Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

OKUL

"Yedi yaşına geldiğinde okula gitmek için can atar. Bir yıl sonra ise gitmemek için."

Yazın sonuna yaklaşmıştık. Okulların açılmasına bir haftadan daha az bir zaman kalmıştı. Ben her gün Filiz'in yanına, benim için bir okula dönüşmüş mutluluk yuvama geliyordum. Filiz ile zaman geçirmek, onun bana bir şeyler öğretmesi, benim için dayanılmaz bir hazdı. Her geçen gün bana bir şeyler katıyor adeta yeni bir Çınar inşa ediyordu. Ben de bu durumdan, kendimdeki bu olumlu değişmeden son derece memnundum. Annem de zaman zamanla bendeki bu değişimlerden söz ediyor ama daha çok amcamın işkencelerinden kurtulmasından bahsediyordu. Amcam eskisi kadar eve uğramıyor, annemi hiç dövmüyordu. Gözlerindeki nefreti görüyordum. Hiçbir şey yapamıyor olması bana büyük bir haz veriyordu. Annem de zamanla toparlanmaya, değişmeye başlamıştı. Önceleri vücudundaki morluklar, yaralar iyileşmeye başladı. Sonra ruhundaki yaraları sarmaya başladı. Onu yeniden kitap okurken, komşulara gidip gelirken ve en önemlisi de yeniden mutluyken görmek beni de mutlu ediyordu.

Bir gün mutluluk okulumuz da Filiz ile bahçede oturmuş sohbet ediyorduk. Filiz bana okulu sordu. İkimiz aynı okula gidecektik. Okulu sevmediğim için hep olumsuz yorumlar yaptım. Derslerde çok sıkıldığımdan, arkadaşlarımı sevmediğimden bahsettim. Filiz şaşırdı. Okulun bizleri hayata hazırlayan son derece faydalı bir yer olduğunu düşünüyordu. Hem ileride bir meslek sahibi olmak istiyorsak mutlaka okulda başarılı olmalıymışız. Kendisine aynı fikirde olmadığımı söyledim.

O zaman bana ileride ne meslek yapacağımı sordu. Mesleğin hiçbir öneminin olmadığını sadece ileride çok zengin olmak istediğimi söyledim. Eğer ileride gerçekten başarılı olup, zengin olmak istiyorsam sevdiğim, ilgi duyduğum işi yapmamı söyledi. Kendisinin resim yapmayı çok sevdiğini ve bu yüzden ileride ressam olmak istediğini söyledi ama bunu kesinlikle para için yapmak istemediğini de ekledi. Çünkü ona göre bir insan bir işi gerçekten severek yaptığında başarı kaçınılmaz oluyordu. Ben ise onunla aynı fikirde değildim, ben bir şekilde zengin olmalıydım. Hangi işle zengin olduğumun, o işi sevip sevmediğime hiç önem vermiyordum.

Filiz iddiasını ispatlamak için birkaç örnek verdiyse de boş yere çırpındığını çok geçmeden fark etti. Bu çabasından vazgeçti. Okulla ilgili başka sorular sordu. Sorularına verdiğim cevaplar onu tatmin etmiyordu. İkimizin okula olan bakış açısının farklılığı, onun sorularına istediği cevapları vermemi engelliyordu. Bir süre sonra sorulardan vazgeçti ve yarım bıraktığı kitabını okumaya devam etti.

Okul açıldığında, Filiz ile aynı sınıfta olduğumu öğrenince okul bile güzelleşmeye başladı. Annem her sabah beni uyandırıp okula yollamak için büyük bir çaba sarf etmek zorunda kalırdı. Beni uyandırır ben ise battaniyeyi kafama çeker biraz daha uyumak istediğimi söylerdim. Annem o zaman üstümden yorganı çekerdi, ben hala yataktan kalkmamakta ısrar ederdim. O meşhur cümlesini hala kulağımda çınlar "Okul olmadığında sabahın köründe kalkıp dışarı çıkmayı biliyorsun. Okul olduğu zaman da ölüm uykusuna yatıyorsun sanki, kaldırabilene aşk olsun." Diye sinirlenirdi. Ama ben bu sinirlenmenin gerçek olmadığını çok iyi bilirdim. Çünkü annem bir melekti. Sakin, neşeli bir insandı. Tabi ki amcamın olmadığı zamanlarda.

Annem bir sabah uyandığında beni erkenden uyanmış görünce çok şaşırdı. Bu yaşıma kadar yapmadığım bu davranış karşısında ne yapacağını bilemedi. Önce bana hasta olup olmadığımı sordu. Gayet iyi olduğumu söyleyince neden erken kalktığımı sordu. Ona okula gitmek için dediğimde başta inanmadı. Sonra ortada başka bir sebep olmadığını gördüğünde bundan sonra her sabah böyle olmamı istediğini söyledi ve kocaman bir öpücükle davranışımı ödüllendirdi. Ertesi sabah aynı manzarayı görünce ilk gün ki kadar olmasa da şaşırdı. Ona neden şaşırdığını bunu kendisinin istediğini söylediğimde "Madem kalkabiliyordun o zaman ne diye bana eziyet ettin bunca sene." Diye sitem etti. Haklıydı ama bilmediği bir şey vardı. O zamanlarda okulda Filiz yoktu. Okula gitmek için hiçbir sebebim yoktu.

Annem düşüncelere daldığımı görmüştü "Ben senin birden gelen bu okul hevesinin nedenini çok iyi biliyorum aslında." Dedi yüksek sesle. Benim duyduğumdan emin olmak istiyordu. Ne demek istediğini anlamıştım. Yüzüm kızarmıştı. Utandığımı görünce "Akşam Filiz'i de al bize gelin." Ansızın gelen bu Filiz'i davet etme isteği karşısında şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Uzun zaman oldu, özledim." Diyerek bitirdi cümlesini. "Tamam." Demekle yetindim.

Annem haklıydı. Erken uyanmalarımdaki sebep de okula gitmek isteğimin artışındaki sebep de aynıydı. Her an Filiz'i görme isteğimden kaynaklanıyordu hepsi. Bana ne olmuştu bilmiyordum. Diğer bütün arkadaşlarımı unutmuş sadece Filiz ile zaman geçiriyordum. Neden böyle olduğunu ya da bana ne olduğunu o yıllarda anlayamayacak kadar küçüktüm.

Filizlerin evine geldiğimde annesi her sabah olduğu gibi onu okula uğurlamak için kapıya çıkmıştı. Birbirimize günaydın deyip nasıl olduğumuzu sorduk. Bu bizim sabah rutinimizdi. Sonra da annesi Filiz'i öper, dikkatli gidip gelmemizi öğütlerdi. Okul yalnızca iki sokak aşağıdaydı. Yine de tedbiri elden bırakmıyordu. Filiz ile okuldan sonra bizim eve gitmek için izin istedim. Filiz bu da nereden çıktı der gibi yüzüme baktı. Emri vakilerden nefret ederdi. Annemi çok sevdiğini bildiğimden ona sorma ihtiyacı hissetmemiştim. Belgin teyze Filiz'e dönerek "Eğer gitmek istiyorsan akşam hava kararmadan önce dönmelisin." Dedi. Akşam ezanı okunmadan onu getireceğimi söyledim. O yıllarda eve dönmenin son saati akşam ezanıydı çünkü. Biz çocuklar akşam ezanını duyduğumuzda mesai saatini doldurmuş memurlar gibi ne yapıyorsak bırakır evlerimize çekilirdik.

Okula doğru yürüyorken Filiz yarı öfkeli yarı sitemkâr "Sizin eve gitmekte nereden çıktı?" dedi. "Annem seni özlemiş.". Burun kıvırarak "Fulya teyze olmasa senin aklına gelmezdi zaten." Dedi. Daha az önce sitemkâr bir dille bu ani davetin nereden çıktığını soran ve isteksiz bir görüntü çizen kız şimdi sanki çok istekliymiş gibi bu fikrin benden çıkmamasına burun kıvırıyordu. Filiz'in bu ani duygu değişiklikleri beni hep şaşırtıyordu. Kadınların bu durumların ömür boyu alışamadım. Filiz'e cevap veremedim. Çünkü haklıydı. Annem söylemese benim aklıma gelmezdi. Ben sık sık onların evine giderken Filiz'i de bizim eve çağırmak aklıma gelmiyordu hiç. Belki de evde mutlu olmadığımdan onu çağırmaya da korkuyordum.

Filiz okulda son derece başarılıydı. Öğretmenlerin hepsi kısa sürede ondaki parıltıyı keşfetmişti. Dersleri büyük bir dikkatle dinliyor, notlar tutuyordu. Bense öylece yanında oturuyor bütün derslerde sadece onu izliyordum. Yanına oturabilmek için bir kıza bir hafta boyunca tost ısmarlamıştım ve tabi ki buna değmişti. Şimdi rüşvetle edindiğim bu güzel manzaramın tadını çıkarıyordum. Filiz beni dürtüyor, dersi dinlememi istiyordu. Ben bir iki dakika dersi dinledikten sonra yine onu izlemeye devam ediyordum.

O gün diğer günler gibi pek bir şey öğrenemeden okul bitti. Okulda neredeyse hiçbir şey öğrenemiyordum çünkü okula gitmemdeki en büyük gaye Filiz ile zaman geçirmekti. Tabi bir de bunun yanına sekiz yıllık zorunlu eğitimi küçük bir gerekçe olarak ekleyebilirdik ama ilk gerekçenin yanında deve ile pire gibi olmaktan öteye geçemezdi.

Okuldan beni soğutan en büyük etken öğrenemiyor olmam değildi. Ders notlarım kötü değildi. Sınıflar haddinden fazla kalabalıktı ve hepimiz birer asker gibi arka arkaya dizilmiştik. Bize öğretmeni dinlememiz söylenirdi hep. Ama öğretmenlerin tek düze yöntemleri beni bunaltıyordu. Hepsi sınıfa geliyor ders kitabını açıyor ya kendisi okuyor ya da sınıftan seçtiği birine okutuyordu. Arada bir durup bir şeyler ekliyorlar ve böylece devam edip gidiyordu. Dersin ilk beş on dakikası dikkatimi toplayıp dersi dinlesem de çok geçmeden kendimi başka şeylerle meşgul olurken uğraşırken buluyordum. Aslında itiraf etmeliydim ki öğretmenler dersi ilgi çekici hale getirse de okula bir şeyler öğrenmeye gelmediğimden çok da şansları yoktu. Okul sadece bir zorunluluktu ve ben okula gelip bunu bir görev olarak yerine getiriyordum o kadar.

Okul çıkışı bizim eve doğru giderken Filiz'i fazla neşeli buldum. O her zaman gülen yüzüyle insana enerji veren bir görünüme sahipti ama bugün daha bir neşeli buldum onu. Eve vardığımızda annemi bahçedeki çardağın altında oturmuş, örgü örerken bulduk. Annem komşulara küçük paralar karşılığında istedikleri örgüleri örerdi. Örgüleri paraya ihtiyacımız olduğu için değil, zaman geçirmeye yarayan bir meşgale olduğu için örüyordu. Yine bir iş almış olmalıydı. Örgüsüne odaklanmıştı. Parmakları bir makinenin parçaları gibi büyük bir uyum içinde çalışıyordu. Bizim geldiğimizi fark ettirmek ve aslında onu biraz da korkutmak için "Anne!" diye seslendim. Annem irkildi. Beni görünce rahatladı. Elindeki örgüyü yanına bıraktı. Beni elimden tutup yanına çekti ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Başka biri bu şekilde beni öpse kıyameti koparırdım ama annemin öpmesi her daim hoşuma gidiyordu. "Merhaba Fulya teyze." Dedi Filiz. Sesindeki bu tatlılık yavru bir kedininki gibiydi. Annem onu da yanına çekti ve sevgi dolu bir öpücük de ona verdi. Kıskandığımı hissettim ama bu kıskançlık bir yandan da hoşuma gidiyordu. Annem çantalarımızı içeri bırakmamızı, elimizi ve yüzümüz yıkayıp gelmemizi söyledi.

Bahçeye geldiğimizde çay ve kurabiye hazırlamış olduğunu gördüm. Filiz annemin kurabiyelerine bayılırdı. Ne zaman bize gelse annem ona kurabiyeler yapardı. Çayla birlikte keyifli bir sohbete başladık. Annemin nefis kurabiyeleri ve Filiz ile annemin tatlı sesleri beni büyülüyordu. Filiz anneme beni şikâyet ediyordu. Dersleri dinlemediğimi söylüyordu anneme. Annem "Peki ne yapıyor?" diye sordu. Filiz'in utandığını ve usulca başını öne eğdiğini gördüm. Kızaran yüzünü gizlemek için yaptığından emindim. Kendisini izlediğim aklına gelmişti sanırım. Onu kurtarmak için söze girip derslerin ilgimi çekmediğini ve herhangi bir şeyin dikkatimi dağıtabildiğinden bahsettim. Annem de zaten dersi dinlemeye niyetim olmadığını bu yüzden her şeyin dikkatimi dağıttığını söyledi. Haklıydı bu yüzden daha fazla bu konu üzerine konuşmadım. Bu kez Filiz beni kurtarmak için araya girdi. Anneme sorular sormaya başladı. O sordukça annem cevapladı. Bir süre sonra karşılıklı sorguya döndü sorular. Bir polis suçlu sorgulaması gibi değildi onların ki. Gayet memnun görünüyordu ikisi de. Onların böyle keyifli olması benim keyfimi de katlıyordu.

Hava kararmaya başladığından annem "Kızım geç oldu Çınar seni eve bıraksın."dedi. Annemin bu sözü üzerinde göğsümü kabartıp "Hadi seni eve bırakayım." Dedim. Annem en yakında tekrar gelmesini istedi. O da buna çok sevineceğini söyledi. Vedalaştıktan sonra evden ayrıldık.

Evlerine giderken Filiz annemin çok tatlı ve iyi bir anne olduğunu onun kıymetini bilmem gerektiğinden uzun uzun bahsetti. Ben de annemi zaten çok sevdiğimden bahsettim. Annem ile Filiz'in birbirine olan sevgisi benim çok hoşuma gidiyordu. İçinde olduğum duyguları tam olarak bilmesem de onları seviyordum.

Eve döndüğümde annem yemek hazırlamakla meşguldü. Beni görünce bütün annelerin sorduğu o muhteşem soruyu sordu "Geldin mi?". "Hayır daha yoldayım." Diyerek ona takıldım. Bunun üzerine "Sen anneyle alay etmeye utanmıyor musun?" diyip hafifçe popoma bir tokat attı. O kadar dikkat ederek ve yavaşça vurdu ki hissetmedim bile. İkimizde gülüşürken annem birden ciddileşti. Gözlerimin içine bakarak şöyle dedi "Filiz'i sakın üzme oğlum. O çok iyi bir kız." Bu ani uyarı karşısında şaşırdım. "Neden üzeyim ki o benim en iyi arkadaşım ve onu çok seviyorum. Hem sen benim diğer arkadaşlarım hakkında hiç böyle şeyler dememiştin. Filiz'in ne özelliği var?" "Filiz baban gibi gülüyor." Dedi ve gözleri uzaklara daldı. Bu tek cümle bana cevap olarak yetti. Filiz'in o eşsiz, insana yaşam sevinci veren gülüşü gözümün önüne geldi. Bana kalırsa ölümcül hastalıklarla boğuşan hastalara motivasyon olarak bile kullanılabilirdi bu gülüş ve eminim onları da hayata bağlardı. Çünkü ben de bir zamanlar ölümcülük bir hastalık olan şiddetle boğuşuyordum ve beni iyileştirmişti.

Filiz ile okula beraber gidip geliyorduk. Bir gün öyle olmadı. Okulun bittiğini, evlerimize gidebileceğimizi haber veren ve benim en çok sevdiğim zil çaldı. Filiz çantasını hemen koluna taktı ve hızlı adımlarla sınıftan çıkıp gitti. Ben kitaplarımı topluyordum. Beni beklemesi için arkasından ne kadar seslendiysem duymadı ya da duymazlıktan geldi.

Evlerinin önünden geçerken kapıda annesini gördüm. Annesi Filiz'in yanımda olmadığını görünce telaşlandı. Nereye gittiğini sordu. Başımı önüme eğerek mahcup bir ifadeyle bilmediğimi söyledim. Endişeli bir şekilde iç çekip "Nereye gitti acaba bu deli kız?" dedi. Bana eve gitmemi söylese de görevini yerine getirememiş gibi bir suçluluk ifadesine kapılarak kendimi beklemeye mecbur hissettim. İstesem de gidemezdim zaten. Bahçede birlikte beklemeye başladık.

Filiz uzaktan göründüğünde "Geliyor." Diye sevinçle bağırdım. Belgin teyze hemen kapıya koştu. Ben de arkasından tabi. Filiz'e tatlı sert bir ifadeyle "Neredesin sen?" diye sordu. Filiz annesinin sorusunu duymamış gibi bana döndü ve "Hadi sen eve git istersen. Annen merak etmiştir seni." Dedi. Benim tepki vermediğimi görünce yerde duran çantamı elime tutuşturarak beni zorla eve yolladı. Annesine baktığımda bize gülümsüyordu.

Ertesi sabah ilk işim ona dün nereye gittiğini sormak oldu ama o cevap vermedi. Okul çıkışını beklemem gerektiğini söyledi. Bütün gün ısrar etsem de ağzından tek kelime bir şey çıkmadı.

Okul çıkışı ev yolundan başka bir yola saptı. Ona yanlış yöne girdiğini söyledim. Dün nereye gittiğini öğrenmek istiyorsam bu yoldan gitmemiz gerektiğini söylediğinde hemen o tarafa yöneldim. Yolda birkaç kez daha nereye gittiğimizi sorsam da sabırlı olmamı gidince her şeyi öğreneceğimi söyledi. Sabır bana en zor gelen şeydi. Gittiğimiz yolun aşağıdaki büyük parka çıktığını biliyordum ama parka neden gidiyorduk. Filiz benden ne saklıyordu meraktan ölmek üzereydim. Onun ne kadar inatçı olduğunu bildiğimden söylemesi için daha fazla ısrar etmeyerek yolun bizi nereye götüreceğini merakla beklemeye başladım.

İnstagram: bzkrtmslm1

Yakın zamanda instagramdan çok güzel çekilişler olacak. Takip etmeyi unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro