Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Savaş Part:3


Şiirdin önce dudaklarımda,

Fısıltıyla usul usul dökülen birkaç kelime.

Seni anlatacak sözcükler yoktu dağarcığımda,

Bir sen vardın bir de kalbimi tutsak eden sevgin.

Sonra notalara dokundu kalemim.

İnce ince işledim seni satırlara,

Her bir enstrümanı çalan parmaklarım.

Üfleyen nefesim...

Şiirlerim gibi, şarkılarım da sen oldun karanlık dünyamda.

Rüzgâr kalbime ihanet eder gibi

Kahkahalarını getirdi kulaklarıma

Mırıldanmaların can verdi,

Tesadüfen buluşmuş alelade sözcüklere.

Uzaktan, bir hırsız gibi kulak verdim...

Seni yazdığım ama bana yasak ritimlere,

Herkese muhteşem bir şarkı, bana ıstıraptın.

Ve fark ettim sonra; sen aslında imkânsız aşktın...

Yasemin Konuk

***

-Kaya Serez-

"Madem kızım bu *rospu yüzünden öldü, ben de onu öldüreceğim..."

Telefonun ekranında beliren mesajı okuduğumda kırk katırdan aynı anda tekme yemiş gibi darmadağın olmuştum. Nasıl aklıma gelmemişti ki bu! Ne düşünmüştüm acaba? Sonuçta Pelin denen sürtükten bu kadar şey çekip, türlü türlü entrikanın kucağına oturduktan sonra o öldü diye rahata ereceğimi mi? Son günlerde gelmeye başlayan tehdit mektuplarının gelen diğer tehdit mektuplarından farklı olmadığını düşünerek pek dikkate almamıştım işin gerçeği. O kadar saçma sapan şeyler ile tehdit ediliyor, öyle garip hakaretlere maruz kalıyorduk ki bunlarında o tehditlerden farksız olduğu konusunda neredeyse adım gibi emindim. Doğal olarak bu hikâyedeki mal da ben oluyordum...

Pelin'den kurtulmuştum ama sonuçta elindeki tapeler ile zenginliğine zenginlik katan y*vşak babasından kurtulamamıştım. Onların kafalarının nasıl çalıştığını çözdüğüm için bu işin içinde de bir çapanoğlu olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Eğer amacı Aylin'i öldürmek olsa bunu zaten hastanede yapardı. Benimle Aylin üzerinden bir şeylerin pazarlığını yapacağı kesindi ama neyin pazarlığını yapacağını bilemiyordum. Sadece şu saatten sonra ne isterse istesin yapacağımı ve olacak hiçbir şeyden pişmanlık duymayacağımı çok iyi biliyordum. Öyle bir noktaya gelmiştim ki hiçbir şeyin sonrasını göremiyor ve çıkar hesabı yapamıyordum. Ödeyeceğim bedel ne olursa olsun gidecek, onları bulacak ve Aylin'i kurtaracaktım. Tüm bunların sonunda hala hayatta isem de kendimi bir tekne ile sıçan adasına bıraktıracak ve orada kendi kendime survivor oynayacaktım...

Derin bir nefes aldıktan sonra bizimkilere "Gidelim hadi! Neyi bekliyoruz?" diyerek çıkışmıştım. Allah'tan yanımda Mert ve Burak vardı. Onlar olmasa bu işin sonunda katil olacağıma garanti verebilirdim. Ancak kardeşlerimin beni bir şekilde frenleyeceğinden öyle emindim ki yapacağım hiçbir harekette tereddüt etmiyordum. Hoş son altı senedir biz böyleydik. Kimin başına bir iş gelse diğer ikisi ortalığı çekip çeviren oluyordu. Aramızdaki en uzun süren küslük son yaşadığımız olaydı aslında. Mert öyle haklıydı ki gidişinde Burak ve ben ona biraz zaman vermenin en doğru hareket olacağına karar vermiştik. Ancak ikimizin de verdiği süre kırk sekiz saat içinde dolmuştu aslında fakat Mert'in ortadan kaybolma konusunda göstermiş üstün performans ondan ayrı kaldığımız süreyi uzatmıştı haliyle. Biz öyle üç deliydik işte. Küslüğümüz bile maksimum kırk sekiz saat sürebiliyordu.

Helikopter nihayet havalandığında sağ elimde gitar çalabilecek tırnak kalmamıştı. Sürekli olarak tırnaklarımı kemiriyor, bacaklarımı sallayarak sakinleşmeye çalışıyordum. Öyle öfkeliydim ki bağırmaya başlarsam ağzımdan alevler çıkacakmış gibi hissediyordum. Aylin'e karşı bir şeyler hissettiğim ortadaydı. Ancak bunun adını bir türlü koyamıyordum. Onu yüreğimin içinde bir yerden çok sevmiş ve benimsemiştim. Bu bir kız kardeşe duyulan sevgi veya ilgi değildi. Ancak ona âşık da değildim. Zaten Burak'ın koymuş olduğu altı ay kuralı vardı. Son iki yılda ruhum öyle yaşlanmıştı ki bazen ben de Mert gibi ortalıktan kaybolmak ve bir sahil kasabasında sabahtan akşama kadar kahvede oturup oranın emeklileri ile tavla oynayarak kalan ömrümü öldürmek istiyordum.

Yaklaşık bir saat sonra kazananı olmayacak bir savaşa girecektim. Tek derdim bu savaştan Aylin'i sağ ve sağlam olarak çıkarabilmekti. Gözümün önüne gelen aksi ihtimal ile yaşadığım öfke nöbeti katlanarak büyüyor ve tüm vücudumun kasılmasına sebep oluyordu. Omzumu sıkan elle içinde kaybolduğum kâbus zincirinden çıkmıştım.

"Kaya! Sakin ol abi, sağ salim alacağız Aylin'i o herifin elinden." demişti Burak. O an Mert ile göz göze geldiğimde kafasıyla Burak'ı tasdiklediğini görmüştüm. Yalnız ilk defa Mert'i bu kadar gözü dönmüş görüyordum. Normalde Mert hepimize göre daha soğukkanlıydı. Öyle ki kendi yaptığı kazada biz Burak ile onu arabadan çıkartmaya uğraşırlarken kafaları yiyerek sağa sola bağırdığımızda espriler yaparak bizi sakinleştirecek kadar metanetliydi. Fakat içinde bulunduğumuz zaman diliminin içinde bambaşka bir Mert oturuyordu tam karşımda. Çizgiden ibaret olan gözleri kocaman açılmış, kahverengi olan göz rengi adeta kapkara olmuştu.

Aylin gerçekten de bizim hayatımızın ortasına bir atom bombası misali düşmüş ve hayatımızın radyasyona maruz kalmış sebze gibi yamulmasana sebep olmuştu. Geçmişimize sakladığımız bütün sırlar ortaya bir bir dökülmüş, ardından hayatımızın altı üstüne gelmişti.

Belki de böylesi daha iyiydi. Yıllardır içimizde tuttuğumuz bütün safralarımız teker teker dışarı çıkıyordu. Bildiğim kadarıyla artık gizli saklı hiçbir şey kalmamıştı. Bundan sonra daha başka ne olabilirdi ki? Dananın kuyruğunun inceldiği yerden koptuğu noktada duruyorduk üçümüz de.

Havalandığımız andan itibaren hem kendi kendimle kavga ediyor hem de beş dakikada bir mesajı gönderen numarayı arıyordum. Ancak mesaj gönderildikten hemen sonra telefon kapatılmıştı. Her denememde karşıma çıkan; "The person you have called can not reached at the moment. Please try again later." diyen Aysel'e bildiğim bütün küfürleri mütemadiyen sıralıyordum.

Nihayetinde helikopter piste iniş yaptığında neredeyse pervanenin durmasını dahi beklemeden atmıştım kendimi dışarı. İlk işim cebimdeki sigara paketini elime alıp yaktığım sigarayı hırsla somurmaktı. Tüm hırsımı yaktığım sigaradan çıkarıyordum sanki. Burak ve Mert de birer sigara yakmış ve benimle birlikte sanki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkûmlar gibi helikopter pistinde voltalar atmaya başlamışlardı. Burak bir taraftan sigara içiyor bir taraftan da saçıyla oynuyordu. Şaşırmamak lazımdı aslında. Burak'ın bütün fanları onun saçıyla oynama takıntısını bilir ve bununla ilgili capsler hazırlarlardı. Ah şu fanlar...

Bizim işimizin cilvelerinden biri de buydu belki de. Bizi çılgınlar gibi seven bir fan grubu olduğu gibi bizden nefret eden, sosyal medya hesaplarından anamıza bacımıza küfreden haterlarımız vardı. Bazen öyle akıl almaz tacizler yaşıyorduk ki sabır taşı olsa ortadan ikiye o an çatlar ve intihar ederdi. Zaten tam da bu yüzden gelen tehdit mesajlarını görmezden gelmemiş miydim ben? Sanat katili mi olmamıştık, ahlaksız ve kötü örnek insanlar olduğumuzu söyleyenler olmamış mıydı, daha neler neler... Ama işte o fanlar var ya onların sevgisi ve sahiplenmesi sayesinde moralimiz yerine geliyor ve bu işi neden yaptığımızı hatırlıyorduk...

"Çocuklar kamera görüntüleri hazır. Siz gelmeden polise haber vermek istemedim." diyerek bize doğru gelen Burak'ın babası sayesinde kendime gelmiş ve beş dakika sonra hiçbir şeyin bundan sonra eskisi gibi olamayacağına ve de kalamayacağına karar kılmıştım.

"İyi yapmışsınız. Ancak bir an evvel polise haber verelim." diyerek yüzünün rengi telaştan mora dönmüş adama doğru yürürken, Burak beni bileğimden yakalamış ve göz göze gelmemizi sağlamıştı.

"Kaya! Emin misin? Polisi hiç karıştırmadan da bu işi çözebiliriz biliyorsun." diyerek fısıldamıştı Burak kulağımın dibine usulca.

"Eminim kardeşim. İnceldiği yerden kopsun artık."

"Kardeşim o kaydın bir kopyası olup olmadığını bilmiyoruz. Bu işin sonunda annenin hayatı kararabilir farkındasın değil mi?"

"Farkındayım kardeşim. Hatayı yapan annem bile olsa cezasını çekmeli. Bu sır nasıl olsa bir gün ortaya çıkacak. Ha bugün ha bir yıl sonra ne fark eder? Bir hatayı yalanlar ile kapatmaya çalıştıkça daha büyük bir hatanın içine saplanıp kalıyoruz farkında değil misin? Aylin'in ne suçu vardı ki bize rastlamaktan başka? Kızın hayatının içine ettik. Hatırlasana kuş kadar bile nefesi kalmamıştı onu ormanda ölüme terk edilmiş olarak bulduğumuzda. Pelin onu bu hale getirdiyse Pelin'in baş psikopat babası benim canımı yakmak için o kıza neler yapar aklımın ucundan geçirmek istemiyorum. Kaybettiğimiz her dakika Aylin'in hayatından gidiyor."

"Haklısın kardeşim. Sen nasıl istersen öyle olacak. Anamur'a kadar yolumuz var biliyorsun değil mi? Öleceksek de beraber güleceksek de." demiş ve ardından bana sımsıkı sarılmıştı. Tüm bu konuşmalar esnasında Mert de yanımızdaki yerini almış "Cehenneme kadar yolumuz var kardeşlerim, gazamız mübarek olsun!" demiş ardından o da bize sarılmıştı. Hastanenin tepesindeki helikopter pistinde oluşturduğumuz sevgi sarmalını cebimde kuş şeklinde öten mesaj bildirimi bölmüştü. Ellerim titreyerek açmıştım telefonu. Ekranda bir video ve bir fotoğraf vardı.

Videoyu zaten biliyordum. Annemin görüntülerinin olduğu, hayatımın içine sıçan kamera kayıtlarıydı. Ancak fotoğraf tüm kanımın çekilmesine sebep olmuştu. Aylin'in yatağının başında yüzü kar maskesiyle kaplı olan bir adam şakağına silahın namlusunu dayamıştı. Zaten konuşamayan Aylin'in gözleri "Ne olur kurtar beni!" dercesine yalvarıyordu. Mesajda eğer bir saat içinde verdiği adrese gidip teslim olmaz ve video kaydını internete yüklemezsem Aylin'i öldüreceğini yazmıştı şerefsiz.

İşte yine başlıyorduk...

Hayatımın özeti; yapmaya mecbur bırakıldığım seçimlerin arasında mekik dokumaktan ibaretti. Tam her şey yoluna girdi şükürler olsun ki dediğimde cd bir yerde takılıyor ardından aynı şarkıyı baştan çalmaya başlıyordu. Yine bir seçimin önünde duruyordum. Her halükârda birinin hayatı mahvolacaktı. Karar veremiyordum.

Aylin'in hayatı mı, yoksa annemin hayatı mı?   

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro