Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bana bir şarkı yaz

Kalbim bedenimden dışarı çıkmak üzereydi...

Mert, beni frenlemese ve araya girmese gözümü kırpmadan Pelin'in o bir zamanlar öpmeye doyamadığım boynunu saniyeler içinde kırabilirdim. Hayatımın en büyük hatasını yapmıştım ben ona âşık olmakla. Neye kızacağımı bilemiyordum. Pelin'e âşık olduğuma mı, Aylin'i ondan koruyamadığıma mı, yoksa şimdiye kadar gözümü karartıp Pelin'den kurtulmadığıma mı? Çaresizlik denilen okyanusun içinde boğuluyordum adeta. Ormanın içinde nefes almadan sağa sola koşuyor, bir taraftan da gözlerimle etrafı tarıyor, aynı anda avazım çıktığı kadar "Aylin!" diyerek haykırıyordum. Ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en zor, ömrümün en karanlık gününü yaşıyordum belki de... Oysa ben güne ayrı kaldığımız on günden sonra yeniden Aylin'i görecek olmanın verdiği mutluluk ve huzur ile başlamıştım. Tarifi edilebilir bir şey değildi bu. Garip bir şekilde Aylin'e doğru çekiliyor onun bunca çirkinliğin içinde sahip olduğu masum ruhda aradığım dinginliği buluyordum adeta...

Malum gecede herkesin dışında sadece ben alkol almamıştım arabayı kullanacağım için. Mert bana aniden, "Dur!" dediği anda frene basmıştım neden durduğumu bilmeden. Anlık bir refleksti ya da Mert'e duyduğum güvenden kaynaklıydı o anki hareketim. Yolun kenarında, sokak lambasının yansımasının altında pusmuş halini görünce Aylin'in şaşırmıştım. Genç bir kadının gecenin o saatinde çaresizce bir sokak lambasının ışığına sığınmış olması canımı yakmıştı aslında. Amacım tamamiyle ona yardımcı olmaya çalışmakken, alkolün dibine vurmuş olan Mert ben müdahale edemeden kıza kalkmış; "Bir saati kaç para?" diye sormuştu. O an koltuğun altındaki beyzbol sopası ile Mert'in ağzının ortasına vurmak istemiştim. Aylin'in ne halde olduğunu ve bir hemcinsim tarafından ne şekle sokulduğunu, gecenin karanlığında ancak yanına özür dilemek için sokulduğumda fark edebilmiştim. Söylediği her cümle üzerimden bir yük vagonunun geçmesine sebep olmuştu sanki. Saçlarına onu sakinleştirmek için bıraktığım minik bir busenin beni benden alacağını bilmiyordum. Sayısını hatırlayamadığım kadar çok kadın öpmüştüm ama o minik buse ayaklarımı yerden kesmeye yetmişti. Şimdi hiç tanımadığım ama sanki yıllardır tanıyormuşçasına sahiplendiğim bir kızın peşinden avare olmuş kendimi bir sağa bir sola doğru fırlatıyordum. Yoktu işte! Hiçbir yerde yoktu ve ben onu bulamadıkça biraz daha ölüyordum.

Saatin ilerlemesiyle hava kararmaya başlamış, bu yetmezmiş gibi şiddetli esen rüzgâr ağaçları sağa sola yatırır hale gelmişti. Öyle çok korkuyordum ki!

Aylin'i bulamamaktan, bulup onun cansız bedeni ile karşı karşıya kalmaktan, ya da son nefesinde onu bulup onu hastaneye yetiştiremeden kaybetmekten. Bir kişinin daha kollarımın arasında ölmesini kaldıramazdım. Kalbim de bedenim de dörtnala koşuyor, Aylin'i bulabilmek için ormanın içinde daireler çiziyordum. Aniden Burak'ın ortalığı inleten haykırışı ile evrendeki tüm sesler yok olmuştu adeta...

"Kaya, neredesin? Çabuk buraya gel! Buldum onu, sonunda buldum onu!"

Ses, yaklaşık yirmi-yirmi beş metre mesafe ötemden geliyordu. İki defa geçmiştim oradan ve Aylin'i görememiştim. Burak ve Aylin'e doğru koşarken bir taraftan da bağırıyordum.

"Burak! Neredesiniz? Yaşıyor mu? Doğruyu söyle, yaşıyor mu Aylin?"

Ses gelmiyordu. Aklımı oynatmak üzereydim. Dakikalardır tazı gibi koşan ben, bir kaplumbağaya dönüşmüş, olduğum yerde sayıyordum. Ayaklarıma beton dökülmüş gibi kıpırdayamıyor, nefes alamıyordum. Ağaçların arasından gelen Burak'ın sesiyle tekrar kendime gelmeyi başarmıştım.

"Kaya! Mert'i getir çabuk! Bırakın Pelin'i, kendi pisliğinde boğulsun. Aylin ölüyor!"

Ölüyordu işte. Tam buldum derken kaybediyordum onu. Kararan hava görüşümü engellese de nerede olduğumu hafızama kazıyarak avucumun içi gibi bildiğim ormanda tekrar tazı gibi Mert'in yanına koşmaya başlamıştım. Nefes almadan, Aylin ölürse alacağım bir nefes kalmayacakmış gibi gitmiştim Mert'in yanına. Mert uçurumun en ucunda öylece dikilmiş, kıpırdamadan duruyordu. Ani bir hareketimde uçurumdan aşağı düşmesi kaçınılmazdı adeta. Ezkaza toprak kıpırdasa, yok olması saliseler sürecekti. Adımlarımı yavaşlatmış, nefesimi tutmuş ve usulca yaklaşıp Mert'i kolundan yakalayıp hızlıca çekip arkaya doğru savurmuştum. Pelin yoktu. Büyük ihtimalle kaçmıştı k*ltak! Mert de onu elinden kaçırdığı için deli olmuştu kanaatimce. Mert düştüğü noktada gözünü kırpmadan aynı cümleyi sarf edip duruyordu.

"Ben bir katilim!"

Mert kim, katil olmak kim? Onu o kadar iyi tanıyordum ki... O, yolda gördüğü karıncaya ekmek kırıntısı atacak kadar farklı bir adamdı. Bir canlıya zarar vermek şöyle dursun bir de katil olacaktı. Mert zararı sadece kendine olan bir insandı. Zaten insanın en büyük düşmanı kendisi değil miydi? İnsan denen olgunun kendine yaptığı en büyük kötülüğü bir ordu insan bir araya gelse icra edemezdi. Şekil 1-a: BEN.

Mert de öyle bir adamdı işte. Sadece alkolü fazla kaçırdığı zamanlarda saçmalardı bizim deli oğlan...

"Mert! Hadi abi, bulduk onu. Ölüyor. Aylin ölüyor! Senden başka kimse bize yardım edemez. Kendine gel kardeşim! Çabuk çantayı al. Onun ölmemesi lazım anladın mı?"

Mert beni görmüyor, duymuyordu. Büyük bir şok geçiriyordu anlaşılan. Nasıl bir hızda abandığımı bilmeden patlatmıştım suratına o tokadı. Tüm bu olanlardan sağ salim kurtulmayı başarabilirsek Mert'in uzunca bir süre yüzünde benim beşkardeşimin iziyle gezeceği kesin görünüyordu. Kaybedecek zamanım yoktu. Aylin ölüyordu. Saniyeler şurada dursun saliselerle yarışıyorduk resmen. Attığım tokatla beraber biraz daha ileriye savrulan Mert nihayet tepki vermeye başlamıştı.

"Kaya ben katil oldum! Öldü Pelin! Onu ben öldürdüm!"

Duyduklarım karşısında bir şok daha geçirmiştim ama şoka girecek ya da Pelin öldüğü için üzülecek vaktim yoktu. Hoş onun ölmesi benim kurtuluşum demekti ama umutlanacak ya da kendim için sevinecek lükse de sahip değildim. Hayatımın içine eden kadın umurumda dahi değildi. Tek derdim Aylin'i kurtarabilmekti.

"Mert s*ktir et şu s*rtüğü. Yine yapmıştır o yapacağını merak etme sen! Geçmiş bir kenardan sinsice bizi izliyordur. Onun hesabını başka zaman göreceğiz. Toparlan çabuk kardeşim! Aylin ölüyor... Belki de öldü! Onu senden başkası kurtaramaz, hadi!"

Mert durumun vahametini anlamış olacak ki ellerini saçlarının arasından geçirip, suratını sıvazladıktan sonra oturduğu yerden kalkmış ve ilkyardım çantasını sırtlanmıştı. Geldiğim yöne doğru önden ben, arkadan Mert çılgınlar gibi koşuyorduk. Bulunduklarını tahmin ettiğim yere yaklaştığımızda, "Burak! Neredesiniz? Ses ver bana!" diyerek bağırıyordum. Seslenişim anında karşılık bulmuş, Burak bize sesiyle yön vermeye başlamıştı.

"Kaya! Buradayım, sesime gelin! Babamı aradım. Ambulans helikopter geliyor, hadi çabuk! Bizi indiğimiz yerde bekleyecekler. Duyuyor musunuz beni?"

Burak hâlâ bağırabildiğine göre Aylin yaşıyordu. Birkaç metre sonra Aylin'i Burak'ın kollarının arasında can çekişirken bulmuştuk. Burak elleriyle Aylin'in boğazındaki bir yaraya tampon yapmaya çalışıyordu. Aylin'i o şekilde görmek, ruhumun bedenimden ayrılıp uzak diyarlarda kaybolmasına sebep olmuştu. Küçüğümün teni kararan havada parlayacak kadar beyazlamıştı. Yüzünün üzerinde dağılan kan kurumuş, dudakları patlıcan kadar mor bir hale gelmişti. Gözlerini açmaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Yediği darbelerden dolayı vücudunda oluşan kırıklar röntgen cihazına gerek kalmadan ayan beyan görünüyordu. Mert onu sırt üstü yatırmış, rutin kontrollerden geçirmiş, bense üzerimdeki gömleği çıkarıp, soğuktan donmak üzere olan yarı çıplak bedenine sarmıştım. Mert elindeki çantayı açıp içinden neye yaradığını bilmediğim bir sürü şey çıkarıp kullanmaya başlamıştı. O kadar seri bir şekilde hareket ediyordu ki onu takip edemiyordum. Sadece Mert'e, Aylin'in durumunun ne olduğunu sorup duruyordum. O an Mert ile rolleri değişmiş gibiydik sanki. Ben onun yerine geçmiş bozulmuş plak gibi aynı soruyu tekrar edip duruyordum. Mert cevap vermiyor, yarattığı sessizliğin içinde hepimizi öldürüyordu. Elindeki iğneyi Aylin'e sapladığında, küçüğüm gözlerini aralamayı başarmış ancak daha fazla açık tutmayı başaramamış ve akan tek damla gözyaşını serbest bırakarak kapatmıştı gözlerini...

Üçümüz de bir korku filmi izler gibi izliyorduk cereyan eden sahneyi. Ormanın sessizliği Mert'in ortalığı inleten haykırışıyla inlerken, olduğum yere çöküp kalmıştım.

"Lanet olsun, yapamıyorum. Onu kaybediyoruz!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro