ASKER
"Asker yaşar destan yazar, ölür efsane olur."
O sabah çok uzun bir aradan sonra içimde bir sıkıntıyla uyandım. Kötü bir rüya görmemiştim. Dün akşam da kötü bir olay olmamıştı. Neden böyleydim, anlam veremedim. İçimdeki bu sıkıntı beni korkutuyordu.
Okul üniformamı giyip kahvaltı için mutfağa geçtim. Annem bir süredir beni uyandırmayı bırakmıştı. Buna gerek kalmadığını fark etmiş olmalıydı. Anneme "Günaydın" dedikten sonra kahvaltıya oturdum. Annem hemen neden böyle moralsiz göründüğümü sordu. Uykumu alıp alamadığımı yoksa kötü bir rüya mı gördüğümü sordu. Annem bana bakınca hemen duygularımı anlardı. Bunu nasıl yaptığını anlayamıyordum. Sanırım annelik içgüdüsüydü.
Bir şey olmadığını sadece içimde kötü bir his olduğunu söyledim. Annem bunu sorun yapmamamı bazen kendisine de aynı hissin olduğunu ama sonra hiçbir şey olmadığını söyleyerek beni bir nebze rahatlattı. Daha sonra çok güzel bir rüya gördüğünü istersem anlatabileceğini söyledi. Merakla anlatmasını istedim. Büyük bir şevkle anlatmaya başladı. "Rüyamda babanı gördüm oğlum. Harika bir köşkün önünde durmuştu. Eliyle köşkü gösterip "Burası senin için." dedi." Ellerimi tutup beni köşkten içeri götürmek üzereyken uyandım. Belki uyursam tekrar rüyam devam eder umuduyla uyumak için çok çabaladım ama başaramadım." Dedi. Cümlesini bitirince yüzünü bir hüzün kapladı. Babamı çok özlediği her halinden belliydi.
"Bana neden babam hakkında bir şey anlatmıyorsun anne." Dedim. Annem bu ani gelen soru karşısında afallamış görünüyordu. Bir süre duraksadıktan sonra okula geç kaldığımı söyleyerek yine geçiştirmeye, konuyu kapatmaya çalıştı. Eğer babama dair bir şeyler anlatmazsa okula gitmeyeceğimi söyledim. Annem kızdı "Beni rüyamı anlattığıma pişman etme." Dedi. Ama ben inadımı devam ettirdim. Annem vazgeçmeyeceğimi anlayınca okula gitmemi, geldiğimde anlatacağını söyledi. "Yine geçiştiriyorsun. Geldiğimde de anlatmayacaksın biliyorum." Dedim. Annem bu kez yelkenleri tamamen suya indirdi ve anlatacağına söz verdi. Annemden aldığım söz ile evden adeta uçarak çıktım. İçimdeki sıkıntıdan da eser yoktu.
Filiz'in evinin önüne geldiğimde artık bir ritüele dönüşmüş olan annesinin uğurlama ve tembihleme sahnelerini tekrar yaşadım. Filiz ile bu aralar inanılmaz eğleniyorduk. Hayatımdaki en mutlu günlerdi diyebilirim.
"Biliyor musun? Annem bugün bana babamı anlatacak." Sözcükler içimdeki sevince ayak uydurmuş, dans ederek çıkmışlardı ağzımdan. "Öyle mi? Bu çok güzel bir haber demek bu yüzden bu kadar mutlusun." Annem gibi Filiz de hemen duygularımı anlardı. O zaman bunun annelik içgüdüsüyle alakalı olmadığını düşündüm. Demek ki bütün kadınlar bunu yapabiliyor. Belki de her kadının içinde doğuştan bir annelik içgüdüsü vardır ve bu sayede bunu başarıyorlardır. Kafamda uçuşan düşüncelerden sıyrılıp "Evet çok güzel bir haber." Dedim. Kelimelerim bile sevinç çığlıkları atıyordu. Annem bu sabaha kadar ne zaman babamla ilgili bir soru sorsam hep geçiştiriyor, bir bahane bulup konuyu bir şekilde kapatıyordu. Ama bugün her ne olduysa annem anlatmaya karar vermişti ve ben çok mutluydum.
Okuldayken zaman bir türlü geçmedi. Zaten sevmediğim ve bir an önce bitsin diye dua ettiğim dersler bugün daha da uzuyordu. Akrep ile yelkovan birlik olmuş bana işkence ediyorlar gibiydi. Sonunda okulun bittiğini müjdeleyen o son zil çaldığında zaten hazır olan çantamı hemen koluma takıp Filiz'e çabuk olması için baskı yapmaya başladım. Filiz ise ben ne kadar acele edersem edeyim sakinliğini koruyordu.
Sonunda dayanamayıp "Hadi biraz hızlı ol. Çok heyecanlıyım. Bir an önce eve gitmeliyiz." Dedim. "Sen git Çınar. Benim işi uzun sürer." "Hayır, seni almadan tabi ki gitmem." "Ben eve gitmeyeceğim."Nereye gideceğini sorduğumda içinde sabahtan beri bir sıkıntı olduğunu, biraz dolaşacağını sonra eve gideceğini söyledi. Bugün içimdeki sevinçten Filiz ile yeterince ilgilenememiştim. Gerçekten de bugün her zamanki kadar neşeli olmadığını ancak o an, düşününce fark edebildim.
Sabah kalktığımda benimde içimde bir sıkıntı olduğunu ama sonra geçtiğini söyledim. Nasıl geçtiğini sordu. Annemin güzel haberi vermesiyle geçtiğini söyledim. Eğer istersen bizim eve gidebileceğimi söyledim. "Hayır, bu sizin için çok önemli bir konu." Diyerek gelmek istemedi. Benim daha düşünmeye fırsatım olmadan kalbim dilime ne söylemesi gerektiğini söylemişti bile. "Sen de benim için çok önemlisin. Gelmeni istiyorum." Dediğimde bir an durdum. Söylediklerimi düşününce yüzüm kızardı. Filiz'in de aynı şekilde olduğunu görünce biraz rahatladım.
On dört yaşındaydık. Aşkın ne olduğunu tam anlamıyla bilmesek bile Filiz'in benim için diğer arkadaşlarımdan çok daha değerli olduğunu biliyordum. "Tamam" dedi Filiz. Sessizliği bozmak istemişti. Hızlıca çantasını toplamaya yardım ettim. Okulda bizden başka kimse kalmamıştı. Hemen yola koyulduk. Adımlarım birbirini kovalıyordu. Bir an önce eve varmak istiyordum. Filiz hızıma ayak uyduramıyor, yavaş olmamı söylüyordu. Fakat ben içimde kopan fırtınalara söz geçiremiyordum. Benim için babam, bir fotoğraf ve başkalarından duyduğum birkaç anıdan ibaretti. Artık her çocuk gibi ben de babamı tam anlamıyla tanımak, bilmek istiyordum.
Eve geldiğimizde annem her zaman ki gibi örgü işleriyle uğraşıyordu. Çantamı yere koydum. Annemi öptüm. "Hadi anne hemen başla." Annem güldü. "Dur oğlum bu ne acele. Önce Filiz'e hoş geldin diyeyim. Sonra çay ve kurabiye yapmıştım onları getireyim." Filiz'i öptü ve nasıl olduğunu sordu. Annem ile Filiz birbirini çok seviyordu. Bazen bu durumu biraz kıskansam da hemen geçiyordu. Beni çok mutlu ediyordu ikisinin bu samimi ilişkisi.
Annem içeri gidip çay ve kurabiyeleri getirdi. Yanımıza oturduğunda ben yine anlatması için ısrarcı olunca "Anlaşılan Çınar çok dayanamayacak. O yüzden hemen başlayayım. Ama babanı anlatmadan önce biraz kendi hayatımdan bahsetmek istiyorum." Konuşmasının burasında durup ikimize baktı. Devam etmek için onay bekliyordu. İkimizde konuşmak yerine hızlıca kafa sallayınca bir süre gülüştük. Sonra annem yıllardır hafızasının tozlu raflarında duran kara kaplı kitabı açtı ve okumaya başladı.
"Ben annemi babamı hiç görmedim. Kim olduklarını, neye benzediklerini hiçbir zaman bilmedim. Tek bildiğim beni istemedikleriydi. Çünkü daha doğar doğmaz Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarından birine bırakmışlar. Bir anne evladını neden daha ilk günlerden yurda bırakırdı ki. Senelerce bu sorunun cevabını bulmaya çalıştım.
İnsanlar yurtlardaki çocukların anne babasız ya da kimsesiz olduklarını düşünüyorlar. Ancak gerçekte durum böyle değil. Oradaki çoğu çocuğun anne babası var. Kimi maddi durumu bahane edilerek buraya bırakılmış. Kiminin anne ya da babasından biri vefat edince sağ kalan ebeveyn ikinci evliliği yapmış ve yeni eş çocuğu istemeyince buraya bırakılmış. Bazıları da engelli oldukları için anne babaları bakmak istememişler. Her şeye rağmen çoğu çocuğun anne ya da babası arada bir görmeye gelirdi. Ben de yıllarca birisi gelsin beni ziyaret etsin diye bekledim. Ancak boş bir bekleyişti bu.
Çocukluğumda benim için bir travma haline gelmişti. Kafamda anne babamla ilgili milyonlarca ihtimal ve ya senaryo türetmiştim. İkisine de bir şey olduğunu ve ya yurt dışına çıktıklarını düşünüyordum. Bazen de birbirlerinden ayrıldıklarını düşünüyordum. Ama günün birinde mutlaka gelip beni göreceklerini ve buradan alacaklarının hayalini kuruyordum. Hayal ettiğim gibi olmadı. Hiçbir zaman gelmediler. Onların eksikleri içimde bir yara gibiydi. Sarılıp öpebileceğim, beni kötülüklerden koruyacak birilerinin olmasını çok isterdim.
Belirli bir yaşıma kadar beklediysem de sonra bundan vazgeçtim. Bu hayatta tek başıma olduğumu kabul edip derslerime daha çok çalışmaya başladım. O yurtta öyle şeyler yaşadım ki Allah kimseyi oralara düşürmesin. On sekiz yaşıma kadar yurtta kaldım. On sekizinci yaş günümde yurt müdiresi beni yanına çağırdı ve şöyle dedi "Sana bu zamana kadar en iyi koşullarda bakmaya çalıştık. Ancak senin de bildiğin gibi kızım, bugün on sekizine girdin ve bu demek oluyor ki artık buradan ayrılma zamanın geldi. Merak etme kızım devletimiz seni sokağa atmayacak elbette. Sen ve senin gibi yurtlarda büyümüş çocuklara tanınan özel bir hak ile devlet memurluğuna atanacaksın. Bundan sonraki hayatında hep mutlu olursun inşallah. Yolun açık olsun." İşte bu kadardı. Bu demek oluyordu ki bizden bu kadar. Artık çalışıp kendi hayatını kazanmalısın. Haklılardı ömrümün sonuna kadar beni burada tutamazlardı. Kalkıp müdireyle vedalaştım.
Eşyalarımı toplarken yaşadığım onca kötü anıya rağmen yurttan ayrılmaya korktuğumu fark ettim. Hafta sonları dışarıya gezmeye çıkarılıyorduk ama şimdi durum faklıydı. Kızlarla kendi aramızda yurda "Cehennem" derdik ama şimdi kendi cehennemimden çıkmak bile bana zor geliyordu. Çünkü cehennem de olsa burası benimdi. Burayı biliyor ve tanıyordum. Dışarıya dair ise neredeyse hiçbir fikrim yoktu. Ama güçlü olmaya karar verdim. Dik durmak zorundaydım.
Bir askeri hastanede hasta kabul bölümünde iş verdiler. Bir işe yaradığımı görmek harika bir duyguydu. Ayrıca kendi paramı kazanıyordum ve kendi ayaklarım üstünde durmanın o müthiş hazzını almıştım. Yurtta benim gibi olan bazı kızlarla eve çıkmıştık ve bazı küçük problemler dışında her şey yolunda gidiyordu.
Hastanede işe başlamamın üzerinden iki sene geçmişti. Bir gün hastaneye Kara Harp akademisinden bir öğrenci geldi. Kaydını yapmam için kimliğini uzattı ve "Dâhiliye'ye gitmek istiyorum." Dedi. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım. Yüzüne yerleştirdiği harika gülümsemesiyle baban karşımda duruyordu. Yüzüne bakarak donup kalmış olmalıyım ki yanımdaki arkadaşım beni dürttü ve "Hastayı bekletme istersen Fulya." "Tamam, hemen yapıyorum kaydını." Dedim telaşlı bir sesle.
Kaydını yaptıktan sonra baban giderken arkasından bakakalmış olmalıyım ki yanımdaki arkadaşım beni yine dürttü. "Doktora kadar götürseydin bari Fulya." Dedi sırıtarak. "Yok, daha neler. Sen de ne kötüsün. Birisine benzettim sadece. Ama kim olduğunu çıkaramayınca ondan öyle uzun baktım." Dedim. "Tabi tabi kesin öyledir." Bu sohbetin böyle uzayıp gideceğini biliyordum. Çünkü kızlar sabahtan akşama kadar ilişkilerinden bahsetmeye bayılırlardı. Ancak ben pek sevmezdim. O yüzden sustum. Ama söylediklerim doğruydu. Babanı görünce sanki onu tanıyormuşum hissine kapıldım. Ama gerçekten onu kime benzettiğimi bulamadım. Neden böyle bir hisse kapıldığımı da hiçbir zaman anlamadım.
Öğle yemeğine çıktığımızda kızlar beni dürterek "Bak kim var orada?" deyip gülüştüler. Baban beni görünce yanımıza geldi ve "Biraz yürüyebilir miyiz?"diye sordu. Aslında beklemiş olması ve daveti hoşuma gitmişti ama daha önce de askerler aynı şeyi yapmışlardı. Birkaç tanesiyle konuşmuştum. Niyetlerinin tamamen eğlence olduğunu anladığımda ise midem bulanmış ve hemen son vermiştim görüşmeye. O yüzden baban da o an bana çapkın bir asker gibi göründü. "Kusura bakmayın. Arkadaşlarımla yemek yiyeceğim." Dedim.
Aslında böyle konuşmam da yurtta yetişmiş olmamın da büyük bir payı vardı. İnsanlara hemen güvenebilen birisi olmadım hiçbir zaman. Ben yolumuza devam etmeyi düşünüyordum ama arkadaşlarım oyun peşindeydiler. "İstersen gidebilirsin Fulya. Bizim için bir sorun yok." Dedi bir tanesi. Diğeri de kulağıma eğilip "Kayıt yaparken nasıl baktığını gördüm. Naz yapmanın sırası mı?" dedi. Arkadaşlarımı bahane edip bu işten sıyrıldığımı düşünüyorken arkadaşlarımın bana yaptığı küçük oyunla elimdeki tek bahane de uçup gitti. Babanın yüzüne baktım. İçime huzur dolmuştu sanki. Merakla vereceğim cevabı bekliyordu. "Tamam" dedim sadece.
Kızlar arkamızdan gülüşürken ben ve baban yürümeye başladık. Kendini tanıttıktan sonra sorduğu ilk şey "Bir yerlerde karşılaşmış olabilir miyiz?"oldu. "Hayır, sanmıyorum. Neden sordun?" "Çünkü seni gördüğümde sanki daha önceden tanıyormuşum hissine kapıldım." Dedi. "Çok tuhaf ben de aynı hisse kapıldım." Dedim. "Gerçekten garip. Ama bunu sonra daha çok vaktimizin olduğu bir zamanda konuşuruz. Sanırım senin zamanın kısıtlı ve yemek yemen gerekiyor?" "Evet, iyi olur." "Bildiğim harika yemek yapan bir yer var gidelim mi?" "Olur."
İlk buluşma, ilk izlenim çok önemlidir. O yüzden herkes ilk defa buluştuğu bir kızın karşısına en güzel, en şık kıyafetlerini giyerek çıkar. Onu en pahalı, en gösterişli mekânlara götürür. Aslında bir göz boyama olduğunu çoğu insan bilir ama öyle olmasını da istersin. Özellikle de biz kızlar için böyle şeyler fazlasıyla önemlidir.
Baban bütün beklentilerimin aksine beni küçük bir esnaf lokantasına getirdi. İçeri girerken bir daha bu adamla görüşmeyeceğime karar vermiştim bile. Bir erkek bir kızı ilk buluşmasında böyle bir yere getirmemeliydi. Açıkçası babanın cimri ya da koca bir aptal olduğunu düşünmüştüm. Yemeklerimiz gelinceye kadar baban kendisinden bahsetti. Cenk Versay. Adı bana fazla havalı gelmişti.
Kara harp akademisi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu söyledi. Okulunun zorluğundan bazı öğrencilerin bırakıp gitmesinden bahsetti. Kendisinin çocukluk hayaliymiş ve ne kadar zorlarlarsa zorlasınlar pes etmeyeceğini söyledi. Kendisini askerlikten başka bir şey yaparken düşünemiyormuş. Bu kadar çok istemesi ve sevmesi beni şaşırtmıştı. Ama bir şey söylemedim. Çünkü bir an önce yemeklerimizi yiyip bu işin son bulmasını istiyordum. Bu küçük esnaf lokantasında daha fazla kalmak istemiyordum.
Yemeklerimiz geldiğinde lezzetleri beni şoka uğrattı. Ben lokantanın görünüşüne aldanıp sıradan yemekler beklemiştim. Ancak yemekler gerçekten babanın bahsettiği gibi harikaydı. Önceki düşüncelerimden dolayı utandım. Sonra babanın bana söylediğini hatırladım. Baban bana sadece gideceğimiz yerin yemeklerinin harika olacağını vaat etmişti ve söyledikleri doğru çıkmıştı.
O gün yemek yedik ve baban beni hastaneye bırakmıştı. Yemek için teşekkür edip ayrıldığında bu buluşmanın bir tekrarının olmayacağını düşündüm. Çünkü çok ciddi bir konuşma olmuştu. Neredeyse sadece baban konuşmuştu. Okuluyla ilgili şeylerden bahsetmiş. İkimizin de çok keyif almadığı her halimizden belliydi.
Hastaneye döndüğümde kızlar her şeyi anlatmamı istediler, neler olduğunu sordular. Onlara beni esnaf lokantasına götürdüğünden bahsedince babana saydırdılar. Ancak ben yemeklerin harikalığından bahsettim. Onlar ne olursa olsun bunun kabul edilemez olduğunu söylediler. Ama ben bu detayı artık önemsemiyordum. Zaten muhtemelen bir daha görüşmeyeceğimi söylediğimde, "Neden?" diye sordular merakla. Ben de çok ciddi bir konuşma olduğundan bahsettim. Kızlar da babanın hem sohbetinin sıkıcı hem de cimri olduğundan ve en iyisinin bir daha buluşmamak olduğunu söylediler. Kızların da benle aynı fikirde olmasıyla aklımdan babanı çıkarmıştım. Onunla bir daha görüşmeyecektim. Ama baban beni bir kez daha yanıltacaktı.
İnstagram: bzkrtmslm1
Yakın zamanda instagramdan çok güzel çekilişler olacak. Takip etmeyi unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro