Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Inının! ( Bölüm 2)

Ait olmadığım bu cehennemden ne zaman ve nasıl kurtulacağım derken; Kaya, Burak ve İbo bir saat içinde gelip beni inanılmaz bir operasyon ile "Haktan" zindanlarından çekip çıkarmışlardı. Kaya ilk telefon konuşmasından yaklaşık on beş dakika sonra tekrar aramış, bir an evvel evden çıkmamı, villanın arka tarafından olabildiğince uzak bir noktaya ulaşmamı ardından da ona konum atmamı istemişti. Dediklerini harfiyen yapmış, kaşla göz arasında kilere inmiş, ardından çocukken kaçmak için kullandığım yolu kullanıp kilerden garaja, garajdan arka bahçeye, arka bahçenin duvarından da özgürlüğüme uçmuştum. Villanın arka tarafındaki ormanlık alanı yaklaşık beş yüz metre yürüyerek kat etmiş, arabanın rahatça geçebileceğine inandığım ilk sokaktan Kaya'ya konumumu göndermiştim. Bizimkiler beni almaya gelene kadar sağı solu kesmeyi de ihmal etmemiştim hani. Her ihtimale karşı bizimkiler gelene kadar yolun kenarındaki bir ağaca tünemiştim. Çok şükür ki Allah'ın unuttuğu bir yerdeydim. Ezkaza biri beni bu ağacın tepesinde yakalayıp fotoğrafımı çekse daha ben ağaçtan aşağı inemeden adım röntgenci şarkıcıya çıkardı alimallah! Çocukluğumun geçtiği eve kısa süreli bir dönüş yapmış oluşumdan mı nedir bir muziplik vardı üzerimde. Ne yapacağıma karar verememişken Kaya arabayı hemen ağacın dibine park edip aşağı inmiş ardından sağına soluna bakınmaya başlamıştı. Fısıltıyla; "Mert!" diyerek bana sesleniyor ama karşılığında benden cevap alamadıkça içini kaplayan huzursuzluk direk olarak yüzüne yansıyordu. Tam altıma geldiği anda ağaçtan aşağı atlamış, atlarken de "Kaya kaç çabuk!" diyerek bağırmıştım. Garibim tam önüne damdan düşen kedi misali düştüğüm için şaşkınlıktan bembeyaz kesilmişti. Her şeyin yolunda olduğunu anladığı an kahkaha atmaya başlamıştı. Sadece birkaç saat içinde nasıl da özlemiştim ben onları. Kaya ve Burak'a sıkı sıkı sarılırken algılayamadığım şey Burak'ın beline bağladığı ceket olmuştu. "Ne oldu?" diye sorduğumda boş ver diyerek geçiştirmişti beni. Kavuşma faslını bitirdikten sonra ilk olarak eve gidip üzerimize temiz bir şeyler geçiştirmiş sonra da hastaneye doğru yola çıkmıştık. Aylin'i görmek için deliriyordum. Onu en son bıraktığımda ameliyathanede yaşayabilmek için mücadele veriyordu. Çocuklar durumunun ne kadar sıkıntılı bir halde olduğunu anlatınca onu görme isteğim bin kat artmıştı. Hastaneye giden yol boyunca herkes bir sessizliğin içinde kaybolmuştu adeta. Sanki hepimiz son kırk sekiz saat içinde yaşananların muhakemesini yapıyor gibiydik. Kim ne düşünüyordu bilmiyordum. İbo evde bizden ayrılmış, Kaya'nın arabasını almak için Şile yolundaki mekâna geri dönmüştü. Sanki kız çocuk doğmuş edasındaki sessizliği Burak'ın sesi bozmuştu.

"Beyler, Aylin bizi lösemili çocuklar yararına yapılacak bir konser için sponsor toplantısında sanıyor. Ona göre konuşun ve davranın tamam mı? Bu yaşananlardan dolayı üzülmesini istemiyorum. Kızın başına gelenler zaten ortada. Daha fazlasını şu an kaldırabilecek psikolojiye sahip olduğunu düşünmüyorum. O yüzden herkes onun yanında ağzından çıkacak her kelimeye sahip olsun. Kaya, sen de hislerinden emin olmadığın sürece Aylin' e yaklaşmayacaksın. Zaten şu şartlar altında yaklaşamazsın da. Madem adli tıpta ölenin Pelin olmadığını söyledin. Öyle ya da böyle nişanlısı tarafından terk edilmiş Pop Star rolünü oynayacaksın, biz de sana eşlik edeceğiz. O yüzden şunu çok net söylüyorum ki altı ay, en az altı ay uzak duracaksın ondan!"

Kaya'nın Pelin'i teşhis etmediğini öğrenince beynimden vurulmuşa dönmüştüm adeta.

"Kaya sen ne halt ettin? Neden Pelin'in öldüğünü doğrulamadın ki! Pelin'in babası olacak şerefsizin ekmeğine yağ sürmüşsün resmen!"

"O da ne demek Mert? Hem sahiden seni nasıl bıraktılar? Avukatlar ilk mahkemeye kadar tutuklu yargılanacağından yüzde yüz emindi neredeyse."

"Valla babam o kadar çok şey anlattı ki kafam patatese döndü resmen. Ancak anlattıklarından yaptığım çıkarım, Pelin'in babası, babamı aramış ve Pelin'in yurt dışında olduğunu benim antidepresan ile birlikte alkol aldığım için halüsinasyon gördüğümü kızının gayet canlı bir şekilde seni terk ederek Amerika'ya uzun bir tatile gittiğini ispat eden belgeler yollamış. Eğer bizim kayıtlı görüntüler dosyaya delil olarak eklenip Pelin hakkında soruşturma açılırsa o zaman elindeki materyalleri gerekli yerlere verecekmiş, anladın işte sen onu!"

Kaya beni dinlerken neredeyse hiç gözünü kırpmamıştı. Direksiyonu sıkı sıkı kavramış, "Demek kızı beni terk edip Amerika'ya gitmiş öyle mi? Cehennemin dibinde cayır cayır yanar inşallah k*ltak karı!" diyerek dişlerinin arasından tıslamıştı resmen. Sonra hırsını alamamış ve Burak'a dönmüştü...

"Burak sen geveledin az önce bro! Uzak dur Aylin'den falan hayırdır? Ayrıca neden uzak duracakmışım? Hem zaten ben ne hissettiğimi ya da hissetmem gerektiğini bilmiyorum ki Aylin'e karşı!"

"Öyle mi kardeşim? Aranızdaki çekim gücü 4.5G'de yok yahu! Elektrik desen ikiniz bir araya gelseniz İstanbul'un yarısını aydınlatırsınız. Eğer ben senin kardeşinsem altı ay uzak duracaksın Aylin'den. Ayrıca o bizim gibi değil. Bizim gördüklerimizi, yaşadıklarımızı ve hayatımızı bilmiyor, bunun hakkında en ufak bir fikri de yok. Kimsenin onu hor görmesini istemiyorum çünkü siz nasıl benim erkek kardeşlerimseniz o da kız kardeşim artık. Bir gün senin yanında basına poz verecekse de bir prenses gibi verecek. Söz mü?"

Kaya, birkaç saniye sessiz kalsa da Burak'ın söylediği her kelimenin doğru olduğundan adı gibi emin olarak açtı ağzını.

"Söz veriyorum kardeşim! İstediğin her şeyin üzerine söz!"

Sonra yine bir sessizlik ele geçirmişti arabayı. Kimse konuşmuyor değim yerindeyse çıt çıkmıyordu. Ben herkesi özüne döndüreceğimi çok iyi biliyordum. Derin bir nefes alıp şarkıyı söylemeye başladığımda onların da eşlik etmesi sadece üç saniye sürmüştü...

"Yıllar sonra bir gün beni anarsan,

Kulakların değil, kalbin çınlasın.

Ardından bakıp da öylece kalan,

Gözlerimde donmuş iki damlasın..."

Ünal Narçın

***

Hastane odasından içeri girdiğimizde Aylin bize gözleri ile gülücükler saçıyordu. Hali gerçekten içler acısıydı ama o bunu yok saymak, bizi üzmemek için neredeyse kendisini paralıyordu. Kaya sözünde durmaya uğraşıyor, elinden geldiğince Aylin ile arasında güvenli bir mesafe oluşturmaya çalışıyordu. İçinin nasıl acıdığını o kadar iyi anlıyordum ki... Daha kısacık bir süre önce benim de kalbimi çırpı misali çatır çatır kırıp orta yere fırlatmışlardı çünkü. O kazığın tadına bakmadıysanız karşınızdaki kişinin nasıl bir acı çektiğini anlamanız da mümkün değildi haliyle... Benim bir artım vardı en azından. Ben Kaya kadar romantik ve duygusal biri değildim. Delilik benim her derdime ilaç oluyor, acılarımı iyileştiriyordu.

Yaklaşık bir saat Aylin'in yanında kalmış ona bir sürü şarkı söylemiş, hatta taklitler bile yapmıştık. Tek derdimiz ona yaşadıklarını unutturmaya çalışmaktı. Garibim bizim yaptığımız şebekliklere kahkaha atmak istiyor ancak tellerle sabitlenmiş çenesi yüzünden daha büyük bir ıstırap çekiyordu. Hemşire odaya gelip ona pansumanını yapıp, ağrı kesici ilacını vermiş, birkaç dakika sonra nasıl olduğunu algılayamadan sızıp kalmıştı Aylin. Onun uykuya dalmasını fırsat bilerek odadan dışarı atmıştık kendimizi.

Hastanenin koridorunda herkes birbirine bakışıp duruyordu. Birden oldukça uzun bir süredir ağzımıza lokma koymadığımızı hatırlamıştım, karnımda çalan zilin sesini duyduğumda. Biraz daha yemek yemezsek içtiğimiz kahve ve sigaralar yüzünden mide kanaması geçirip Aylin'in yanındaki odalara da biz döşeği serecektik büyük ihtimalle. Aklıma gelen dâhiyane fikirle bizimkilere dönüp, "Beyler mangal yakalım mı?" diye sorduğumda Kaya ve Burak neredeyse sevinç nidaları atacak hale gelmişti. Hastaneye yakın bir noktadaki piknik alanını tercih etmiş, İbo'ya gerekli malzemeleri alarak oraya gelmesini söylemiştik. Kâbus bitmişti galiba. Kaya mangalı yakarken ben salatayı hazırlıyordum, Burak ise içecekleri organize ediyordu. Karnımızı doyururken ufaktan şarkılar söylüyor, bulduğumuz her boşlukta birbirimize bakıp kahkaha atıyorduk. Kaya arabanın bagajında yedek lastik misali taşıdığımız gitarı çıkarıp geldiğinde Burak derhal kapmış ve akort yapmaya başlamıştı. Elindeki bardağı havaya kaldırdıktan sonra; "Gülü susuz, seni aşksız bırakmam." isimli şarkıyı çalmaya başlamıştı. Kaya ile bir taraftan sohbet ederken bir taraftan da pür dikkat Burak'ı kesiyordum. Kendi gibi çalmıyordu. Daha fazla dayanamayıp, "Kardeşim, sen pena ile mi çalıyorsun gerçekten?" diye sorduğumda bombayı patlatmış, Kaya ve benim oturduğumuz banktan aşağı düşmemize sebep olmuştu.

"Çatalla çalıyorum!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro