Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

🌠on üç

Beğenip yorum bırakırsanız çok mutlu olurum, aktifliğe göre bir bölüm daha gelir 🩷

CORALINE YOK OLMAK İSTİYOR

Mayıs ayını bekliyordum yorgun argın, her sabah bu okula geliyordum ama gelmek istiyor musun diye sorsalar hayır derdim. Evde kalmak istiyor musun diye sorduklarında ise sadece gülerdim. Kimse sormazdı, biliyordum ama yine de cevaplarım vardı.

Okul bittiğinde üzülüyordum çünkü parkta üşüyordum, gece evde korkuyordum. Okul başladığında yürüdüğüm yolda ağlamak istiyordum, evde duvarların üzerime geldiği yetmiyormuş gibi okulda da kalabalıkla birlikte üzerime gelen duvarlar vardı. En azından evde bir kişiyle savaşıyordum, okulda ise yüzlerce öğrenci üzerime yürüyüp beni ezecekmiş gibi hissediyordum. Sanki küçülüyor, küçülüyor ve bir karınca oluyordum.

Yine de okula geliyordum çünkü bu yüzlerce insanın toplamının evdeki bir insana denk gelmeyeceğini biliyordum.

Okula geleli bir ayı geçmişti ve sanki bana inat zaman kendini çarpı iki hıza almıştı. Eğer mayıs ayında kurtulacak olsam yine de bu şekilde hızlı geçer miydi? Hayır, geçmezdi ama bu önemli değildi, zaten kurtulacaktım.

İnsanların kurtulmak dediğinde aklına binlerce şey gelebilirdi. Herkesin kendine ait bir çözüm yolu vardı, benimki de benim gibi zayıf kızların seçtiği bir yoldu.

Okula geldiğimden beri konuştuğum tek insan Ezgi'ydi. O, sınıfta diğerlerinin aksine çalışkan ve derslerine önem gösteren bir kızdı. Bazen derslerden konuşuyorduk, bazen onunla ilgili bir şeylerden. Ben pek konuşmuyordum, genelde o bir şeyler anlatıyordu ve erkekler oluyordu konu. Onlardan nefret ediyordu, sebebini sorduğumda ise yaşadığı kötü bir olay olduğunu ve artık erkeklere güvenmediğini söylemişti.

Onu anlıyordum.

Artık okulda iyiden iyiye insanlar beni konuşuyordu ve anlatamayacağım kadar, yani her zaman olduğu kadar, rahatsız oluyordum. Yanlarından geçerken bile benim hakkımda konuşuyorlardı ve bunu duymamdan çekinmiyorlardı. Beni bilerek kırıyorlardı yeterince kırık değilmişim gibi. Kalbim ortadan ikiye bölünmüştü ama bu şekilde yaşamaya devam edebiliyordum, yine de kırılan bir şey batardı. Kalbim sanki göğüs kafesime batıyordu, bunu bile bile insanlar neden kırmaya devam ediyordu?

Belki de gerçekten şeytanlar cehennemi boşaltmıştı.

İlk başta sadece erkekler konuşuyordu, ilk hangisine cevap vereceğim diye benimle uğraşıyorlardı fakat daha sonra kızlar da üzerime gelmeye başlamıştı. Sebebi, hoşlandıkları çocukların benim yanıma gelerek benimle konuşmak istemeleriydi. Suçlu neden ben oluyordum bilmiyordum, bir kadın bir kadını böyle saçma bir nedenden suçlar mıydı? Bir erkek benimle konuşuyor diye suçlanmam adil miydi?

Benim ilkokuldan sonra hiç kız arkadaşım olmamıştı ama yine de hiçbir kızı kırmamıştım. Yanlarından geçtiğim bu insanlarla arkadaş olmayabilirdim ama bu onlara, beni kırma hakkı vermezdi. Benim onlara hiç zararım yoktu. Herkes kalbi ikiye bölünmüş bir şekilde yaşayamazdı, ben yaşıyordum ama bir başkasının yaşayamama ihtimalini düşünerek kimseyi üzmüyordum.

Yine içimde savaştığım kalabalıktan, kafamın içinde dönen tilkilerden, içinde sakladığım bin farklı Lâl'den kurtulup okulun kalabalığına giriyordum. Ellerim üşüyordu, burnum, bacaklarım... Okulun sıcaklığı bile yetmiyordu ısıtmaya, belki anne çorbasına ihtiyacım vardı ama ortada bu ihtiyacımı karşılayacak iki şey de yoktu.

Kantinden aldığım bir kahve iyi gelebilirdi. Hem geçici olsa da içim ısınırdı hem de bütün gece oturmamın cezasını çeken bedenim bir nebze olsun toparlanırdı.

Sınıfa çıkmadan önce kantine girip kahve almaya karar verdiğimde adımlarımı o tarafa yönlendirdim ama çok değil, on saniye sonra atılan omuzla yüzümü buruşturdum. Buna alışmıştım, yine beni suçlayan kızlardan biriydi. Oysaki bilmiyordu, hoşlandığı çocukta gözüm yoktu. Dünyaya ait hiçbir eşyada veya insanda gözüm yoktu. Dünya benim için iyi bir yer değildi, bana vereceği hiçbir şeye ihtiyacım yoktu.

Saçını savurarak yanımdan geçtiğinde derin birkaç nefes alarak kantine girdim. Sakindim, hiçbir zaman kavgacı biri olmamıştım başkalarına karşı. Tek kavgam kendimleydi, onu da kaybedeli ne kadar olmuştu bilmiyordum. Çocukluğumu kaybettiğimde, insan kılığına giren kötü kalpli canavar oyuncaklarımın etrafında gezmeye başladığında ben aslında her şeyi kaybetmiştim. Sadece çocukluğumu değil.

Bana atılan bakışların belki de en büyük nedeni sessizliğimdi. Zaten insanlar, başka bir insanın sessizliğini gördüğünde akbaba gibi üzerine üşüşürlerdi. Hoş, yenecek daha neyim kalmıştı bilmiyordum. Benden daha neyimi alabilirlerdi ki? Yetmemiş miydi?

Aslında birkaç kez Utku ile konuşmuştum ama birinde merdiven arasında, diğerinde öğlen arasında olduğumuz için gören yoktu. Bir erkeğe cevap vermek istemiştim, eğer biriyle konuşursam bu aptal yarışı bırakırlar diye düşünmüştüm ama Ezgi, bunun tehlikeli olduğunu söylemişti. Eğer birine cevap verirsem kalanlar neden onlara cevap vermediğimi merak ederek yine üzerime gelmeye başlayacaklardı ona göre. Belki de haklıydı. İnsanlar hakkı olmadığı konularda savaşmayı severdi, kimseyle konuşmak zorunda değildim ama bunun için savaşıyorlardı.

Kahvenin olmasını beklerken başımın döndüğünü hissettiğim için sandalyelerin birine oturarak yüzümü sıvazladım. Yemiyordum hiçbir şey, canavarın ellerinin değdiği hiçbir şeyi yemiyordum. Hoş, artık yesem de midemde durmuyordu.

"Günaydın."

Dördüncü kere şansını deneyen çocuğun suratına ne var anlamında kafamı salladım. İstemiyordum, anlamıyor muydu? Karşısına geçip istemiyorum diye ağlasam anlar mıydı, okur muydu gözlerimdeki hevessizliği?

Birisi kamerayla yanıma gelmişti geçen haftalarda, eğer onunla konuşursam tüm okula kanıt sunmak istiyordu... Delirmişti hepsi.

"Benim babamın araba galerisi var, yirmi üç tane."

Benim aksime, hepsinin dünya malında gözü vardı. Belki de kendileri mal olduğu içindi. Beni yirmi üç araba galerisiyle konuşturmaya çalışan bu çocuk sadece mal dememi hak ediyordu.

Tekrar ne var anlamında kafamı sağa sola salladığımda "Yine mi olmadı? Etkilenmedin mi?" diye sordu. Yüzüne boş boş bakmaya devam ettiğimde izin almadan oturduğu sandalyeden kalkarak kantinden çıktı.

Çok... Her neyse.

Hazır olan kahvemin parasını ödeyerek kalktığım sandalyeye geri oturdum. Amacım sınıfa çıkmaktı ama dönen başım yüzünden bir adım bile atamıyordum ama yemek de yemek istemiyordum. Şuracıkta ölsem annem ne derdi? On sekiz bile olmadan...

"Aa... N'aber sessiz kız?"

Yanıma tekrar izinsiz oturan bir çocukla bıkkın bir nefes verdim. Bunun da üçüncü gelişiydi ve kötü olan ise sevgilisi vardı. Belki de içlerinden en çok bu kişiden nefret ediyordum.

"Benim manita gelene kadar oturayım dedim," dediğinde onu umursamadım, insanları izlemeye devam ettim. Ayağa kalkıp birkaç adım atacak gücü kendimde bulsaydım, burada kalmazdım. "Konuşsana be, hoşuna mı gidiyor milletin senin için yarışması?"

Konuşup yüzüne bağırmak istedim ama sonra vazgeçtim. Sevgilisini, bulduğu her fırsatta aldatan bu çocuğa cevap verip istediğini elde etmesine izin vermeyecektim.

Sevgilisinin okula girdiğini gördüğümde elimi sesli bir şekilde alnıma vurdum. Şimdi kız, beni suçlayacaktı. Zaten hep ben suçlanıyordum, herkes sessiz kaldığın için diyerek beni suçlayabilirdi. Sessiz kaldığım için bunlar başıma geliyor olabilirdi ama ben bu insanlara neyi, nasıl anlatacaktım? Beni anlarlar mıydı? Boşuna soruyordum yine, beni kim anlardı ki? Beni anlasalar, el uzatmazlar mıydı? Bağırdığımda duymazlar mıydı? Şimdi de bağırıyordum gözlerimle, onlar bakınca erkeklerin ilgisinin hoşuma gittiğini düşünüyordu. Onlar aptaldı.

"Gökhan," dedi kız yanımıza gelirken. Daha gelmeden konuşmaya başlamıştı çığlık çığlığa. "Ne işin var aşkım senin bu masada?"

"Önce ben oturdum," dedi Gökhan. Biliyordu konuşmayacağımı, yalan söylüyordu. "Bu kız sonradan geldi aşkım."

"Yere bakan yürek yakan," diyen kıza bakmadan kahvemi alıp ayağa kalktım. Gücüm yoktu ama buradan çıkmak istiyordum. Merdivenlere bile oturabilirdim ama burası olmazdı. "Sessiz sessiz dururken sevgilimi gözüne mi kestirdin? Oyarım senin o gözlerini."

"Boşver Simge, uğraşma." diyen Gökhan'a ciddi misin der gibi baktım. Sevgilisi yüzünü bana çevirir çevirmez sırıtıp göz kırpıyordu.

Aldatma. Lütfen onu, benimle aldatma. Yapma. İkinci kere yapmayın. Beni kafese alıp ikinci kız olarak tutmayın, benim de kendi hikayemi yazmaya ihtiyacım var. Neden görmüyorsunuz? Sıkışıyorum, anlamıyor musunuz?

"Ne demek uğraşma Gökhan? Bizim sevgili olduğumuzu bilmeyen mi var? Onca yer varken, senin yanına mı oturuyor?"

"Bilmiyor demek ki, yeni geldi kız."

"Bir ay oldu, ne yenisi?"

"Uğraşma Simge'm, gel sınıfımıza çıkalım." diyen Gökhan midemi bulandırıyordu. Simge'yi gözünün içine baka baka aldatıyordu.

"Sen daha güzelsin Lâl."

Kantin gözlerimin önünde dönmeye başladığında daha fazla ayakta kalmak istemediğim için Simge'nin yanından geçmeye çalıştım ama o buna engel olarak kolumdan sertçe çekti. Bileğimin gücünü kaybetmişim gibi elimdeki kahve bardağını düşürdüğümde kantinde bir çığlık koptu.

Simge yanmıştı.

Daha kötüsü ise Gökhan, Simge'ye yardımcı olacağına yere düşen beni kucağına almıştı.

Hatırladığım en son şeyin bu olmasını istemezdim, kafamı yarmayı seçerdim ama bana dokunmasını istemezdim.

2023 kurban bayramı birinci günü, evde yalnızken;

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro