Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Tükendim

Pişmanlık neydi?

Kime göre neye göre pişmanlıktı?

Bir kişinin pişmanlığı,

Diğer kişinin hayatının dönüm noktası olabilir miydi?

Aşk-ı Kıyamet

***

Ölmüştü Pelin... En azından İbo telefonda, onun öldüğünü söylemişti bana. Gözümle görmeden buna inanmam mümkün olmayacaktı tabii ki... Kurtulmuş olabilir miydim sahiden? Tüm bu kâbus bitmiş olabilir miydi? Yıllar sonra özgürlüğüme kavuşmuş olabilir miydim yeniden? Beynimdeki her bir soru otomatik bir silahtan arka arkaya patlayan mermiler gibi sıralanıyordu peşi sıra. Galiba Pelin'in cesedi buraya teşhis için getirilene kadar bu soruların cevabını bulmam ve huzura ermem de mümkün olamayacaktı...

Adliyenin kapısının önünde kaçıncı sigarayı yaktığımı bilmiyordum. Biri sönmeden diğerini yakıyor, adeta bir bebeğin hırsını ağzındaki emzikten çıkarttığı gibi ben de içtiğim sigaralardan çıkartıyordum. Gece geldiğimizde ne kadar sessizse adliyenin önü, günün ilk ışıklarıyla tam tersi bir o kadar kalabalık ve gürültü ile harmanlanmış gibiydi. Sanki randevulaşmış gibi ardı ardına cezaevi araçları geliyor, içlerinden elleri kelepçeli suçlular jandarma eşliğinde indiriliyordu. Bir an için Mert'in o şekilde araca bindirildiği gözlerimin önünde belirince istemsizce vücudumdaki bütün kan çekilmişti. Ellerim buz kesmiş, soğuk terler dökmeye başlamıştım. Bu işten alnımızın akıyla sıyrılamadığımız takdirde Mert'in o araca bindirilişi bu kadar sessiz de olmayacaktı. Sonuçta bizler tanınmış ve halkın sevgisini kazanmış insanlardık. Hal böyle olunca zaten normal insanlar gibi özgür olamıyor, istediğimiz gibi davranamıyorduk. Mesela ben adliyenin önünde nefes almaya çalışırken bir taraftan da tanınmamak için üzerimdeki sweatshirtün kapüşonunu kafama geçirmiş, güneş gözlükleri ile de yüzümü kamufle etmeye çalışıyordum. Buna rağmen birkaç kişi, "Acaba mı?" dercesine süzmüştü beni tepeden tırnağa. Sırtıma dokunan el ile içine düşmüş olduğum dehlizden çıkış yolumu bulmuştum adeta. Usulca arkamı döndüğümde avukatlardan biri ile yüz yüze gelmiştim.

"Kaya Bey! Sonunda buldum sizi." derken avukatın yüzü adeta sirke satıyordu. Bir terslik olduğu aşikârdı ama benim soğukkanlılığımı kaybetmemem gerekiyordu. Yoksa yapabileceklerimden korkuyordum.

"Hayırdır avukat bey? Bir problem mi var?"

"Evet efendim. Hem de ciddi bir problem var."

"Neler oluyor Allah aşkına? Bakın neyse yekten söyleyin. Laf kalabalığı şu an tahammül edebileceğim en son şey!" sesim olması gerekenden fazla gür çıkmıştı. Bense bunun farkına ancak üzerimize dikilen düzinelerce göz sayesinde varabilmiştim. Avukatı kolundan tutup adliyenin giriş kapısını taşıyan kolonlardan birinin arkasına doğru çekerken kırmızı görmüş bir boğa gibi burnumdan soluyordum adeta.

"Kaya Bey! Mert Bey'in tahliyesi bugün gerçekleşmeyebilir."

"Ne demek şimdi bu avukat? Hani öğlene çıkacaktı? O kadar kamera kaydı, doktor raporu falan ne oldu?"

"Haklısınız efendim ancak bu nöbetçi hâkimin kim olduğunu öğrenmeden önceydi. Davaya bakacak olan hâkim Hulusi Dikmen diye biri. Gelmiş geçmiş en kıl hâkimlerdendir kendisi. Sunmuş olduğumuz kamera kayıtları sadece Pelin Hanım'ın işlediği suçu ispatlıyor. Mert Bey'in itirafını çürüten bir delil yani Pelin hanımı onun öldürmediğini kanıtlayacak somut hiçbir şey yok elimizde. Aldığım bilgiler doğrultusunda yardımcınız İbrahim Bey de cesedi teşhis edememiş. Eğer siz ölen kişinin Pelin Hanım olduğunu teşhis ederseniz, Mert Bey D.N.A. incelemesi, olay yeri canlandırması yapılana ve dava dosyası hazırlanana kadar tutuklu olarak yargılanacak maalesef."

"Bunu şimdi mi söylüyorsun avukat?" diyerek gürlerken kalbim göğüs kafesimin içine sığmakta zorluk çekiyordu. Bize attığı son dakika golü yüzünden avukatın suratına indiremediğim yumruğumu o hırsla ardına saklandığımız betondan kolona geçirdiğimde bile sönmemişti içimdeki yangın. Yapabileceğim bir şeyler olmalıydı. Birkaç saat nezarethanede kalınca çıldırma noktasına gelen kardeşimin cezaevine girerse mevcutta bulunan klostrofobisinden dolayı sağlam çıkamayacağını çok iyi biliyordum. İşimi şansa bırakmaya hiç niyetim yoktu. Kolona attığım yumruktan sonra avukat efendi arkasına bakmadan kaçmıştı resmen. Şansını biraz daha zorlarsa ikinci yumruğun suratının ortasına geleceğinin farkına varacak kadar zeki bir adamdı Allah'tan. En azından beni onu kovma zahmetine sokmamıştı. O hırsla bir sigara daha yakmış ve dumanını kendimi boğmak istercesine ciğerlerimin içine hapsetmiştim. Bir taraftan nefesimi tutuyor, bir taraftan da saçlarımı yoluyordum. Adli tıbbın önündeki kapıya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. O arada geçen zaman yoktu. Kafamda bulmacanın parçalarını yerli yerine oturttuğum anda, "Oley!" dercesine sağ yumruğumu havaya kaldırmış ve vakit kaybetmeden telefonda en son konuştuğum İbo'yu aramıştım.

"İbo! Şimdi beni iyi dinle... İşler burada sarpa sardı. Hemen eve dönüyorsun. Benim odadaki gardırobun arka tarafında Pelin'in birkaç eşyası var. Oradan bir tane hırka alıyorsun, bir çift de ayakkabı. Hırkayı üzerine ayakkabıları da ayağına giyiyorsun. Ardından mağaranın içinden ormana kadar o ayakkabılarla yürüyerek ayak izi bırakıyorsun. Mağaranın çıkışındaki çalılıklara da hırkayı taktırıyorsun ve orada bırakıyorsun. Eline eldiven giymeyi unutma sakın. Hiçbir yerde parmak izin kalmasın. Eşyaları alırken de mutlaka eldiven tak. Hırkayı çalılıklarda bıraktıktan sonra belli bir noktaya kadar ayak izi bırak ardından izler kaybolsun. Duydun mu beni? Bu dediklerimi harfiyen yerine getirmen çok önemli! Anlıyor musun beni? Mert'in özgürlüğü buna bağlı..."

"Anladım Kaya Bey! Burası bende merak etmeyin siz hemen hallediyorum."

"Oradaki polislere tam olarak ne söyledin ceset hakkında İbo?"

"Valla Kaya Bey, 'Pelin Hanım'a da benziyor ama kesin bu Pelin Hanım diyemem.' dedim. Ha ama ceset Pelin Hanım'a aitti. Dövmesinden tanıdım ama o son yaptırdığı dövmeyi de bizden başka bilen kimse yok biliyorsunuz. Yüzü paramparça olmuş efendim. Babası gelse tanıyamaz zaten bu cesedi."

"Tamam İbo. Sen aynen bu şekilde ifade vermeye devam ediyorsun. O ceset Pelin'se bile o değil anladın mı? Pelin ölmedi. Yoksa Mert'i kurtaramam. Ya da biz onu kurtarana kadar o çoktan kendini öldürmüş olur. Sakın ha! Bak kimseye o cesedin Pelin olduğunu söylemeyeceksin! "

"Tamam, Kaya Bey. Biliyorsunuz siz, 'Öl!' deyin ben seve seve canımı veririm."

"Canını istemiyorum İbo. Bana sen canlı lazımsın. Hemen dediklerimi yap. Bunları yaptıktan sonra üzerindeki kıyafetlerden yani senin o mağaranın içinde olduğunu ispatlayacak her şeyden kurtul. Sakın çöpe atma. Üzerine benzin döküp yak gerekirse. Ayrıca mağaraya uçurumun oradaki girişten gireceksin. Bu çok önemli. Dediklerimi yap ve vakit kaybetmeden buraya gel. Sakın bana bununla ilgili mesaj atma. Konuşarak halledeceğiz her şeyi. Anlaştık mı?"

"Tamamdır Kaya Bey. Ben sizinle konuşurken eve vardım bile sayılır. Son beş kilometre kaldı. Dediklerinizi halledince sizi ararım. Siz de bana Mert Bey'le ilgili gelişme olursa haber verin olur mu? Meraktan ölüyorum burada."

"Tamam, İbo haber veririm merak etme. Haydi, gazamız mübarek olsun!" dedikten sonra kapatmıştım telefonu. Madem Mert'i kurtarmak için bir oyun kurmam gerekiyordu. Tabii ki oyunun en afillisini kuracak, oscarlık da performans sergileyecektim. Cebimdeki sigara paketinde kalan son sigarayı yaktığımda bu sefer dumanı ciğerlerime zafer sarhoşluğuyla çekiyordum...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro