Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

BEKLEMEK

"Dünya'nın en zor işi beklemek olabilir. Ne olacağı bilmeden öylece beklemek."

Beni en çok yoran şey belirsizlikti ve hiçbir şekilde babandan haber alamıyordum. Baban giderken ne bir telefon ne de bir adres bırakmıştı. Yapabileceğim tek şey beklemekti. Babandan küçücük bir haber bekliyordum. Ne olduğunun önemi yoktu. Bu belirsizliğin artık bitmesini istiyordum. Eğer ailesi için benden ayrıldıysa bunu bilmeye hakkım vardı ama onu söylemek için bile aramamıştı. Her geçen gün umudum azalıyordu. Gaziantep' e gitmeyi bile düşünmüştüm ama koca şehirde onu bulmak imkânsız gibi bir şeydi.

Artık beklemek zulüm olmuştu ve beklediğim her gün bana bir şeyi çok iyi öğretmişti. Ben artık Cenk olmadan yapamıyordum. Aşk neden bu kadar kutsalmış çok iyi anlamıştım. Çünkü aşk yokken bir cesetten farksızsın. Bir ölü gibi yaşıyordum ve gerçek mutluluktan bir haberdim. Babanın hayatıma doğan bir güneş olduğunu düşünmüştüm ama galiba o bir saman aleviydi. Hızlıca yanıp parlamış ve sönmüştü.

Bir gün, artık kendimi iyice terk edildiğim fikrine alıştırdığım bir gün hastane çıkışında babanı gördüm. Onu gördüğüm ilk gün beklediği yerde duruyordu yine. İçimde bir hareketlilik başladı. Kalbim sanki durmuştu da yeniden atmaya başlamıştı. Babana koşup sarılmayı düşündüm ama yüzüne biraz bakınca bu fikirden vazgeçtim. Yorgun görünüyordu. O insana yaşama sevinci veren enerjisi yoktu. Yüzünde o muhteşem tebessümü de yoktu. Ona doğru yürümeye başladım. Birden yağmur damlaları düşmeye başlamıştı. Ne söyleyeceğini o kadar merak ediyordum ki.

Yağmur şiddetini arttırıyordu. Babana "Merhaba" dedim. Baban konuşmak yerine bana sarıldı. Bu sarılma beni öyle rahatlattı ki. Sanki beynimde oluşan fikir tümörünü bir anda söküp aldı. Baban birden geri çekildi. Bu ani hareketi beni korkuttu. Elini ceketinin cebine attı. Kalbim ritmini arttırmaya başladı. Yoksa o düşlediğim an gelmiş miydi? Cebinden kırmızı, kadife bir kutu çıkardı. Bu bir yüzük kutusuydu. Kutuyu açtı. İçinde altın bir yüzük vardı. Çok güzeldi. Sonra bir şiir okudu. Hala aklımda.

"Gel güneşim ol desem
Geceler sensiz geçmez
Gel mehtabım ol desem
Günler sensiz geçmez
Gel! Ey güzel kadın!

Gönlüme sultan, hayatıma anlam ol. "

Beni şok etmişti. Heyecandan boğazım düğümlenmişti. Tam ondan umudumu kesmişken o karşıma evlilik teklifiyle çıkmıştı. Cevabım tabi ki evet oldu. Hem de defalarca evet deyip ona sarıldım. Yüzüğü parmağıma taktı ve şöyle dedi. " Bu yüzük sadece evli olduğunun simgesi değil. Bu yüzük parmağında olduğu müddetçe kalbinin bana ait olduğunu bileceğim. O yüzden kalbinde bana hissettiklerin durdukça bu yüzüğü parmağından çıkarmanı istemiyorum. " Babanın bu sözünü hiç unutmadım. İşte bu yüzden hala bu yüzüğü çıkarmadım.

Babanla bir çay bahçesine gittik. Evlilik teklifiyle beni hala sevdiğini göstermişti. Ama aklımda hala dönüp duran sorular vardı. Bu soruları sorma ihtiyacı hissettim. Hepsine tek tek cevap verdi. Beni uzun süre aramayışının sebebi tahmin ettiğim gibi ailesinin beni istememesiymiş. Uzun süre ailesine benim iyi biri olduğunu anlatıp ikna etmeye çalışmış. Ama ne dediyse annesini ikna etmeyi başaramamış. Sonunda dayanamayıp " Ya Fulya bu eve gelin gelir ya da ben bu evden giderim. Bir daha da dönmem." Demiş bütün öfkesi ve ciddiyetiyle. Bu sözünün üzerine annesi ağlamaya, onu ikna etmeye çalışmış. Ama babanın ne kadar ciddi olduğunu anlayınca onay vermek zorunda kalmış.

Babaannenin mecbur kalarak onay vermesi beni rahatsız etmişti. Bu rahatsızlığımı Cenk' e anlattım. Anne ve babasının köyde yaşadığını bizim ise şehir merkezinde bir evde oturacağımızı söyledi. Tamam demiştim ama bu konunun ileride karşıma bazı problemler çıkaracağını da biliyordum. Bu problemler babanla birlikte olduğum müddetçe beni korkutmuyordu. Baban o gece Gaziantep'i aradı. Düğün hazırlıklarına başlamak için babandan haber bekliyorlarmış. Olayların bu kadar hızlı gelişmesini beklemiyordum. Bu durum beni biraz korkutmuştu.

Hastane ile konuştuğumda askeri hastanede çalıştığımız için sadece askeri hastanelere tayin isteyebileceğimizi öğrendim. Bu çok kötüydü. Çünkü Gaziantep'te askeri hastane yoktu. Baban eğer istersem çalışmak zorunda olmadığımı söyledi. Teklifini düşünüp kabul ettim. Çalışmak, özellikle de hastane de çalışmak inanılmaz yorucuydu. Askeri hastane de çalıştığımızdan gelen askerlerin birçoğu bizden başlayarak hastanede gördükleri bütün kadınlara sarkıntılık ediyordu. Bu durum yüzünden baban rahatsız olmuştu. Bana birkaç defa işi bırakmayı teklif etmiş ama ben kabul etmemiştim. Oysa şimdi gerçekten yorgun olduğumu anlamıştım. Bu işi artık yapmak istemiyordum. Cenk ile evlenip çocuklarımızı büyütmek fikri bana daha cazip geliyordu. Hastaneye istifamı verdim. Bu karar babanla birlikte olduğum süreçte verdiğim en yanlış karardı. Sonrasında çok pişman olacaktım.

Birlikte Gaziantep'e gittik. Babaannen ve deden bir ay içerisinde bu düğün işini yapıp bitirmek istiyorlardı. Hazırlıklara başlamışlardı. Ben ve Cenk'i önce düğün için salon gezdirmeye götürdüler. Ancak ben kapalı yerdeki düğünleri çok sevmediğimden mümkünse kır düğünü olup olamayacağını sordum. Babaannen hemen "Zaten bizim misafirlerimiz salonlara sığmazdı. Açık hava olması daha iyi." Diyerek kabul etti. Beni desteklemesi beni memnun etmişti. Düğün için yer belirlendikten sonra gelinlik beğenmeye götürüldüm. Her şeyin bu kadar hızlı gerçekleşmesi beni tedirgin ediyordu.

Gelinlik beğenmem o kadar kolay olmamıştı. Belki de o yıllarda Gaziantep'te gelinlik satan bütün iş yerlerini gezmişizdir. Sonunda beğendiğim gelinliğin fiyatını duyduğumda küçük çapta bir şok yaşadım ama babaannen sıradan karşıladı. Bana küçük bir şehri kalkındırmaya yetecek kadar altın aldılar. Kulağım, boynum, kollarım ve parmaklarım sarı renge büründü. Altının ağırlığı altında ezildim. Bana bu kadar kıymet verilmesi beni çok onurlandırdı.

Babanların geleneklerine göre nikah düğünden önceki bir tarihte yapılıyor ardından imam nikahı yapılıyor en sonda düğün yapılıyordu. Biz de bu sırayı takip ettik. Nikah salonunda çok fazla kişi olmayınca içimi bir burukluk kapladı. İnsan hayatının en özel anlarına şahitlik eden, anne babasının, hiç olmazsa bir akrabasının olmasını istiyordu. Benim kimsem yoktu. Bir kez daha kimsesiz olmanın burukluğunu yaşamıştım. Nikah memuru o malum soruyu sorduğunda "Evet" kelimesinin hiç bu kadar mutlu çıktığını duymamıştım ağzımdan. Babanın ayağına basmayı ihmal etmedim. Hem de öyle bir bastım ki beni habersiz bırakıp delirttiği günlerin acısını çıkarttım. O sinirlenmedi bile. Alnıma sevgi dolu bir buse kondurdu. Resmi nikâhımızın kıyıldığı gün içerisinde imam nikahı da yapıldı. Bir hafta sonra düğünümüzün yapılacağı haberi verildi.

Deden bize şimdi oturduğumuz bu evi satın aldı. Ev eşyalarının hepsini ben seçtim. Babaannen eve sadece kadının müdahale etmesi gerektiğini söylüyordu. Dediğine katılmasam da bir şey söylemedim. Eşyaları almak için yine en pahalı yerlere gittik. Bizim mutluluğumuz için bu kadar cömertçe davranılması beni sevindiriyordu. Çok sonra anladım ki aslında her şey bizim için değil. Babaannenin o çok değer verdiği ailenin saygınlığı içinmiş. Aslında alınan tüm eşyalar diğer akrabalara gösteriş yapmak için en pahalılarından seçiliyordu. Gösteriş onlar için her şeyden önemliydi. Kadınlar zenginliklerini birbirlerinin adeta gözüne sokmaya çalışıyordu. Bu olay bana her zaman olduğu gibi görgüsüzlükten başka bir şey ifade etmedi.

Düğüne bu kadar az kalması beni çok strese soktu. O zamanlarda aşırı gergin ve sinirli olduğumu hatırlıyorum. En ufak bir pürüz çıksa sanki düğün iptal olacakmış hissine kapılıp sinirleniyordum. Neyse ki baban o zaman da sakin kalarak durumu idare etmişti.

Düğün günü tam bir koşuşturmacaydı. Sabah erkenden kuaföre gittik. Benim gibi telaşlı gelinlerle doluydu ortalık. Bir an önce sıranın bana gelmesini beklerken çok gerilmiştim. Kuaföre birkaç öfkelendiğimi hatırlıyorum. Makyajım ve saçım bittiğinde baban beni almaya geldi. O da damat tıraşı olmuştu. Bana çok güzel olduğumu söyledi. Ama o kadar gergindim ki bir an önce düğünün başlayıp bitmesini istiyordum. Bu yüzden babanın iltifatlarını bile duymadım.

Kuaförden fotoğrafçıya geçtik. Fotoğraf çekimi sırasında baban baya sinirlendi. Fotoğrafçının istediği pozlar ona çok saçma geldi. Ben de babanla aynı fikirdeydim. Daha nostaljik ve daha güzel pozlar verdik. Pozların nasıl olacağına baban karar vermişti .

Nihayet düğün alanına gitmek için hazırdık. Düğün için büyük bir yeşil alan tutulmuştu. Bütün organizasyonu babaannen yapmış, deden yine sadece olayın maddi boyutuyla ilgilenmişti. Bütün davetlilerin gözü üzerimdeydi. Herkes soylu Versay ailesinin gelinin kim olduğunu merak ediyordu. Genç kızların bana kıskançlık dolu bakışlarını gördüm. Özellikle bazılarının bakışlarında nefret vardı. Onların Cenk'in kuzenleri olduğunu sonradan öğrendim. Bana öyle bakmalarının sebebi ise saçma gelenek ve görenekleriydi. Aileye dışarıdan gelen, akraba olmayan, ilk gelin bendim. Kuzenlerinin hemen hepsi Cenk ile evlenmenin hayallerini kurmuş. Cenk onların gözünde bir ağadan farksızmış. Onlarda ağa karısı olmayı dünyanın en büyük mutluluğu sanıyorlardı. Yüzlerindeki o nefret beni başta üzse de sonra onları daha çok kıskandırmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Onun benim olduğunu o küçük töre dolu kafalarına kazımaları gerekiyordu.

Düğün dansımızı Esin Engin'in söylediği "Bana Ellerini Ver" şarkısıyla yaptık. Şarkıyı baban seçmişti. Ben de çok sevmiştim. Dansımızı ederken babana yaklaşabildiğim kadar yaklaştım. Onunla tek vücut olduğumu herkese göstermeye çabalıyordum. Baban dans ederken kulağıma "Ölene dek seni seveceğim." Dedi. Sanki akrabalarının bakışlarını gördüğümü anlamış ve beni rahatlatmaya çalışmıştı. Amacına hemen ulaşmıştı. Bu sözüyle adeta bir pamuk gibi hafifledim. Kendimi müziğin ezgisine ve babanın kollarına bıraktım. Düğünümüz o andan sonra bir peri masalına dönüştü. Sadece içimden geldiği gibi davranmanın o tatlı tadını almıştım. Baban düğünümüzde bile bana o usta öğreticiliğiyle bir şey öğretmekten vazgeçmiyordu. Başkalarını kıskandırmak ya da onlara gösteriş yapmak aptalcaydı. İnsan nasıl istiyorsa öyle yaşamalıydı.

Düğünün en sıkıcı taraflarından biri de bütün akrabalarla tokalaşmak zorunda olmamdı. Misafirlerin bir türlü ardı arkası kesilmeyince düğüne ne çok misafir geldiğini anladım. El öpmekten dudaklarım kurumuştu. Hiç tanımadığım insanlar sahte gülücükler saçıyor onlara düğüne geldikleri için teşekkür ediyordum. Bütün bunlar bana çok sahte gelmişti.

Düğünün ertesi günü balayı için Bodrum'a gittik. Bir haftalık bir balayı yapacaktık. Otelimiz harikaydı. Deniz, kum ve güneşin muhteşem uyumuna bir de babanla olmanın mutluluğu eklenmişti. Hala evli olduğuma inanamıyordum. Her şey bir masal kadar güzeldi.

Baban beni yat turuna çıkarmıştı. Deniz, koylar ve doğa müthişti. Her gün yüzebildiğim kadar yüzüyordum. Denizin güzelliği beni büyülüyordu. Berrak ve mavi olması beni kendisine çekiyordu. Bir gün babanla plaj voleybolu turnuvasına katıldık. Herkes çiftler halinde katılmıştı. Herkes birbirine bağırıp çağırırken baban ve ben sadece eğlenmeye, anın tadını çıkarmaya çalışıyorduk. Finale kadar yükseldik ancak sporcu bir çifte yenildik. Kazananları tebrik ettik ama hiç üzülmedik.

Benim için en unutulmaz anlardan biri de dalış yaptığımız gündü. Denizin altına indiğimizde yepyeni bir dünyaya ışınlanmış gibiydim. Su altı canlıları gibiydik. Yanımızdan balıklar, ahtapotlar ve denizanaları geçiyordu. Sanki biz de onlar gibi deniz canlılarıydık. Ben daha derinlere inmek bu gizemli dünyayı her yönüyle keşfetmek istiyordum. Baban beni engelledi. Daha derinlere dalmanın ölümcül olabileceğini el işaretleriyle bana anlattı.

En çok korktuğum an babanın yamaç paraşütü diye tutturduğu zamandı. Ne söylediysem onu bu fikirden vazgeçiremedim. Aksine yine o beni ikna etmeyi başardı. Gerekli bütün işlemleri yaptıktan sonra bir yamaçtan kendimizi aşağı bıraktık. Havada süzülmek çok korkutucuydu. Zaman geçtikçe alışmaya başladım. Kollarımı yana açtım ve bir kuş gibi uçmaya başladım. Dünyanın havadan ne kadar güzel göründüğümü fark ettim. Biz insanların ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu havadayken anladım. O koca gemiler, yatlar ancak bir parmak kadar gözüküyordu. Adrenalin dolu bir aktiviteydi ama bir daha yapmamaya yemin etmiştim. Korkudan küçük dilimi yutmuştum. Yere indiğimizde hala dizlerim titriyor, baban benle alay ediyordu. Sakinleşip kendime geldiğimde ona birazda tarihi yerleri gezme teklifinde bulundum. Kabul etti.

İlk olarak Bodrum kalesine gittik. İnsanların eskiden böylesi devasa yapıların ardında kendini güvende hissetmesi bana ilginç geldi. Şimdilerde insanlar böyle yapılara ihtiyaç duymuyorlardı. Uçaklar icat edildiğinden beri kaleler önemini kaybetmişti.

İkinci durağımız Antik tiyatro oldu. Burası bana babanla oynadığımız oyunu hatırlattı. İnsanlar çok uzun zaman önce tiyatro sanatını toplumu eğlendirmek, onlara dersler vermek için kullanmışlardı. Gözlerimi kapayıp Cenk ile kendimi Antik Yunan kıyafetleri için coşkulu seyirci kalabalığı karşısında oyunumuzu sergilerken hayal ettim. Baban ne yaptığımı anlamış olmalıydı ki sahnedeki bir kalıntının üzerine çıktı ve bağırarak şunları söyledi "Sen! Güzel kadın sana diyorum." Gözlerimi açıp ona baktım. "Sen bütün sanatçılar bir araya gelip bir eser yapsa, sen onların yapabileceği eserden çok daha güzelsin." Dedi sanki tiyatro oyunundaymışız gibi. Elimi kaldırıp işaret parmağımla onu gösterirken "Sen genç adam! Eros'un bütün oklarını kalbime saplasan yine de bu kadar sevemezdim seni." Dedim. Baban olduğu yerden inmiş, gelip beni öpmüştü.

Tarihi yerleri de gezdikten sonra ayrılma zamanı gelmişti. Bodrum'un büyüleyici güzelliğinden, sevgilisinden ayrılan bir kadın gibi ayrıldım. Babana mutlaka tekrar gelmemiz gerektiğini söyledim. "Elbette geliriz." Dedi. Denizinin maviliğini, güneşinin parlaklığını ve koylarının el değmemiş güzelliğini hala hatırlıyorum.

Gaziantep'e geldiğimde peri masalının bittiğini anladım. Gerçek yaşama dönmüştük. Her şeyi çok güzeldi yine ama hesaplamadığım şeyler de vardı. Yeni bir şehir, yeni bir kültür alışmam için beni bekliyordu. İnsanların konuşmaları bile farklıydı. Çok zamana ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Cenk alışmam için bana çok yardımcı oluyordu. Yeni bir hayata "Merhaba" demiş gibiydim.

İnstagram: bzkrtmslm1

Yakın zamanda instagramdan çok güzel çekilişler olacak. Takip etmeyi unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro