Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

🌠otuz dokuz

Beğenip yorum yaparsanız çok mutlu olurum, bunlar en büyük motivasyon kaynağım. Multide bölüm sonuna uygun Lâl var... Keyifli okumalar 🩷

Kimsenin olmadığı bir denizde yüzüyordum, yağmur yağıyordu ve uzaktan biri beni izliyordu. Mutluydum, belki de hep bu anı beklediğim içindi. Denizin uçsuz bucaksız noktalarına ilerlerken nereden geldiğini bilmediğim bir çığlık sesi kulağıma doldu. Yattığım yerde huzursuzca kıpırdandığımda yanımda bir hareketlenme olmuş, sanki birisi yerinden sıçramıştı.

O kadar yorgundum ki gözlerimi açamıyordum. Günlerdir yaşadığım her şey, uyumadığım her gün şu an üzerime karabasan gibi çökmüştü.

Kalkmak için hareket ettiğimde "Uyu bir tanem," diyen Utku'nun sesini duydum. Üzerimde her ne varsa omzuma kadar çekti. "Neden bağırıyorsun Sude?"

Sude?

Yerimden kalkmaya korkuyordum, şu an nerede veya nasıldım bilmiyordum ama sanırım güvensiz bir ortamda değildim. En iyisi uyuma numarası yapmaktı.

"Sen ne yapıyorsun Ezgi?"

"Fotoğraf çekiyordum, Sude bağırınca telefonum düştü. Koltuğun altından almaya çalışıyorum."

"Utku," dedi Sude ağlar gibi. "Sen nasıl o kızla yatarsın? Ben burada uyurken onun yanında mı yattın?"

Ben ne haldeydim hâlâ anlamamıştım ama uyanma isteğim giderek azalıyordu. En son arabanın üzerinde uyuyakalmıştım, sonrasını hatırlamıyordum. Olduğum durum, giderek korkutmaya başlıyordu.

"Bağırmayın ya, başım çatlıyor." dedi başka birisi. Caner'di bu, dün çok içtiği için başı ağrıyor olmalıydı.

"Bu arada saat on, okula uyanamadık," dedi Ezgi. "Herkes sızmış."

"Ben Furkan diye ağlıyordum en son, Caner de Buse diye ağlıyordu. Çok içmişiz." dedi Tuğçe.

Kaç kişiydi bunlar? Utancımdan ölecektim.

Olduğum yere biraz daha sinerek battaniyeyi üzerime çektim, Utku da bana yardımcı olarak üzerimi örttü. Eli saçlarıma gidince anlaması için rahatsızca kıpırdandım, daha sonra güldüğünü duymuştum. Nefesini yüzümde hissettiğimde kaşlarımı çattım, kulağıma doğru eğilerek "Numara yapamıyorsun," diye fısıldadı. "Uyanmak istemiyor musun?"

Battaniyeyle ağzımı bile örttüğüm için "Utku," diye fısıldadım sadece onun duyacağı şekilde. "Kimler var?"

Ezgi ve Sude birbirine girmişken "Ezgi, Sude, Caner, Tuğçe, Mustafa." dedi Utku.

"Utanıyorum," dedim sıkıntıyla. "Ben niye burada uyudum?"

"Herkes yan yana yatmış zaten, utanacağın bir şey yok."

"Kalkayım mı yani?"

"Kalk," dedi gülerek. Yavaşça battaniyeyi yüzümden çekerek gözlerimi araladığımda "Gözlere bak," dedi. "Yerim kızım seni."

"Çekil de kalkayım."

Kafasını çektiğinde yerimden kalkarak ayılmak için gözlerimi ufaladım, hâlâ uykulu bir şekildeyken etrafa baktım. Dediği kişiler buradaydı, Sude ve Ezgi tartışıyordu.

"Yeter kızlar," dedi Mustafa bağırarak. "Uyumaya çalışıyorum burada."

"Koala gibi yapıştın Mustafa." dedi Caner koltuktan kalkarak.

"Şuna bir şey söyleyin," dedi Sude, Ezgi'yi gösterirken. "Telefonunun jelatini çatlamış diye bana kızıyor."

"Ne diye çığlık atıyorsun Sude? Senin yüzünden fotoğraf bulanık çıktı."

"Sen neyi çekiyordun Ezgi?" diye sordu Utku. Sırıtıyordu.

"Aklındaki şeyi." dedi Ezgi sırıtarak. Yeni uyandığım için hiçbir şey anlamıyordum, sadece izliyordum.

"Yerin rahat mı?" diye sordu Sude. Sanırım bana sormuştu. "Yılışık."

"Düzgün konuş Sude," dedi Utku. "Ben onun yanına yattım, o değil."

"Neden Utku?"

"Ne yapayım? Mustafa'yla Caner'in ortasına mı bıraksaydın kızı?"

"Aman," dedi Caner. "Mustafa'nın sıkarak sarılmasına ben dayanamıyorum, kızın kemikleri kırılırdı."

"Günaydın," diyerek yanağımdan makas aldı Ezgi. "Çok komik bakıyorsun etrafa."

"Günaydın," dedim uykulu sesimle. Saçım açılmak üzereydi, her yerden saç çıkmıştı. Küçük lastik tokayı kafamdan çekerek açmaya çalıştığımda koptu. "Harika... Tokan var mı Ezgi?"

Bileğindeki tokayı bana verdiğinde saçlarımı dağınık bir topuz yaptım. Düşecek gibi duruyordu ama şu an yenisini yapacak kadar enerjiye sahip değildim.

"Ne yapalım Sude hariç arkadaşlarım? Kahvaltı mı, yoksa okul mu?" diye sordu Ezgi neşeyle. Bizim aksimize enerjikti.

"Ben gitmiyorum okula," dedi Caner kafasını tutarak. "Başım çatlıyor."

"Benim de," dedi Tuğçe. "Başımda filler tepiniyor sanki."

"Siz çok içtiniz," dedi Ezgi. "Ayrıca bu alkolün hesabını soracağım."

"Ne var?" diye çemkirdi Sude. "Sıkıcı partine eğlence kattık."

"Ben bilmiyor muyum alkol koymayı? Size ne benim partimden? Dua edin olay çıkmadı, yoksa görürdünüz o zaman."

"Tartışmayın artık," dedi Utku. "Dünü unutun, her şey gayet güzeldi."

Bana döndüğünde onu izlediğimi yeni fark ediyordum, şaşırarak önüme döndüm. "Ağrı kesici," diye bağırdı Caner. "Lütfen Ezgi, varsa versene."

"Bana da." dedi Tuğçe.

"Okula gitmiyorsak kahvaltı yapalım," dedi Ezgi. "Aç karnına içmeyin ilaç."

"Ben de gitmiyorum." dedi Mustafa. "Uyuyacağım ben, hâlâ uykum var."

Açıkçası Mustafa gibiydim, üzerimde garip bir yorgunluk vardı. Her zaman birkaç saat uyusam bile yerimden sıçrar okula koşardım ama bugün uyumak istiyordum. Sanırım rahatlık böyle bir şeydi. Hiç uyandıktan sonra tekrar uyuma hissini tatmamıştım, her zaman kendimi evden dışarı atmıştım.

Ezgi telefonunun kırılan jelatinini çıkararak salondaki orta sehpanın üzerine bıraktı. Kendini küçük koltuğa attıktan sonra duş aldığını bile yeni fark ediyordum, saçları nemliydi ve üzerinde dünkü güzel elbisesi yerine eşofman takımı vardı. "Ben de gitmiyorum," dedi sırıtarak. "Bugün ev keyfi yapacağım."

"Ben de gitmeyeyim," dedi Sude, Utku'ya hayran hayran bakarken. Ben de bakıyordum arada sırada, uykusundan yeni uyanan Utku gün içinde olduğu gibi dinç görünmüyordu. Saçları birbirine girmişti ve alnına dökülmüştü, dudakları ve gözleri şişti, aynı zamanda gözleri kızarıktı da... Bir de sesi değişikti, uykuluydu. "Utku, sen gidecek misin?"

"Bilmiyorum Sude."

"Gitme bence, geç oldu artık."

Utku sessiz kaldığında üzerimdeki battaniyeyi açarak koltuktan indim. Elimi, yüzümü yıkarsam açılırdım belki, aksi taktirde Mustafa gibi yastığa sarılıp uyumaya devam etmeme çok az kalmıştı. "Ezgi," dedim yerimde sersem sersem dururken. "Banyo nerede?"

"Üst katta, koridorun tam karşısındaki yer aşkım. Geleyim mi?"

"Yok ben giderim." diyerek bir adım atmıştım ki uykulu uykulu gittiğim için koltuğa dizimi çarptım, daha sonra toparlanarak yürümeye devam ettim.

"Hâlâ uyuyor ya," dedi Utku arkamdan. "Ben bakayım şuna."

"Malzemelerin yerini biliyorsun Utku, alabilirsiniz." dedi Ezgi, daha sonrasını duymadım çünkü merdivenleri çıkmıştım. Koridorun sonundaki kapıyı gördüğümde oraya ilerleyerek kolunu tutmuştum ki arkamda birini hissettim. Utku olduğunu biliyordum, dönüp bakmadım.

Ardından dün sabah geldi aklıma, yüzüm düştü. Rahat bir sabaha uyandığımı düşünmem, sadece beş dakika sürmüştü. Aynaya kaydı gözlerim, Ezgi'nin asla çıkmaz dediği fondöteni gerçekten hâlâ çıkmamıştı. Şimdi yüzümü yıkarsam çıkardı ve Sude, alt kattaydı. Yüzüm iyiden iyiye asılırken Utku'ya bakmayarak banyodan çıkmak için hareket ettiğimde önüme geçti. "Nereye?"

"Kullanmayacağım banyoyu, vazgeçtim."

"Ben geldim diye mi? Sadece sana malzemelerin yerini göstere-..."

"Kullanmayacağım."

"Ama neden?"

"Eve gideceğim."

Parka gidip saatlerce soğukta, kedilerle oturduktan sonra halamın iş çıkış saatinde eve gideceğim.

"Acelen ne? Kahvaltı yapalım, ben seni bırakırım."

"Teşekkür ederim ama istemiyorum."

Ağlamak istiyordum sadece, kendimi berbat hissediyordum. Üzerimdeki tüm rahatlık gitmiş, uykum kaçmıştı. Zaten uykumun olmasına şaşırıyordum, şimdi tamamen geçmişti.

Yorgundum sürekli kaçtığım için. Üzgündüm sürekli kaçmak zorunda olduğum için.

Eski okulumda benimle arkadaş olmak isteyen bir kız vardı, Ezgi gibiydi aynı. Sadece daha az ısrarcıydı, birkaç kez konuştuktan sonra karşılık alamayınca vazgeçmişti. Bana sarıldığı ilk günü hatırlıyordum, sırtımda kırılan tahta kaşık yüzünden kemiklerim sızlıyordu. Kızı itip acıyla yüzümü buruşturmuştum, yanlış anlamıştı.

Lisede benimle konuşmak isteyen ilk kızla da aram böylelikle açılmıştı. Ezgi bu kadar ısrarcı olmasaydı muhtemelen onunla da hiçbir zaman arkadaş olmazdım.

Ben hayatım boyunca kaçmak zorunda kalmıştım, yine kaçıyordum.

Buradan bir an önce çıkıp kaçmam gerekiyordu, yüzümü herkes unutmuşken yine görmelerine izin veremezdim.

"Ne oldu birden? Yanında yattığım için mi? Anlatabilirim istersen."

"Sorun değil."

"Yine de yanlış anlamaman için anlatmak istiyorum çünkü bana güvenerek uyumuştun."

"Gerçekten sorun de-..."

"Sen arabada uyuduktan sonra eve getirdim, sadece o koltuk boştu. Küçük koltukların birinde Sude, diğerinde Tuğçe sızıp kalmıştı. Mustafa ve Caner de diğer koltukta sarılmış uyuyorlardı. Üst kata çıktım uyumak için ama Ezgi her odayı kilitlemiş, kendi odasını bile kilitlemiş. Uyandırmak istemedim, mecbur senin yanına uzandım."

"Teşekkür ederim dün gece için," dedim içten bir şekilde. "Daha doğrusu her şey için, şimdi eve gidip dinlensem iyi olur."

"Tamam da güzelim gitme bu hâlde, kahvaltını yap da ben bırakayım. Daha düz yolda yürüyemiyorsun."

"Kahvaltı yapmayı sevmem."

"Kahve yapayım sana."

"Utku böyle yapma," dedim sıkıntıyla. "Lütfen yapma."

"Ne yaptım ki yine?"

"Sana dün gece bir cümle kuracaktım ama unuttum dedim, hatırlıyor musun?"

"Hatırlıyorum."

"Onu yapma işte, lütfen."

"Anladım, yapmam," diyerek bayık bayık baktı. "Neyi yapmam acaba? Bir de bilsem iyi olur."

"Bana hayatı sevdirme, şu an değil," dedim gözlerim dolarken. "Şimdi gitmek istiyorum."

"İzin vereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun," diyerek önüme geçip banyonun kapısını kapattı, kilitledi. "Her ne yapıyorsam yapmaya devam edeceğim, hayatı seviyorsan yapacağım. Yeterince seni dinleyip uzak durdum zaten."

"Artık beni dinlemiyorsun." dedim fısıltı gibi. Kapıyla arasından çıkarak derin bir nefes aldım.

"Yeterince dinlemedim mi? Gelme dedin gelmedim, yazma dedin yazmadım... Öğlen okulda kalma dedin diye okulda bile kalmadım, çirkin dedin diye çirkin hissettim," diyerek elini kalbine koyduğunda dudaklarım aşağı sarktı. "Şimdi dinleme sırası sende çünkü seni dinleyince elimize bir şey geçmiyor."

"Seni dinleyince bir şey geçecek mi?"

"Ben kazanırsam ikimiz de kazanmış olacağız."

Banyonun duvarına yaslanmış onu izlerken dudaklarım titriyordu. Bana doğru bir adım attığında "Gelme," dedim. "Malzemelerin yerini gösterip çık."

"Seni dinlemiyorum."

Tam önümde durduğunda kafasını eğerek yüzlerimizi hizaladı, aramızda mesafe vardı hâlâ. Gözlerimi ellerime indirerek her stres olduğumda yaptığım şeyi yapıp onlarla oynadım. "Şimdi Umay gibi yüzünü yıkamamı istemiyorsan, kendin yıka."

Hâlâ hareket etmediğimde "Anlaşıldı," diyerek lavabonun önüne getirdi. "Şöyle tutuyoruz," diyerek tek kolunu karnıma sarıp havaya kaldırdığında kafam lavaboya doğru eğilmişti. "Tek elimizle boğana kadar yüzüne su çarpıyoruz."

"Utku bir dur," diyerek ellerimi yüzüme koyarak su atmasına engel oldum. "İndirene beni, Umay mıyım ben?"

"Evet."

"Yıkamayacağım, istemiyorum."

"Pasaklı kız," diyerek güldüğünde kolunun arasında çırpınıyordum. "Ezgi Hanımın özel yüz yıkama jellerinden ister misin? Mavi var, pembe va-..."

"İstemiyorum diyorum, indirsene."

"Kuru cilt yazıyor pembede, kuru ciltli misin?"

"Karnımı biraz daha sıkarsan nefes alamayacağım," dedim kolunu gevşetmeye çalışırken. "Yıkamayacağım bugün."

"Sen kalk milletin dokunduğu yerleri iki saat sil ama sabah yüzünü yıkama, kınıyo-..."

"Utku yeter!" diyerek ağlamaya başladığımda sessiz kaldı bir süre, ardından kolunu gevşeterek yere bıraktı. "Ne oldu Lâl, neden ağlıyorsun?"

"Yüzümü yıkamak istemiyorum," dedim ağlarken. "Eve gitmek istiyorum."

"Tamam, götüreyim. Ağlama."

"Her şeye ısrar ediyorsun," dedim hâlâ ağlarken. "Neden yıkamıyorsun diye sormak yerine zorluyorsun istediğin şeye, hepiniz aynısınız işte."

Kalbim hâlâ çok hızlı atarken sakinleşmeye çalışıyordum. İnsanlar neden daha yumuşak yaklaşmak yerine böyle yapıyordu bilmiyordum. Bu yaptığına başkası eğlenebilirdi, ben sadece korkmuştum.

Kabuğumdan çıkmaktan nefret ediyordum.

"O zaman yıkamak istemiyorum diyeceğine açıklamaya ne dersin? Sorunca cevap vermezsin, sormayınca sor dersin. Dengesizsin, yoruyorsun."

"Peki."

"Ne peki? Ne peki Lâl? Sorsam cevap verecek misin? Ağzından bir laf alana kadar ömrüm çürüyor."

"Senin problemin."

"Problem yaratan sensin, problem sensin."

"Git aşağı o zaman, Sude seni bekler. Hadi."

"Sude'nin yanında olmak isteseydim burada ne işim olurdu?"

"Bağırıp durma da git, zorla mı tutuyorum?"

"Nankörsün."

"Sensin nankör," diyerek kapıya doğru ittiğimde şaşırmışa benziyordu ama yerinden kıpırdamadı. "Git hadi," diyerek yine itmeye çalıştım ama başarılı olamıyordum. "Def ol git."

"Göndersene."

Bir kere daha itmek için ellerimi kaldırdığımda engel olarak ikisini de tuttu. "Sinir hastası," dedi sert bir şekilde. "Sinirlerin bozulmuş senin, kendine hakim olamıyorsun."

"Bırak, göstereceğim ben sana sinir hastasını," diyerek ellerimi çekmeye çalıştığımda izin vermeyip arkamda birleştirdi. "Bıraksana, böyle mi engel oluyorsun?"

"Çenen iyi açıldı senin, şaşırtıyorsun beni."

"Bugünden sonra seninle bir kere bile konuşmayacağım."

"Öyle mi?" diyerek yüzüme eğildiğinde alnının ortasına kafamla vurmak istemiştim. Muhtemelen ben daha fazla zarar alırdım ama bunu yapmayı yine de istemiştim.

"Öyle."

"Aferin," dedi ama sesi hâlâ gergin çıkıyordu. "Bağırmayı da öğrendin."

"Sen de bana bağırdın."

"Benim sabrım da bir yere kadar Lâl, ne diye hepiniz aynısın diyorsun?"

"Kıyamam, zoruna mı gitti?"

"Sinir bozucusun."

"Sude aşağıda."

"Çok meraklıysan sen git Sude'nin yanına, kafayı takmışa benziyorsun bayağı."

"Beni sevmiyor, seni seviyor."

"Beni sevmediğini dün gece sana anlatmıştım ama boşuna anlatmışım görünüşe göre."

"Yazık, çenen mi yoruldu?"

"Alay etme," dedi sinirle. "Sinirlerimi bozdun kızım."

"Sinir hastası kimmiş?"

"Ben şu an sinirimi kontrol edebiliyorum, sen edemedin."

"Edemeseydim kafanı aynaya sokardım, dua et edebildim."

"Güzel," diye mırıldandı. "Severim böyle ilişkileri."

"Manyak mısın Utku?"

"Her zaman canım, cicim olacak değiliz. Bazen bunlara da gerek var."

"Bırak ya," diyerek ellerinden kurtuldum. "Bizim aramızda olacak tek şey mesafe, ilişki değil."

"Dün yakama yapışıp beni buradan götür diyen kimdi? Yanımda yatan? Kollarımın arasında uyuyan? Bunlar kimdi ya ben unuttum."

"Sürekli söyleyecek misin? Herkese anlatacak mısın?"

"Öyle biri miyim?"

"Bana bile elli kere söylediğine göre herkese de anlatırsın sen."

Derin bir nefes alarak "Yeter," dedi sakince. "Benim kafam kaldırmıyor artık seni. Mümkünse artık konuşmayalım Lâl, yalnız yalnız takılmaya devam edebilirsin çünkü görünüşe göre onu istiyorsun."

Banyodan çıktığında "Çirkin," diye söylendim arkasından. Aynaya döndüğümde yumruğumu savunmak istedim, sonra da yere çöküp ağladım. "Çirkin değilsin aslında, benim yüzüm çirkin."

Ellerimi yüzüme kapatarak ağlarken sinirle elimi yanağıma bastırıp fondöteni çekmeye çalıştım. "Çirkinim işte, nefret ediyorum kendimden."

Banyonun kapısı açıldığında içeri giren Ezgi, banyonun ortasına oturup ağlayan bana şaşkınca bakıyordu. "Ne oldu?" diye sordu yanıma oturarak. "Niye ağlıyorsun? Lens göz Sude'nin nazarı mı değdi?"

"Sadece yüzümü yıkamak istememiştim," dedim ağlarken. "İstememiştim."

"Ne oldu aşkım? Üzecek bir şey mi yaptı?"

"Yüzümü yıkamak istemedim Ezgi," dedim hıçkırarak. "Senin verdiğin fondöten gitsin istemedim."

"Ben sana yenisini verirdim, bunu mu dert ediyorsun? Al hepsi senin olsun." diyerek sarıldığında hâlâ ağlıyordum. "Ne diyecektim? Yüzümü yıkama Utku, parmak izleri ortaya çıkmasın mı diyecektim?"

"Lâl," dedi saçlarımla oynarken. "Ağlama. Giderse gitsin, gittiği gibi gelir."

"Artık benimle konuşmak istemiyormuş."

"İnanma ona ya, kalk hadi oturma buraya," diyerek kolumdan tutup kaldırdı. "Ben her şeyi çözeceğim, tamam mı? Ağlama şimdi."

"Tamam." dedim elimin tersiyle gözlerimi silerek. Burnumu çektiğimde "Bebek ya," dedi. "Lens göz baykuş Sude altta avını bekleyen aslan gibi Utku'yu bekliyordu, kavga edecek zaman mıydı? Aferin size."

Sessiz kaldığımda "Utku benim odamdaki banyoyu kullanıyor," dedi. "Sen şimdi çabuk işlerini halledip çık, halledeceğim ben."

"Yüzümü yıkayacak mıyım?"

"Gel şimdi," diyerek banyo dolaplarından birini açtı. "Bu diş fırçasını kullanabilirsin, hatta giderken götür istersen. Şu jellerden biriyle de yüzünü yıka, ben annemin fondötenini kapıp geliyorum."

Kafamı aşağı yukarı salladığımda banyodan çıktı. Söylediği diş fırçasının paketini açarak Ezgi'nin bıraktığı macundan sıktım. Dişlerimi fırçalarken ağlıyordum, boğazıma kaçan macunla midemin bulandığını hissettim.

Hiç sırası değildi.

Dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzümü de yıkadığımda Ezgi banyoya girdi. "Sizin yüzünüzden pankeklerim yanıyordu, her şeye koşturmak ne zormuş..."

"Özür d-..."

"Dileme aşkım, sana kızmadım ben. Tuğçe'yi attım başına, pankek yapıyor şimdi."

Önce elindeki kremden alarak yüzüme dikkatli bir şekilde sürdü. Revirden aldığı kremdi, onu tamamen yaydıktan sonra elindeki süngeri ıslatarak fondöten sürmeye başladı. "Düne göre çok daha iyi," dedi sürerken. "Yarına yanağında bir şey kalmaz ama dudağındaki yara bir süre daha seninle sanırım."

Sessiz kaldığımda işini bitirdi. "Söylemiyorsun ki kim olduğunu... Biraz yardımcı olsan çözeceğiz ama yok, ağlarsın böyle yüzümü yıkamak istemiyorum diye."

"Bağırma sen de."

"Bağırmıyorum ama... Neyse... Sakinim, sakinim, sakinim... Gel saçlarını düzeltelim."

Saçımdaki bozulmuş topuzumu açarak elleriyle güzel bir at kuyruğu yaptı. "Şimdi ciddi ol, az önceki kavgada kim haksızdı?"

"Bilmiyorum," dedim omuz silkerek. "Yüzümü yıkamak istemiyorum dediğimde zorladı."

"Niye yıkamak istemediğini söylemedin ve onun da aklına o gelmedi. Utku'nun biraz takıntıları var, durmadan Umay'ın da yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalatıyor. Umay da isyan ediyor günde dört kere diş fırçalamaya."

"Ona ne benim yüzümden? Eve gidince yıkardım, eve gitmeme de karışıyor."

"Dediğim gibi takıntılı biraz, bu manyak günde beş kere duş alsa bile üşenmez."

"Çirkin," dedim omuz silkerek. "Bir de bana nankör diyor, kendi nankör."

"Bilemedim," dedi düşünürken. "Sen haksızsan iki cilve yap diyecektim, şimdi haklıysan olmaz."

"Ne?"

"Ne, ne? Gidip gel kahvaltı yapalım desen bile yumuşar."

"Demeyeceğim, yalnız kal dedi bana."

"O mu cilve yapsın yani? Tamam, sokarım aklın-..."

"Saçmalama Ezgi, eve gidiyorum ben."

"Gitme, kahvaltı hazırladık Tuğçe'yle."

"Ben Utku ile aynı masaya oturmam, konuşmazsa konuşmasın." diyerek banyodan çıktığımda peşimden söylene söylene geliyordu. Sude olduğu için kavga etmeyin, rol yapın gibi bir şeyler söylüyordu ama ne Sude umurumdaydı ne de Utku...

"Benim eşyalarım hâlâ odanda mı Ezgi? Alayım he-..."

Sude çığlık atmaya başlayınca korkuyla yerimde zıpladım. Delirmiş gibi, boğazını yırtmak ister gibi çığlık atıyordu. "Ne oldu?" diye bağırdı Ezgi. O bile endişelenmişti. "Ne oldu Sude? İyi misin?"

Sude çığlık çığlığa kendini koltuktan atarak telefonunu Ezgi'ye gösterdiğinde Ezgi de çığlık atmaya başladı. Delirmişlerdi sanki, korkuyla onları izlerken Ezgi kendi telefonumu açıp bir şeyler yaptı. "Evet," diye bağırdı. "Ben bunu nasıl görmedim?"

Sude kendini koltuğa attığında Utku merdivenlerden, diğerleri de mutfaktan koşarak gelmişti. "Ne oldu?" diye sordu Utku. "İyi misin Ezgi?"

"Bu ne?" diyerek telefonunu Utku'ya çevirdiğinde Utku da diğerleri gibi çığlık atacak diye korkmuştum ama o, donuk yüzüyle Ezgi'ye bakıyordu.

"Neye benziyor Ezgi?"

"Aşka."

"Unutmuştum," dedi Utku omuz silkerek. "Sileceğim."

"Sorun yok, kahvaltıya devam." diyen Mustafa ile diğerleri mutfağa geri döndüğünde "Bana bir şeyler oluyor, kolonya," diyordu Sude. "Nefes... Nefes alamıyorum, serum..."

"Bir gün Sude ile aynı tepkiyi vereceğim aklıma gelmezdi," dedi Ezgi telefonunu incelerken. Hâlâ ne olduğunu bilmiyordum, neden ikisi de delicesine çığlık atmıştı bilmiyordum. "O üzüntüden, ben sevinçten aynı tepkiyi verdik."

"Kolonya Ezgi," dedi Sude bileğini tutarak. "Yardım, yardım çığlıkları..."

"Ben çıkıyorum güzelim." diyen Utku'yla gözlerimi Sude'den alıp ona çevirdim. Bana dememişti, Ezgi'ye demişti.

"Kahvaltı yapacaktık," dedi Ezgi hemen. "Gitme."

Utku, koltuğun üzerindeki deri ceketini beyaz tişörtünün üzerine giyerek "Sözüm olsun başka zamana," dedi. "Görüşürüz."

Gittiğinde yüzüm asılmıştı. Gerçekten benimle konuşmuyor, yüzüme bile bakmıyordu. Kapıdan çıktığında Ezgi bana dönerek "Bunu gördün mü?" diye sordu. "Utku seni paylaşmış."

"Ne?"

"Bak," diyerek telefonunu bana çevirdi. "Demek buraya gittiniz, burası bizim dert köşemizdi."

Telefonu elime alarak "Videodan ekran görüntüsü aldığı yer," dedim şaşkınlıkla. "Saçlarımın uçmadığı yer."

"Silmesin," dedi Ezgi. "Çok güzel, lütfen silmesin."

"Silsin, iğrenç bir hikaye." diyen Sude'yi dinlemeyerek telefonu Ezgi'ye geri verip koşar adımlarla evden çıktım. Utku telefonuna bakıyordu, arabasının önündeydi.

Siliyordu...

Beni fark etmemişti, çekingen adımlarla yanına giderken gözlerim dün gece uyuduğum arabanın önüne kaydı.

İlk kez uyandığımda uykum vardı, koşarak çıkmam gereken bir ev yoktu.

İlk kez kapımı kilitlemeden uyumuştum.

Arabanın kapısını tuttuğunda elimi kapıya bastırıp kapattım. O kadar dalgındı ki buraya kadar geldiğimi bile fark etmemişti. "Ne var Lâl? Siliyorum merak etme, akıl sağlığımla daha fazla oynama benim."

"Utk-..."

"Bırak Utku demeyi, ne diyeceksen söyle de git."

"Ama bağırma."

"Hadi," diyerek tekrar arabanın kapısını açtı. "Konuşmak istemiyorum."

"Özür dilerim."

"Artık inandırıcı gelmiyor senin bu özürlerin."

"Utku," dediğimde sesimin titremesine engel olamadım. Gidiyordu gerçekten, arabasına biniyordu. "Özür dilerim işte."

"Tamam, sorun yok," diyerek bir ayağını arabaya sokuyordu ki kolundan çekip engel olmaya çalıştım. "İttiğin yetmedi herhalde, biraz da çekeyim dedin."

"Affet beni."

"Hayırdır, hikayeni sil diye bağırmıyorsun... Ne oldu?"

"İsteyerek yapmadım," dedim sızlayan burnumla. "Sadece... Yüzümü yıkamak istemedim, birden... Yani Utku, Ezgi'nin verdiği fondöten çıksın istemedim."

"Yenisini sürebilirdik Lâl, yok muydu? Yoksa gider alırdım, senin için her şeyi yapardım. Bana gelip herkesle aynısın diyemezsin. Daha ne kadar uğraşayım? Yeter artık, benim de bir sabrım var."

"Biraz daha sık dişini," dedim bir adım geri atarak. "Çok uğraşmayacaksın."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Okul bitince görmezsin beni bir daha."

"Sorun bu, sorun durmadan duygularımı görmezden gelmen. Her seferinde konuyu değişmen, benden kaçman... Okul bitene kadar mı görmek istiyorum ben seni? Bu kadar mı inanmıyorsun sevgime? İlk gördüğüm günden beri peşindeyim Lâl, senden başkasını istemiyorum hayatımda. Birini sevmek için her zaman yıllara ihtiyaç mı olur? Kısacık zaman diliminde de sevemez miyim seni? Boşuna zaman kaybediyoruz, bugünlerimizi daha güzel geçirip gelecekte daha güzel hatırlayabiliriz ama izin vermiyorsun."

Attığım geri adımı silerek bir adım öne attım, bacaklarımın zangır zangır titrediğini hissediyordum. Ayakta duramıyordum sanki. Bir adım daha attım ve bir adım daha... Tam önünde durduğumda kafamı kaldırıp alttan yüzüne bakmaya başladım. "Ne?" dedi sahte bir kızgınlıkla. "Niye bakıyorsun öyle?"

İşaret parmağımı havaya kaldırarak iki kere kırıp gel işareti yaptığımda kaşlarını çattı. Ona zarar vereceğimi düşünüyordu, benden silah bekliyordu oysa ben çiçek uzatacaktım.

Kafasını eğdiğinde nefes alış verişim hızlanmıştı. Ne yaptığımı bilmiyordum, korkuyordum, midem bulanıyordu ve kendimden nefret ediyordum.

Yanağına değen dudaklarımdan nefret ediyordum.

Dudaklarım ilk kez isteyerek birine dokunmuştu ve ben, bunu hak etmiyordum.

Gözlerimden yaşlar geldiğinde beni affetmiyor diye ağladığımı sandı, oysaki ben yanağını öpmeyi hak etmeyen kendim için ağlıyordum. Kirli dudaklarıma ağlıyordum.

"Özür dilerim," dedim içli içli ağlarken. "En çok senden özür dilerim."

"Ağlama..." dediğinde şaşırarak kafamı kaldırdım. Sesi mi titremişti? Gözlerinin kızarık olduğunu gördüğümde afalladım.

"Sen neden ağlıyorsun?"

"Ben ağlamıyorum," diyerek kafasını kaldırdı, sağa çevirdi. Çenesini sıkıyordu, birkaç nefes aldıktan sonra bana geri döndü. Gözyaşlarımı parmaklarıyla sildikten sonra "Ezgi camdan bakıyor," dedi. "Ağlama artık."

"Sen de ağladın, gördüm," dedim burnumu çekerek. "Ben seni de ağlattım."

"Yok öyle bir şey."

Ellerimi kaldırarak önce omzuna koydum, ardından boynuna sardım. Biraz daha ağladım, aynı sebepten ağladığımı sandı ama bu sefer ona sarılan kirli bedenime ağladım.

"Özür dilerim," dedim ağlarken. "Seni bir daha üzmeyeceğim."

"Söz ver," dediğinde sesi neşeli geliyordu. "Ve ağlama artık."

Ayaklarım yerden kesilince düşeceğimi sanarak kollarımı biraz daha sıkılaştırdım ama öyle sıkı tutuyordu ki belimden, düşmem imkansızdı.

"Söz veriyorum."

"Ağlama diyorum Lâl, yeter."

"Özür dilerim Utku."

"Bir kere daha özür dileme, bu da yetti."

"Bu farklı bir özür."

"Bu neyin özrü?"

"Öptüğüm için, sarıldığım için, uzak durmadığım için. Bir gün bana kızma."

"Bunlar için sana kızacak mıyım?" diyerek belimden çekip kollarımı kendinden ayırdı. Yere bırakmamıştı, hediye paketi tutar gibi tutuyordu beni. "Kızar mıyım hiç sarı?"

Bencil olmak istemedim, izin vermedi.

"Kahvaltı yapalım mı?" diye sordum gözlerimi silerek. "Yani... Kahve içelim mi?"

"İçelim," diyerek kollarını biraz kendine çekti. "Ben de seni öpebilir miyim?"

"Bilmem," dedim omuz silkerek. "Öpmek ister misin ki?"

"İstiyorum ki soruyorum."

"İstersen öp, istemezsen öpme."

Dudaklarını yanağıma bastırdığında bilseydi öpmezdi dedim, onu kandırdığımı hissettim.

Geri çekileceğini düşündüğümde diğer yanağımdan, alnımdan, çenemden, burnumdan da öptü. "Bebek kızım, seni tabii ki öpmek isterim."

Aslında istemezsin, bilmiyorsun.

Belimdeki elleri gıdıklamaya başladığında asık suratım gitti, kıkırdamaya başladım. Kıkırdamalarım kahkahaya döndü, düşmemek için kollarımı boynuna sardım.

"Dengesizliği bırak," dedi yere indirerek. "Hep böyle kalacaksın, tamam mı? Söz verdin."

"Kalacağım."

"Bu kadar çabuk affetmemem gerekiyordu ama yine iyisin," diyerek kolunu omzuma attı. "Ezgi'ye malzeme verdik."

"İçeri girmeyecek misin?"

"Gireceğim," diyerek yürüdüğünde beni de çekiştirdi. "Kahveden önce kahvaltı yapacağız."

"Böyle girmeyelim," diyerek kolunun altından çıktım. "Sude en son kötü görünüyordu."

"Onun veya bir başkasının yüzünden rahat davranmayacak mıyız?"

"Bugün değil," dedim kapının önüne giderken. "Gösteriş gibi olacak ve gösteriş sevmem."

"Neyin gösterişi?" dedi sırıtarak.

"Yakın arkadaşlığımızın gösterişi," dedim bastıra bastıra. "Ama Sude yanlış anlayabilir."

"Bence anladığı şey doğru olur, yanlış değil."

"Utku," dedim uyarır gibi. "Pişman etme beni."

"Neyse," dedi zili çalarak. "Çirkinden arkadaşa, arkadaştan yakın arkadaşa geçebildim. Sude'nin anlamasından korktuğun şey de olur yakında."

11.07.2023 uyuyamazken;

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro