Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

FİKRET KONÇER

"Eğer bir kaptansanız önemli olan gemiyi limana sağlam bir şekilde getirip getirmediğinizdir. Yolda yakalandığınız fırtınalar kimsenin umurunda değildir."

Şarkı: Bu Benim Hayatım- Sagopa Kajmer

KASIM 2030

İstanbul

Yağmur damlalarının pencereye vururken çıkardığı tıkırtılarla, şöminede yanan odunların çıtırtıları ritim tutturmuştu. Sonbahar, bulutlara gözyaşlarını dökmeleri için zulmediyordu sanırım. Bitmek bilmeyen yağmurlar vardı. Sonbaharın çılgın çocuğu rüzgâr kapıları, pencereleri dövüyordu. Islığa benzer sesler çıkarmayı da ihmal etmiyordu. Bu sıkıcı gecelerde ben genelde şöminemin başında oturur, kitap okurdum. Zaten çok da bir seçeneğiniz olmazdı. Evde yalnız otururken. Özellikle de benim gibi insan içine karışmayı sevmeyen hatta bundan kaçan bir insansanız, kitap okumak zamanla en büyük meşgaleniz oluyordu.

O gece de çok sevdiğim kütüphaneme yeni bir üye eklemek için yine şöminenin başındaki koltuktaydım. Dünya ile irtibatımı kesmiş, kitabımı okuyordum. Kitaba kendimi öylesine kaptırmıştım ki, bana seslenen Hasan Efendiyi görünce korktum. Hasan Efendi kâhyamdı. Evdeki bütün işlerle o ilgilenirdi. Ben neredeyse hiçbir şeye elimi sürmezdim. Çok çalışkan bir adamdı. Yıllardır yanımdaydı ve bana çok hizmeti olmuştu ama ben ona bu saatlerde özellikle de kitap okurken beni rahatsız etmemesini defalarca söylemiştim. Şimdi gelmiş yanı başımda dikiliyor ve sanki bir şeyler söylüyordu.

Düşüncelerimden sıyrılıp ne dediğini anlamaya çalıştım. "Çınar bey bu saatte özellikle de kitap okuma saatinizde sizi rahatsız etmemem gerektiğini biliyorum. Ancak Fikret Konçer isimli bir bey ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Ona bu saatte evde randevu vermenizin mümkün olmadığını, yanlış anlamış olabileceğini ve yarın ya da başka bir zamanda gelmesini söyledim. Ama dediğim gibi ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Randevusu varmış öyle diyor. O kadar çok ısrar etti ki size sormak istedim." Kâhyanın söyledikleriyle bir an duraksadım. Bu randevuyu ben de tamamen unutmuştum, hem ben neden bu saate hem de eve randevu vermiştim ki.

Hatırladım, Fikret Konçer bugün şirketteyken sekreterime ulaşmış ve günlerdir istediği gibi randevu tarihi ve yeri istemiş, ben de onun bu isteğini daha fazla ertelemenin kabalık olacağını düşündüğümden akşam evde buluşmak için randevu vermiştim. Eve geldiğimde yağan yağmuru görünce Fikret beyin bu akşam evden çıkmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Bu düşünceye kendimi o kadar inandırmıştım ki randevunun olduğunu bile unutmuştum. Benden cevap bekleyen Hasan Efendiye "Fikret Beyi hemen içeri alın." Dedim. Sesim biraz telaşlıydı. Misafirimize ayıp ettiğimizi düşünüyordum.

Fikret Bey sanat camiasından değer verdiğim ender isimlerdendi. Okyanus yapımcılık isminde bir yapım şirketi vardı. Genelde kendi yazdığı senaryoları çeker, film yapardı. Senarist, yönetmen ve yapımcı olarak harika işlere imza atmış biriydi. Üstelik çektiği bütün filmlerin galasına beni de davet etmişti. Onun sevdiğim yönlerinden biri de bütün bu başarılara rağmen mütevazılığı elden bırakmıyor olmasıydı. İşte bu başarılı ve mütevazı adam karşımda durmuş bana sıkmam için elini uzatmış bekliyordu. Kıpırdayan dudaklarına bakılırsa bir şeylerde söylüyordu ama ben hiçbir şey anlamamıştım. Hemen ayağa fırladım, elini sıktım. Ona oturması için karşımdaki koltuğu gösterirken ıslandığını fark ettim. Bardaktan boşalırcasına yağmurun yağdığı, rüzgârın ıslıklarla türkü tutturup bir dilenci gibi kapıları dövdüğü bu akşamda bu adamı sıcak evinden kalkıp buraya gelmeye ikna eden sebep neydi acaba? Zira kendisinin evli ve iki çocuk sahibi, iyi bir baba olduğunu biliyordum. Şakaklarından yağmurlar sızarken biraz da mahcubiyetle "Nasılsınız Fikret Bey?"diye sordum.

"Kapıda bekletilmesem daha iyi olabilirdim aslında ama önemi yok." Dedi gülümseyerek. Yüzündeki gülümseme sahteydi. Sözlerinin iğneleyiciliğini yumuşatmak için yüzüne yerleştirmişti bu sahte gülümsemeyi. Ama ben sahte gülümsemeleri ne zaman görsem tanırdım. Çünkü ne zaman görsem sinirlerimi bozardı. Bu kez de öyle oldu ve kendimi tutamadım.

"Biliyorsunuz ki birilerine evimde özellikle de akşam bu saatlerde randevu vermek pek yaptığım şeyler değildir. Verdiğim randevuların birçoğunu da unuturum. Sekreterim de mesai saatleri dışında olduğundan bu randevuyu hatırlamam çok zordu." Dedim bu konuyu daha fazla uzatmaması gerektiğini ifade eden bir umursamazlıkla. İnsanlara böyle tepeden konuşmayı sevmezdim. Özellikle de böylesine başarılı olup mütevazılığını koruyabilen insanlara ama sahte gülüşü sinirlerimi bozmuştu.

"Bilmez olur muyum hiç? Açıkçası randevu yeri olarak kimseyi misafir dahi almadığınız bu malikâneyi seçmiş olmanıza ben de çok şaşırdım. Hatta sekreterinize birkaç defa emin olup olmadığını sordum. Nezaketiniz için teşekkür ederim Çınar Bey. Biraz da filmlerimden konuşmak istiyorum. Son filmimin galasını geçen ay yapmıştık. Siz de ordaydınız, hatırlıyorsunuzdur. Filmi nasıl bulmuştunuz? Gala da pek sohbet imkânı bulamamıştık." Cümlelerini ardı ardına sıralıyordu. Kelimeleri öyle güzel kullanıyordu, öyle yumuşak bir üslupla konuşmaya başlamıştı ki beni şaşırtmıştı. Fikret Bey insanları iyi gözlemleyen, çabuk tanıyan bir adamdı. Sert bir üslubun benimle konuşurken işe yaramayacağını anlamış olmalıydı ki hemen bundan vazgeçti.

Zeki insanlar da böyle yapardı zaten. Eğer bir seçenek sizi sonuca götürmüyorsa hemen vazgeçip başka bir seçeneğe yönelmek en doğrusuydu. Fikret Bey şimdi de "Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır." Taktiğini kullanacaktı. Ama hala niçin geldiğine dair hiçbir ipucu vermemişti. Herhalde bu yağmurlu ve soğuk sonbahar akşamında, aile sıcaklığını, sırf benim şu an vizyonda olan filmi hakkındaki düşüncelerimi öğrenmek için bırakmamıştır, diye düşünüyordum. Fikret Beyin benden bir cevap beklediğini fark ettim.

"Belki biliyorsunuzdur. Sadece sizin galalarınıza katılıyorum. Çünkü gerçekten filmlerinizi beğenerek izliyorum. Gerek görüntü kalitesi, gerek oyuncu seçimleri olsun çok başarılı buluyorum. Ama bence sizin filmlerinizin en başarılı olduğu, insanları içine çekmeyi başaran kısmı kesinlikle senaryodur. Senaryolarınızı yaşanmış, gerçek hikâyelerden seçiyor olmanız filmlerinize olan ilgiyi daha da katlıyor. Çünkü insanlar artık okuduğu kitapta, izlediği dizi ya da filmlerde kendilerinden bir şeyler bulmak istiyorlar. Doğrusu siz de bu hikâyeleri bulmakta oldukça başarılısınız. Her filmin sonunda bizi şaşırtmanız da ayrıca başarılı olduğunuz başka bir nokta ki bence en zoru da budur. Her filmden sonra daha çok üstüne koymanız gerekiyor çünkü insanlar hep daha fazlasını istiyor. Siz de bu yolda gayet başarılısınız. Kısacası yine harika bir filmdi. Tebrik ederim."

Böylesine uzun bir değerlendirme beklemiyor gibiydi. Filmlerinin detaylarına bu kadar hâkim olmam onu mutlu etmiş gibiydi. Bu mutluluk yüzünde oluşan tebessümle daha da belirginleşiyordu. Bu kez sahte de değildi gülümsemesi.

"Bu güzel değerlendirme için çok teşekkür ederim. Sizin de dediğiniz gibi her filmden sonra beklenti daha da artıyor. Daha iyisini yapmak şart oluyor. Üstelik de her filmin sonunda izleyiciyi şaşırtmak çok zor oluyor. Bu yüzden yeni filmimde buna bir ara vermek istiyorum. Demek istediğim bu kez filmin sonunda seyirciyi şaşırtmak istemiyorum. Herkesin sonunu bildiği bir hikâyenin bu kez sonuca nasıl geldiğiyle şaşırtmak istiyorum. Artık yeni bir şeyler denememin zamanı geldi diye düşünüyorum."

Giderek merakım artıyordu. Acaba neyin peşindeydi? Belli ki bu akşam benden bir şeyler istemek için buradaydı. Henüz ne olduğunu söylememişti. Bense onu kibar bir şekilde reddetmenin yollarını düşünmeye başlamıştım bile. Her ne kadar o başarılı ve sevdiğim bir yönetmen olsa da benim olan şeylerin filmlerde ve ya dizilerde kullanılmasına izin veremezdim.

"Yeni bir şeyler denemek elbette iyidir. Rutinleşmiş şeyler can sıkar ve insanın enerjisini olumsuz etkiler. Fakat yeni şeyler denemenin güzel ve cazibeli tarafları olduğu gibi riskli tarafları da vardır. Sizin seyirci kitleniz sonu sürprizli biten hikâyelerinize alışmışken şimdi sonu en başından belli bir hikâyeyi onlara sunduğunuzda bu durumu yadırgayabilirler. Belki de onlar aslında oyunculara ne olduğuyla değil de filmin sonuna kadar süren o heyecanlı bekleyişle ilgilenip, onu yaşamayı seviyorlardır. Neden sonunu bildikleri hikâyeyi oturup izlesinler ki?"

Bunları sormamı beklemiyormuş gibi duraksadı. Bir süre etrafına bakındı. Gözleri odanın kitaplıklara ayrılmış kısmına takıldı. Sanırım bir şeyler arıyordu. Ayağa kalktı, kitaplıklara gitti. İşaret parmağının tersini bir raftaki kitapların hepsinin üzerindeki kitaplarda kaydırdı ve sordu;

"Bu kitapların hepsini okudunuz değil mi ve aralarında eminim ki sonu belli olan geçmişi anlatan hikâyeler de vardı ama siz onları okumaktan vazgeçmediniz. Çünkü merak ediyordunuz. İnsanlarda merak ediyorlar ve yeni filmimde aynısı olacak. Herkesin merak edeceği, öğrenmek istediği bir hikâyeyi filme uyarlamak istiyorum. Biliyor musunuz tam da böyle bir hikâye biliyorum."

Kitaplara göz gezdirdim. Raflara dizilmiş renk renk kapaklardan oluşmuş, bazıları ince bazıları ciltlerden oluşan, yerli ve ya yabancı yazarların yazmış olduğu kitaplardan oluşan binlerce kitap vardı.

"Haklısınız elbette kitaplarım arasında sonu belli olan hikâyelerde vardı. Yine de onları okumaktan vazgeçmedim. Sanırım bunun nedeni sizin de dediğiniz gibi meraktı. Doğrusu sizin bahsettiğiniz, herkesin merak edeceği, şu yeni filmin konusunu oluşturacak hikâyeyi de merak etmeye başladım. Kimin hikâyesi olduğunu bilmek isterim ama siz yine de söylemeyin. Korkarım ki kendimi tutamayıp sizden önce gidip araştırabilirim."

Beni ikna edişiyle muzaffer bir komutan edası takınarak gelip karşımdaki koltuğa oturdu. Şimdi sıra asıl konuya gelecekti sanırım. Artık zeminini hazırladığına göre ne istediğini söyleyecekti.

"Maalesef kim olduğunu sizden gizleyemem. Çünkü buraya geliş sebebim sizden yeni filmime konu olacak hikâyeyi anlatmanız. Sizin hayat hikâyenizi film yapmak istiyorum."

Doğru mu duymuştum acaba? Fikret Bey benim hikâyemi yazmak istediğini mi söylemişti? Bunu anlamak için yüzüne baktım. Sanki kafamdan geçen soruları duyuyormuş gibi gözleriyle onay verdi. Geldiğinden beri sözü uzatarak benim merakımı arttırmış ve en beklemediğim anda ne istediğini söyleyerek ben de şok etkisi yaratmıştı. Sanırım tam da böyle bir şok yaratmak istemişti ki ağzını neredeyse kulaklarına vardıran bir gülüş vardı yüzünde. Bu adam iyi bir strateji uzmanı gibi hareket ediyordu ama ben her ne kadar hikâyemi insanlara duyurmak, onlara avaz avaz bağırmak istesem de bunu yapmaktan tam anlamıyla emin değildim.

"İnsanlar benim hikâyemle neden ilgilensinler ki? Üstelik birçok gazeteci benim hakkımda neredeyse her gün kendini beğenmiş, ukalanın teki, insan içine karışmaktan kaçınan bir yabani gibi bir sürü hakaret içeren saçma haberler yaparken. Ben bir izleyici olsam sürekli böyle lanse edilen ve aksini iddia edecek veya kendisini savunacak hiçbir açıklama yapmayan bir adamla zerre kadar ilgilenmezdim. Daha önce de hikâyemi yazmak ya da film yapmak isteyen diğer insanlar gibi sanırım sizi de hayal kırıklığıyla göndermek zorunda kalacağım. Kusura bakmayın lütfen."

Ben daha fazla uzatmadan onun kalkıp gideceğini düşünürken o oturduğu koltuğa daha çok yayıldı. Bu demek oluyordu ki bu cevaba hazırlıklıydı. Kendi cevabını da hazırlamış olmalıydı ki hemen söze başladı.

"Yanılıyorsunuz. İnsanlar merak ediyorlar. Hem aralarında benim gibi olanlarda var. Sizin magazin sayfalarında yazıldığı gibi biri olmadığınıza inanlar da var. Sizi insanlardan uzak durmaya, kendi kabuğunuzda yaşamaya yönelten sebepler olduğunu düşünüyoruz ve onları öğrenmek istiyoruz. Sadece bunlar da değil. Merak ettiğimiz bir sürü farklı konu var. Mesela daha otuz sekiz yaşında olan, ailesinden miras kalmadan, kendisinin kurduğu işi yöneten bir adamın nasıl olup da Türkiye'nin en zengin iş adamlarından biri olduğunu öğrenmek için can atan binlerce belki de milyonlarca insan vardır. Bence en çok da bu servetin yedi yıl gibi çok kısa bir sürede oluşmuş olması onların merakını cezp ediyordur."

Cümlesini bitirmesini zar zor bekledim. Bir yerden benim sinirlerimi bozan şeyleri öğrenmiş olmalıydı. Özellikle de şu yedi yıl mevzusunda kendimi tutamadığımı, hemen sinirlendiğimi galiba biri ona söylemişti. Bu kez sakin kalmalıydım. Sakin kalıp düşünmeliydim. İnsanların beni Fikret beyin söylediği genç yaşta hem de yedi yılda servet sahibi olan ya da magazinin anlattığı gibi kendini beğenmiş, ukalanın teki birisiymişim gibi tanımalarını istemiyordum. Eğer hikayemi insanlara aktarması için birilerine anlatacaksam bu ülkede bu işi yapacak en doğru adam karşımda duruyordu.

Hayatım kısa bir film gibi gözlerimin önüne gelmeye başladı. Yaşadığım acılar, mutluluklar hepsini teker teker hatırlıyordum sanki. Annem, Filiz, yurt, ustam, ilk iflasım ve daha binlerce hatıra. Bu kısa çaplı geçmişe yolculuktan çıkıp şimdiki zamana tekrar geldiğimde, ben de yarattığı etkiden duyduğu memnuniyeti fazlasıyla belli eden Fikret Konçer' in bana kitlenmiş bakışlarıyla karşılaştım. Bu haliyle avını yemek için çalıların arasında, gözlerini avından ayırmadan pusuda bekleyen bir aslan gibiydi. Vereceğim cevabı sabırsızlıkla bekliyordu.

"Kimden öğrendiniz bilmiyorum ama beni rahatsız eden konuları iyi öğrenmişsiniz. Bu rahatsızlığım sadece kötü bir insan olarak anılmaktan değil, beni bugünlere gelmem için yetiştirmiş ve bir sürü fedakârlık yapmaktan geri durmamış insanların haklarının yeniyor olması da son derece can sıkıcı. İnsanlara her şeyin göründüğü gibi olmadığını anlatmanın zamanı geldi sanırım. Size hikâyemi anlatacağım siz de insanlara."

Fikret Bey istediğini almış olmanın verdiği heyecanla havaya sıçradı. Elini uzattı ve;

"Göreceksiniz Çınar Bey insanlar sizin gerçekte nasıl biri olduğunuzu öğrenecek ve sizin samimiyetinize inanacaklar. İnanıyorum ki sizi çok sevecekler."

Fikret Beyin böylesine mutlu olmasını beklemiyordum. Çocuklar gibi heyecanlanmıştı. Elimi öylesine kuvvetli sıkmıştı ki hafif bir tebessümle ellerine bakmıştım. O da durumu anlayıp hemen elimi serbest bırakmıştı. Hikâyemi bu adama anlatmamın doğru karar olduğuna bir kez daha kanaat getirmiştim. İçimden bir ses bu adamın hikâyeme gereken önemi vereceğini söylüyor ve ben daha önce de defalarca kez yaptığım gibi iç sesime inanmayı tercih ediyordum.

İnstagram: bzkrtmslm1

Yakın zamanda instagramdan çok güzel çekilişler olacak. Takip etmeyi unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro