Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Hacınine

Hızlı ve öfkeli filminde Toretto'nun arabayla takla attığı sahnedeki ağır çekim karenin içine hapsolmuş gibiydim. Mert'in azgın teke babası, bir adet aşüfte ve ben açılmakta olan kapı sayesinde Mert ile elim sende oynamak üzereydik. Kendimi koz maça oynarken en büyük kartımı masaya attığımda maça ikili ile oyunu kaybetmiş gibi hissediyordum. Henüz bir yanlış anlaşılma yüzünden kendimi Mert'e affettirememişken, böylesi bir durumu nasıl izah edecektim acaba? Gözlerimi kısmış öylece açılan kapıya bakakalmıştım. Giren şemsiye açılmaz derler bir de... Yalan! Külliyen yalan! Baya baya açılmıştı hem de.
"Aman, bu kart horoz gene mi gelivermiş buraya! Ben sana demedim mi seni burada görürsem bu bastonu beynine indiriviririm deye! Azgın teke seni!" Az önce ecel terleri dökerken, ne yapacağım derken, bir anda eteklerim zil çalmaya başlamıştı. Birini gördüğümde bu kadar çok sevineceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Kapıyı açan Hacınine'den başkası değildi. Hele elindeki bastonla benim yapmak istediğim her şeyi yapıp onları evden döve döve kovalaması yok mu? İçimden, "And Oscar goes to Hacınine!" diyerek anırıyordum. Arkalarına bakmadan kaçışmalarını izlerken zevkten beş bin köşe olduğuma yemin edebilirdim.
Tekrar kapıda beliren Hacınine elindeki bastonu yere vururken, "Beri bak yaguşuklu oğlan, âlemlere akıvirelim mi senle?" demişti. Hani böyle kahkaha atmak istersiniz ama ortam o kahkahayı serbest bırakmaya müsait olmadığı için atamazsınız da içinizde patlar ya, işte öyle patlamıştı içimde o kahkaha.
"Yanlış anlamazsan ben gelmeyeyim Hacınine. Mert'i beklesem daha iyi olur. Hâlâ dönmedi balıktan. Açıkçası baya huzursuzlanmaya başladım."

"Mert oğlan Whatsappıdan mesaj atmış bana. Olimpos'ta kalacağmış bu gece. Baskına gidelim dediydim emme! Yine de sen bilirsin gari. Hem ben yanında oluverisem sana da çemkiremez bizim deli oğlan."

"Allah derim Hacınine! Ama benim araba pert, nasıl gideceğiz?" "Amanın dert ettiğin şeye bak. Benim araba kapıda bekleyip durur bizi. Beri bak! Önce ben gidivecem Mert oğlanın yanına. Hele ben bi konuşuverem bakem. Ben sağa kaş goz işareti ediverince, sen ardımdan geliverisin."

"Tamamdır Hacıninem benim. Mert benimle konuşsun yeter ki. Sen ne dersen o." Binmiştik bir alamete artık hayat bizi nereye götürürse. Kapının önünde bizi bekleyen son model lüks aracı görünce, Hacınine'nin olduğu yerde artık hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini anlamıştım. Arabanın arka koltuğunda ikimiz otururken dayanamamış ve yüz puanlık soruyu Hacınine'ye sormuştum.
"Pamuk ninem! Mert sana ne anlattı? Hızır mısın sen ayrıca? Nasıl yetiştin yahu? Sen olmasan ben ne yapacağımı bilmiyordum."

"Beri bak yaguşuklu oğlan! Sizin hakkınızda her şeyi bilirin ben. Mert oğlan sürekli anlatır sizi bana. Emme bu sefer çok üzmüşünüz benim kara kuzumu. Bu Mert oğlanı ne kadar seviyorsam bunun babasını da o kadar sivmem. Haberi geliverdi bana. Eve karı atmış deyyus yine. Olimpos'ta kıytırık evler var. Bunguluv mu ne deyyonuz ya işte. Orada Mert şarkı söyler durur bura geldiğinde. Mesaj atmış bana ora giderim diye. Bunun bu deyyus babasının burada olduğunu öğrenince geliverdim hemen. Bizim bu Antalya için ne derler bilir misin? Lara'da fısıldarsan Konyaaltı'nda duyuluverir. Siz daha yolda gelirken bizim haberimiz oluverir anlayacağın yaguşukluoğlan." Ağzım açık dinliyordum Hacınine'yi. Galiba, hayatım boyunca görüp görebileceğim en tonton, en şeker kadındı vesselam. Yaklaşık yirmi dakika süren yolculuğumuz boyunca Hacınine'yi incelemiştim. Muhteşem bir insandı. Onun kadar kendiyle barışık birini tanımamıştım daha önce. Bir yanım da Mert'e kızmıştı. Nasıl saklamıştı bizden buradaki hayatını ve hayatındaki insanları. Nihayetinde bungalov evlerin önünde durduğunda araba Hacınine önden inmiş ve bana beklemem için işaret etmişti. Ağır aksak yürüyerek içeri girişine aval aval bakarken bulmuştum kendimi. Yaklaşık beş dakika sonra kapının aralığından eliyle içeri gelmemi işaret edince neredeyse koşarak inmiştim o arabadan. Kapıdan içeri girdiğimde gördüğüm manzaraya inanamıyordum. Mert elindeki gitarı çalıyor ve Gaydiri Guppak Cemile'yi söylüyordu. Hacınine'nin talimatıyla Mert'in tam yanına konulan sandalyeye oturmuştum ben de. Önümüzde rakı kadehleri, vişne suyu içerek bizi dinleyen Hacınine'ye şarkılar söylüyorduk. Birbirimize hiç bakmıyor hiç göz göze gelmiyor ama en iyi yaptığımız işi icra ediyorduk. Hangi şarkı, hangi şarkıyı nasıl bağlamıştı hatırlamıyorum ancak en son "Çoktan unuturdum ben seni çoktan, ah bu şarkıların gözü kör olsun." diye bağırırken göz göze gelince gayri ihtiyari bir damla yaş düşmüştü aynı anda ikimizin de gözlerinden. Şarkı bittiğinde ikimiz de aynı anda aynı kelimeyi sarf edip, aynı hareketi yapmıştık.

"Kardeşim!"

"Kardeşim!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro