planlara uymaz.
"Bana Matt'den bahsetme! Feline" dedi, ardından arkasını döndü elindeki puroyu duvara bastırarak söndürdü ve bana geri döndü "Bak Feline, arkadaşına zarar vermek istemiyorum, sana da. Benim derdim başka. Fikir taşını daha önce duydun mu?" dedi Samuel. Son cümleyi, derin bir nefes alıp söylemişti. Küçük de olsa bir detaydı bu.
"Evet duydum. Duygu taşı gibi soyutluk taşlarından biri o da. Onun benimle ne alakası var" dedim. O taşın, Duygu, Mucize, Şans, Sağlık gibi taşlardan biriydi. Ama Samuel, neden bir taş için beni kaçırmış olsun ki düşüncesi geçti kafamdan.
"Tamam o zaman, o taşı getirmeni istiyorum. Onu alabilecek tek kişinin sen olduğunu biliyorum. Sen o taşı alana kadar arkadaşın benim evimde kalacak. Bunu bir tehdit olarak düşünmeni istemem. Ama kısa süre içinde getirmez isen, arkadaşına hiç sarılamadan veda etmiş olacaksın sevgili Feline" dedi, onun yüzünü hala göremiyordum ama güldüğüne emindim. Çünkü sesi tam olarak güldüğünü belli ediyordu.
Ben ise öfkeden çıldırmış durumdaydım "Arkadaşıma dokunma! Senin o taşını getiririm ama Mersa'ya dokunma. Eğer onun saçının bir teline bile dokunursan. Seni en kötü kabuslarına asla uyanmamak üzere gömerim anladın mı?" o durumda, ettiğim tehditlerin hiç biri etkili olmuyordu karşımdaki adam için. Çünkü ben onun elindeydim o anda.
Aniden bir el çırpma sesi duydum ve odanın ışıkları açıldı. Işıklar açılır açılmaz fark ettim ki, tam karşımda, Samuel, onun arkasında ise bir ayna, ama odada onlardan başka hiç bir şey yoktu, sıradan bir sorgu odasıydı.
Samuel, gülümseyen bir surat ifadesi ile eğildi tam suratımın karşısına "Ettiğin tehditlerin hiç biri beni korkutmuyor Feline, çünkü benim kafamın içine giremezsin. Hazırlıklı olmayacağımı mı sandın? Ahmet bile benim zihnime giremez şu anda ki, onun ne kadar güçlü bir telepat olduğunu hepimiz biliyoruz" derken, beni en çok sinirlendiren şeylerden birini yapıp Ahmet'in ismini ağzına aldı ve gerçekten öfkelendim
"Bana Ahmet'den bahsetme! Onun! İsmini! Ağzına! Alma! Tamam mı?!" deyip sandalyeyi salladım ve ayağımı olabildiğince en güçlü şekilde yere vurdum. Bütün öfkemi kustuktan sonra saçlarım önüme düştü ve kafamı eğdim. Samuel, sağ eliyle saçımı iki kulağımın da arkasına koydu ve elini, çeneme koyup kafamı kaldırdı "Sinirlenmene gerek yok Feline. Bu kadar öfkeli olduğunu bilmiyordum. Taşı getirmen yeter, arkadaşın sağ kalacak. Ayrıca, bir taş için hayatını karıştırmayı ben de istemezdim. Ama o taşı ben kendim alamam. Senin yapman gerek" dedi Samuel, sakinleştirmeye çalışırken.
Benim kafamı kaldırsa da, gözlerine bakmıyordum yere bakıyordum. Onun yüzüne bakmak istemiyordum. O ise onun gözlerine bakmamı bekliyordu. Ben yapmıyordum. Gözlerine değil, yüzüne bile bakmak istemediğim o adam aniden sesini yükseltti, yavaş yavaş konuşmaya çalışırken "Gözlerime bak Feline!"
Tam o sırada aniden elektrikler kesildi. Samuel hemen ayağa kalktı ve elini kulaklığa götürdü. Onun o hareketinden anladım ki, bu, olmaması gereken bir olaydı. Elektriklerin kesilmesinin neye işaret olduğunu anlamaya çalıştım ama tam olarak başaramadım. Sadece oturup orada kurtulmayı bekliyordum.
Samuel, odadan çıktı. Bende o karanlık odada gerçekten de tek başıma kaldım. O an, kafamın tepesindeki ışık da yoktu. Tamamen karanlığın içinde idim. Beklemeye ve etrafı dinlemeye karar verdim. Dışarıda neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Sadece, bir takım elektrik kaçağında elektriğin çıkardığı gibi sesler, yetişkin adam bağırışları ve silah sesleri duyuyordum. Biri, dışarıda adamları teker teker katlediyordu. Çünkü kanın fışkırıp duvara akmasının seslerini de duyuyordum. Bulunduğum odada hiç ses olmayınca dışarının sesini çok net duyabiliyordum.
O an, dışarıyı dinlerken, kendi iç dünyama dalmaya karar verdim. Her şeyden uzaklaşıp bir rahatlamam gerekiyordu. Öfkemi tamamen azaltmam gerekiyordu. O yüzden gözlerimi kapadım ve kendi bilinç altıma girdim.
Uyandığımda bir evin içinde idim. Kendi evim değildi ama. Uyanır uyanmaz dibimde bekleyen Ahmet'i gördüm. O an, orada olan her şey sahte idi, bir tür, kontrol edebildiğim bir rüya çeşidi gibi. Her seferinde başka mekanlarda uyanıp istediğimi yapabiliyordum. Kendime ait dünyamdı orası.
Gözümü açınca karşıma çıkan Ahmet'e baktım, elinde iki tane tost ile bekliyordu. Tostlardan birisinden bir parça ısırılmıştı. Yavaşça kafamı yastıktan kaldırdım ve doğruldum. Yatağın yanına sandalye çekip oturmuş Ahmet'e baktım "Gerçek olmadığını biliyorum. Çünkü gerçek Ahmet bana yemek yapmazdı, hiç bir zaman" dedim ve onun elindeki, ısırılmış olan tostu aldım. Bana bakıp güldü "Evet, gerçek Ahmet sana asla yemek yapmadı, çünkü insanların hazırladıkları yemeklerin meleklere zararlı olacağını düşünüyordu" dedi.
Feline, eliyle gözlerini ovaladı ve etrafına baktı, tamamen açık mavi ile boyanmış, küçük bir odada idiler. Yatak, odanın sağındaki duvara bitişikti, yatağın dibinde ise balkon kapısı vardı. Ayağa kalktım "Bu delice mi?" dedim sahte Ahmet'e, onun gerçek olmadığını bildiğim için bana delice gelmiyordu, ama ondanda duymam gerektiğini düşündüm.
"Aslında tam olarak da değil, çünkü o da İlham, Winter ve Night ile konuşuyordu. Delice olsa bile boş ver Feline" dedi ve güldü. Onun o gülmesin bir daha gördüm. Sahte bile olsa insanı etkiliyordu. Hiç kimsenin sahip olamayacağı, en iyi dostlardan biriydi Ahmet. Artık yoktu, kendini feda etmişti, hepimiz için. Herkes için. Bunu daha fazla kaldıramayacağımı düşündüm ve bütün her şeyi yok ettim. Ev, yavaş yavaş parçalanmaya başladı. Bu kadar yoğun duyguyu o an kaldıramazdım.
Bilinç altımdan çıktığımda ve gözlerimi tekrar açtığımda, karşımda tanıdık bir yüz duruyordu. O da, Ahmet'in en yakın arkadaşı olan Burak'tı "Selam Feline, seni buradan kurtarmaya geldim" dedi gülerek, Burak. Ben ise onu tanımaya çalışıyordum ama Burak olduğuna emin olmuştum, belinden çıkardığı hançer ile bütün iplerimi çözdü.
Ardından beni elimden tutarak ayağa kaldırdı. Elimi tuttuğu an, gözümde bir kaç görüntü canlandı gördüğüm şeyler bir kaç yıldırım düşmesi ve şimşek sesleri idi. İki saniye içinde gözümün önünden geçen şimşek ve yıldırım görüntülerini umursamadan "Nereden buldun beni?" dedim. Samuel saklanmasını bilen biriydi. Burak gibi birinin onu kolay kolay bulacağını düşünmüyordum.
"Mavi ile hala görüşüyorum diyelim" dedikten sonra iki elini de omuzlarıma koydu "Şimdi ise gözlerini kapamanı istiyorum çünkü geçici de olsa körlük yapabilir" dedi. Ben ise ne olduğunu soramadım. Vücudunun çevresinden elektrikler çıkmaya başladı. Ardından kendimde de bir elektriğin gezindiğini fark ettim.
Ben onu fark edene kadar çocuğun vücudu tamamen elektriğe dönmüştü ve benimki de yavaş yavaş dönüşüyordu. Herhangi bir acı hissetmiyordum. Ama onun dediğini yapmayıp gözlerimi kapamadı ve aniden her yer beyazlaştı. Görememeye başladım. O an olan şey, o kadar hızlı gerçekleşmişti ki, gözümün önüne aniden fener tutup çekmişler gibiydi.
Gözümdeki parlama gidince kendimi bir ara sokakta buldum, küçük ve dar bir ara sokağın çöp kutusunun arkasında. Tekrar görmeye başladığımda aniden duvara yapıştım ve şok oldum. Çok fazla olmasa da bir baş ağrısı oluştu kafamda. Duvara yapıştıktan sonra yavaşça yere indim, sırtımı duvara sürterek.
Tam olarak yere oturduğum da ise Burak, karşımda durup bakıyordu bana "Sanırım gözlerini kapamadın. Yoksa şu an normal halinde olurdun. Neyse, az önce vücudun gerçek anlamda elektriğe dönüştü ve tekrar eski haline geldi. Sadece o da değil, hayatın boyunca ulaşamayacağın bir hıza çıktın. Seni aldığım yer ile buranın arasında uzun bir yol var. Ama şanslısın ki, uzun da bir elektrik kablosu vardı" diyen Burak, elindeki buz mavisi tespihi cebine koydu ve lafına devam etti.
"Elektriğe formuna dönüştükten sonra elektrik hattının içine girip buraya kadar geldik" derken, onun lafını böldüm. Derin nefes alıp verirken, alnımdan aşağı, damla damla terler akarken, başımın ağrısı ile sadece bir soru sorabildim "Mersa'yı kurtardın mı? Benim en iyi arkadaşım" diyebildim. Sonra da kafamı duvara yasladım. O an, duvarın ne kadar kirli olup olmadığı önemli değildi. Sadece, yaşadığım bu garip deneyimi atlatmaya çalışıyordum.
"Mersa'nın kim olduğunu biliyorum. Ne yazık ki orada yoktu ama. Onu kurtarmayı da umarak girdim mekana, ama sadece senin olduğun oda boştu. Orada olmadığına eminim, insanların içindeki elektriği hissedebiliyorum. Oradaki bütün insanları hissettim. O da orada olsa, anlardım. Ama orada değildi" dedi Burak. Ben ise adeta sarhoş olmuş gibi bakıyordum etrafa, kafam yerinde değildi.
O an, düşünebildiğim tek şey vardı, o da Mersa idi. Onu kurtarmak istiyorsam, taşı bulmak zorunda idim. Belki Samuel'in aklına giremedim, ama Mersa'yı kaçırdığına emindim. Çünkü Samuel'in davranışlarını tahmin etmek zor bir şey değildi.
------------------------------------------
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro