Savaş part:1
O adam beni bilmediğim bir SAVAŞIN ortasına sokup,
Düşmanlarıma da silahı kendisi verdi.
"Bu savaştan sağ çıkarsan seni severim." dedi.
Sağ çıktım!
Sevmedi...
Songül Ünsal
***
Burak rahatça gidebilsin diye gözümü açmamak için kendimi zorlarken, onun beni uyandırabilmek için neredeyse odadaki bilumum eşyayı deviriyor olması garip bir muammaydı aslında. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydım. Önce havadan sudan bahanelerle Mert ortadan kaybolmuş sonrasında her ne olduysa Kaya da buhar olup sırra kadem basmıştı. Burak'ın neredeyse canı çıkıyordu bana bir şey çaktırmamak için. Üç gündür alı al moru mor satıyordu rengi. Bense durmadan ağlayıp duruyordum. Ağlamamak mümkün değildi ki. Ameliyata girerken yeniden konuşabileceğim, nihayet ağzımdan bir şeyler girebilecek ve sonunda yemek yiyebileceğim diye neredeyse zil takıp oynayacak vaziyetteydim. Narkozun etkisinden çıkıp gözlerimi araladığımda ilk yapmaya çalıştığım şey "Bir bardak su lütfen!" diye yalvarmak olmuştu ama cümlem çenemi birbirine bağlayan teller yüzünden dişlerimin arasına sıkışıp kalmıştı. O an yaşadığım hayal kırıklığı öyle büyüktü ki yataktan kalkmaya çalışıyor avazım çıktığı kadar bağırmak istiyor ama hiçbirini yapamıyordum. Dişlerimin arasından geçen teller ile çenem bağlı olduğu gibi kollarım da göstereceğim tepkinin büyüklüğünden korkulduğu için yatağa bağlıydı. Burak bir taraftan beni sakinleştirmeye çalışıyor diğer taraftan da hem benim hem de kendisinin gözyaşlarını silmeye uğraşıyordu. Ameliyattan çıktığım gün narkozun etkisi ve yaşadığım hayal kırıklığı ile Kaya'nın da ortadan kaybolduğunu fark etmemiştim. Ancak ikinci gün Burak'ın tüm gün boyunca sürekli olarak saçıyla oynamasından ve on dakikada bir telefonla bir yeri arayıp cevap alamayınca sadece şarkı söylerken ya da bir şeye çok sinirlendiğinde şişerek gün yüzüne çıkan boynunun sol tarafındaki damarından anlamıştım işte. Burak gözleri sürekli olarak gülücükler saçan biriydi. Ancak sinirlendiğinde göz bebekleri koyulaşıyor, bakışları inanılmaz derecede derinleşiyordu. Özetle size öyle bir bakış atıyordu ki sadece o bakışından bile sonunuzun geldiğini anlamak mümkündü. Günlerdir bu hastane odasına sıkışıp kalmış olmaktan dolayı ve sürekli olarak bana eşlik eden refakatçilerimin ne dolap çevirdiğini anlamaya uğraşmaktan yeni bir uzmanlık alanı edinmiş ve müthiş bir gözlemci olmuştum. Konuşamadığım, o da yetmezmiş gibi aynı anda yatağa da mahkûm olduğum için saatlerimi onları izleyip özelliklerini keşfederek geçiriyordum. Gerçi Kaya benden olabildiğince uzak duruyor, genellikle kulağına taktığı kulaklıklarla müzik dinleyerek kendini benden soyutluyordu.
Burak bir zapping canavarıydı değim yerindeyse. Eline televizyonun kumandasını geçirdiği dakika benim de başım dönmeye başlıyordu. Gözümüzü, "Kısmetse Bakarız." ile açıyor, "Jesti İzdivaç"ta gelin adayı Açmaz'a ona gelen talibini beğenmeyip göbek attığı için saydırırken buluyorduk. Gündüz kuşağında her gün tekrar bölümü yayınlanan "Yan Caddeler" başladığında ise cümbüş başlıyordu. Zaten daha önce izlemiş olduğu bölümleri yeniden izlediği için spoilerı ağzımın tam ortasına çakıyordu. En son "Yan Caddeler"i izlediğimizde öyle bir cümle kurmuştu ki kahkahalarım içimde patlıyor ağzımı açamadığım için kendi tükürüğümde boğuluyordum.
"Tam üç yüz bölümdür izliyorum ben bunları Aylin. Hepsi Walking Dead'den fırlamış gibi. Ekibin öldüğü gün gazeteye tam sayfa vefat ilamı vereceğim o kadar hani. Bunlar insansa biz neyiz yahu? Grip olsak serum yiyoruz biz, adamlar beş kurşun yiyor yoğun bakımdan çıkıp operasyona gidiyor." Diziyi büyük bir keyifle üstelik tekrar bölümünü izledikten sonra sıyırtıyor oluşu istemsizce gülümsememe sebep oluyordu. Gerçi tüm bunları içine sıkışıp kaldığımız hastane odası ve hastalık atmosferinden kurtulmamız için yaptığını biliyordum. Bir tarafım ona yaşattıklarım için ölesiye utanıyor diğer tarafım sırf ben kendimi iyi hissedebileyim diye bir Pop Star'ı şekilden şekle sokturmayı başardığı için şımarıyordu...
Nitekim üç günün sonunda Burak eften püften bahanelerle Kaya'yı bulmak için yanımdan ayrılmıştı. İlk birkaç saat sessizlikte kendimi dinliyormuşum gibi hissetsem de aradan geçen dakikalar Burak'ın aslında beni nasıl da oyalamayı başardığını bir tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Yıllarca olduğum gibi yine yeniden yapayalnızdım işte. Konuşamıyor bile olsam yanımda olmalarına bağımlılık kazanmıştım galiba ki ilk defa yalnız kalmak bu denli koymuştu bana. Tüm gün boyunca Burak ile birlikte yaptığımız şeyleri tekrar edip sanki yanımdaymış gibi kendimi avutmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Çareyi uyumakta bulmuştum. Uyursam belki zaman geçer ve Burak gelmiş olur diye ümit etmiştim o an için kim bilir...
Ne kadar uyumuştum, nasıl uyumuştum hatırlamıyordum. Tek bildiğim gözlerimi, tenimi yalayıp geçen sıcak nefes yüzünden açtığımdı. Gördüğüm yüzü çok iyi tanıyordum. Nasıl unutabilirdim ki onu... Bugün burada, bu şekilde yatıyor oluşumun en büyük mimarıydı kendisi. Anlam veremediğim şey üzerindeki hasta bakıcı kıyafetiydi. Kollarımdan bağlı olduğum sedyeyi usul usul ittirirken, kulağıma doğru eğilmiş dişlerinin arasından tıslayarak konuşuyor bense attığım ama duyuramadığım çığlıklarımın arasında kayboluyordum.
"Hadi bakalım Aylin Hanım. Sakin ol sakın korkma tamam mı? Sadece bir gezintiye çıkacağız seninle. Bakalım seni ne kadar seviyor kurtarıcı prenslerin?"
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro