Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

9- 'İlk ve Son'

Sınır: 150 oy 600 yorum

•••••

Elinde tuttuğu pasta kutusunu mutfağa doğru taşırken derin bir nefes almıştı Felix. Beş gün çabucak geçmiş ve kendini birden bire Hyunjin'in doğum gününde bulmuştu.

Bu beş gün boyunca Hyunjin'i pek görmemişti. O kendi evinde kalırken Hyunjin'in yanında Kevin ve Sunoo kalmıştı. Az önce ise kapısı çalınmış ve Niki onu kolundan tutarak zorla Hyunjin'in evine sürüklemişti.

Aslında çok açıktı, Hyunjin ile Niki'nin bir bağlantısı yoktu ama Hyunjin sırf Felix partiye gelmeyebilir diye düşünerek Niki'i çağırıp Felix'i de getirmesini istemişti

Doğrusu Felix zaten gelecekti. Gelmemesi çekindiği anlamına gelirdi ama Lee Felix, çoğunlukla, çekinmezdi.

Bu beş gün boyunca çok düşünmüştü ve en sonunda bir karara varamamıştı. Doğru olan onu direk reddetmekti ama kafası çok karışıktı. Ne yapacağını bilmiyordu ama bir şey yapması gerektiği aşikardı

Bu eve ise beş günün ardından gelir gelmez direk sanki evin sahibiymiş gibi muamele görmüştü. Herkes ondan birşeyler yapmasını istemiş ve sanki Felix evi onlardan daha iyi biliyormuş gibi yapmışlardı. Hatta ve hatta Kevin bir ara ona yenge tarzı bir şey de söyleyip gülmüştü ama Felix buna bir anlam verememişti

Şimdi ise Minho ve Jisung, yanlarında kocaman bir pasta ile gelerek eksik olan her şeyi tamamlamışlardı

Aslına buraya geldiği ilk saniye korkmuştu Felix, çünkü Hyunjin ve arkadaşları ona avını bekleyen bir yırtıcı gibi bakarken, Hyunjin'in sanki Felix'e itiraf etmemiş gibi olan rahat tavrı da Felix'i bit nevze olsun germişti.

Nasıl bir işin içine düştüğünü veya düşeceğini bilseydi burda, bu yırtıcıların arasında bir saniye bile durmaz, başı ilerde kendisininki gibi tehlikeye girecek olan Niki'i de alıp bu evi hemen terkederdi

Ama o bunu bilmediğinden sadece kendi içindeki çatışmalar ile savaşmak adına bu evde duruyor ve gecenin sonunda Hyunjin ile olacak olan büyük karşılaşmasını bekliyordu. Çünkü biliyordu; Hyunjin ona kessinlikle kararını soracaktı ve Felix reddetmek ve kabul etmek arasında kalacaktı.

Gecenin sonunun nasıl biteceğini kimse bilemezdi.

Hayatımızın da nasıl ilerleyeceğini de bilemezdik, hayatta yaşamamız gereken bazı şeyler vardı ve buna halk arasında kader denirdi

Kaderimizi kendimiz belirleyemeyiz derlerdi çünkü kader daha öncesinde yazılmış olurdu ama bazen insan düşünmeden edemiyordu; 'Eğer onu yapmasam kaderim de böyle olur muydu?' diye düşünüyordu.

Bu insanları çıkmaza sokardı. Bazıları için kader diye bir şey yoktu bazıları ise herşeyi kadere bağlardı

Yaptığımız şeylerden biz sorumluyduk ve hayatımız aldığımız kararlar ve yaptığımız eylemler çerçevesinde şekillenirdi. Çoğu kişi bu düşünceye katılarak kaderin olmadığını ve tamamıyla palavradan ibaret olduğunu düşünürdü ama bazılarına göre ise yaptığımız şeylerden biz sorumlu olsak da onun getireceği şeyleri veya ondan sonra olacakları bilemezdik bu da seçtiğimiz yolun bile aslında kaderimizde olduğunu gösterirdi

Onun kaderinin nasıl olacağı belliydi aslında, mutfağa giderken, pasta kutusunu tezgaha koyup sırtını tezgaha yaslayarak salona doğru bakarken, salonda geleceğini karartacak olan o insanla göz göze gelirken bile, bunların hepsi çoktan belirlenmişti. Bunlar onun kaderiydi, yaptığımız her şey kaderdi

Gri saçlı olan o zamanlar bunların hiçbirini takmazdı, ona göre kader, gelecek veya diğer tüm şeyler palavradan ibaretti ve O hayatına bunları dahil etmeden devam ediyordu ama kaderin varlığı yıllar sorna yuzune acı bir tokat gibi çarptığında, artık palavra dediği şeye kendi kendine ianmaya başlayacaktı.

Tabi belkide bunun farkına varmasına daha çok vardı, belkide saatler sonra farkına varacaktı bunu bilemezdik ama, fark ettiği gün onun için mutlak cehennem başlamış olacaktı.

O bunlardan habersiz salonda, alçılı bacağıyla, üçlü koltukta tek başına yarı uzanır bir şekilde oturmuş siyah uzun saçlı gence bakarken sadece boş boş düşünüyordu. Ona ne cevap verecekti? Ona bir cevap verecek miydi? Verdiği cevap ikisi için de iyi olsun istiyordu, ama hangisinin daha iyi olacağını bilemiyordu. Bu onu fazlasıyla germişti

Sırtını arkasındaki mutfak tezgahına biraz daha yaslayıp kollarını göğsünde birleştirerek boş bakışlarını salonda gezindirmeye devam ederken Niki kapıdan çıkagelmişti

Arkadaşının gerginliği mutfağın icinde negatif bir enerji gibi yayılırken kaşlarını çatıp Felix'e doğru yaklaşarak elini omzuna koyup, omzunu sarsarak onu düşüncelerinden ayırıp bu dünyaya geri getirmişti.

Felix arkadaşına bakıp "Ne var lan, öküz gibi sarsıyorsun?" diye çıkıştığında, pudra pembe saçlı olan ona kocaman göz devirip sırtını onunki gibi tezgaha yaslarken "Ne düşünüyorsun böyle kara kara amınakoyduğum, mutfak senin o çok pozitif enerjin ile dolmuş" demişti

Onun bu söylediğiyle Felix de onun gibi göz devirdi

"O pozitif enerjileri gören özel gözlerin mi var sanki. Pozitif enerjiymiş, hassiktir be"

Bununla Niki ona dönüp ters ters baktığında Felix de ona aynı bakışlardan attı. İkisi yakın bir zamanda tanışmışlardı ama hemen kaynaşıp arkadaş olabilmişlerdi.

Aslında ikisi iki zıt kutuptu. Felix dıştan naif gözüken, sert bir karaktere sahip, dobra bir insan olsa da; Niki onun karakterinden biraz uzak, yavşak ve unursamaz bir tipti. Kafasına hiçbir şeyi takmazdı ve bu dünyada atıştırmalık ve video oyunları kadar sevdiği bir şey yoktu

Yinede ikisi de birbirleri ile tanıştıkları ilk andan beri iyi anlaşıyordu. Kimyaları birbirine uymuştu. Zaten Felix'in Busandaki tek arkadaşı Niki idi ve Niki de Felix'den başka kimse ile takılmıyordu bu aralar

Belkide Niki Felix ile arkadaş olmasaydı Sunoo'yu asla tanımayacak ve gelecekte onca acı yaşmak zorunda kalmayacaktı ama bunlar kaderdi. Kimse ne olacağını bilmezdi

Niki Felix ile olan sert sayılabilecek komik bakışmasını bitirip birdenbire olabilecek en ciddi hallerinden birini takındığında bir nefes verip hafif alaylı bir tonda "oğlum sabahtan beri ne düşünüyorsun da bunu bile umursamadın?" diye sormuştu ona 'amınakoyduğum' demesine atıfta bulunarak. Çünkü normalde Felix bu lafa çok kızardı. Diğerlerinde bir şey yoktu ama bu laf ona göre iğrencti ve Niki'nin de bu lafı kullanmasına asla izin vermezdi

O saniye düşündü Felix. O ne düşünüyordu?

Kafasında o malum kişi ve beraber geçirdikleri gereksiz anlar cirit atarken o şahısın tamda karşısında, salondaki koltukta yarı uzanır şekilde oturuyor olması da kafasının içindeki düşünceleri daha da karmaşık bir hale getiriyordu.

Daha birkaç gun önce yaşadıkları şeyler Hyunjin'e göre normal şeyler olsa da Felix bunun normal olmadığını biliyordu

Bu resmen delilikti. Günler önce karşısındaki gençle böyle müstehcen anlar yaşamış ve zevkin doruklarına çıkmıştı, üstüne üstlük ondan aşk itirafı almış ve bir karar vermesi gerekmişti ama şimdi iki arkadaş gibi aynı ortamdalardı

İçinde tuttuğu çok şey vardı. Bu yaşadığı karmaşayı birine anlatmak çok istemişti ama anlatacak bir abisi yoktu. Abisi ve Kai daha Seul'den dönmemişlerdi, ki dönseler bile bunu ona anlatamazdı Felix, abisi çok kızardı

Abisi hariç yakın olduğu sadece Niki vardı ama ona da anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdı. Niki'e güvenirdi. Niki sır saklamayı çok iyi bikirdi.

Bunun için derin bir nefes verip sessiz bir şekilde arkadaşına dönerek boy farkından dolayı ona hafifçe alttan bakıp "Söyleyeceklerim aramızda sır ona göre.." diyerek lafa başlamıştı

"Şimdi şöyle ki... Biz birseyler yaşadık"

Dediği şeyden pek bir şey anlamadı Niki. Kaşlarını çatıp "ne gibi şeyler?" diye sorduğunda Felix derin bir iç çekip eliyle gri tutumlarını karıştırırken kısık bir sesle konustu

"Yani aramızda birşeyler oldu"

"Ne gibi şeyler?"

"Yani mesela ben Hyunjin'in kucağına oturuken o benim dudaklarımı öperken ikimizin elleri birbirimizin-" diye devam ediyordu ki Niki'nin büyük bir şokla "Yuh!" diye bağırmasıyla durmak zorunda kalmıştı

İçerdeki şeytanların dikkatleri bununla onlar üstünde toplandığında Niki üstündeki şaşkınlığı atamadan gergin bir şekilde gülümseyip mahcup bir sesle "Sorun yok takılmaya devam edin" demişti mutfaktan salondaki gençlere doğru

Hepsi ona salak görmüş hibi baktıktan sorna önlerine dönerken Niki de seri bir hareketle arkadaşına dönüp "Yuh artık" diye kısık bir sesle konuşmuştu bağırır tonda

Felix ise sadece omuz silkip "bir de bana aşkını itiraf etti " deyip, anlatımını "ama bunlar normal şeylermiş sonuçta arkadaşmışız" diyerek devam ettirmişti

Niki onun bu son söylediğine içtenlikle gülüp yeniden yavşak modune geçerek kolunu usulca Felix'in omuzuna atarak üstüne doğru hafif eğildikten sonra kulağına doğru "Eğer siz arkadaş olarak bu kadarını yaptıysanız biz senle en yakın olarak neler neler yapmalıyız. ilkini bana vermen lazım" demişti çapkın bir tonda

Felix onun bu dediğiyle yarım ağız sırıtıp aynı şekilde onun kulağına doğru uzanarak elini bir bariyer gibi ağzının önüne örtüp "O anca ben üstte olursam mümkün olur" demişti. Sesi kefiyli çıkmıştı. Niki onun keyfini yerine getirmeyi iyi biliyordu.

Pembe saçlı olan onun dediklerine güldükten sonra kulaktan kulağa oynarmışcasına yine kulağına doğru sessiz bir şekilde, sanki içerde onlarca insan varmış gibi fısıldayarak "Birde sana aşkını itiraf etti ha, ona ne cevap vereceksin peki?" diye sordu.

Felix onun bu dediğine sadece omuz silkip "bilmem" demişti "Yakışıklı çocuk, dış görünüşü de gayet iyi hem iyi biri gibi, bu güne kadar ağzından kötü bir şey duymadım, kötü bir davranışını da görmedim, gayet tatlı ve insanın arsız duygularını şahlandıracak türden biri.."

Niki arkadaşının dediği her şeye tek tek katıldıktan sonra "o zaman şu kısa boylu, sıfatsız olan da benim olsun mu? Tam bir bebek" diye konuşmuştu, kollarının ikisini de tezgaha yaslayıp bacaklarını çapraz yaparken

Gri saçlı olan kimden bahsettiği anlamak için kaşlarını çattığında "Kevin mi, Sunoo mu?" diye sormuştu. Niki eli ile kendi şeytanını gösterirken "Şu Sunoo, çok yakışıklı ve tatlı, tam ısırmalık" demişti

Acaba onun gerçek kişiliğini bilse aynı şeyi der miydi?

Sunoo onun en nefret ettiği kişilik özelliklerine sahipti. Zorbaydı, zalimdi, kibirliydi, merhamet duygusundan bi'haber, sadece kendi zevklerine önem veren bir insandı ama nedense bunların tamamından habersiz olan masum gencin çok ilgisini çekmişti, hemde göz göze geldikleri o ilk saniseden beri

Belki de bu kaderin aralarına ördüğü bir bağdır ve Niki de bu bağın etkisiyle ona çekilmiş ve onu hoş bulmuştur bunu bilezdik ama Niki de onu gerçek karakterini bilse ondan nefret ederdi

Felix arkadaşına sadece göz ucu ile bakıp geri karşısındaki siyah uzun saçlı gence döndüğünde Niki de aynı şekilde bakışlarını salonda oturan arkadaş çetesine yönlendirmişti

Gözüne çarpan mavi koyu saçlı genç ve sevgilisiyle kocaman göz devirip yeniden gri saçlı olanın kulağına doğru eğilerek konudan bağımsız olarak "baksana şu Minho denen herif şu siyah saçlıyı nasıl da kolunun altına almış. Çok iyi değil mi ya?" demişti hayranlığını belli eden bir sesle

Gri saçlı olan onun baktığı ikiliye göz ucuyla bakıp umsamazca omuz silkti.

Aralarındaki ilişki dıştan tatlı görünse de nedense onlara her baktığında negatif enerjiler seziyordu.

İkisi ile de bu güne kadar düzgün bir şekilde oturup konuşmamıştı. Onları arada malum şahısın yanında görüyordu ve tek tanışıklığı o zamanlardan kalma birkaç merhaba merhabaydı ama nedense sanki Jisung üzgünmüş gibi hissediyordu Felix

Gerçeği bilmiyordum bilmek de istemezdim çünkü bilmesi sadece ona acı verirdi. Gelecekte kendisini de Jisung'dan bir farkı kalmayacak hatta ondan bile kötü bir duruma düşecekti.

Onların bu halleri sadece fantazisine Niki'nin hoşuna giderken felix'in asla hoşuna gitmedi

Bu sırada ise Jisung o ikisinden habersiz yüzünden eksin olmayan somurtkan ifadesi ile daha çok yanaştı Minho'ya doğru

Kaderin gerçek olup olmadığı düşüncesi çoğu kişiye göre tartışmalı olsa da O kessinlikle kadere inanıyordu

Eğer geçmişte O mavi saçlı olana inanıp kendisini kurtarmasına ve kendinin ona kapılmasına izin vermese bunlar olmazdı diye düşünüyordu ama bildiği başka bir şey varsa da o zamanda seçtiği bu yoldan başka yolu olmamasıydı.

Bu yol onun kaderiydi ve Jisung çoktan kaderine razı gelmişti

Bunun için kollarını kendisini herşeyden ve herkesten sakınmak istercesine 'o benim' dermiş gibi kendisini sıkaca saran koyu mavi saçlı olanın yüzüne alttan alttan baktı.

Sevgilisinin yaptığı bu hareket kimine göre çok hoştu. Geçmişte Jisung da böyle düşünüyordu. Minho'nun kendisini herşeyden sakınması hoşuna gidiyordu. Kimin gitmezdi ki? Ama Jisung şimdi bunu istemiyordu

O isterdi ki Minho'nun yaptığı bu hareket göründüğü kadar masum olsaydı. İsterdi ki Minho'nun sevgisini gösterme yolu olsaydi ama Minho'nun yaptığı bu şey 'o benim' di 'o sadece benim', 'o benim' malım', 'bana ait'...

Bu hareketin altındaki o gerçek manaları kimse bilemezdi belki. Çoğunun gözüne hoş gelen bu hareket ve bu sakınma içgüdüsü Jisung için mide bulandırıcı bir sahiplenmeden başka bir şey değildi

O bunları düşünüp içgüdüsel olarak biraz daha sığındı Minho'ya doğru. Küçük bedeni ürkek bir ceylan edasıyla koca bir kaplan gibi duran şeytanın vücuduna biraz daha yanaştında Minho onun omzu üstündeki kolunu biraz daha ona sarmış ve sanki olabilirmiş gibi onu daha çok kendine çekmişti

Aslında onu kucağına almak da isterdi ama Felix ve Niki burda olduğu için bunu yapmıyordu normal zamanlarda ise arkadaşlarından asla çekinmezdi

Niki mutfağın içinden onlara özenti ile bakıp bakışlarını Sunoo'ya çıkarmış, onunla göz göze geldiklerinde ise ilkin afallasa da sonrasında yüzüne bir sırıtışın hakim olmasına izin verip göz kırpmıştı

Gözünde masum ve şirin duran, ukesi yapmak istediği şeytana göz kırptığında aslında farkında olmadan gelecekteki yaşantısının ateşini fitillemişti.

Sunoo ona çatık kaşlarıyla baktığında ise birden mutfağın içini melodik bir ses kaplamıştı. Bu ses Niki'nin telefonundan geldiğinde Niki rahat bir tavırla elini pantolonunun cebine atarak telefonu çıkarmış ama bu rahatlığı ekranda yazan 'Babam' kelimesini görene kadar sürmüştü.

Hemen sırtını tezgahtan ayırıp dik bir konuma geldikten sonra "buna bakmam lazım" diyerek mutfaktan bahçeye açılan kapıya doğru ilerleyip Felix'i mutfakta tek başına bırakmıştı

Felix ise Hyunjin'e dik dik bakmaya devam ederken onu duymamıştı bile. Birdenbire siyah saçlı olanın ona taraf dönmesi ile göz göze geldiklerinde anlamsız bir şekilde, hiç huyu olmamasına rağmen utanarak bakışlarını çekip sırtını tezgahtan ayırarak arkasını dönmüştü

Neden bilmiyordu ama Hyunjin'in kendi üstünde bir baskınlığı varmış gibi hissediyordu. Siyah saçlı olanın çok etkili bir aurası vardı ve bu aura Felix'i bazenleri etkisi altına alıp onu itaat etmeye zorluyordu, tıpkı o birlikte zevkin doruklarına çıktıkları gün gibi...

O yakalanmanın verdiği utançla musluğu açıp elini yıkamaya başladığında Jisung uzanıp Minho'nun çenesinden tutarak sanki uzlaşıyormuş gibi dudaklarına bir öpücük kondurup "Felix'e yardım etmeye gideceğim, pastayı kesme vaktimiz geldi" demişti

Aslında onu öpmekten nefret ediyordu ama Minho onun asla yanından ayrılmasına izin vermezdi ve eğer Jisung alamayacağı bir izin isterse bunun karşılığı olarak bir bedel ödemek zorundaydı.

Sevmediği birini herkesin arasında öpmek ve ona yalvarıyormuş gibi bakmak gayet büyük bir bedeldi

Minho ise oflayarak mutfak tarafına bakmış, Felix'in içerde tek olduğunu görünce ise başını onaylar anlamda sallamıştı. Normalde içerde Niki de olsaydı asla izin vermezdi çünkü Niki onlar için bir yabancıydı ama Felix Hyunjin'in kuluydu. Hyunjin'e aitti ve ona ait olan diğerlerine de ait olurdu bu yüzden nasıl Jisung'u kendi arkadaşlarından kıskanmıyorsa Felix'den de kıskanmıyordu çünkü ikisi de aynıydı zaten. İkisi de onlara aitti

Onlar da kaderi bilemezdi bu yüzden de gelecekte Niki'nin de onlara ait olacağını bilmeden hareket ediyorlardı.

Jisung aldığı onay ile yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip Minho'ya baktıktan sonra ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerlemişti

Diğerleri Hyunjin iyileştiğinde eski eğlencelerine nasıl devam edecekleri hakkında tartışırken o sakin bir şekilde Felix'e yaklaşıp onun yanında durarak "tekrardan merhaba" demişti ona bakmadan, sadece konuşmaya başlamak adına

Felix birden yanından gelen sesle ilkin irkilse de sonrasında kendisi ile hemen hemen aynı boyda olan Jisung'a hafifçe üstten bakıp "Merhaba" demişti sevimli bir tonda

Nedense Jisung'u kendisine yakın hissediyordu.

Jisung da onun sevimli tavrına gülümsedikten sonra "Eee nasıl gidiyor" diye sormuştu laf olsun diye, tezgahın üstündeki pasta kutusuna uzanırken..

Felix sonunda bu merak ettiği gençle en azından biraz yakınlaşacağı için mutlu olduğunda ona taraf dönüp "eh işte bu günü de bir atlatırsam güzel geçecek" demişti

Bu dediği Jisung'un ağzından düşünceli bir 'hımm' çıkmasına neden olduğunda gri saçlı olana yan bir şekilde bakıp onu baştan aşağı süzerken "Gergin görünüyorsun" demişti "Sorun Hyunjin mi?"

Felix onun nerden anladığına şaşırdığında "Sen nerden biliyorsun?" diye sormuş sonrasında ise onların çok yakın olduğunu hatırlayarak belkide Hyunjin söylemiştir diye düşünmüştü

Aslında bu düşünce hoşuna gitmişti bir tık. Hyunjin'in arkadaşlarına kendisinden bahsetmesi güzel gibi gelmişti. Ama Jisung bunu güzel bulmamış olacak ki onun mutlu olduğunu fark ettiğinde saniyelik olarak kaşlarını çatıp bir nefes verirken "Bugün Hyunjin'in doğum günü" demişti

Felix zaten bunu biliyordu.. zaten bu yüzden buradaydı ya. Siyah saçlı olanın bunu söylemesi değiştiğine gitmişti.

Kaşlarını çatıp, bu cümlenin devamının da olduğunu tahmin ederek, dolaptan çatal bıçak çıkaran Jisung'a dönüp "eee?" diye sormuştu

Yani bu zaten açıktı.

Jisung içerdekilerin dikkatlerinin burda olduğunu bildiği için gayet normal bir tavırla pastayı kesmek için gerekenleri sıralarken sesinin tonunu alçaltıp sahte bir gülümsemeyle ona dönerek "sadece doğal davran" diye konuşmuş, Felix bununla kaşlarını daha çok çattığında ise Felix'in üstündeki mutfak dolabını göstererek "orada çakmak var, versene" demişti

Felix ne olduğunu anlamasa da kendi üstündeki bakışları hissettiğinden dolayı içerdekilerin onları dinlediğini ve eğer Jisung her ne yapıyorsa bunu onların bilmememsi gerektiğini anlayarak, içgüdüsel olarak Jisung'un oyununa katılıp gülümseyerek başının hizasındaki dolabı açıp hemen karşısında duran çakmağı alarak Jisung'a daha çok yaklaşmıştı.

Jisung 'en azından aptal değil' diye düşünüp yüzündeki sahte gülümsemeyi elinden geldiğince silmemeye çalışarak "biliyor musun Felix, ben hayatımda doğum günümü bir defa tek kutaldım" demişti "yalnızca bir defa"

Felix konudan konuya atlama hızlarına yetişemezken Jisung'un bu dediğine de şaşırıp yere doğru eğilerek alt çekmecelerden pastayı kesmek için büyük bir bıçak çıkarırken alttan alttan Jisung'a bakmış ve onunla göz göze geldiğinde gözünü açıp kapatarak sözsüz bir şekilde devam etmesini istemişti.

Jisung aynı kısık sesle "Hayatımda ilk defa doğum günümü kutlayan kişi Minho'ydu. İlk defa beni mutlu eden kişi Minho'ydu ve beni o karanlıktan kurtaran kişi de yine Minho'ydu" demişti

Felix eğildiği yerden doğrulup bıçağı da diğer malzemelerin yanına koyarken "Eee ne güzel işte, seni seviyor bunu belli de ediyor" demişti

Bu söylediği Jisung'un ağzından sessiz bir kıkırtı çıkmasına neden olduğunda "evet" demişti

"O beni seviyor ve ben de hayatımda ilk defa onu sevdim. Bana bunca iyiliği yapıp tüm ilklerimi tattırdı.. dediğim gibi ilk defa doğum günümü bile o kutladı.."

Yüzündeki gülümseme ile bunları söylerken yavaş yavaş gülüşü solmuş "ama bunlar sadece gözümü boyadı. Ondan başka hiçkimseyi göremedim" demişti

Felix onun anlattığı şeylerden hiçbir şey anlamazken Jisung malzemelerin bir kısmını alıp odanın içine götürmüş bunu yaparken de Felix onu adımı adımına izlemişti. Salona girerken ki gerginliğini belli eden Jisung tabak ve çatalları sehpanın üstüne koyduktan sonra geri mutfağa dönmüştü

Bu olan seylerden hiçbir şey anlamadığını hissetti gri saçlı genç. Jisung onun yanına geri döndüğünde ise anlamadığını belli eden bir ifade ile bakmıştı onun yüzüne

Belki de kaderlerinin arasındaki bağ birbirlerine güvenmelerine neden olmuştu bilinmez ama Jisung'un "Hayatımda kutladığım ilk doğum günü, hayatımda kutladığım son doğum günüm oldu çünkü; ondan sonra Minho'ya ait olduğumda onun için benim doğduğum günün hiçbir anlamı kalmadı. Tek önemli olan gün benim ve onun tanıştığı ve birbirimizin olduğu gün oldu" demişti

"O benim her anlamda ilkim oldu ve her anlamda da sonum.."

Felix onun dediklerini algıladığında Jisung yeniden "ilk ve son" demişti.

Felix onun neden bunları söylediğini anlıyamadı. Jisung ise cümlesine "beni o karanlıktan alıp daha büyük bir karanlığın içine attı" diyerek devam etmişti. "Ölmeden cehennemi tatmak gibiydi" dediğinde Felix ne demek istediğini bile anlıyamadı.

Bunca şey ona fazla gelmişti. Jisung ise son olarak tabakları aldığında sanki az önce o karamsar konuşmaları yapan o değilmiş gibi gülümseyerek "hadi sen de pastayı al, zamanı geldi" diyerek salonun içine girmişti arkasında aklı karman çorman bir Felix bırakarak

•••••

Elleri ile önünde bulunduğu balkon korkuluğunu daha çok sıkarken derin bir nefes aldı Felix. İlerleyen gecede yüzüne vuran serin hava ile burukça gülümsedi. Şu an dıştan o kadar huzurlu ve sakin duruyordu ki kendisini dıştan gören biri onu izlerken rahatlayabilir ve tüm negatif enerjilerinden kurtulabilirdi ama onun içindekiler dışının tam tersiydi

Hayatının en büyük karmaşalarından birinin içindeydi ve karmakarışık düşünceleri ile yüzleşiyordu. Sadece sakinleşmek ve her şeyi siktir etmek istiyordu ama düşünceleri buna izin vermiyordu.

Babası aylar önce ondan biri ile evlenmesini istediğinde hiç düşünmeden reddetmişti ve bunu yaparken bir saniye bile tereddüte düşmemişti ama şimdi..

Şimdi bu gence cevap vereceği için tam beş gündür beynini zorluyordu. Kendinin çok üstüne gidiyordu ama ne için reddedemediğini veya neden kabul edemediğini bile bilmiyordu.

Evet ondan etkileniyordu. Onu hoş buluyordu ama onun nasıl biri olduğunu bile bilmiyordu ve ona aşık bile değildi. Belki bir ihtimal hoşlanıyordu ama bundan bile emin değildi. Sonuçta bu hoşlantısı ona duyduğu cinsel arzudan ibaret de olabilirdi.

Bir yandan da Jisung'un dedikleri vardı. Acaba onları derkenki amacı uyarı mıydı? Jisung Felix'i mi uyarmıştı?

Hayır belkide Felix her şeyi kafasında büyütüyordu.

Yaklaşık iki saat önce pastayı kesip ayak üstü Hyunjin'in doğum gününü kutlamışlardı. Hyunjin pastayı üflemeden önce Kevin ondan dilek dilemesini istediğinde aslında bu tür şeyleri hepsi saçma bulsa da şeytanlık yapıp yalandan Felix'in gözlerinin içine baka baka dilek tutuyor gibi yapıp mumları üflemişti.

Ama bu yaptıkları sözsüz anlamanın farkında olamayan Felix bununla biraz daha zor duruma düşmüştü şimdi ise her biri bir yerlerde takılırken o balkona çıkmıştı yalnız kalıp biraz düşünmek adına

Minho, Jisung ve Kevin salonun ortasında yerde oturmuş içeriği çok sıradan(!) olacak şekilde sohbet ederken Niki Sunoo'yu gözüne kestirmiş onunla ayak üstü konuşuyordu. Tuhaf olan ise Sunoo'nun da onu dinleyip konuşmasıydı.

Belki de Sunoo da kendisine bir köle bulmuştu ve o köle ona kendi ayakları ile gelmişti

Hyunjin ise herşeyden habersiz balkondan bahçeyi izleyen gri saçlı olanı yüzündeki sinsi sırıtışı ile izliyordu

Bir süre daha onu izlemeye devam ettikten sonra balkonun içine doğru dikkatli bir adım atıp eli yardımıyla siyha uzun saçlarını geriye doğru tararken burda olduğunu belirtmek adına boğazını temizledi.

Felix arkasında duyduğu sesle geriye doğru döndüğünde biraz ötesinde ayağında alçısı ile duran ve onu söyle bir alıcı gözle süzen çocukla kalçasını korkuluklara yaslayarak ona doğru dönmüştü

Hyunjin aralarında bir iki adım mesafe kalacak şekilde ona yaklaşıp gülümseyerek "eee nasıl gidiyor?" diye sordu. Ayağındaki alçı yüzünden yürümekte zorlansa da canı yanmıyordu

Felix de onu söyle baştan aşağı bir süzüp sırtını dikleştirerek düz bir sesle "İyi" diye cevap vermişti. Bununla Hyunjin'in kaşları yukarı doğru kalktığında kollarını göğsünde birleştirip yan bir şekilde sırıtırken "Ee hediyem nerde?" diye sordu.

Felix bu anlamsız konuşmayı Hyunjin'in direk konuya girmesine tercih ederek "Hediyen üst katta, odana bırakmıştım" demişti

Hyunjin yüzündeki sırıtışı silmeden ona bakmaya devam ederken "Ama ben hediye olarak seni istiyordum, yani en azından bana olumlu bir yanıt vermeni" diyerek direk konuya girdi

Felix bununla bir nefes verip başını hafif yana eğerek ona bakmaya devam ettiğinde Hyunjin bir adım daha atıp aralarında bir adımlık mesafe bırakarak "Bana istediğim hediyeyi verecek misin, lix?" diye sordu.

Felix kararının son saniyeye kaldığı için ayriyetten bir gergindi. Şeytanı onun gözlerinin için beklenti ile bakarken onun ağzından çıkacak olan o kelimeleri bekliyormuş gibiydi

Şu an şeytanının karşısında, tüm iplerin onun elinde olduğunu zannediyordu. Sanki herşey Felix'in kabul edip etmemesine bağlıydı ama bunu düşünmek bile bir hataydı.

Evet belki şu an kömür karası saçları olan genç onun ağzından çıkacak o kelimeler için bekliyordu ve o kelimelere göre hareket edecekti ama gri saçlı olanın kararı kendi aleyhine olsa bile bu Felix'in ondan kurtulması için yetmeyecekti

Her ne olursa olsun o Felix'i kendisine çekecek bir yol illaki bulurdu. Avını bekliyordu ama onu avlayana kadar da asla peşini bırakmayacaktı. Avladıktan sonda ise peşini bırakmak düşünülür bir şey bile değildi

Kollarını daha çok birbirine sarıp, havada kaşları ile ona bakmaya devam ettiğinde "Karar verdin mi?" doye sordu. Dudaklarının bir tarafı tehlikeli bir şekilde yukarı doğru kıvrılmıştı.

Felix yüzündeki düz ifadeyi hiç bozmadan son anda mantığını kullanarak başını onaylar anlamada salladığında Hyunjin gülümseyip "Eee cevabın ne?" diye yeni bir soru sordu

Bu sorusu Felix'e derin bir nefes aldırırken bakışlarını başka bir yere değdirmeden kessin bir karar olduğunu belli etmek adına onun gözlerine sabitledi

"Aslında çok düşündüm ve doğruyu söylemek gerekirse senin hakkında ismin ve bir iki bir şey dışında bir şey bilmediğime kanaat getirdim. Tanımadığım ve sadece etkilendiğim biri ile çıkma hatasına bir kez düştüm zaten, bir daha düşmek gibi bir niyetim yok"

Hyunjin bilmese de eski sevgilisi, yani Hyunjin'in abisine atıfta bulunduğunda, Hyunjin yeniden hatırladığı şey ile kaşlarını çatmıştı. Asla Felix'in ilk sevgilisi olamayacaktı ama son olacağına emindi.

Felix ise onun düşen suratı ve çatılan kaşlarına bakarken "Yani sonuç olarak teklifini reddediyorum. Sadece sıradan bir hyungum olarak kal" dedi.

Bu cümlesi siyah saçlı olanın kaşlarının alayla havaya kalkmasına neden olduğunda kendi kendine "Sıradan" diye söylemiş ve "Asla senin sıradan hyungun olmayacağım lix, benim istediğim hyung hitabı asla sıradan değil" demişti.

Belkide Felix'in onu ilk reddedişiydi, Jisung'un kaderinin aksine son olmayacağı belliydi ama bu onun ilkiydi. Her ne kadar son olmasa da ilkti.

Aslında bakılırsa daha öncesinde de onu evlilik mevzusunda reddetmişti ama şimdi bile hala reddettiği kişinin kim olduğunu bilmediğinden bu sefer ilk olmuştu.

Belki bu sefer olmamıştı ama Hyunjin asla ondan vaz geçmezdi. Asla onu bırakmazdı.

Yüzüne üzgün bir ifade yerleştirip balkon korkuluklarına yaslanmış gence doğru bir adım atarak onun tam karşısında durduğunda hafifçe üstüne doğru eğilip "Benden etkileniyorsun lix" demişti

Gri saçlı olan onu reddetmek istese de bu söylediği doğruydu. Zaten sadece kendisine bir adım atmasıyla bile nefesinin hızlandığını hissederken ondan etkilendiğini yalanlamak saçmalık olurdu

Sessiz kalıp Hyunjin'in yüzüne bakmaya devam ettiğinde, Hyunjin bakışlarını onun gözlerinden yavaş yavaş dudaklarına doğru indirmiş ve orda gereğinden fazla zaman harcadıktan sonra "bir gün" demişti

"Bir gün beni kabul edeceksin lix, çünkü ikimiz de birbirimize mıknatıs gibi çekilmeye devam edeceğiz ve sen de bir gün bu çekime düşeceksin"

Bakışlarını çocuğun dudaklarından çekip yeniden gözleri ile buluşturduğunda derince yutkunmuş bununla ise gri saçlı olanın hareleri saniyelik olarak onun hareket eden Adem elmasına takıldığında yeniden gözlerinin içine bakmıştı

Hyunjin biraz daha onun üstüne eğilip dudaklarını onun kulağı hizasına getirdiğinde bilerek nefesini üfleyip "Seni asla bırakmayacağım ve pes etmeyeceğim Lee Felix" demişti. Kaşları saniyelik olarak çatıldığında ise bir eli çocuğun belini bulmuş "Ama bu yolda sıkılmamam için arada küçük ödüller vermen lazım" diyerek alt tarafını onunkine bastırıp boynuna tüy kadar hafif, küçük bir öpücük bırakarak geri çekilmişti

Felix onun yüzüne duygu karmaşası ile bakmaya devam ettiğinde ise dudakları yukarı doğru kıvrılmış ve yeniden "seni elde edeceğim" demişti. İçinden ise 'çünkü her ne olursa olsun sen bana aitsin, benim kölemsin' diye geçirmişti.

Belki Felix'in tüm ilklerinin sahibi Hyunjin olmayacaktı ama tüm sonları Hyunjin'in elinden olacaktı.

•••••

Se-lam-lar

Evet uzun bir aradan sonra buradayım. Sonuna kadar beklediğiniz ve benim yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim canlarım. Sizleri gerçekten çok seviyorum

Aslında bu bölümü daha öncesinde yazmıştım bugün ise düzenleyip attım, benim için çok değerli olan biri çok istedi çünkü. Şu an iyi değilim, diğer kitaplara yazamıyorum. Bölümü duzenlemem bile birkaç saatimi aldı çünkü çok yoruluyorum. Diğer kitaplara bölüm beklemeyin, en azından ben iyileşene kadar. Tabi buna da...

Her neyse şimdi size bir sorum var, bu kitapta görmek istediğiniz şeyleri yazar mısınız? (Örneğin; gelecekte Felix'in kaçırılması ve Hyunjin'in Felix kaçtı zannedip sinirlenmesi Felix'i bulduktan sonra ise orospu çocuğu gibi ona ağır bir işkence etmesi gibi? Kitapta böyle şeylere hazır olun)

Hepinizi kocaman öptüm iyi geceler dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️

Hyunlix

Minsung

Sunki

Kevin

(24.07.2023)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro