Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

BİR ADIM ÖTE AŞK CEREN💞SEYHAN 35. BÖLÜM (PART 8)



Keyifli Okumalar Canlar 💖

PART 8

Seyhan, kız isteme prosedüründe bu kadar çok detay olduğunu bilmiyordu. Alper'in kendince önemli bulduğu kısımları özetlediğini, geri kalanları da onun deneyimlemesi için bıraktığını yeni fark ediyordu. Öte yandan gelinin abisi olmasına rağmen Alper, gün içinde ara ara yanında olmuş, desteğini ondan hiç esirgememişti. Şimdi ise, onları iyi bir ev sahibi olarak karşılıyor, bakışları ve beden diliyle onun gerginliğini sakinleştirmeye çabalıyordu. Arkadaşının sürekli yön değiştiren bakışlarından aynı şeyi kız kardeşi Ceren için de yaptığını anladı. O çok iyi bir arkadaş ve abiydi. İçten içe onun varlığı için teşekkür etti.

Müstakbel nişanlısının parlak menekşe gözleriyle karşılaştığında gerginliği yerini tanımlayamadığı bir duyguya bıraktı. Ceren'in ışıl ışıl gülümseyip "Hoş geldin." diyerek onu karşılamasıyla değişik bir heyecan hissetti. Kelimeler boğazında hapsolmuş gibiydi o an, diline dökülemiyordu. Neyse ki tam zamanında küçük kuzeni Zeynep, çocukluğun verdiği heyecanla ikisinin arasına girdi. Küçük kız olması gerekenden yüksek sesle söylediği sözlerle tüm dikkatleri üstüne çekti.

"Aaa, benim barbi bebeğime ne kadar çok benziyorsun!"

Baştan aşağı nişanlısını süzen bakışları, şık takım elbisesinin ceketinin küçük kız tarafından çekiştirilmesiyle yön değiştirdi.

"O çok güzel değil mi?"

Kuzeni Zeynep'in sorusunun cevabı, Feyza yengesinin mahcupça yaptığı uyarıyla havada asılı kaldı.

"Zeynep, kızım! Yanıma gelir misin tatlım."

Esasen cevap vermesine de gerek yoktu. Müstakbel nişanlısının güzelliğinin her zaman farkındaydı. Bu akşam ise genç kızın güzelliği bir başka ışıltıdaydı, gözlerini alamayacak kadar hem de. Küçük kuzeni annesinin yanına giderken O da elindeki kocaman gül buketini ve göz alıcı gümüş gondolu Ceren'in kolları arasına bıraktı.

*_*

Misafirler bahçede belirlenen yerlere oturtulmuş, hâl hatır faslı hızla geçmişti. Ceren, kahve yapmak için mutfağa geçerken bugüne özel tutulan kamera çekim ekipleri onu takip etmişti.

Melek, Pelin, Ceyda üçlüsünden oluşan destek takımı, Canan Kâhya ile birlikte mutfakta onu bekliyorlardı. Hepsinin de heyecanı doruktaydı. Ceren, içeri geçer geçmez Melek sağlam olan koluyla onu tutup kibarca kendine doğru çekti. "Biz her şeyi hazırladık. Sadece kahvenin içine tuz atma faslı kaldı." diye kulağına fısıldadı.

"Tuz atmasak olmaz mı?"

"Saçmalama! Âdettendir." diye fısıltıyla çemkiren Melek, hemen ardından bir şey olamamış gibi onları uzaktan çeken kameralara dönerek gülümsedi. Sonra tekrar ona dönüp "Bari kahve kısmını çekmeselerdi." Diye yine fısıltıyla söylenerek gözlerini devirdi. Bunu duyan Pelin, dudaklarını kıpırdatmamaya özen göstererek "Rahatça gıybet bile yapamıyoruz." diye mırıldandı. Onların bu komik hâl ve tavırları Ceren'i güldürmüş, bir nebze de olsa yatıştırmıştı. İşini rahatça yapabilirdi artık. Canan Kahya'yı muhatap alarak, "Damat kahvesi nerde?" Diye sordu.

"Kızım âdettendir, gelinin elinden olur damat kahvesi. Bundan dolayı ona dokunmadık. Şimdi heyecanlıyım, yapamam dersen hemen hazırlayım."

"Yok Canan Teyze, çok sağ ol. Ben yaparım."

Kahve makinesinden ziyade kendi eliyle bakır cezvede pişirmek istiyordu kahveyi. Müstakbel gelin olarak misafirlere kahveleri nasıl alacaklarını tek tek sorsa da aklında sadece müstakbel nişanlısının cevabı kalmıştı. Nasıl olsa Bahar ve Pelin her şeyi önceden ayarlamıştı. Kendince belirlediği ölçüde kahveyi cezveye kattıktan sonra karıştırıp kısık ateşteki ocağa koydu. Kısık ateşte ve bakır cezvede pişen kahvenin tadı çok güzel olurdu. Lakin içine atılacak olan tuz sade olan kahvenin lezzetini bozacaktı ama kaçış yoktu. Sadece bunu en asgariye indirebilirdi. Çay kaşığının ucuyla aldığı tuz, Melek'in araya girip kaşığı hızla kapmasıyla olduğu gibi tezgaha döküldü.

"Melek abla ne yapıyorsun Allah aşkına?"

"O ne canım bir gıdım tuz mu atılır." Melek, Alçılı kolunun izin verdiği ölçüde eliyle tuzluğun kapağını hafifçe aralamış, sonra da sağlam elinde olan çay kaşığını içine daldırıp tepeleme doldurmuştu. Bunu görür görmez Ceren, "Aman Allah'ım" diyerek telaşla kuzeninin önüne geçti. "Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım Melek abla."

"Tamam tamam şaka yaptım. Hemen menekşe gözlerini pörtletme."

Bir silme çay kaşığı tuzu cezveye attıktan sonra aynı oranda tuzu alıp fincanlardan başka birine daha attı. Bunu fark eden Pelin iki kuzenin arasına girerek merakla sordu. "Hayırdır, bu ikinci tuz kimin için?"

"Şapşalın biri için." diye cevapladı Melek. Karşılama faslında Barış'ın yılışık bir şekilde ona göz kırparak "Hoş buldum Gamzeli Güzel." demesinin acısını ancak bu şekilde çıkarabilecekti. Sadece bir tuz yetmezdi de neyse. O an aklına gelen bir başka düşünceyle sinsice gülümsedi.

Neyse ki kamera ekipleri onları biraz çekip dışarı çıkmışlardı. Yaşanan bu komedi, çok şükür ki kayıtlar altına alınmıyordu. Ceren rahatça nefes alıp kaynamakta olan cezvenin altını kapattı.

Kahveler fincanlara dökülürken Bahar'ın söylenerek mutfağa girmesiyle tüm gözler ona yöneldi.

"Ne oldu kuzum aksi giden bir şey mi var dışarıda yoksa?"

"Yok Pelinciğim, her şey yolunda çok şükür." Bu sözü onaylarcasına dışarıdan kahkaha sesleri yükselmişti. "Sadece benim tatlı kocam, abi olma işini biraz abarttı. Soğuk esprili sorularıyla Seyhan abimin ve hepimizin sabır sınırlarını zorlamaya başladı. Ben de ona tatlı bir ders vereceğim." diyerek tuza uzandı. Fincanların birine az bir şey tuz attıktan sonra, "Bunu Alper'e verirseniz çok makbule geçer." dedi sırıtarak.

"Dur canım kapatma o tuzluğu." diye atıldı Pelin eltisine göz kırparak. "Sadece seninki değil benimki de bayağı abarttı farkındayım." Bir başka fincana tuz koydu. "Bu da benim kocamın olsun."

"Allah aşkına yenge siz ne yapıyorsunuz öyle?" diye sinirli bir telaşla sordu Ceren. "Umarım abimler bir gerginlik çıkarmazlar." En çok da Ender abisinden çekiniyordu.

"Telaşlanma Ceren'im bu güzel gecene gölge düşürecek bir şey olmasına izin vermeyiz ama bizimkiler bunu çoktan hakkettiler." dedi Pelin yengesi.

İçinden her şeyin yolunda gitmesi için dualar ederken Ceyda neşeyle ona sarıldı. "Canım sakin ol. Büyüklerimiz bir şey olmasına izin vermezler. Hem bütün bunlar çok komik. Tepkilerini çok merak ediyorum." Diye kıkırdadı. "Sen de buna odaklan olur mu içinden iyi şeyler geçir."

"Hadi Bismillah." diyerek müstakbel damada özel hazırlanan tepsiyi eline aldı ve yüreği kıpır kıpır dışarı doğru yürümeye başladı. Kızlar da diğer tepsilerle onu takip ediyorlardı.

Kameraların eşliğinde müstakbel nişanlısının yanına ulaştı. Birkaç foto çekiminden sonra kahvesini ona verebildi. Zarifçe kendisine ayrılan yere oturduğunda, tatlı bir sessizlik oluştu. Bütün gözler damat adayı ve onun üzerindeydi.

Tüm bakışların üzerinde toplanması Seyhan'ın sinirlerini bozuyordu. Bu pek hoşlandığı bir durum değildi. Oradaki tüm herkes onun kahvesini yudumlamasını bekliyordu. Nedeni ise çok aşikardı. "Umarım tadı içilebilecek gibidir." Diye belli belirsiz iç geçirerek bir yudum aldı. İtici bir tadı vardı ama katlanılabilirdi. En önemlisi de bunu suratını buruşturmadan içmek zorundaydı. İki seçeneği vardı. Ya önceki istenmede damat adayı Alper'in yaptığı gibi bir dikişte içecekti ya da yudum yudum yavaşça içecekti. İkinci seçenek onun mide aktivitesi için daha uygundu. Diğer seçenekte midesine hâkim olamayabilir sınıfta kalabilirdi.

Sanki dünyanın en tatlı kahvesini içmişçecesine gülümseyerek elindeki fincandan ikinci bir yudum daha aldı. Onu gören aile bireyleri de keyiflenerek kahvelerini yudumlamaya başladılar lakin ani öğürtüler ve öksürükle dikkatler bir anda yön değiştirdi.

"Sanırım damadın kahvesi karışmış." dedi Alper yüzünü buruşturarak. Yanında oturan abisi de kendisinden farksızdı. İki kardeş aynı anda sularını yudumladılar.

"Yok hayatım karışmadı. Yaptığın soğuk espriler ağzında acı tat bırakmış olmalı." Diye göz kırpan Bahar'a Pelin destek çıktı.

"Aynen katılıyorum ağzınızın tadı bozulmuştur."

Durum her iki kardeş tarafından gayet net anlaşılmıştı. Tatlı eşleri tarafından uygulamalı bir uyarı almışlardı. Eh haksız da sayılmazlardı. Alper'in arkadaşına yaptığı esprili ufak takılmaları, abisi Ender sinir bozucu hale getirip abartmıştı.

"Hadi ya! Sizinkiler karışmadıysa benimki kesin karışmış olmalı." Diyerek araya giren Barış, tekrar öksürdü. Sonra yanında oturan Seyhan'ın fincanını teklifsizce alıp içindeki son bir yudumluk kahveyi içti. Yüzünü buruştururken "Kahveler cidden karışmamış." Dedi. Boğazındaki gıcık gittikçe artıyordu. Kendi kahvesinde tuz dışında farklı bir şeyler daha olmalıydı.

Seyhan, arkadaşının bu münasebetsiz tavrını gülümseyerek karşıladı. Hatta içten içe bu berbat tattan onu kurtardığı için Barış'a teşekkür bile etti.

"Hayatım bu benim ikinci tuzlu kahvem ama..."

Alper'in serzenişini Ender araya girerek böldü. "Bize verdiğiniz bu tatlı pardon tuzlu cezayı anladım da bu hergele ne ayak?"

Pelin, misafirlerin önünde düzgün konuşması için yanında oturan kocasını dürtüklerken, Melek gamzelerini ortaya çıkaran tatlı bir gülümsemeyle göz kırptı. "Yanlışlık olmuştur."

Artık herkes kahvelerin ne amaçla yapıldığını anlamıştı. Tabii ki Barış'ınki hariç. Onun da arada kaynadığını düşünüyorlardı. Lakin Barış durumu çoktan kavramıştı. "Elinden zehir olsa içerim gamzeli güzel." diye içinden geçirip, tam karşısında oturan Melek'e nispeten, fincanındaki kalan kahveyi bir dikişte içmişti. Ama bu yaptığının onun için pek hayırlı olmadığını öksürük krizine girdiğinde anladı. Ona uzatılan suyu bir yudumda içti. Boğazındaki gıcık hissi gitmese de öksürüğü bir nebze düzelmişti.

Ceren, göz alıcı şık gondolla gelen çikolataları dağıtarak ortamın havasını değiştirmeyi umut etti. Aile büyüklerinin araya girmesiyle olay büyümeden kapandı. Sevinçle içinden bir oh çekip ona ayrılan yere oturdu. Çikolatalarla ağızlar tatlanırken nihayetinde esas konuya girildi. Aile büyükleri, iki aile arasındaki birlik ve beraberlikten kısaca bahsederken herkes ciddiyetle dinliyordu. Denizer ailesinin büyüğü Hamza Dede vakur bir edayla sözü aldı ve Allah'ın emri ve peygamber efendimizin kavli ile Ceren'i torunu Seyhan'a istedi.

Nehiroğlu ailesinin büyüğü Seyit Dede lafı çok uzatmadan güzel bir konuşma yaparak iki genç ve iki aile için hayırlı olmasını söyledi. Böylelikle istenme kısmı sonlanmış oldu. İki genç aile büyüklerinin ellerini öptükten sonra sıra yüzük merasimine gelmişti.

Organizasyon şirketinin genç çift için oluşturduğu süslü bölüme geçerlerken Ceren heyecandan bayılacak gibi oldu. Belki her şey tam bir formaliteden ibaretti ama geçici de olsa onu sevdiği adama bağlayacak olan yüzüğü takacak olmanın mutluluğu içindeydi.

Yüzükler, Nehiroğlu ailesinin yaşlısından gencine kadar birçok çiftin mutluluğuna tanıklık etmiş, bu ailenin kadim üyesi olan altın kaplama nişan tepsinin içerisinde getirilmişti. Kurdeleyi kesecek olan makas da en az tepsi kadar kadim olmasının yanında, tepsiye uygun olması açısından özel olarak yaptırılmış altın kaplamaydı. Bu ailenin özel geleneği haline gelmiş olan bu tepsi, şimdi Ceren için süslenmişti.

Bu tepsinin uğurlu olduğuna inanan Aliye Hanımın gözünden mutluluk yaşları süzülüyordu. Yanından ayrılmadığı biricik kızı için içten içe dualar ediyor, onun da kendisi gibi çok mutlu bir hayatı olmasını diliyordu.

Yüzükleri bağlayan nişan kurdelesi kesilirken Melek atılıp durdurdu.

"Müstakbel enişteciğim makasımız altın kaplama olabilir ama keskin değil."

Genç kızın uzattığı avucuyla ne demek istediğini anlayan Seyhan, bu tür seremonilere hazırlıklıydı. Cebinden düzgün katlanmış kâğıt paraları çıkarıp genç kızın avucuna bıraktı. Melek müstakbel damattan kopardığı paralardan memnun şekilde kenara çekilirken herkesin yüzünde gülümseme mevcuttu. Geçen hafta Alper'in nişan kurdelesini kesen Seyit Dede, bu hafta bu işi bu Hamza Dede'ye devretmişti.

Hamza Dede kısa ve öz yaptığı konuşmasında; iki gencin de birlik ve beraberlik içinde, sevgi, saygı, hoşgörü çerçevesinde; mutluluk dolu bir ömür geçirmelerini diledi.

Kurdele kesilirken zılgıtlar çekildi, konfetiler ve foto flaşları patladı. İki gencin yüzündeki içten gülümseme kayıtlar altına alınarak mühürlenmiş oldu. Tüm aileyle birkaç poz çekildikten sonra nişan pastası da kesildi.

Seyhan, kendisine ayrılan yere geçerken kız kardeşi onu durdurdu.

"Abi nişan dansı yapmanız lazım."

Bu emrivaki canını sıkmıştı biraz. Aile arasında çalgısız bir nişan olarak organize edildiğini sanıyordu. Kız kardeşinin kulağına eğilerek sordu. "Bu da nerden çıktı."

"Ben ayarladım." Dedi kız kardeşi sırıtarak. "Öyle kuru kuruya nişan olmazdı değil mi ama abiciğim."

Arka fonda romantik bir melodi yükselirken bütün gözlerin yine üzerinde olduğunu fark etti. Mete, Alper, Barış ve Yiğit dörtlüsü ona sırıtarak bakıyorlardı. Anlaşılan bu dans olayı sadece kız kardeşinden çıkmamıştı. Bir de Ceren'in abisi Ender vardı. Nedense kafayı ona takmıştı ve şu an sinir bozucu şekilde gözlerini ona dikmişti. Bu dansı el mahkûm mecburen yapmak zorundaydı. Taze nişanlısı Ceren'e kibarca elini uzattı.

Kendisine uzanan eldeki parlak alyans gözüne iliştiği o an Ceren'in kalbi titredi. Son bir haftadır hayallerinin bile ötesinde yaşıyordu. İmkânsız olarak gördüğü platonik aşkıyla nişanlanmıştı. Bunun bir anlaşmadan ibaret olduğunu onunla geçireceği zamanın birkaç ayla kısıtlı olduğunu gayet iyi biliyordu. Yine de bu gerçek, şu andaki içten hissettiği mutluluğa gölge düşüremiyordu. Bulutların üstünde gibiydi. Şimdi ise çıktığı bu bulutlarda biricik nişanlısıyla, sevdiceğiyle nişan dansı yapacaklardı, hem de şu sıralar çok beğendiği romantik şarkıyla, Ziynet Sali Ömrüm şarkısıyla.

Bu, ikinci dansları olacaktı. Buna rağmen sanki onunla ilk kez dans edecekmiş gibi kalbi göğsünden fırlayacakmışçasına atıyordu. Elini onun avucuna bırakmasıyla midesindeki kelebekler uçuşmaya başladı. Ondan sonrası bir rüya gibiydi, nasıl geçtiğini anlayamadı.

Ender, Alper ve Mete birlik olup istenme öncesi şakayla karışık ciddiyetle Seyhan'ı bayağı zorlamışlardı. Büyükler ise düğünün hangi ayda olacağını onlara sormadan belirlemişlerdi. Üstelik ondan işlerini o aya kadar İstanbul işini tamamen sonlandırmasını istemişlerdi. Buna rağmen Seyhan'ın üzerinde istenme ve nişanı iyi şekilde atlatmamalarının rahatlığı ve huzuru vardı. Aynı zamanda yeni deneyimlediği farklı duygular ve heyecan...

Bir önceki danslarında da bu aynı ve henüz tanımlayamadığı duyguları ve heyecanı hissetmişti. Dürüstçe söylemesi gerekirse, Ceren'in elini her tuttuğunda hissediyordu bunları. Modu bir anda iyi yönde yükseliyordu. Belki de genç kızın neşesi bulaşıcıydı. Bu kız cidden ona iyi geliyordu. Hatta gözlemlediği kadarıyla sadece ona değil etrafındaki herkese iyi geliyordu.

Dans sonrası takılar takılmış ve hemen ardından da aperitif yemekler sunulmuştu. Keyifler yerindeydi. Yemeğin ardından da nişan tatlısı olarak baklava servis edildi. Baklavanın Ceren'in sevdiği fıstıklı sarma olması ise Melek ve Pelin'in dikkatinden kaçmadı. Ceren ise bunu fark edemeyecek kadar heyecanlıydı.

Gelin ile damadın çekilen resimleri, onların arasındaki anlaşmayı belli etmeyecek kadar samimi ve güzeldi. İkisinin de gözleri parlıyordu, tıpkı ailelerin de olduğu gibi.

Gecenin sonuna doğru çiftetelli ve oyun havaları eşliğinde tüm aile eğlenmişti. Özellikle aile büyükleri gururla sahnedeydi. Elmas ve Zümrüt babaanne, bu iki genci birleştirerek çok iyi iş yapmanın mutluluğu içindeydi. Onlar kadar belli etmeseler de Seyit Dede ve Hamza Dede de aynı mutluluğu içlerinde yaşıyorlardı. Onlara eşlik eden iki ailenin diğer üyelerinin de keyfi yerindeydi. Bu mutluluğu mühürleyen güzel bir toplu fotoğraf çekimiyle geceyi sonlandırdılar. Bu güzel geceyi sıkıntıyla sonlandıran tek kişi ise Barış'tı. Herkes eğlenirken O bir köşeye çekilmişti. Neyden kaynaklandığını bilmediği alerjik reaksiyonla cildinde kızarıklıklar çıkmış, gözleri kıpkırmızı olmuştu. Kimsenin neşesini bozmamak adına izin isteyerek erken ayrılmış, arkadaşına ait hastaneye geçmişti. Bir gece boyu hastanede kalması gerekmişti.

🌸

İki gün sonra nişanlısını İstanbul'a uğurlayan Ceren, normal hayatına geri döndü. Parmağında ışıl ışıl parlayan yüzük olmasa sevdiceğiyle nişanlı olduğuna inanamayacaktı. Belki nişanlısıyla vakit geçirse bu durum ona olağan gelebilirdi. Lakin nişan sonrası Seyhan ile bir kez görüşebilmişlerdi. Denizer ailesinin düzenlediği aile yemeğinde bir araya gelmişler, aile içi sohbetler dışında pek fazla konuşamamışlardı.

Şimdi ise elinde telefonuyla yatağında dalgınca oturuyordu. Güzel alnını hafifçe kırıştırmış, tereddüt ettiği konuda karar vermeye çalışıyordu.

Nişanlısı İstanbul'a gittiğinden beri onunla hiç iletişim kurmamışlardı. Zorunlu olarak bir şey yapma ihtiyacı hissediyordu. Normal bir nişanlı gibi, nezaketen de olsa arayıp hâl hatır sormalıydı mesela. Gerçi başından iki anormal nişanlılık geçmiş biri olarak normal nişanlı nasıl olunur bilmiyordu. Belki de bir şey yapma zorunluluğu duymadan akışa bırakmak en doğrusuydu, ya da değildi.

Off ya! Ne yapacağını bilemiyordu. Kararsızlıkla kıvranmak yerine aramak için telefonunun kilidini açtı fakat yine vaz geçti. Yaklaşık on dakikadır aynı şeyi aralıksız yapıyordu. Bir yanı ara hâl hatır sor derken diğer yanı işi vardır boş ver rahatsız etme diyordu. Asıl kararsızlığı bundan sebepti fakat kendine itiraf edemese de esasen onun sesini duymak istiyordu.

Komodinin üstüne tereddütle bıraktığı telefonu aniden çalınca yerinden korkuyla hopladı. Parmağıyla damağını kaldırdıktan sonra telefonu ilgisizce eline aldı. Lakin ekranda gördüğü isim ilgisini çekmekten öte tüm duyularını harekete geçirdi. O an yüreğindeki korku yerini heyecana bıraktı.

Devam Edecek...

Yorum Yapmayı ve Beğenmeyi Unutmayın Canlar.

Seviliyorsunuz 💖

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro