Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

🌠on dokuz

Desteğiniz için teşekkür ederim, beğenip yorum yaparsanız çok mutlu olurum 🩷

Beni takip etmek için: Bblue_Moon

CORALINE YOK OLMAK İSTİYOR

Okul çıkışı, bizim sınıftaki neredeyse her öğrenci için kurtuluştu. Pek çoğunu duyuyordum gün içinde, hep bir planları vardı.

"Hamburger yiyelim."

"Alışveriş merkezine gidelim."

"Babamdan arabayı aldım, yarışalım."

"Pes atalım."

Onları dinliyordum donuk surat ifademle, kendimi hayal ediyordum bir alışveriş merkezi kabininde kıyafet denerken. Sonra gülüyordum, oldukça komikti benim üzerimdekileri çıkarıp kıyafet deneyecek olmam. Dinlerken bana saf acı verdiğini düşündüğüm şarkılar bile arkadaşlarımın anlattığı planlar karşısında sönük kalıyordu.

Benim planım okul için güneş doğmadan çıkmak, okulda uyumak, yediye kadar parkta oturmak ve eve gidip kapı kilitliyken oturmaktı. Belki resim çizerdim ama çizdiğim resimleri asacak duvarım da kalmamıştı, her zerresi benim sustuklarımla doluydu. Gören iki kişi oluyordu; biri gülüyordu, diğeri sanat yaptığımı sanıyordu.

Sanat buysa, sanat insanların sustuğuysa sanatçılara üzülüyordum.

Gözlerim yolda gezerken aniden gördüğüm suratla gözlerimi kırpıştırarak çantamı biraz daha sıkı tuttum. Bu yolda ne işi vardı?

Siyah beremi biraz daha aşağı çektim, eldivenlerimi düzelttim, montumun fermuarını sonuna kadar çektim ve ilerlemeye devam ettim, onu görmemiş gibi yapacaktım.

"Selam sarı, nasılsın?"

"İyiyim." derken durmadım. Görmemiş gibi yapamamıştım ama duracak değildim. Hoş, o da durmuyordu. Yanımda yürüyordu yine.

"Ben de iyiyim," dedi alayla. "Ayrıca yürüme, yarım saatimiz var."

"Anlamadım."

"Yarım saat konuşalım dedim, evet dedin."

"Demedim öyle bir şey," diyerek kaşlarımı çattım. Demiş olabilir miydim? "Ve sen sözünü tutmadığın için engelleneceksin."

"Dedin," diyerek telefonunu çıkarıp konuşmamızı açtı. "Bak, yalan söylemiyorum."

"Uyumadım de, yazmışsın. Ben ona evet demişim, uyumadım anlamında."

"Ben anlamam, geleyim mi dedim evet dedin."

"Boşuna geldin, eve gideceğim."

"Ne var şu evde? Koşa koşa gidiyorsun."

"Bir şey yok," dedim sakin kalmaya çalışırken. "Kedim var."

"Kedileri sevmediğini söylemiştin."

"Yani köpeğim var," dedim gerginlikle. "Ama kedi kadar, küçücük."

Kolunu uzatarak montumun yanına koyduğunda ne yaptığını anlamaya çalıştım. "Bak," dedi montunu işaret ederek. İkimizin de siyah montu vardı ve onunki benim aksime tüylerle doluydu. "Kimin köpeği varmış?"

"Böyle anlayamazsın, ben montumla köpek sevmiyorum."

"Pekala, formana bakmak isterim o zaman, gün içinde dikkat etmemiştim." dediğinde kafamı sağa sola salladım.

"Köpeğin yok, biliyorum."

"Nereden biliyorsun?"

"Sebebini açıkladım, köpeği olanın kıyafeti temiz kalamaz."

"Ka-..."

"Her seferinde aynı şeyi yapıyorsun," dedi kızar gibi. "Burada, ayakta bana laf yetiştirmeye çalışacağına bir yerde yarım saat oturduktan sonra gidebilirsin. Ne farkı var?"

Eve gitmek istemiyordum, okulda rahatsız ediliyordum, dışarıda üşüyordum, kafelerde huzursuz oluyordum.

"Yalnız kalmak isti-..."

"Bugün olanlar için özür dilerim."

"Hayır," dedim hemen. "Açma konusunu, sakın."

"Kahve içelim mi? Lütfen."

"Peki," dedim umursamazca. "Kahve içmek istiyordum zaten."

"Ciddi misin, kabul ettin mi gerçekten?"

"Kalabalık bir kafede evet, seninle oturabilirim. Karşımdaki sandalyede oturacaksın ve ayaklarını arkaya doğru uzat, bana değil."

"Ne?"

"Bazen erkekler oturduğum yerde ayaklarıma vuruyor, rahatsız oluyorum."

"Kimmiş o erkekler?" diyerek yüzünü yüzüme eğdiğinde rahatsız olsam da kaçmadım. Kalabalıklar içindeydik, kalabalıklar içinde herkes iyi olurdu.

"Bilmem," dedim omuz silkerek. "Çok fazlalar."

"Dikkat çekiyorsun sarı."

"Dikkat çekiyor oluşum bana vurmalarını gerektirmez."

"Tabii ki," dedi kafasını sallayarak. "Ama dikkat çektiğin için yapıyorlar muhtemelen. Yine de aptallar."

"Dikkat çekmek istemiyorum."

"Dikkat çekmek istemediğin zaman bile bir insanın on katı kadar dikkat çekiyorsun."

"Ama istemiyorum."

"Neden böyle yapıyorsun?" diyerek kafasını kaldırdı. Eliyle yolu işaret ederek yürümemi istediğinde ayak uydurarak yürüdüm. "Kızlar güzel olmak istemez mi normalde? O yüzden boyamazlar mı yüzlerini?"

"Boyamıyorum," dedim kaşlarımı çatarak. "Bir yüzün boyalı olup olmadığını anlamaz mısın?"

"Sana boyuyorsun demedim," diyerek güldü. "Çok gerginsin."

"Değilim."

"Sadece kızların güzel görünmek istediklerini söyledim." dediğinde sakin olmaya çalışarak derin bir nefes verdim.

"Pardon," dedim daha uysal bir tavırla. "Yanlış anlamışım."

"Boyasan ne olur? Neden gerildin?"

"Güzel olmak istemiyorum."

"Ne yapalım?" diye sordu bana bakarken. "Yüzüne zarar mı verelim?"

Adımlarım yavaşlarken önce homurdandı, sonra "Şaka," dedi. "Öyle bir şey olmayacak tabii ki."

"Biliyorum, kalabalıkta herkes iyidir."

"Yalnız olsak da yüzüne zarar vermem," dedi şaşkınlıkla. "Sana neden zarar vereyim?"

"Yalnız olmayacağız hiçbir zaman."

"Nasıl istersen," diyerek geldiğimiz kafenin kapısını açıp geçmem için beklediğinde yüzüne garip garip bakmayı keserek açtığı kapıdan girdim. Nereye oturacağını umursamıyordum, masaların en ortasındaki masaya oturduğumda homurdanarak karşıma oturdu. "Cidden mi? İnsan ortaya mı oturur cam kenarı varken?"

"Evet."

"Sen böyle yaptıkça benim sorasım geliyor," dedi sakin kalmaya çalışırken. Öyleydi, bir şey demek için ağzını açtıktan sonra vazgeçip kapatıyordu. "Ne içersin?"

O, telefonundan okuttuğu qr kodundaki menüye bakarken ben hiç eğilip bakmadan "Filtre kahve." dedim. Bugün parkta daha az oturacaktım, daha az üşüyecektim.

"Başka bir şey ister misin yanına?"

"İstemem."

"Senin kadar tatlı olmasa da pasta yersin belki. Alayım mı?"

"İstemem."

"Peki öyleyse, ikinci buluşmamıza kalsın o da."

"Yirmi beş dakika kaldı, bir an önce kahveyi istesen iyi olur."

"Bu kadar süründüğüm başka bir dönem hatırlamıyorum," diyerek iki kahve sipariş etti. "Hâlâ yumuşama yok."

"Benimle uğraşacağına seni seven birini bulabilirsin," dedim ellerimle oynarken. "Bunu hak eder herkes, sevilmeyi."

"Montunu neden çıkarmıyorsun? Evde bile çıkarmadın, umarım montunla uyumuyorsundur."

"Çıkarmak istemiyorum."

"Ama çok sıcak," diyerek eliyle kendine hava yaptı. "Bu sıcakta montla oturduğuna inanamıyorum."

"Ben üşüyorum," dedim ellerimle oynarken. Eldivenlerimi bile çıkarmamıştım. "Yani sıcak değil."

"Nasıl istersen öyle olsun," dediğinde kahvelerimiz geldi. Teşekkür ederek kahvemi aldıktan sonra ayağıma değen ayakla gözlerimi aşağı çevirdim. Botuma vurmuştu. "Pardon," dedi hemen. "Sığmıyorum, ne yapayım?"

Ayaklarımı geri çekerek cevap vermedim. Kahvemi içerek kalkmak istiyordum ama çok sıcaktı, uzaktan bile belliydi. Bir an önce buradan kalkarsam parkta yaklaşık bir buçuk, iki saat oturacaktım. Bazı günler üç saatten fazla oturuyordum, donduğumu hissederken dahi kendime acımıyordum. O kedilerle, o parkta oturmayı hak ediyordum belki de.

"Konuşmayacak mısın Lâl?"

"Sen konuş."

"Benimle ilgili bilgileri her yerde bulabilirsin," diyerek bıkkın bir nefes verdi. "Ben seni dinlemek istiyorum."

"Ünlü müsün, nasıl seninle ilgili bilgiler her yerde var?"

"Okulda bulabilirsin, sosyal medyada bulabilirsin... Ünlü değilim ama ünsüz de sayılmam."

"Herkese, her şeyini anlatır mısın? Sosyal medyada her şeyini paylaşır mısın?"

"Herkese, her şeyimi anlatmam ama Utku dersen tanırlar."

"Okulun popüler çocuğuydun, unutmuşum. Pardon."

"Bu durumda okulun popüler çocuğu, okulun sessiz kızına mı tutulmuş oluyor?"

"Bana tutulmadın. Beni tanımıyorsun, güzelliğe kanıyorsun herkes gibi."

"Tanıt," dedi dirseklerini masaya, yüzünü ellerinin arasına koyarak. "Ne olur sohbet etsek? Yoruldum gerçekten."

"Yorulduysan uzak durmaya ne dersin?"

"Bilerek yapıyorsun, yormak için."

"Einstein, merhaba."

"Çok tatlısın," diyerek geri yaslandı. "Ama pes etmeyeceğim, sen böyle yaptıkça inat ediyorum."

"Sana çirkin bile dedim."

"Umurumda değil."

"Yani, hırsların uğruna benimle tanışmak istiyorsun. Öyle mi?"

"Senin kadar lafı başka yerlerinden anlayan bir insan tanımadım."

Yüzümde engel olamadığım bir gülümseme oluştuğunda gözleri hemen dudaklarıma kaydı, kendimi toparlayarak boğazımı temizledim. "Yanlış anlatan sensin."

"Daha fazla gülmelisin," dedi hâlâ yüzüme tuhaf bir şekilde bakarken. "Hatta mümkünse sürekli gülmelisin."

"Sosyal medya diyordun," dedim konuyu değişerek. "Her şeyini paylaşır mısın?"

"Henüz seni paylaşmadım."

"Anlamadım."

"Biraz sen de Einstein olsaydın keşke."

"Soruma cevap almak istiyorum," dedim kahvemden içerek. Hâlâ çok sıcaktı... "Konuşmak istedin, konuşuyorum."

"Her şeyi paylaşmam, yani anlamadım. Kendimi paylaşıyorum pek çok insan gibi."

"Soyadın ne?"

"Bir dakika... Sen sosyal medya kullanıyor musun? İmkansız. Lâl Çepni olan herkese baktım, hatta Lâl olan herkese de baktım."

"Sadece soyadını sormuştum."

"Bolat."

"Peki."

"Sosyal medya kullanıyorsun ve bakacaksın, biliyorum. Kullanıcı adını ver, lütfen."

"Hayır."

"Yani, kullanıyor musun?"

"Estetik sayfaları takip ettiğim bir hesabım var."

"Kullanıcı adın ne?"

"Vermek istemiyorum."

"Eğer hesabının adını verirsen ben de karşılığında bir şey yaparım."

"Biz hep böyle karşılıklı bir şeyler mi yapacağız?"

"Önce siz, sonra sen, şimdi de biz... İlerleme görüyorum, bu gidişle seksen yaşına gelmeden evlenebiliriz."

"Hiçbir zaman evlenmeyeceğim," dedim kahvemle ilgilenirken. "Bir daha açma konusunu."

"Peki, nasıl istersen."

"Teşekkür ederim."

"Hadi, ismini ver," dedi telefonunu çıkararak. "Lütfen Lâl."

"Sıfır takipçim var, hesabım gizli, kullanıcı adım öylesine bir şey. Sadece hoşuma giden sayfaları takip ediyorum."

"Olsun, ben senin ilk takipçin olurum."

"Hayır, orayı da işgal etmeni istemiyorum."

"Yani, sosyal medyan hariç her yeri işgal ettim. Öyle mi, kalbin dahil mi?"

"Benim sosyal medyam yok."

"İstediğim cevapları alamıyorum sarı," dedi telefonu masanın üzerine hayal kırıklığı içinde bırakarak. "Çok zorsun."

"Bana zor deme, istemiyorum diyen birisi zor olmaz."

"Ben sana sosyal medyamı gösterebilirim," diyerek telefonunu açtı tekrar. "Sen bir daha yorulma bana vermediğin hesabından bakarken."

"Kendim istersem bakabilirim."

"Bak," diyerek telefonunu bana ittiğinde kaşlarımı çattım. "İstediğin gibi."

"İstediğin gibi derken?"

"Mesajlara bile bakabilirsin, böylece güvenirsin belki."

"Özel şeylere bakmam," diyerek hesabına uzaktan bir bakış atıp telefonunu geri ittim. "Hesabın güzel görünüyor."

"Bakmadın bile."

"Didik didik etmeme gerek yok, konuştuğun kız olup olmadığına bakmamı mı istiyorsun?"

"Evet, bir aydan fazladır yok. Bakabilirsin."

"Aynı evin içinde bile birbirini aldatan insanlar var, bir mesajla sana inanacağımı mı sanıyorsun?"

Aynı evin içinde, aldatırlar.

"Yani aramızda bir şey var ve seni aldatacağımı düşünüyorsun, öyle mi?"

"Evet, aramızda bir şey var. Mesafe."

"Yarım saat oldu, neden kalkmıyorsun?"

"Henüz kahvem bitmedi."

"Benimle konuşmak için yavaş içiyorsun," dedi gülerken. "Fark etmedim sanma."

"Hayır, kahvelerimi her zaman buz gibi olduğunda içerim."

"Neden?"

"Soğuk severim, sıcak şeyleri değil."

"İçini ısıtan başka bir şey ister misin? Mesela filmlerdeki gibi bir aşk, istersen yaşayabiliriz."

"Zamanım yok."

"Birlikte ders çalışırken de aşk yaşayabiliriz."

"Buraya okumaya geliyorum, gönül eğlendirmek için değil."

"Ya sabır... Sevgili yapan gönül mü eğlendiriyordur?"

"Evet."

"Gönül eğlendirmek ne demek, biliyor musun?"

"Hoşça vakit geçirmek için geçici sevgi vermek."

"Sevgililerin sevgisi geçici midir?"

"Günümüz dünyasında, evet."

"Benimki gerçek," dedi çocuk gibi. "Gerçekten sarı."

"Kahvem bitti," diyerek ayağa kalktım. "Teşekkür ederim."

Cüzdanımdan çıkardığım parayı masanın üzerine koyarak cüzdanımı çantama geri attım. Ters bir şekilde bana bakıyordu. "Al paranı." dedi.

"Neden?"

"Çünkü seni ben davet ettim, ben ödeyebilirim."

"Eğer iki kahveyi de sen içmiş olsaydın, öderdin. Birini ben içtim, ödeyebilirim."

"Ama ben davet ettim, başka bir gün beni bir yere davet edersen ödeyebilirsin."

"Seni hiçbir zaman, hiçbir yere davet etmeyeceğim için bunu ödemem yeterli. İyi günler."

Kalktığını duydum ama arkama dönüp bakmadım, kafeden çıktıktan birkaç dakika sonra yanımda bitmişti yine. "Ben bırakabilirim," dedi önüme geçmeye çalışırken. Dikkatim onda olduğu için sendelediğimde kolumdan tuttu. "Dikkat et."

"Dokunma bana," diyerek kollarımı geri çektim. "Bırak, düşeyim. Tutma."

"Düşsen de kaldırırım ama düşmene izin vermem."

"Düşerken izin almıyorum."

"Bıraksam ne olur ki?"

"Her şey."

"Sen sür arabayı evine, kaçırmam böylece seni."

"Ehliyetim yok."

"Tamam, ben sana öğretirim. Alırız ehliyet."

"Zamanım yok."

"Tamam, kabul etme," diyerek yüzünü bana eğdi. "Ayrılmadan bir kere sarılsaydım, olmaz mı? İzin istiyorum."

Benden izin alıyordu, bana dokunmak için.

İnsanların aksine.

"İstemiyorum."

"Sen bana sarıl," dedi düşündükten sonra. "Söz veriyorum ben dokunmam."

"İstemiyorum."

"Öpseydin bir tane bari."

"İstemiyorum."

"Ne istersin?"

"Yalnız yürümek."

"Peki," diyerek önümden çekildi. "Eğer kedi saldırısına uğrarsan boynunu göstermek için arayabilirsin."

"İyi günler."

"İyi günler sarı."

2023 kurban bayramı ikinci günü, evde yalnızken;

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro