Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Karşımda Olan Yeni Bir Dost

Bir baba görüyordum. Nişancılığı çok iyi olan bir baba, oğluna okçuluğu öğreten bir baba. Güzel bir müstakil evin arka bahçesinde küçük oğlu ve babası. İkisi beraber çok eğlenerek okçuluk alıştırması yapıyorlardı.

Çok mutlu görünüyorlardı, bir çok baba ve oğlu kıskandıracak bir haldeydiler. Gülüyorlar ve eğleniyorlardı. Oğlu her hedefi ıskaladığı zaman babası gülüyordu ve saçını okşuyordu o güzel oğlunun.

Ama hedefi tam on ikiden tutturduğu zaman da hemen sarılıp kaldırıyordu biricik oğlunu ve havada döndürüyordu. Ama bunların gerçek olmadığını anlamam çok da uzun sürmedi. Çünkü gerçek olduğu zaman, etrafta her zaman başka olaylar olurdu ama o zaman sokak bomboştu ve ağaç yaprakları kıpırdamıyordu.

Bunun sadece bir hayal olduğunu anlamam ile Clint'in zihninden çıktım, kısa olduğu için tam olarak göremedim, o yüzden anlatabilecek kadar tam içine giremedim hayalin. Clint'in zihninden çıkar çıkmaz elimi çektim onun alnından.

İkimiz de aynı koltukta yan yana oturuyorduk, ayaklarımı koltuktan aşağı sarkıtmıyordum. Bacaklarımı toplamış halde Clint'e dönük halde idim. Onun zihninden çıkınca ufak da olsa, ikimiz de bir acı hissettik "Clint, bunun neden bir hayal olduğunu söylemedin. Bana bir anı olduğunu söyledin. Neden?" dedim. Yalan söylemesi için bir sebep yoktu. Hele bir ruh bilimi uzmanına yalan söylememesi gerekiyordu zaten.

"Olmasını en çok istediğim anımdı o benim. Var olmayan bir anı, çok havalı değil mi?" dedi. Son cümleyi söylerken mutlu bir şekilde söylemeyi denedi ama son kelimeyi söylerken ki iç çekişi istese bile o kafasındaki düşünceler ile o an mutlu olamayacağının kanıtıydı.

"Yapma böyle Clint. Bana yalan söyleme. Çünkü ben anlarım, en ufak beden hareketlerinden bile ne düşündüğünü ve ne yapmayı amaçladığını çıkarabiliyorum" dedim, onun güvenini kazanmam gerektiğini anladım. Çünkü bana hala yalan söylüyordu. Bu halde ona yardım edemezdim.

Biliyordum Mersa beni bekliyordu ama yapabileceğim bir şey yoktu. Bu önemli bir konuydu ayrıca Mersa böyle durumlarda olan şeyleri zaten hissediyordu. O yüzden yine böyle bir durumum olduğunu hissetmiş olacağını düşündüm.

Clint, konuyu değiştirmeyi deneyecekti, gözlerini kaçırmasından bunları daha fazla düşünmek istemediğini anladım "Senin hikayen ne peki Feline, Ahmet'in psikologu olmuşsun zamanında. Bu aslında çok çok önemli bir şey. Biz onu Shield'da hiç bir sorunu olmayan rahat biri olarak biliyorduk. Bir psikolog ile konuştuğunu duymuştuk ama inanmamıştık. Çünkü hiç psikolojik yardıma ihtiyacı olan biri gibi durmuyordu" dedi ve konuyu yine Ahmet'e kaydırdı.

Ahmet'in bana giderken ki verdiği söz aklıma geldi, yine içim acıdı ama bunu Clint'in fark etmesini istemedim. Güçlü durdum. Dayanmak istedim, Ahmet olmadan artık yaşamam zor olsa da, yapmam gerekiyordu. O artık yoktu, bunu biliyordum.

"O güçlü biriydi Clint, bunu hepimize kanıtladı zaten Las Vegas'da. İçindeki olayları kimseye göstermek istemezdi, derdini anlatacak bir arkadaş arardı ama kimseye dertlerini anlatıp üzmek istemezdi. O yüzden insanları merak da bırakırdı hep. Sadece bana anlattı içinde olanları. Ona yardım etmeye çalıştım. Aynı sana şu anda yardım ettiğim gibi. İşe yaradığını anladım ama, en son, benden ayrılırken, yanımdan giderken bana söyledikleri ile anladım ona ettiğim her yardımın işe yaradığını" dedim ve gözlerimin dolduğunu hissettim. Göz yaşlarımı tutmaya çalıştım. 

***

"Feline" dedi Ahmet. İki eli de Feline'nin omuzlarındaydı. Onun gözlerine bakıyordu. Feline'de onun gözlerine bakıyordu ama ağlayacaktı, kendini tutmaya çalışıyordu ama bırakırsa ağlayacaktı. Çünkü Ahmet ölüme gidiyordu. İntihar görevi gibi geliyordu Feline için. Ahmet'in oraya gitmesini istemiyordu.

"Ahmet. Gitme, kaç kişi giderseniz gidin, öleceksin. Jonathan senden daha güçlü, bunu sana bir çok defa kanıtladı. Ona karşı koyamazsın" dedi korku dolu bir sesle. Ahmet, Feline'yi o halde görmeye dayanamadı ve sarılarak rahatlatmaya çalıştı "Merak etme. Geri döneceğim Feline, senin için döneceğim. Sana söz veriyorum ki orada ölmeyeceğim. Bu sefer yanımda olan çok kişi var. Onların destekleri var iken kaybedemem" dedi Ahmet, Feline'ye sarılmış iken.

Feline, bunları duymasına rağmen rahat olamadı. Hala korkuyordu ve içinde bir endişe vardı. Ahmet ne derse desin, rahat olamayacaktı. O ana kadar tanıştığı en iyi hastasını ve arkadaşını kaybetmekten korkuyordu. Can yoldaşını kaybetmekten korkuyordu. Küçük bir odanın içindeydiler ve yatağın üstüne oturmuşlardı.

"Korkuyorum Ahmet, bu sefer öleceğinden korkuyorum. Başka şehre giderken vedalaşamadım seninle. Olmadı, şimdi de olmuyor Ahmet. Yanımdan gitmeni istemiyorum. Senin gibi bir arkadaşım hiç bir zaman olmadı" dedi. O son cümleyi söylerken kendini bıraktı Feline ve ağlamaya başladı. Ahmet, onun ağladığını hissetti. Ağladığını hissedince Feline'nin kafasını, Ahmet kendi omzundan kaldırdı ve yüzüne baktı "Senden bir isteğim olacak Feline, yaşamamı garanti altına alacak bir istek bu" dedi.

Feline, burnunu çekti ve cevap verdi "Ne isteyebilirsin ki? Orada hayatta kalabilmek için". Ahmet güldü,"Zihnime girmeni istiyorum. Gerisini sen girince anlatacağım"

***

Clint, şaşırtıcı bir biçimde ağlamak üzere olacağımı anladı "Sanırım senin yaralarını açtım. Özür dilerim Feline, seni üzmek gibi bir amacım yoktu asla" dedi Clint bana en masum ifade ile. Öyle bir ifade ile bakıyordu ki, bir şey diyemedim ona "Yok Clint, sadece bu aralar çok iyi değilim hepsi o. Bana yaptığın bir şey yok merak etme. Boşuna özür dileme. Ayrıca bir Shield ajanının özür dilediğini bilmiyordum"

Clint, son dediğimde ki hatayı düzeltti hemen ben lafımı bitirince "Ajanı değil görevlisi, Nick Fury daha beni ajan yapmadı. Ama bir  gün ajanda olacağım" dedi. Bunu söylerken aynı ilk okul çocuğundaki azmi gördüm Clint'te. Ajan olma isteği gözlerindeki parıltıdan belli oluyordu.

"Clint, benim arkadaşım ile buluşmam gerek. Seninle biraz garip bir tanışmamız oldu ama benim gitmem gerek ne yazık ki" dedim, biliyordum onun biraz fazla tepki vereceğini. Çünkü duygularını kontrol etmekte pek de becerili değildi. "Ne gitmesi? Şimdi mi?" dedi Clint.

Bende ayağa kalktım ve koltuğun kenarındaki ayakkabılarımı giydim "Evet Clint, kıza söz verdim. Onun yanına gitmem gerek" dedim. O da hemen ayağa kalktı, üstünü düzeltti "Seni ben bırakayım o zaman. Nerede buluşacaksınız" dedi.

Ben de ona gideceğim adresi tarif ettim. O da kabul etti, ama zaten öyle bir sormuştu ki, neresini deseydim adres olarak, oraya koşulsuz götürecekti. İnsanının vereceği tepkilerden, soracağınız soruya verecekleri cevapları önceden de belli olur. Ben de bunu zamanında iyi kullanmıştım.

İkimiz de onun evinden çıktık ve en alt kat olan bodruma indikten sonra otoparka geçiş yaptık. Çok da geniş olmayan tek katlı otoparka gelince Clint, etrafa bakınmaya başladı "Sen dur ben gidip motoru gidip alayım. Motora binmekten korkmazsın değil mi?" dedi. 'Değil mi' derken gülümsemişti, bana yanaşmaya çalıştığı fazla belliydi. 

Bu onun için olumsuzdu, çünkü duygularına çok fazla hakim olamayan bir Shield görevlisi bazı kritik zamanlarda doğru kararı duyguları veremeyeceğini düşündüm. Çok fazla soğuk kanlı birisi değildi. Halbuki benim tarihte tanıdığım Hawkeye adındaki adam oldukça soğukkanlı gibiydi. Tek Hawkeye Clint değildi, geçmişte bir Hawkeye daha vardı, eski zamanlardaki en iyi nişancılardan biriymiş.

O sırada bir ses duydum, çevreden, kısık, ama her yerden bir sesti. "Feline" diye biri seslenmişti. Etrafıma baktım, kimse yoktu. Birinin benim zihnime girdiğini anladım. Kafamın içinde dolaşan biri vardı ve benim bunu bulmamın tek bir yolu vardı. İç dünyama girmekti o da.

Kendi bilinç altıma girme yeteneğim de vardı, bir çok zihin ile alakalı güçleri olanlarda olmayan bir şeydi. Zihinsel olarak kendi hayal dünyamda dolaşabiliyordum. Meditasyon falan yapmadan, sadece gözlerimi kapamam ile oluyordu hepsi.

Yine aynı şeyi yaptım, gözlerimi kapadım ve kendi iç dünyama daldım. İç dünyam, en son bıraktığım halde idi, şehir dışındaki küçük bir ıssız kasaba idi. İstediğim şekilde dizayn edebiliyordum. Çünkü benim hayal dünyamdı orası. 

Gerçek dünyada gözlerimi kapatmış bir şekilde dururken aslında zihnimin içinde istediğimi yapıyordum. Bir çok kişinin zihnine girmekten kendi zihnime de girebilmeye başlamıştım. Her ne kadar bir insana saçma gelse de en başta. Sonuçta kimse kendisinin bilinç altını bilemez.

Hala biri bana seslenmeye devam ediyordu. Kasabanın boş yolunun ortasında duruyordum. Aniden arkamdan ses geldi yine. Adımı söyleyen bu sesin kimin olduğuna bakmak için arkamı döndü. Gördüm ki, siyah kapüşonu olan ve kendini pelerini içine gizlemiş olan bir adamdı. Sesi de çok kalın olan bu adamın kimliğini bilmemem imkansızdı.

Benim kafamın içindeydi bu adam ve ben onun kim olduğunu bilemiyordum. Karga kanatlarımı açtım. Hayal dünyam da, karga kanatlarım vardı. Onları kullanmayı seviyordum. Simsiyah karga kanatlarımı iki yöne açınca etrafa rüzgar yayıldı. Ama karşımdaki siyahlı adamın bundan etkilendiğini sanmıyordum.

Bomboş kasabanın, iki şeritli yollarından birinin ortasındaydık. Karşımda, kimliğini bilmediğim biri duruyordu. Ona doğru yaklaşmayı deneyecektim ama pelerinin içinden bir elini bana doğru kaldırması ile aniden gerçek dünyaya dönmem bir oldu.

Sadece dört veya beş saniye süren bu olay, başımı ağrıtmıştı. Aynı bir rüya gibiydi ama bu rüya değildi. Kendi iç dünyamdan atılmıştım. Bunun imkansız olması gerekiyordu. Clint aklıma geldiğim de tekrar etrafa baktım ama hala kimse yoktu. O sırada ben de bunu düşünmeye başladım.

Ama beni iç dünyamdan çıkartan adamın kim olduğunu düşünürken o ses bir daha geldi "Feline, beni tanımaya çalışma" diyen o ses, kafamın içinde yankılanıyordu. Yumruğumu sıkıp yanımdaki otoparkın kolonuna hafif bir yumruk attım ve "kafamın içinden çık" dedim zihnimin içinde.

Duyup duymadığını bilmiyordum, ama duymasını umuyordum. Çünkü içimde birinin olmasından hiç hoşlanmazdım. Duymuş olacağını düşündüm. Çünkü baş ağrım ve kafamdaki o ses gitmişti. Ben de derin bir nefes alıp verdim ve yumruk attığım otopark kolonuna dayadım sırtımı.

Sadece on saniye civarında süren bu olayı detayıyla anlatmak zordu, çünkü çok hızlı gelişmişti. Sesi duyar duymaz gözlerimi kapadım ve kafamın içinde aradım adamı. Çünkü ses kafamın içinden geliyordu, çevreden gelse normalde olmayan bir yankı ile gelirdi çünkü mekan alçak tavandı.

Clint'in gelmesi için dua edecek iken motoru ile geldi Shield görevlisi. Ben de direk onun arkasında bindim. Binince bana kask verdi "Kask takmalısın Feline, güvenliğin önemli sonuçta" dedi Barton ve bende onun dediğine uyup kaskı taktım.

Onun kafasında zaten mor bir kask vardı, benim ki ise kırmızı renkte bir kask idi. Hazır olduğumu aynasından gören Clint, motoru tekrar çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Onun mor ve siyah renkli motoruyla otoparktan çıktık.

Yolda giderken Clint ile biraz daha sohbet ettik. Bana "Kiminle buluşacaksın. Yakın bir arkadaşın mı?" dedi. Ben de ona anlatmamın bir sakıncası olmayacağını düşündüğüm için anlatmaya başladım. Sonuçta onunla kısa süredir beraber olsak da, hayatımı kurtardı denilebilirdi. O sebepten ben de anlattım.

"Mersa ile buluşmaya gidiyordum. Benim en yakın arkadaşım. Onunla lisede tanıştık ama gerçekten iyi biri. Lise birinci sınıftan beri arkadaşım onunla. Onun da çok kuvvetli hisleri vardır. Mesela şimdi benim bir konuda çok yetenekli olan birinin yanında olduğumu, onun ilk harfinin 'C' olduğunu falan bilebilir. Zamanında çok güçlü tahminler yapmıştı çünkü. Bazen bana gelecek olan hastanın tipini ve derdini daha görmeden az çok söyleyebiliyordu" derken Clint aniden lafımı böldü

"İyiymiş, gerçekten kendisi ile tanışmak istedim şimdi. İlginç birine benziyor gerçekten. Şimdi onun yanına gidiyoruz demek ki. Gerçekten de garip, arkadaşların hep böyle ilginç midir, Ahmet ve Mersa falan" dedi Clint. Ben de güldüm. Çünkü haklıydı, bir çok arkadaşım garipti.

Ahmet, zaten garipti, aynı şekilde Mersa'da öyle. Ejderha olan bir arkadaşım bile vardı benim. Kimin ejderha olabilen bir arkadaşı vardı ki. Motor da bir süre gittikten sonra varmak istediğimiz kafeye varmıştık. Motoru hemen kafenin önüne park etti Clint. Ardından şaşırdı, tabelayı görünce kafenin üstünde yazan "Buraya mı geldik? Burada benim arkadaşım çalışıyor garson olarak, Nadya" dedi Clint.

Clint'in, Nadya'yı tanımasına şaşırdım. Nadya belki Shield'da eğitim görmeye başlamış olabilirdi de, ne ara Clint ile tanışmıştı ki. Git gide Clint'de ilginç biri olmaya başlamıştı gözümde. Beklemediğim şeyler çıkıyordu adamın altından. Nadya'yı tanıması gibi "Nadya mı? Onu tanıyor musun ki? Hani şu Orlova olan Nadya mı? Vay be demek onu tanıyorsun" dedim biraz şaşkınlığımı belli ederek.

Clint'de gülerek kapının yanına yürüdü ve bana kapıyı açtı. Nazikçe "Teşekkürler centilmen Legolas" dedim ve içeriye girdim. İçeriye girer girmez bir çok farklı yemeğin kokusu burnuma doluştu. Şehrin en çok tercih edilen kafelerinden biriydi burası. Samuel'de buraya geliyordu çoğu zaman. Ama şimdi Kingpin olma işleri ile meşgulken geleceğini pek düşünmüyordum.

Etrafta Mersa'yı ararken aniden karşıma Nadya çıktı. O garson kıyafetinin içinde güler bir yüzle önümde beliren Nadya "Selam Feline ve Clint. Siz tanışıyor muydunuz. Birbirinizi tanıdığınızı bilmiyordum. Neyse, nasılsın Feline? Nasıl gidiyor?" dedi Nadya ve bana elini uzattı. Uzattığı eli selamlaşmak amacıyla tutunca bir görüntü daha gördüm.

Gördüğüm şeyde metal bir kolu olan adam, birine silah tutuyordu. Bütün görüntü ondan ibaretti. Ben de gözümün önünden o görüntü kaybolsun diye gözlerimi kapattım ve sıktım kendimi, ayrıca başımı ufak bir hareket ile sallayarak da görüntü tamamen gözümün önünden gitti. Tabi bu yaptığım Nadya'nın dikkatini çekti "Ne oldu Feline, bir sorun mu var?" dedi. 

Onu elini bıraktıktan sonra cevap verdim Nadya'ya "Yok bir sorunum yok. Her zaman ki gibi Nadya bir şey değişmedi. Şey soracaktım. Burada beni biri bekliyor olacaktı. Bir kız. Nerede o acaba" dedim. Mersa'nın yanına gitmek istiyordum artık.

"Ha, sanırım biliyorum onu. Üst katta olması gerek. Hadi gelin sizi oraya götüreyim" dedi Nadya ve ilerlemeye başladı. Ben de Clint ile beraber onun arkasından gittim. Clint, kafedeki kızlara bakmaktan Nadya'yı unutmuştu.

Nadya, Clint ve ben üst kata çıktığımız da hemen Mersa'yı gördüm masaların arasında. Bana el sallayan Mersa'nın yanına gidip oturdum. Oturacağım sandalyeyi Clint geriye doğru çekti oturabilmem için. Oturduğum zamanda kulağıma yaklaşıp "Ben Nadya ile konuşup siz geliyorum. Sizin yerine sipariş veririm merak etmeyin" dedi ve gitti. Ben de ona kafam ile ufak bir hareket yaptım anladığımı belli etmek için.

Clint, Nadya ile konuşmaya gidince ben Mersa ile konuşmaya başladım "Mersa. Özlemişim seni, uzun zaman oldu. Kusura bakma geç kaldım ve biliyorum tanımadığın biri ile geldim. Merak etme hepsini açıklayacağım. Çünkü anlatacağım bazı şeyler var" dedim, kızın beni uzun süredir o kafede beklediğini biliyorum. Ben o sırada Clint'e yardımcı olmak ile meşguldüm ama.

"Sanırım anlatacağın bazı şeyleri ben zaten biliyorum" dedi Mersa, kendinden emin bir tonla. Ama o an, o gözlere baktığımda anladım ki, kız beni gerçekten özlemişti.

-----------------------------------------

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro