❆Cold Death❆
Bu hikayeyi; belki farkında olmasa da, kitap yazmamda büyük bir rol oynayan taehll 'e ithaf ediyorum 🖤🖤
"Kimse yok mu?!" Bağırmaktan kısılan sesimle ve gücümün son demleriyle önündeki kapıyı yumrukladım.
"Çıkarın bizi buradan!" Soğuktan uyuşan ellerimi hissetmez olmuştum. Ağlamak istiyordum ama soğukluk göz yaşlarıma bile karışıyordu. Artık beni taşıyamayan bacaklarım yavaşça çözülürken kendimi yerde, dizlerimin üzerinde buldum. Zorlukla başımı doğrultup "Lütfen..." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.
"Boşuna çabalama. Kimse sesimizi duyamayacak. Telefon da çekmiyor zaten..." Akan burnumu çekerek sinirli ama yorgun gözlerimi Taehyung'a çevirdim.
"Sen karışma! Zaten hepsi senin yüzünden oldu!" Benim sonuna kadar sürecek umudumdan tek bir parça ilham almıyordu sanki. Umursamazca köşelere bir yere oturup sırtını duvara yasladı ve dizlerini kendine çekip ısınmaya çalıştı. Her ne kadar kabullenmiş gibi görünsede, o da yaşamak istiyordu. Burada donarak ölmek çok zor geliyordu.
Avuçlarımı zorlukla soğuktan morardığına emin olduğum dudaklarıma götürerek nefesimle ısıtmaya çalıştım. Oysa artık ciğerlerim bile aldığı soğuk havayı ısıtamıyordu. Ellerimi nasıl ısıtabilirlerdi ki?
Şişme montuma daha çok sarılarak hıçkırmaya başladım. Göz yaşlarından yoksun, kuru hıçkırıklarım ölümün beni çağırışı gibi acı vericiydi.
"Buraya gel." Gözlerim Taehyung'un açtığı kollarına kayarken kararsızlıkla bakıyordum. İçten içe belki ısınırım diye umut ediyordum ama kollarını davetkarca açmış olan şahsa da güvenemiyordum.
"Çabuk ol. Üşüyorum." Zorlukla yutkunup sürünerek Taehyung'un olduğu köşeye gittim ve yanına sokulup kollarımı sıkıca beline sardım. Montunu ikimizin vücudunu da kapatacak şekilde sarmaladıktan sonra çenesini, onun göğüsüne koyduğum başıma yaslamıştı. Vücudumun bir nebze olsun ısındığını hissetmek tuttuğum göz yaşlarımı da serbest bırakırken hıçkırarak ağlamaya başladım. Ölmek istemiyordum. Burada donarak ölmek istemiyordum.
Peki beni buraya kadar ne getirmişti? Burada ne işim vardı benim? İşte belki de son dakikalarımda düşünmek için güzel bir detay...
❄❄❄
"Okula yeni bir çocuk gelmiş, duydun mu?" İster istemez kulak misafiri olduğum konuşmayı takmayarak kulağımdaki kulaklıktan gelen müziğin sesini biraz daha açtım. Acıklı müziğin notaları kalbime dokunmayı başaran tek şey sanırdım hep. Telefonumdan akıp vücuduma sızan, beni her defasında farklı alemlere taşıyan bir uyuşturucu. Hislerimle, bir gitarın telleriymişcesine oynayan sanatçılar ve büyülü sesleri. Peki öyle mi kaldı her şey? Sadece ben ve müziğim...
Hayır. O gün başımı gömdüğüm kollarımın arasında rahat edemeyip doğrulduğum anda içeriye giren çocuğun bir buçuk, bilemedin iki saniyede bana attığı bakış göğsüme ok gibi saplanmıştı sanki. Boğazıma takılan nefesi zorlukla içime çekerken kırpıştırdığım göz kapaklarımın arasından afallamış bir şekilde onu izlemeye koyulduğumun farkında bile değildim. Peki bu müziğin etkisimiydi? Değil, bu etki tamamen ona aitti. İlk görüşte aşık olduğum çocuk, gizemli Kim Taehyung...
Melez olduğum için farklıların dışlandığı bir ülke olan Güney Kore'de arkadaş edinmek benim için imkansızdı. Bu yüzden kendimi ve yalnızlığı bütünleştirmeyi başarmıştım. Yalnızlık için de bir uğraşın olması gerekiyordu. İnsanlar bunu 'Hobi' olarak adlandırırdı. Benin hobim ise fotoğraf çekmekti. Bomboş bir sokağa bile anlam yükleyip, o saniyelik sahneyi küçük bir kareye hapsetmek...
Kendimi birden bire Taehyung'un fotoğraflarını çekmek için onu takip ederken bulmuştum. Tenefüslerde, öğle aralarında hatta çıkışlarda bile bir adım arkasında olduğum halde, bir hayaletmişim gibi beni fark etmekten acizdi.
Gün geçtikçe tuhafıma giden sahnelere tanık olmaya başladım. Taehyung'a para veren kızlar ve sonu yalnız kalabilecekleri bir odaya çıkan yollar. Birkaç saatin ardından ise o odadan ağlayarak ya da yüzünde güller açarak ayrılmaları.
Kimseyle konuşmuyor olabilirdim ama saf ya da salak değildim. O odada geçen olayları az çok tahmin edebiliyordum. Mide bulandırıcı sahneler saniyesinde beynimin surlarını yıkıp içeriye hücum etmeye başladığı anda uzaklaşmak mantıklı geliyordu.
Bir süre sonra kendimi büyük bir depresyonun içinde bulmuştum. Aşkı müzik olarak tanımlayan ben, aşk acısı çektiğimin farkında bile değildim. Saat başı göz yaşları, evde yedi yirmi dört çalan slow şarkı ve her gün çöpe atmaya bile zahmet etmeyip yığınlaştırdığım onlarca çikolata paketi...
Devamsızlık haklarımı çürüttüğüm uzun depresyonun ardından sınıfta kalmamak adına tekrar dönmek zorunda olduğum okulun girişinde fark etmiştim her şeyi. Onunla çarpıştığım ve düşmemem için beni kollarımdan tuttuğu saniye göz göze geldiğimiz o an. "İyi misin?" diye mırıldandığı kısa sürede anlamıştım ki hiçbir müzik bu sesin bana verdiği zevki veremiyordu artık. Ben, varlığımdan bile habersiz bir çocuğa platonik olmuştum.
Notlarım hiç acımadan hızla düşüşe geçerken bile her ders, birkaç sıra uzağımdaki çocuğu izlemekten vazgeçmiyordum. İyice sarhoş olmuştum kalbimin hızla damarlarıma pompaladığı kanla. Acı veriyordu ona söyleyemediğim her saniye, her saat, her gün. Bu yükün altında eziliyordum sanki...
Taehyung'un gelişinin üzerinden birkaç ay geçmiş, okullar ara tatile girecekken hislerimi söylemeye karar vermiştim. Uzun bir tatil dönemini onun güzel yüzünden uzakta geçirmek içimde bir sıkkınlığa neden oluyordu. Kalbimi büyük eller tutmuş da tüm gücüyle sıkıyordu sanki avuçlarında.
Her gün ezberlediğim, onun evine doğru giden yolu ellerim cebimde yürürken nereden geldiğini anlamadığım bir güçle çekilmiştim. Gözlerimi açtığımda ise karşımda görmeyi en son beklediğim kişi vardı. Taehyung beni çektiği ara sokakta, hızla aldığı nefesleri aynı hızda suratıma verirken büyük kapşonuyla ikimizin de yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Koştuğu, bu soğuk havaya rağmen kahküllerinin terle ıslanmasından belliydi. Bulunduğum durumun yeni farkına varıp gözlerimi büyüterek bakışlarımı karşımdaki bedenin ciddiyet akan gözlerine indirdim. Yutkunmak için güç bile bulamıyordum kendimde. Avuçlarım atmosfere tezat ikimizin arasında oluşan sıcak akımla terlerken dudaklarımdan tek bir soru dökülmüyordu. Dökülemiyordu. O an beynimde harfleri bile toparlayamıyordum ki...
Yüzünü daha fazla yüzüme doğru yaklaştırıp ikinizin de gizlenmesini sağlamasından saniyeler sonra gürültülü adım sesleri büyük bir hızla yanımızdan geçmişti. Korku kendini yavaş yavaş gösteriyordu ama yerinden çıkmak üzere olan kalbim görmezden geliyordu bu durumu.
Taehyung sonunda geri çekilince tuttuğum nefesimi bıraktım ve başını ara sokaktan uzatıp etrafa bakışını izledim.
"Sanırım gittiler." diye mırıldandı. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Tekrar bana döndüğünü fark edince kaskatı kesildim. Ne diyeceğimi hâlâ bilmiyordum.
"Kusura bakma, şu adamlardan kurtulmak için sana ihtiyacım vardı. Bu arada, tanışıyor muyuz?" Kaşlarını çatıp çıkarmaya çalışır gibi beni süzerken ben melodik sesinde kaybolmuştum.
"Aynı okuldayız." dedim zorlukla ve kısaca. 'Hatta aynı sınıftayız' diye geçirdim içimden. Ama yüzüne söyleyecek cesaretim yoktu. Kalbim kırılmıştı. Ben ona aşkımı itiraf etmek için peşinden giderken, o daha benim kim olduğumu bile bilmiyordu.
"Oh, evet. Hatırladım. Sen şu kızsın. Hani, hep yalnız takılan. Adın neydi?" Dudağımı tedirginlikle kemirmeyi bıraktım ve "Aria" diye mırıldandım.
"Ben de Taehyung. Daha önce tanışamamıştık." Tabi, kaç ay olmuştu ama o kimseyle muhattap olmayacak kadar egoist olduğu için tanışmamıştık bile...
"Seni de birden korkuttuysam özür dilerim. İstersen gideceğin yere kadar eşlik edebilirim." Nazik teklifi karşısında ne diyeceğimi bilemezken "O-olur." kelimesi döküldü dudaklarımdan. Gülümseyerek başıyla işaret etti yolu.
"Hadi o zaman." Gülüşü bile güzel olan adam. Neden bu kadar mükemmelsin...?
Ara sokaktan çıkıp tekrar yola koyulduğumuz sırada Taehyung'tan gelen o soru kendime getirmişti beni.
"Evin nerede?" Ben eve gitmiyordum ki. Benim evim buranın tam zıttı yerdeydi. Afallamış bir şekilde suratına bakakaldım.
"Çoçuk burada!" Kalın bir ses, cevap verme gerekliliğimi engellerken Taehyung hızla başını arkasına çevirip o güzel gözlerini büyüttü.
"S*ktir." Birden elimden tutup koşmaya başladı. Daha ne olduğunu bile anlayamadan bir maratonun içinde bulmuştum kendimi. Arkamızda yarım düzine adam, önümde elimden tutmuş koşmamı sağlayan ve benim ona zorluk çıkardığım, aşık olduğum çocuk.
Adımlarımı hızlandırıp ona biraz olsun yardımcı olmaya çalışırken bir köşeyi dönmüştük. İnsanların az olduğu ve dükkanların yavaş yavaş kapandığı bu tenha sokak, büyük bir kabus gibiydi. Biri tarafından sıkıştırılsam sesimi duyacak kimse yoktu çevrede. Ki elele olduğum beden, güvende hissetmemi sağlıyordu...
Adamlar görüş açımızdan kaybolurken Taehyung beni bir kasap dükkanına çekti. Sahibi ortalarda görünmeyen kasabın arkasına geçerek etrafına bakınmaya başladı. O esnada gözüne kapısı aralık, büyük buzluk takılmıştı. Bedenimi, bir sürü etin asılı olduğu o soğuk odaya sürüklerken bizi burada bulamayacaklarından eminmiş gibi, yavaşça kapıdaki aralığı en aza indirdi. Ardından ellerini dizine koyarak soluklanmaya başladı. İkimizin de o kadar koştuktan sonra bu kadar soğuk bir ortamda bulunması, yarına hastalanacağımızı kesinleştiriyordu.
"Biraz bekleyelim burada. Az sonra çıkarız. Gidip gitmediklerini göremiyorum." Başımı onaylar gibi sallarken soğuk yavaş yavaş kendini gösterdiği için ellerimi ceplerime yerleştirdim. Taehyung ise o an etrafını incelemekle meşguldü. Buzluğun arkasına doğru bakınarak ilerlerken ilginç bir şey bulmuş gibi "Aria buraya gel." diye seslendi. Meraklanarak yanına, göz önünden uzak köşeye gittim. İşaret ettiği yerde kanlı, kesici aletler vardı. Görüntü gözlerimi titretirken bir kasap dükkanı içinde olduğum geldi aklıma. Böyle şeyler normaldi. Değil mi?
Kapının olduğu yerden gürültülü bir ses kulaklarımızı doldurduğu anda Taehyung kanlı bıçaklardan birini aldı ve beni daha çok kenara çekip gizlenmemizi sağladı. Bir yandan da tetikte bekliyordu. Adamlar büyük ihtimalle yerimizi bulmuştu.
Korkuyla ne yapacağını bilemez bir şekilde, hızla soluklandım. ağlamamak için kendini zor tutuyordum. Oysa Taehyung'un evine giderken kendimi böyle bir olayın göbeğinde bulmayı beklemiyordum hiç.
Ses çıkmaması için soğuk ellerimle ağzımı kapattım ve sakinleşmeye çalıştım.
"Sen burada bekle. Ben bakıp geliyorum. Sakın kımıldama tamam mı?" Başını aşağı yukarı sallayarak onayladım. Bir yandan da ona bir şey olması beni o kadar çok korkutuyordu ki.
Bir süre Taehyung'tan haber bekledim ama ses çıkmıyordu. Merakla başımı uzatıp kapının olduğu yere baktım. Tamamen kapanmış olan kapıyı inceleyip açmaya çalışıyordu.
"Bir kez daha s*ktir. Bizi buraya kilitlemişler." Korkuyla "Ne?!" diye bağırdım ve hemen yanına gidip kapıya vurmaya başladım.
"Kimse yok mu?! Biz burada kaldık! Hey! Buranın sahibi yok mu?!" Ne yapacağımı bilemez bir şekilde Taehyung'a döndüm ama onun da korktuğu, titreyen gözlerinden ve bakışlarından belliydi.
"Sanırım dükkanın sahibi, dükkanı kapattı."
❄❄❄
Soğuk, üzerimdeki iki kat monta ve bana sıkı sıkı sarılmış olan bedene rağmen ısınmamı engellerken, Taehyung'un sakinleşmem için kulağıma taktığı kulaklıktan çalan şarkıyla gözlerimi kapatmıştım. Öleceğimi biliyordum artık. Bizi kurtarabilecek, burada olduğumuzu fark edebilecek biri yoktu. Yine de son kez yalvardım Tanrıya.
"Tanrım, n'olur bize bir şans ver." Mırıldanmalarım kulağıma dolan şarkıyla karışıp soğukla kaybolurken artık hissetmediğim kollarımdan birini oynatmaya çalıştım. Taehyung'un beline sarılı olan kolumu çektim ve kulağımdaki kulaklığın tekini çıkardım.
"Madem burada öleceğiz, bir kaç şey sorabilir miyim?" dedim çıkardığım kulaklığı Taehyung'un kulağına takarken. Soruma karşılık olarak onaylar bir mırıltı çıkardı.
"O kızlar, sana para verdikten sonra, yani o odada..." Benim utanarak tamamlayamadığım cümlenin devamını anlamış gibi zorlukla kıkırdamıştı. Başımın altındaki kalp atışlarından güç alarak ben de gülümsedim. Anlam veremiyordum. Neden onunla yatmak için ona para veriyorlardı ki? Tam tersinin olması gerekmez miydi?
"Ben bir falcıyım." dedi normal bir şey anlatır gibi.
"Bir miktar para karşılığında fal bakıyorum. Bilirsin, böyle şeyler genelde kızların ilgisini çeken konular." Şaşıracak kadar bile halim kalmadığı için herhangi bir şey diyememiştim. Başımı salladım sadece.
"O adamlar. Yani kaçtığımız adamlar. Eşinin bana fal baktırmak için geldiğini öğrenen büyük bir mafya babasının adamları." Yine düşüncelerimi kendime sakladım. Sanki içinde olduğum sahne, bir filmin sahnesiymiş de ben dışarıdan izliyormuş gibiydim. Yavaş yavaş başıma giren ağrı, tek kulağımdan gelen müzik ve büyüleyici sese sahip, aşık olduğum çocuğun beni sıkıca sarmış kolları. Bu eşsiz uyum beni ölümüme götüren bekçinin son kıyağıydı sanki.
"Senin de falına bakmamı ister misin?" Benden onay beklemeden sol elimi, soğuk avuçlarına aldı ve iyice sertleşen elimi yavaşça araladı. Bunu yapması bile canımı acıtmıştı.
"İlk olarak, sen zeki bir kızsın." dedi. Başımı hiç kaldırmadığım için yüzünü göremiyordum. Bu yüzden zorlukla doğrulup tepkilerini kontrol ettim. Kaşlarını çatmış, büyük bir ciddiyetle avucuma bakıyordu. Sanki şu an ölmek üzere olan biz değilmişiz gibi davranması tuhaftı.
"Bencil de değilsin. Yalnız, aşk hayatında bir sorunun var. Senin aşk çizgin kısa. Yani, sen sevip de kavuşamayacaksın." Üzgün bakışları gözlerimi bulurken karlanmış kipriklerimin altından ruhsuzca baktım. Soğuk havadan biraz daha ciğerlerine davet edip tekrar avucuma döndü.
"Sen maneviyata eğilimlisin. Maddiyatçı değilsin. Ayrıca..." Devam etmeyip elime bakakalırken merakla "Ayrıca?" diye sordum.
"...senin hayat çizgin kopuk. Fazla yaşamayacaksın. Üzgünüm..." Sonuna doğru kısılan sesinden, kendini suçladığını anlamıştım. Elimi karşımdaki bedenin soğuk yanağına çıkartıp ölüm cesaretiyle baktım gözlerine.
"Seni seviyorum." dedim. Bu gün yapmam gereken de bu değil miydi? En azından gözüm arkada gitmeyecektim.
"Özür dilerim. Gerçekten, buna sebep olan kişi olmak istemezdim. Ama Tanrı, bize bir hayat çizgisi belirler ve tüm kaderimiz orada yazılıdır. Bu kaderimizde varmış." Alnımı onun alnına yaslayarak gözlerini kapattım.
"Seni seviyorum." diye tekrarladım. Sanki her tekrarlayışımda kalbimin üzerindeki yük biraz daha azalıyordu.
"Özür dilerim Aria" Başımı biraz daha kaydırıp boynuna gizledim ve kokusunu almaya çalışarak iç çektim.
"Seni seviyorum Taehyung." Sonrası büyük bir sessizlikti sanki. Soğukluk azaldı, buzluğun sinir bozucu uğultusu azaldı, başımdaki ağrı azaldı, Taehyung'un güveli kolları yok oldu, önümde bir ışık belirdi ve ben korkak adımlarla sonunu bilmediğim ışığa ilerlerken buldum kendimi. Tanrı bir yol çizmiş, benim elime de kalemi vermişti. Yapmam gereken tek şey silgi kullanmadan o yol boyunca yapacaklarımı yazmaktı. Ve ben tüm yol boyunca kavuşamamıştım ona. Belki biraz cesaretim olsa, ön yargılı davranmasam ve biraz yakınlaşmayı denesem onunla, buraya varmayacaktı hiçbir şey. Belki de şu an Han Nehrini izlerken koyacaktım başımı omuzuna. Belki her şey bitmeden saniyeler önce yanağıma kondurduğu soğuk öpücüğü, o an konduracaktı yanağıma. Belki de mutlu olacaktım. Ama keşkeler ve belkiler hiçbir işe yaramıyordu değil mi? Hayallerimi izlemek ona ulaşmamı sağlamamıştı... Değil mi?
❄❄❄
İlk oneshot denememle karşınızdayım. Umarım hoşunuza gitmiştir ve yazdıklarım kalbinize dokunmuştur. Düşüncelerinizi belirtmeyi ve beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın lütfen. Yazması en az üç saat, beğenmesi bir saniye(Instagram etkisi altında kalan yazar)
Sizleri seviyorum ❤
안녕히계세요~
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro