Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

DOKTOR BU NE? (Bölüm 1)

Burak ile telefonda görüştükten sadece birkaç dakika sonra çağırmışlardı beni morgdan içeri. Normal şartlar altında olsa o kapıdan içeri girerken yüreğimin parça parça olması, korkudan ödümün patlaması gerekirdi ancak ben sadece öfke hissediyordum. Pelin'in giderayak bize verdiği zararın büyüklüğü öfkemin şiddetinin katlanmasına sebep oluyordu. Benim hayatımı zaten karartmıştı. Üstüne Mert'in de psikolojisini yerle yeksan etmiş, bu yetmezmiş gibi bir de sözüm ona içine s*çtığı hayatımı kurtarmaya kalkmıştı. Ne tarafından tutsam çamaşır suyunun içinde unutulmuş çarşaf gibi parça pinçik oluyor, yaşadığım öfke nöbeti daha da katlanıyordu. Pelin'in kromdan yapılmış sedyenin üzerinde yatan cansız bedeni ile karşı karşıya gelince belki merhamet duyarım gibi düşünmüş olsam da içimde en ufak bir acıma hissi yoktu. Galiba kendimden korkmaya başlamıştım. Görevli; "Yüzü teşhis edilecek durumda değil, bildiğiniz bir izi doğum lekesi ya da dövmesi var mı?" diye sorduğunda "Sol ayak bileğinde bir dövme var." demiştim. Görevli adam beni cesedin sol tarafına geçirmiş, örtünün altından sol ayak bileğini çıkartırken bir yandan da konuşmaya devam etmişti.

"Kardeşim kusura bakma! Cenazenin naaşı çok kötü durumda. Onu öyle hatırlamanı istemediğimden örtüyü açmıyorum." Örtünün altından çıkarttığı rengi mosmor olmuş, yara içindeki sol ayak bileğine, orada dövme olmadığını bilerek bakmıştım. Çünkü orada bir dövmesi yoktu Pelin'in. Sadece sedyede yatanın o olmasına rağmen olmadığını ispat etmeye çalışıyordum. Derin bir nefes aldığımda görevliye dönerek; "Bu o değil şükürler olsun ki, bileğinde dövme yok." derken gülümsüyordum. Öldüğüne ve ondan kurtulduğuma seviniyor muydum yoksa harcanan yıllara mı üzülüyordum orasını bilmiyordum. O anda hissettiklerimi tarif edecek olan cümleleri kurmayı beceremiyordum... Morgdan çıktığımda vücudumdan soğuk terler boşalıyor aldığım nefes ciğerlerime fazla geliyordu. Kaçar gibi çıkmıştım o kapıdan, çünkü her an kusacakmış gibi hissediyordum kendimi. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Hayatımda bir ilki yaşıyor ve cansız bir beden ile aynı yerde duruyordum. Galiba ölümü ilk defa çıplak gözle ve bu kadar net görüyordum. Pelin'den sonsuza dek kurtulmuştum sonunda. Ondan kurtulmuş olsam da her an büyük bir facia olabilecekmiş gibi huzursuz hissediyordum. Kendimi binadan dışarı attığım an bir sigara yakmıştım. Her nefeste çektiğim dumanı içimde hapsediyor, burnumdan usulca süzülmesini izliyordum. Eğer telefonum çalmasaydı beş dakika içinde yaktığım üç sigaranın ardından dördüncüyü yakacaktım. Sanki tüm olanların hıncını içtiğim sigaradan ve ciğerlerimden çıkartıyor gibiydim. "Efendim İbo? Ne yaptın buldun mu nereye götürdüklerini?"

"Buldum Kaya Bey, Zeytin Burnu'nda bir villaya geldiler. Kapının önünde iki tane koruma var ama villanın arka tarafı zayıf. Oradan alırız Mert Bey'i."

"Tamam, şimdi beni iyi dinle. Acilen Şile'ye gitmemiz lazım. Bir eve girip oradan bir şey alıp çıkacağız. Ben buradan yola çıkıyorum. Sen de oradan çık. Şile yolu üzerindeki kahvaltı yaptığımız yeri hatırlıyor musun?"

"Evet, Kaya Bey."

"Tamam, orada buluşalım. Ben senden önce varmış olurum herhâlde. Sen de oyalamadan gel."

"Kaya Bey, takviye lazım mı? Hani kendimizi korumak açısından?"

"Saçmalama İbo yahu! Şarkıcı adamım abi ben, bir anda Polat Alemdar ile karıştırdın galiba. Bir şey alıp çıkacağız sadece."

"İşte Kaya Bey hani biz alacağız da gittiğimiz yerdekiler, onlar sorun çıkarmadan verecek mi?"

"Ev boş İbo, yıllardır kimse kullanmıyor. Arada Pelin ile beraber kaçtığımız bir yer. Acele etmemiz lazım yalnız. Alacağımız şey oradan uçmadan gitmeliyiz."

"Anlaşıldı Kaya Bey! Yettim ben, biliyorum zaten evi. Gözünü seveyim ben gelmeden yine bir delilik yapmayın e mi?"

"Tamam, İbo hadi lafı bırak da çık yola, ben de çıkıyorum şimdi." dedikten sonra kapatmıştım telefonu. Kapının ön tarafında duran arabayı kumanda ile açmış arabaya doğru koşuyordum ki Burak ile pişti olmuştum. Bir şekilde onu geçiştirmeyi başarmıştım. Son sürat gidiyordum ama ne ile karşılaşacağımı bilmeden. Gitmesem de içim rahat etmeyecekti. Hani giderayak Pelin'den böyle bir kıyak bu hayattan beklediğim en son şeydi. Binmiştik bir alamete gidiyorduk kıyamete. Önümde iki tane seçenek vardı. Ya tamamen bu beladan kurtulmuş olacaktım ya da daha büyük bir belanın içine gözlerim kapalı olarak balıklama atlayacaktım...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro