Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Geldim- Gördüm- Yenildim

-Kaya Serez-

Hastanede polis ile buluştuktan sonra onların yaptığı planının yanında ben de bir B planı oluşturmuştum anında. Onların yaptığı plan ile sadece Aylin'i kurtarabilir benim yapmış olduğum plan tutarsa hem annemi hem de Aylin'i kurtarmış olabilirdim. Gerekli organizasyonu yaptıktan sonra verilen konuma gelmiş ve terk edilmiş olan metruk deponun kapısından içeri girmiştim. Mert üzerimdeki dinleme cihazını jammer ile etkisiz hale getirecek bu arada eğer Aylin içerideyse ben on dakika içeride kalacak, eğer Aylin içerde değilse videoyu yüklemek bahanesiyle dışarı çıkıp gerekli işareti verecektim.

O depodan içeri girdiğimde neredeyse nefes alamıyordum. Tahmin ettiğim gibi Pelin'in seri katil kılıklı babası Aylin'i orada tutmuyordu. İnternete annemin görüntülerini yüklediğim anda bana Aylin'i tuttuğu yeri söyleyeceğini ama o depodan sağ çıkmamın mümkün olmadığını söylemişti. Burak'a işareti verebilmem için depodan dışarı çıkmam gerekiyordu. Dışarı çıkışım çok zor olmamıştı aslında. İçeride internet olmadığını, telefonun çekmediğini ve bu yüzden videoyu yükleyemediğimi söylediğimde, kafama dayalı bir silah ve iki adamı ile birlikte deponun bahçesine çıkmama karar vermişti idam fermanımı imzalayan pislik herif. İşte benim kafama dayalı silah ve adamlarla dışarı çıkmış oluşum da çarşıyı karma karışık hale getirmişti. İçine sıkışıp kalmış olduğum kıyamete dair hatırladığım tek şey önce bir ses duyduğum, ardından kafama dayalı olan silah ile beraber adamın da yere düştüğüydü.
Sonrası bir büyük karmaşa...

Havada uçuşan mermilerin ve her köşeden vurulup düşen adamların ortasında sütün içine düşmüş karasinek misali gibi kaldığımdı. Yüzükoyun yere yatmış ve kulaklarımı ellerimle kapatmıştım, ortalığı birbirine katan silah seslerini duymamak için. Sonra bir polis gelip, "Kaya Bey iyi misiniz?" diyerek beni yokladığında çatışmanın sona erdiğini anlamıştım. O an aklıma gelen ilk ve tek şey içeri koşup Aylin'in nerede olduğunu öğrenebilmekti. Yattığım yerden kalkışım, içeriye koşuşum tüm bunların başımıza gelmesine sebep olan şerefsizlerin efendisi Adnan Bey'in yerde kanlar içinde yatan bedeni ile karşı karşıya gelişim ağır çekim bir filmin karesi gibi hareket ediyordu gözlerimin önünde. Öyle çaresiz bir haldeyim ki tek elimle boynunu kırabileceğim Adnan şerefsizini hayatta tutabilmek ve Aylin'in nerede olduğunu öğrenebilmek için büyük bir savaş veriyordum. Defalarca sarsmama, kalbine attığım yumruklara rağmen Adnan da hak ettiği yere cehennemde onu bekleyen kızının yanına gitmişti. Ne yapacağımı bilemiyordum. Adnan ile birlikte Aylin'i bulabilme şansım da yok olup gitmişti. Aylin'e dair elimde sadece telefonuma gönderilmiş olan video kaydı vardı. Vardı ama o kayıttan nerede olduklarını çözme şansı milyonda bir ihtimalden daha da zayıftı. Çöküp kalmış olduğum cesedin yanından polisler tarafından kaldırılıp deponun dışına taşınırken içimden bir şeyler sökülüp gidiyormuş gibi hissediyordum. Cidden nasıl bulacaktım ben şimdi Aylin'i?
Deponun dışına gelen ekip otosuna oturduğumda ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Öylece boş bir şekilde ayakuçlarıma bakarken, "Kardeşim! Sakın enseyi karartma. Mutlaka bulacağız Aylin'i." diyerek bana sarılan Burak sayesinde kendime gelmiştim. Önce birbirimize sıkıca sarılmış ardından birer tane sigara yakıp büyük bir sessizliğin içinde kaybolmuştuk. Susuyor oluşumuz içimizden avazımız çıktığı kadar bağırmadığımız anlamına gelmiyordu. Ben kaybettiğim imkânsız aşka, Burak ise kaybettiği kız kardeşine feryat ediyordu.
Yaşadığım şoktan sıyrılmayı başarınca Mert'in yokluğunu fark etmiştim. Fark eder etmez de avazım çıktığı kadar "Mert! Kardeşim neredesin?" diye bağırarak koşmaya başlamıştım. Önden ben arkamdan Burak deli danalar gibi koşuyorduk. Mert'in bekleme noktası olan bir sokak ötedeki mesafeye ulaştığımızda gülsem mi ağlasam mı bilemedim işin doğrusu. Mert yerde iki seksen yatıyor üzerinde ise bir kız yatıyordu. Ben öylece kalakalmışken, "Oha! Mert Haktan! Gerçekten mi? Güpegündüz, üstelik sokak ortasında! Hem de biz canımız pahasına aksiyon filmi çekerken öyle mi?" diyerek çemkiren Burak yaşadığı kahkaha krizi ile boğuluyordu. Aslında gülmüyor baya baya bir sinir krizi geçiriyordu. Onu bir kere daha bu şekilde gördüğüm zamanı çok net hatırlıyordum. Birlikte yaşamaya başladığımızın ilk yılıydı. Bir konser için yurt dışına çıktığımızda dönüşte Dutty Free'den, Yeşil Peri isimli bir içecek almıştık. Değişik bir şekilde hazırlanan ve yakılarak içilen, alkol oranı yüzde elli beş olan bu içkiyi denemeye karar verdiğimizde Mert bize hazırlamış ardından pipetlerle kadehteki içkilerimizi yudumlamıştık. İlk kadehi bitirdikten yaklaşık on dakika sonra Burak anlamsızca kahkaha atmaya başlamış ve susmamıştı. Ne olduğunu soruyor ama ondan cevap alamıyorduk. Burak oturduğu yerde dizlerini döverek kahkaha atıyor hatta gözlerinden yaşlar geliyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi...
Yerde yatan Mert'e mi baksam yoksa sinir krizi geçiren Burak'a mı çare olsam diye düşünürken Mert'in bir sinek vızıltısını andıran sesi olan aklımı da kaybetmeme sebep olmuştu.

"Kardeşim, alın şu uçan deve kuşunu üstümden. Kaburgalarım kırıldı. Nefes alamıyorum..."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro