🌠yirmi dokuz
Yeterli beğeni ve yorum geldiğinde diğer bölüm gelecektir, keyifli okumalar 🩷
CORALINE YOK OLMAK İSTİYOR
Kendi hâlimde önümdeki resimle uğraşırken "Bu sınıfın havası yine bozuldu." diyen Melis'i duymamış gibi yaptım. Kulaklıklarım takılıydı ama müzik çalmıyordu, sırf sesini bana duyurmak için bağıra bağıra söylemişti.
"Evet," dedi Sude aynı şekilde bağırırken. "Geçen hafta dört gün, hafta sonu... Ne kadar güzeldi."
"Siz öyle diyorsanız öyledir," dedi Cemre. "Yeni link hazırladığım için dikkatimi veremiyorum size, kusura bakmayın aşkolar."
Öğretmenler toplantısı olduğu için yedinci saatte, boştuk. Aslında herkesin ders çalışması gerekirken, sınav yaklaşıyordu, kimse ders çalışmıyordu. Eski okulumda olsaydım belki herkes ders çalışmazdı ama ders çalışmayanlar çıt çıkaramazdı. Ders çalışanlar, ders çalışmayanlara bu izni vermezdi.
Son bir teneffüs ve bir ders kalmıştı, sonra ise her zamanki gibi parka gidecektim. Bitmesini istemiyordum, bu insanlara rağmen. Her ne kadar bana kötü kötü baksalar da, laf atsalar da bu soğukta parkta oturmakta zorlanıyordum. Herhangi bir kafede, tek başıma olmak ise rahatsızlık veriyordu. Sanki herkes bana bakıyordu, sanki herkes yalnız başıma kahve içtiğim için bana acıyordu.
"Uf cidden Utku, önünüze geleni alıyorsunuz bu okula." dedi Sude. Sanki bu okulu işleten Utku'ydu, sanki babası değildi...
"Ne saçmalıyorsun yine Sude?" diyen Utku ile kıkırdadı Ezgi. Utku'nun bezmiş bir hâli vardı, özellikle Sude'den. Görünüşe göre Sude, Utku'ya farklı bir gözle bakıyordu ama Utku sadece arkadaş olmak istiyordu. Hatta belki arkadaş olmak bile istemiyordu...
"Yalan mı? Alırken kalite testi falan yapın."
"O zaman sen nasıl girecektin acaba?" diye söylendi Ezgi. Önümde oturduğu için sadece ben duydum.
"Olur Sude," dedi Utku. "İdareyle konuşmaya ne dersin? Dilek ve şikayetlerin için, dilek ve şikayetler kutusunu da kullanabilirsin."
"Senin hâlâ neyin var? Çözmemiş miydik sorunlarımızı?"
Sude öyle bir bağırıyordu ki, rahatsız olmuştum. Bana duyurmaya çalışıyordu evet ama bunu gizlemiyordu. Karşıma gelip bizi dinle dese daha az belli ederdi.
Gösterişi yapılan sevgi, gerçek sevgi miydi? Utku'yu gerçekten mi seviyordu? Gerçekten sevseydi bana değil, ona duyurmaya çalışmaz mıydı?
Utku "Çözdük Sude," dedi bezmiş bir şekilde. "Şimdi önüne döner misin?"
"Bu kız gerçekten baykuş gibi," dedi Ezgi bana doğru dönerek. Elindeki kitabı, benim sırama koydu. "Şuna bak, kafası nasıl dönüyor..."
İstemsiz bir şekilde kıkırdadığımda sınıfın sessiz olası tutmuştu... Gözler bana döndüğünde utanarak Ezgi'ye geri döndüm.
"Komik olan ne?"
Sude'ye cevap vermediğimde Ezgi güldü bu sefer. Bizim gülmemiz bile rahatsız ediyordu onları...
"Ne var Ezgi? Neye gülüyorsunuz?" dedi Melis ters bir şekilde. Ezgi'nin benimle arkadaş olması onların hoşuna gitmiyordu.
"Sana ne Melis? Bizi mi dinliyorsunuz?"
"Gülünecek bir şey yok," dedi Sude Melis'e birkaç şey söyledikten sonra. "Arkadaşına ilet, rahatsız ediyor gülmesi."
"Sen ilet, sağır değil."
"Sağır gibi davranmasın o zaman."
"Kudurtalım mı şunları?" diye sordu Ezgi kulağıma yaklaşarak. Kaşlarımı kaldırdığımda "Lütfen," dedi. "Lütfen Lâl, kırma beni ne olur."
"Ne yapacaksın ki?"
"Görürsün, lütfen izin ver."
"Beni karıştırmadan ne yapıyorsan yap." dediğimde "Tamam," diyerek sırıttı. Ayaklarını yanındaki boş sıraya uzatıp bana döndü tamamen. "Utku, gelir misin?"
"Ne?" dediğimde "Korkma," dedi. "İnsan yemiyor."
"Efendim Ezgi," dedi Utku kafasını telefonundan kaldırarak. "Sen gel."
"Acil gelmen gerek," dedi Ezgi. "Bir şey soracağım."
Utku, Ezgi'den bile bıkmış gibi duruyordu. Nesi vardı bu çocuğun?
Bu tarafa doğru geldiğinde bakmamaya çalışıyordum. Ezgi'nin önüme koyduğu soruları okuyor, çözmeye çalışıyordum içimden. "Toplan da oturayım."
Ezgi uzanarak Utku'nun kolundan çektiğinde benim sırama geldi. "Lâl'in yanına otur, ben keyfimi bozamam."
"Ne söyleyeceksen söyle, gideyim."
"Otursana Utku, insan mı yiyor bu kız?"
"Ondan deği-..."
"Otur," diyerek bana döndü Ezgi. "Oturabilir değil mi?"
Hayır dersem Ezgi küsecekti, evet dersem düşman kazanacaktım... Sessiz kaldım.
"Bak, evet dedi."
"Bir şey duymadım ben," diyerek arkasını döndü Utku. "Mesaj at Ezgi ne diyeceksen."
"Aşk olsun," dedi Ezgi bana. "Buraya bakıyorlar, ne olur evet desen? O kadar şey dediler sana, hiç mi sinirlenmedin?"
"Bana dokunmadan otursun." dedim çantamı alarak. Çoktan yerine oturmuş Utku'ya homurdandı Ezgi. "Kaçarak gitti çocuk."
Telefonunu çıkararak mesaj attı. Aynı zamanda bu mesajları sesli bir şekilde bana okuyordu.
"Utku, buraya gel. Lâl, tamam diyor."
"Dokunmama kısmını ekle." diye homurdandım.
"Bir de dokunmadan otursun diyor." diyerek mesaj olarak yazdığında Ezgi'nin bu hevesli hâline gülümsedim.
Utku telefonuna giden mesajları okuduktan sonra bu tarafa baktı, daha doğrusu bana bakıyordu. "Kafanı salla," dedi Ezgi. "Yazık, inanmadı."
Kafamı salladığımda yüzünde şaşkınlık ifadesi belirdi. Kaşlarını çattı, tereddütte kalmıştı. "Hadi," dedi Ezgi. Böyle yazmıştı mesaja. "Gelsene çocuk, ders bitecek."
Utku bu mesajları da okuduktan sonra yerinden kalkarak bu tarafa geldi, yanıma oturdu. Sıranın ucuna oturmuştu, aramızda bir çantalık mesafe vardı. "Ne oldu Ezgi?" diye sordu.
"Sude'yi kudurtuyoruz."
"Kudurtuyoruz derken?"
"Tamam," dedi Ezgi gülerken. "Lâl tam olarak kudurtmuyor olabilir ama hayır da demiyor."
Utku'nun gözleri beni bulduğunda gözlerimi kaçırdım. "Beni mi kullanıyorsun?" diye sordu Ezgi'ye geri dönerek.
"Şuna bak," dedi Ezgi. "Kafası şimdi de buraya döndü, baykuş kafa."
"Uğraşma kızla Ezgi, bırak kendi hâline."
"O niye bizimle uğraşıyor?"
"Onun seviyesine mi ineceksin?"
"Onun seviyesi mi var?"
Utku'nun güldüğünü duyduğumda kulaklıkların kulağımda olması saçma gelmeye başladı, onları çıkararak kutusuna koydum. "Bir şeyler yapalım," dedi Ezgi. Biz sessiz kalınca canı sıkılmış olmalıydı. "Melis kitaba bakıyor, çabuk ses çıkaralım da rahatsız olsun."
"Başkaları da bakıyor, rahatsız etme kimseyi."
"Hadi," dedi Ezgi. "Utku, biz küçükken ne oynardık?"
"Her şeyi."
"Ama bunu oynayınca kızarlardı..."
"Bilgisayar mı?"
"Hayır salak," dedi Ezgi. "El kızartmaca."
"Haa... Oynamıyorduk Ezgi, sen bana vurduktan sonra kaçıyordun."
"Hayvan gibi vuruyordun," dedi Ezgi kendini savunarak. "Elimi üç gün kullanamıyordum."
"Ee... Nereden geldi aklına?"
"Hadi oynayalım," diyerek Utku'nun elini zorla çekip masanın üzerine koydu. Ardından hiç acımadan vurduğunda benim bile içim acımıştı ama Utku da tık yoktu. "Ay pardon, acıdı mı?"
"Acımadı ama oynamıyorum," diyerek elini çekti. "Ağlıyorsun sonra."
"Ağlamam, hadi vur," diyerek elini sıranın üzerine koydu Ezgi. "Mustafa, Caner gelin bakayım."
Mustafa ve Caner yan yana oturuyordu. İkisi de bu anı bekliyormuş gibi kitaplarını atar gibi bırakıp buraya geldiler. Ezgi ayaklarını çekerek Mustafa için yer açtı ama Caner ayakta kalmıştı. Ezgi o sırada Esra'ya kaş göz yapıyordu buraya gelmesi için. Esra da buraya geldiğinde birden oluşan kalabalık tuhafıma gitmişti, bu okula geldiğimden beri ilk kez kalabalık bir grup içinde oturuyor olacaktım.
Esra da Mustafa'nın yanına oturdu. Sıralar geniş olduğu için üç kişi çok rahat oturabiliyordu.
"Ee... Ben nereye oturacağım? Kaysana Utku." dedi Caner kızar gibi. Ayakta kalmıştı ve sabırsız davranıyordu.
Utku bana dönerek izin almak ister gibi baktığında bir şey diyemedim ama Caner, ayağını yere vurarak beklemeye devam ediyordu. Birazdan ayakta kaldığı için beni kaldırıp sıraya oturabilirdi...
"Gelebilirsin." dedim iyice kalorifere yaklaşarak. Yanıma doğru kaydığında koluma değen kolu yüzünden kolumu sıranın üzerine koydum.
"Oha, ilk kez duydum." dedi Esra. Muhtemelen bana demişti zira benden başka hepsinin sesini defalarca kez duymuş olmalıydı. Caner de oturduğunda belki de hayatımda ilk kez kalabalıklar içindeydim, kendi isteğimle. İlkokulda oturmuştum en son, hoca dörtlü masalar yapardı. O zaman üç arkadaşım vardı benimle anlaşan; Ece, Kerem ve Göktuğ. İlkokul bitince bir daha onları göremedim ama hayatımdaki ilk arkadaşlarımı da hiç unutmadım.
Bir de onu.
En kötü günümde istediğim şeyi yapmayan, hayran olduğum onu.
"Hadi el kızartmaca, bana hızlı vuranı gebertirim."
"Ezgi," dedi Esra şaşırarak. "Ben de seni olgun bilirdim."
"Manyak," dedi Ezgi, Esra'nın yanağını sıkarak. Ezgi gerçek bir temas bağımlısıydı. "Maksat Melis ve arkadaşları rahatsız olsun."
"Ha... Öyleyse tamam." dedi Esra. Yanında oturan Mustafa'nın elini sıraya koyarak sert bir şekilde vurdu. Zavallı Mustafa, acıyla inledi.
"Biraz sessiz olun ya!" diye bağırdı Cemre. "Link hazırlıyorum şurada, konsantre olmam gerek."
Caner, arkadaşının öcünü almak ister gibi Esra'nın eline vurduğunda Ezgi de Esra'nın öcünü alarak Caner'in eline vurdu. "Utku," dedi yalvarır gibi. "Sen bana vursmazsın, hayvan gibi vuruyorsun. Lâl vursun."
"Ben oynamıyorum." dedim masanın üzerindeki elimi aşağı çekerek.
"Bana biraz acıyorsan, bana sen vurursun," dedi Ezgi. "Hadi, böyle bekleyecek miyiz?"
"Ama be-..."
Ezgi elimi çekerek kendi eline hafifçe vurdu. Ardından güldü. "Özür dilerim, kendimi kurtarmak için seni sattım."
Evet, onun yüzünden Utku bana vuracaktı. Korkuyla yüzüne baktığımda dudağının kenarıyla gülümsedi, yavaş bir şekilde elime vurduğunda kapattığım tek gözümü açtım. Acımamıştı.
"Bana niye böyle vurmadın hiçbir zaman?"
"Devam etsene Ezgi," dedi Utku. Tuhaf bir şekilde bana dokunmasından rahatsız olmuyordum, belki yerinde Caner ya da Mustafa olsaydı olabilirdim ama ondan olmuyordum çünkü az çok sohbet ettiğim biriydi, hiç konuşmadığım bir insan yerine onun vurmasını seçmem tabii ki normaldi. "Ne çok konuştun güzelim. Sus artık."
Mustafa ilk kez birine vuracaktı. "Bismillahirrahmanirrahim." diyerek Utku'ya vurduğunda gülüştüler. Normalde ellerimizi düz bir şekilde tutmamız gerekirken Utku elini kırmış, elimi tutmuştu üstten. Bunu anlayabiliyordum ama bir şey diyemiyordum, oyun böyle diyecekti muhtemelen. Aynı döngü başa sardı, Esra Mustafa'ya, Caner Esra'ya, Ezgi Caner'e, ben Ezgi'ye vurdum. Utku aynı şekilde yavaş bir şekilde vurdu bana, yine tuttu elimi.
Ben Ezgi'ye vurmuyordum, Utku bana vurmuyordu ama kalanlar birbirine hiç acımadan sert şekilde vuruyorlardı. Ezgi ve benim elim hariç hepsinin eli kıpkırmızıydı. Özellikle Esra, can vermek üzereydi... Caner hiç acımıyordu.
"Yeter be," diye bağırdı Melis. "Kessenize sesinizi."
"Utku," dedi Sude buraya bakmaya çalışırken. Her yöne dönen kafası incelenmeliydi. "Ne yapıyorsun sen orada?"
"Can veriyor." diyerek Utku'nun eline vurdu Mustafa. Utku'nun eli de kıpkırmızıydı ama tepki vermiyordu.
"Gelsene Utku buraya, manyak mısın oğlum?" dedi Alp. Belliydi laf atacakları, üstelik Alp telefonuyla uğraşıyordu. Ses yüzünden laf atmamıştı, Utku'nun bizimle olması zoruna gidiyordu. Belki Ezgi'nin de...
"Sana ne Alp?" diye sordu Ezgi.
"Sana mı söyledim Ezgi?"
"Rahatsız etme çocuğu, yavaş vurma açısını ayarlamaya çalışıyor." dediğinde sıra gerçekten Utku'daydı. Ezgi'nin dediğine gülerek yavaşça elime vurdu.
Esra elini çekerek "Elleri karıştıralım," dedi. "Caner ağzıma sıçtı."
"Sen de benim ağzıma sıçtın Esra." dedi Mustafa. Elleri kötü görünüyordu.
"Ben Lâl'i kimseye vermem," dedi Ezgi. "Bana acıyacak tek kişi o."
"Bana da Lâl vursun." dedi Mustafa. Ardından sırıttı fakat bu uzun sürmedi, Utku tarafindan kafasına aldığı darbe sonucu gülümsemesi soldu.
"Rastgele oynuyoruz," diyerek elini koydu Esra. "Bana vuracak olan acısın."
Ezgi, Esra'ya yavaşça vurdu. Benim elimi de çekerek kendi elinin üzerine koydu. Kız dayanışması yapmışlardı ama ben, en üstte olduğum için bana vuracak olan kişi acımayacak olabilirdi.
"Ya hak!" diyerek elime vuran Mustafa yüzünden acıyla inledim. Bu kadar sert vurulmasını beklemiyordum, elini en tepeye kaldırıp tüm gücüyle vurmuştu.
Utku "Mal mısın anasını satayım, yavaş biraz," diyerek elini itti Mustafa'nın. Beyaz tenimden dolayı en küçük dokunuşta kızaran vücudum, Mustafa'nın öldürücü darbesi karşısında artık bir domatesti. "Ayrıca ben vuracaktım."
"Pardon ya," dedi Mustafa. "Utku'ya geçirmeye alışmışım, unuttum."
"Biz, bir miyiz?" dedi Utku. Doğru, değildik. Dakikalardır ona vurmuştu Mustafa ama hiç yerinden kıpırdamamıştı, ben tek vuruşuyla elimi oynatamaz hâle gelmiştim. Utku elimi kaldırarak camın önündeki soğuk mermere koyduğunda daldığım yerden gözlerimi aldım.
Evet acımıştı ama bu acı, şimdiye kadar aldığım darbeler karşısında bir hiçti.
"Acımıyor." diyerek elimi alıp tekrar Ezgi'nin elinin üzerine koydum. Eğer ben oynamazsam Ezgi'ye vuracaklardı.
Utku herkesten önce davranıp elini elimin üzerine koyduğunda gözlerine bakamadım. Yine öyle yapmıştı, düz tutmak yerine elimi sarmıştı. Belki elini dümdüz tutarak sıkarsa canı daha az acırdı ama o, bunu umursamayarak elimi rahat bir şekilde tutuyordu.
Mustafa Utku'ya, Caner Mustafa'ya vurdu.
"Yazıklar olsun Caner, kardeş dedim."
Döngü başa sardı. Esra Caner'e, Ezgi Esra'ya, ben Ezgi'ye, Utku bana, Mustafa Utku'ya, Caner Mustafa'ya...
"Yeter be, yeter."
Melis aniden bağırdığında Ezgi ve Esra kıkırdadı. Sude ayağa kalkmış, buraya geliyordu.
"Utku, sen ne yapıyorsun?"
"Ne yapıyorum Sude?"
"Çocuk musun? Böyle bir oyun mu oynuyorsun gerçekten?"
"Hâlimden gayet memnunum." dediğinde Ezgi, gözleriyle Utku'yu işaret edip göz kırptı bana.
"Buraya kadar gelmişken sen de oynasana Sude." dedi Ezgi. Sude sıra çekerek oturduğunda hiç itiraz etmemişti. Esra elini sıraya koydu, üzerine Ezgi, üzerine ben. Utku, sanki sandalye kapmaca oynar gibi elime sarıldığında "Kimse kimseye vurmuyor," dedi Sude. "Bu sesler nereden geliyordu o zaman?"
"Olan bize oldu zaten." dedi Caner. Utku'nun eline vuruyordu ki Sude elini Utku'nun elinin üzerine koyup koala gibi yapıştı. Ezgi o sırada Caner'e kaş göz yapıyordu. Caner mesajı anlamış olacak ki "Allahu ekber." diyerek tüm gücüyle Sude'ye vurdu. Mustafa benim elime vurduğunda sadece elim kızarmıştı ama Sude kulaklarına kazar kızarmıştı. Gözleri dolduğunda Esra ve Ezgi gizli gizli gülüyordu.
"Beklediğin ses bu muydu Sude?" diye sordu Ezgi.
Yine de inatla elini Utku'nun elinin üzerinden çekmiyordu Sude.
"Elimi hissetmiyorum," dedi Sude. "Onlara vurmuyorsunuz ama."
Bizi işaret etmişti ama yanılıyordu, Mustafa ve Caner kimseye acımadan vuruyordu.
"Onlar kız dayanışması yapıyor, biz herkese vururuz." dedi Caner zihnimi okumuş gibi.
"Utku, sen niye vurmadın?"
Sude'nin sorusu karşısında gözlerim Utku'ya döndü. O zaten bana bakıyordu, şaşırarak önüme geri döndüm. "Bilmem," dedi Utku. "Ben kızlara vurmuyorum, bunların aksine."
"Yalan," dedi Ezgi. "Küçükken beni ağlatıyordu."
"Küçüktüm Ezgi, sen de beni sinir ediyordun."
"Tamam, Utku bana vursun." dedi Sude. Herkesin elini iterek elini koydu, üzerine Utku'nun elini çekti. Dikkatli bir şekilde baktığımda Utku onun elini tutmuyordu, düz bir şekilde duruyordu. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu ama bu aptalcaydı. Buna sevinemezdim... Yine de... Sevilmek böyle bir şey miydi?
"Yeter ya, sıkıldım ben." diyerek çekti elini Utku. Sude itiraz edecekti ki zil de çalmıştı. Mustafa ve Caner sınıftan çıktı, Ezgi ve Esra kendi içlerinde bir şeyler konuşuyordu. "Biz hocaya soru sormaya gidiyoruz," dedi Ezgi ayağa kalkarak. "İddiaya girdik."
Esra ve Ezgi de gittiğinde Sude, ben, Utku kalmıştık.
"Sude, ne işin var orada? Gelsene."
"Siz gidin, benim işim var." dedi Sude. Melis ve Cemre söylene söylene çıktılar.
Bu ikisi neden yanımdan kalkmıyordu? Üstelik boş yer açılmıştı ama Utku hâlâ yanımdaydı, dizi dizime değiyordu.
"Kantine inelim mi Utku?"
"Aslında benim işim vardı," diyerek ayağa kalktı Utku. "Başka zaman Sude."
"Ama... Ne işin var?"
"Önemsiz, boş ver." diyerek kapıya ilerlediğinde Sude'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum. "Bana bak sarı," dedi Sude gergin bir şekilde. "Utku'dan uzak dur, aklını çelme"
Sessiz kalarak kulaklıklarımı takmak istediğimde bileğimi tutarak engel oldu, kulaklığımı tekrar masanın üzerine koydu. "Sağır değilsin, cevap ver."
Baygın bakışlarım üzerindeydi. "Emin ol onun için geçici bir hevessin, sakın seviliyorsun sanma. Kimler geldi, kimler geçti ama ben hep kaldım... Boş hayaller kurma sakın."
Yanımdan kalkarak saçını savura savura gitti. Onu umursamıyordum, kulaklıklarımı takarak kaldığım yeri açtım. Sabahtan beri ara ara bu resmi bitirmek için uğraşıyordum, çok az bir kısmı kalmıştı. Bu teneffüste tamamlayabilirdim.
Resmime o kadar çok dalmıştım ki dersin başladığından bihaberdim. Sınıfın yavaş yavaş dolduğunu hissediyordum ama kafamı kaldırıp bakmıyordum. Ağlayan bu kedi; oydu, Koralin'di. Siyahtı ama ne boyamaya gücüm vardı ne de ona benzeyen bir kedi görmeye... Gitmesini istemezdim, hele de o şekilde veda etmeyi hiç istemezdim. Yerine ölmek isterdim, zaten nefes almaması gereken bendim.
Sıramın üzerine su uzatıldığında kulaklığımın birini çıkararak eli takip edip sahibine baktım. Utku'ydu, dışarısı buğulanmış bir su şişesini uzatıyordu. Buradan bile buz gibi olduğu belliydi. "Elinin üzerine koyarsın belki," dedi suyu sıramın üzerine koyarak. "Güzel çizmişsin bu arada."
Yanımdan gittiğinde bir süre arkasından baktım fakat mutlu değildim. Yüzümdeki aptal gülümseme, canımı yakmaktan başka bir işe yaramıyordu.
01.07.2023 aldığım sütlaç aşşırrıı tatlı olduğu için kardeşime verdikten sonra;
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro