Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Değişim Elbet Olur, Yarın Veya Yarından Daha Yakın

"İşte burası da bizim bahçemiz. " dedi Macy adında genç cadı ve çimenlerin üstüne uzandı. Üstündeki elbisenin kirlenip kirlenmeyeceğini düşünmeden. Ben ise hala etrafıma bakıyordum. Etrafı ağaçlar çevrili, iki katlı, beyaz renkli ahşap bir evdi geldiğimiz bir yer.

Daha tanışalı on dakika olmayalı o cadı ise, biraz fazla mutluydu. Çevrede, çok yetenekli, genç bir cadı olduğu ile alakalı bir çok hikaye duymuştum. On altı yaşında olmasına rağmen, yaşıtlarına göre fazla yetenekli olan bir cadı. Ama hikayelerde onun daha asabi olduğu anlatılıyordu.

Yavaşça oturdum çimenlerin üzerine. Eğilip oturunca yemyeşil çimenlerin kokusunu daha da çekmiştim içime. Uzun zamandır şehirde olduğumdan, yeşilliği ve onun harika olan kokusunu özlemiştim. Ben, Macy gibi uzanıp yatmamıştım ama bağdaş kurmuştum.

İki elimi de bacaklarımı üstüne koydum, gözlerimi Macy'e kitledim "Senin bu kadar mutlu biri olduğunu tahmin etmemiştim. Genellikle, öfkeli, isyankar ve asabi kişiliğin ile çevrede adın çıkmış. " -Macy, ellerini ensesine koymuştu ve bulutları izliyordu. Parçalı bulutlu olan havayı izleyen Macy, "Sonunda yapamadığımı yaptım ve ölüyü hayata getirme büyüsünü Erza üstünde başarabildim. Uzun zamandır denediğim ama başaramadığım bir büyüydü. "

Uzun zamandır yapamadığın bir şeyi, büyük uğraşlar sonucu başarabildiğinde sevinmek. Sanırım ben öyle bir duygu içerisinde olmayalı çok uzun bir zaman oluyordu. Bir süredir başaramadığım şeyleri, ne kadar çaba harcasam da başaramıyordum. Bende bir çoğundan vazgeçmiştim zaten. Ama yine de, başkasının mutlu olduğunu görmek beni de mutlu ediyordu.

Macy ile çimenlerin üstüne, yatıp, oturmuşken. Wanda yanımıza geldi, "Sanırım çabuk alıştınız birbirinize. Macy, ödevlerin var, biliyorsun değil mi? " Yeşil cadının yüzündeki gülümseme hemen sönmüştü, ödev kelimesini duyunca. "Ödeve sokayım! " diyerek, ağır laf etmişti.

Wanda, Macy'nin ettiği lafı duyunca hemen kaşlarını çattı, Macy'nin bu yaşta böyle kelimeleri kullanmaması için uğraşıyordu. Ama gençlik dönemlerinin en zor geçen kısımlarında olan kız için bu biraz zordu. Argo kelimeler artık kızın bir parçası olmuştu. Yaşıtı olan bir çok kızın aksine, çok ağır konuşuyordu.

"Ben sana o tür kelimeleri kullanmak yok demedim mi? Hadi odana git ve ödevini yap. Sürekli aksatıyorsun şu ödevlerini, daha üstünde çalışman gereken çok bölüm var" diyerek, ona yapması gerekenleri sert bir dille söyledi Wanda, Macy'nin ona karşı olan sert tutumlarını hiç sevmiyor gibiydi. 

Macy, yattığı yerde toprağın üstüne vurarak debelendi "Ama niye, niye, niye! Biraz da olsa rahat olamaz mıyım? Sürekli çalış, çalış. Bıktım!" diyerek bağırdı küçük kız. Sürekli çalışmanın onu artık yormuş olacağını düşündüm.

Wanda, başka bir yere çevirdi gözlerini, kollarını birleştirdi ve dudağının kenarından verdi nefesini. Macy'nin bakıcısı gibiydi sanki. Küçük cadı, ayağa kalktı, ayağıyla toprağa bir kaç defa vurdu "Ben odama gidiyorum. Ama ödevlerimi yapmayacağım! " ardından ayaklarını yere vura vura uzaklaştı.

Anladım ki, bahsettikleri cadı oymuş. Çevreden dinlediğim o asabiliğini görmüştüm o an. Wanda ise, bir süre kafasının içinden ne yapacağını geçirdi, onun kafasına girmesem de, boğuk olarak düşüncelerini duyabiliyordum. İçinde öfke vardı o an kızıl cadının. Bana bakıp elini uzattı kalkmam için "Kusura bakma. Macy biraz asabidir de. Neden böyle bilmiyorum, onunla sürekli uğraşmak artık beni bıktırdı. Strange'e sözüm var diye onu hala yanımdan kovmadım. "

Wanda'nın, Macy'nin bu ergen atarlarından artık bıkmış görünüyordu. Onun yaşadığı şeyi anlama gibi bir şansım yoktu ne yazık ki. Ama bakıcılık yapmak kolay değildi, bunun farkındaydım. Wanda ile, evin arka kapısına yürümeye başladık. Macy, çoktan yürüyüp girmişti arka kapıdan.

Wanda ile yürürken, bir yandan da konuştuk, kolları hala birbirine bağlı tutan Wanda, bana baktı "Senin gücün, tam olarak ne, telepat mısın? " dedi. Güçlerim hakkında pek fikri olmadığını düşündüm. Kendimi ona tanıttım "Ben, çok güçlü telepatlardan biriyim. Her ne kadar en güçlüsü olmasam da, oldukça güçlü bir telepatlık yeteneğim var. Zihnine girilemez olan insanların bile zihnine girmişliğim vardır. Her ne kadar bu biraz zorlasa da beni. Ayrıca, kendi bilinç altımın içine girebiliyorum, aynı zamanda başkasınınkine de. "

Wanda bunu duyunca şaşırdı, "Gerçekten mi? Mesela benim bilinç altıma girebilir misin? " dedi kızıl cadı. Açıkçası biraz çekindim, çünkü istemeden onun zihnine acı da verebilirdim, emin olup olmadığını sordum "Gerçekten mi? Bunu ister misin? Göreceğim şeyin ne olacağı veya acı çekip çekmeyeceğin belli değil. "

Wanda ise kendinden emin görünüyordu "Evet eminim. Ne kadar güçlü bir telepatsın görmek istiyorum. Hadi, elini koy alnıma" dedi. Bende, o istediği için kabul ettim. İki elimi de, kafasının iki yanına koydum. Gözlerimi kapadım. Ardından odaklandım, onun zihnine girdim yavaş yavaş. Kafasının içine hemen bilinç altına girdim.

Onun bilinç altına girdiğimde gördüm ki:

Wanda'nın çığlığını duydum "Pietro! " diyordu. Kardeşi olduğunu bildiğim Pietro Maximoff'un adını bağırarak söylüyordu. Kafasını kaldırıp yerden kaldırıp baktığında gördü ki, Pietro'yu çıkmaz sokağın köşesine sıkıştırmışlardı ve dört kişi tekmeliyorlardı. 

Kızın elinden ise sadece kardeşine seslenmek geliyordu "Pietro! Lütfen, ona zarar vermeyin, lütfen! " diyerek yalvarıyordu kardeşine. Çünkü kardeşinin çektiği her acıyı o da hissediyordu kendi içinde. Ona bağlıydı, hemde hiç bir kardeşin birbirine bağlı olmadığı gibi.

Yere iki dizini de çökmüş Wanda, on, on iki yaşlarındaydı. Kardeşini döven adamlar ise ondan bir hayli büyüktü. Yirmili yaşlarında olan dörtlü ekipten biri dönüp baktı "Durun millet. Şu şirin kızı dinleyelim de şu sürekli dövmekten bıktığım eziğini rahat bırakalım. " dedi ve tekrar Pietro'ya döndü "Sana söylüyorum sıçtığımın mavi tişörtlüsü! Remy'e olan borçlarını en kısa sürede ödeyeceksin!

Sonrada arkadaşlarına baktı "Hadi millet, buradan s*ktrip gidelim. Gidelim de, şu kız ezik kardeşi ile ilgilensin. " Ben orada hayalet gibi duruyordum. Wanda'nın yanındaydım. Yere çökmüş, iki eliyle yüzünü kapatıp ağlayan, ağlamaktan yüzü kıpkırmızı olmuştu. 

Eğilip, Wanda'ya dokunmak istedim ama elim içinden geçti. Bilinç altında hayalet gibiydim. Bunun anlamı hala tam olarak dahil olamamıştım onun kafasının içine. Olayların içine girebiliyor olsam da, herhangi bir etkileşime giremiyordum. Wanda'nın o ağlayan halini görünce onu göğsüme yaslayıp ağlamasını hafifletmek istedim. Ama sadece izlemek ile yetinmeliydim.

Dört adam, Wanda'nın yanından geçip gittikten sonra, kız, erkek kardeşinin yanına koştu "Pietro! Umarım çok kötü olmamıştır." dese de, onun halini görünce eliyle ağzını kapadı. Bağırması etrafta duyulmasını istemedi.

Kardeşi çok fena hırpalanmıştı, gri, mavi ola tişörtü bir çok yerinden yırtılmıştı. Yüzü morarmış, şişmiş, kızarmıştı. Saçı ise çok fena dağılmıştı. Gözünü açacak halde değildi. Wanda, kardeşinin yanına koşup sarıldı ve onun omzuna kafasını koyarak ağlamaya devam etti. Ağlarken konuşmaya devam etti "Pietro, Pietro, Pietro..." diyebildi Wanda, ağlayan gözlerinin, göz yaşlarının aktığı dudaklarının arasından.

Pietro ise, çöp torbaların arasına gömülmüştü "Wanda..." diyebildi, ardından, tekmelenmenin vermiş olduğu ağrı ile inledi. Acıyla çekti nefesini içeriye. Onların o halini görünce. Birbirlerine çok sıkı bağlanmış olan iki kardeş olduklarını fark ettim. O an, Wanda'nın bilinç altına etki edebilmek için, onun zihnine daha çok girmeye çalıştım.

Kafasının içinde olsam da, bilinç altına hala tam girememiştim. Sırtımdan karga kanatlarımı çıkarabildiğim zaman, etki edebileceğim anlamına geliyordu. Wanda'nın ağlayan sesini kulaklarımın etrafında dolanıyordu. Pietro'nun nefes almakta zorlanışı ve elini zar zor kaldırıp kardeşinin saçına götürmesiyle kendimi daha çok zorladım.

Ardından, sırtımdan çıkıverdi karga kanatlarım. Kanatların aniden çıkması ile etrafta bir rüzgar dalgası oluştu. Rüzgardan Wanda'nın fları dalgalandı. Arkasından gelen sert rüzgarı fark eden, küçük Wanda, arkasını döndü ve beni karga kanatlarımın açık olduğu halde gördü. Ona doğru ilerledim "Wanda, benim Feline, bilinç altın şu anda pek iyi durumda değil. "

Her ne kadar açıklama yapsam da, küçük kız olan Wanda çığlık attı korkusundan. Ellerini başının üstüne koyup, kendi içine kapandı. Gözlerini sımsıkı kapamıştı. Kanatlarımdan korkmuştu. Pietro ise bana bakacak halde değildi. Sadece "Karga" diyebildi.

Bıraktığım anda gözlerimden akacak olan yaşı tutmakta zorlanıyordum. Gözlerimi kapadım, ağlamamam gerekiyordu. İki adım attım, çocuklara doğru. Ona yaklaştığımı gören Wanda, tekrar çığlık attı "Uzak dur benden. Uzak dur! " 

Onun böyle dediğini duyunca hemen bilinç altını terk etme kararı aldım. 

Beraber uçup gitmek istediğim adam kırmıştı kanadımı. Şimdi başka kuşlar ile havalardaydı.

Wanda'nın zihninden çıktıktan sonra, ufak bir kendini toparlamadan sonra Wanda, kendine geldi ve beraber evin arka kapısından girdik içeriye. Arka kapıdan girince karşımıza hemen mutfak çıktı. Mutfak, ufaktı, ortasında dikdörtgen bir tezgah vardı.

Tezgah yüzünden, çok da bir yer kalmıyordu yürünecek. Aynı anda tek kişinin geçebileceği kadar boşluk kalmış olan yerden geçip, mutfaktan salona geçtik. Salonda ufaktı.  İki koltuk 'V' şeklin de duruyordu, iki koltuğun arasında ise ufak, alçak bir masa vardı. Koltukların birinde Marc oturuyordu.

Elinde gazeteyi tutmuş, haberleri okuyan Marc'a baktım. Sarı saçlarına bakarken, Marc bizim geldiğimizi anladı. Arkasına dönüp mavi gözleri ile baktı "Selam hanımlar, az önce Macy geldi ve odasına fırladı. Sanırım onunla yine kavga ettin Wanda. " dedi Marc, konuşmasından, rahat takıldığı anlaşılıyordu adamın.

Gerçi ayağını masaya uzatıp gazete okuması da onun rahat olduğunu gösteriyordu. Wanda, az önceki olay hatırlayınca, yine siniri bozuldu. "Marc, ona kaç defa dedim ama anlamıyor. Eğitimine devam etmesi lazım. " Marc ise, gazeteyi bir daha açıp kapayınca, kağıdın çıkardığı keskin ses yankılandı evde "Ama şimdi bile çok yetenekli. Niye bu kadar ısrarcı davranıyorsun ki?"

Aklıma, ders çalışmayan çocuğun rahat babası ile disiplinli annesinin kendi aralarında olan laf kavgaları geldi aklıma. Sanırım az sonra onlardan biri yaşanacaktı, "Marc, şöyle deyip kızın arkasında destek çıkma. Eğitimini tamamlamak zorunda. Strange'in ne dediğini biliyorsun. "

Marc, ayağa kalkıp gerindi, ardından bütün vücudu ile Wanda'ya döndü. Beyaz gömlek, altında ise kot pantolon vardı, gömleğin düğmeleri yarısına kadar açıktı, içindeki siyah atlet oldukça belli oluyordu "Strange benim akıl sağlığı sorunları olan bir katil olduğumu da söylemişti. O adamın her dediği şeye güvenme Wanda. Bu kız oldukça yetenekli, eğer o kız olmasaydı beni ruh hastalarının yanında bulacaktın şu an. Onu biraz rahat bırak. Bunu sana Wade ile defalarca söyledik. Kızın biraz kendini rahat hissetmesine ihtiyacı var, Wanda."

Wanda, gözlerini kısmış bakıyordu, karşısındaki elleri cebine sokmuş, karizmatik bir gülüş yapan Moon Knight'a, "Keşke Rogue burada olsaydı, o bana destek olurdu bu konularda. Onunla sadece bir defa görüştüm ama eminim ki, burada olsa beni savunurdu. Ayrıca Wade'i boş ver, onun bir fikir ortaya atacak kadar düşünebilen biri olduğunu sanmıyorum. "

Marc, elleri cebine, gülmeye devam etti, "Ah be Wanda, ah be, sanırım bu sert tavırlarından vazgeçmeyeceksin. Şimdi izin verirsen, gidip Macy ile ilgileneceğim. Çünkü yardıma ihtiyacı var. " ardından merdivenlerin yanına hızla gidip, ikişer, ikişer basamakları atlayarak çıktı yukarıya.

Wanda, kafasını öne eğdi ve içinde tuttuğu nefesi verdim. O an, ona yardımcı olmam gerektiğini düşündüm. Elimi onun sırtına koydum "Biliyorum, kolay değil Wanda. Ama sabır en önemli özelliğidir insanın. Beklemek, sabretmek. Elbet olması gerektiği hale gelecektir. "

Marc Spector, öbür adıyla Moon Knight, zamanında Fell'e yardım etmek için onun kurduğu takıma katılmıştı. Ardından, oradaki Wanda'nın klon olduğunu öğrenince ve gerçek Wanda'nın takımı tekrar toplamak için geldiğini öğrenince, kabul etmişti ve şimdi Wade ve Wanda ile küçük, ahşap bir evde kalıyorlardı.

Wanda'nın anlattığı kadarıyla, Macy, belli seanslar boyunca büyü yapıyordu Marc'a. Çünkü Marc, aklını kaçırmanın ucundaydı, delirip kendini kaybetmesi an meselesiydi. Macy'nin yaptığı büyüler de, bunun gerçekleşmesini erteliyordu. Bu yüzden, ay şövalyesi borçluydu küçük yeşil cadıya.

Karga, nereden bilebilir ki, üstünde durduğu dalın kırık olduğunu.

Macy, kendi odasında, kafasını yastığa gömmüş şekilde yatıyordu. İçeriye Marc ile ben girdik. Marc'ın arkasından girip kapıyı kapadım. İçeriye girince gördüm ki, bu kızın yeşil rengi ile takıntısı vardı. Duvar, yatak, masa, odanın içindeki her eşya yeşildi. 

İçeriye girince, kafamı hafifçe sağa çevirince, iki duvarın birleştiği köşede duran yatağı gördüm. Yatağın başı, köşe tarafına bakıyordu. Yorgan, çarşaf, onlarda yeşil renkte idi. En azından hepsi aynı tonda değildi, yorgan koyu, duvarlar açık yeşildi. Yastıklarda duvarla aynı renkti.

Macy, kafasını yastığa gömmüş olsa da, ağlama sesi gelmiyordu. Ama kız, ikimizin geldiğini duyunca, yastığa gömmüş olduğu kafasından "Gidin başımdan" deyip bizi odadan çıkarmak istedi. Ama Marc ve ben gitmedik. Gittiğimizi duyamayınca "Hala gitmediniz mi? Gitsenize! " dedi.

Her ne kadar sonda bağırmış olsa da, sesi boğuk geldiği için bağırması çok da bir işe yaramamıştı. Marc, yatağın köşesine oturdu, yüzünde bu sefer karizmatik değil de, güven veren bir gülümseme vardı. Elini kızın sırtına koydu "Macy, beni dinle. Biliyorum sana Wanda çok baskı yapıyor. Ama o senin için en iyisi istiyor. Senin geleceğin için bu lazım. O yüzden Wanda'nın dediklerine daha çok uymaya çalış, onun tek istediği senin başarılı bir cadı olman. "

Macy, kafası hala yastığa gömülürken debelendi "Ben istemiyorum, istemiyorum, istemiyorum! Artık rahat olmak istiyorum! " derken küçük cadı, ben lafa girdim. "Yorulacak kadar çalışmadan rahat olamazsın Macy. Sana gösterilenler konusunda en başarılı kişi olmalı ve diğer insanlardan daha üstün olmalısın. " dedim.

Bir şey demedi. Konuşmadı kız, Marc onun konuşmayacağını anlayınca sözü ondan aldı "Hadi ama şirin sesli cadı. Senin başaracağından eminim. " dedi, sırtını sıvazlamaya başladı. Ben ise kapının yanına yaslanmıştım. Marc, tam bir baba gibiydi. Çocuğuna her türlü desteği sağlayan, her zaman onun arkasında olan bir babaydı adeta. Bunu görmek hoşuma gitti. Sonuçta kahramanlık masumları kurtarmaktan ibaret değil.

-------------------------------------

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro