-4-
Gözlerimiz kilitlenmişti sanırım. Uzun süredir bakıyorduk birbirimize, üstelik soluklarını duyacak kadar yakındım ona. Bir anda silkenelir gibi oldum ve kalktım hemen ellerimi yüzünden çekip. Önce bir an ne yapacağımı bilemedim. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim. Sonra durdum, derin bir nefes aldım. "Otursana" dedi o anda. Sesi az öncekinin aksine çok sakin ve yumuşaktı. Yanına oturdum.
"Neden buradasın?" dedi tekrar.
"Ben..kendimi kaybetmiştim. Çaresizdim artık. Ve kendime gelmem lazımdı, özümü bulmam gerekiyordu. Şey..Saçmaladım galiba, boşver."
Bir iki saniye sustuktan sonra söylediği, ne demekti?
"Özüne hoşgeldin, İklim"
"Nasıl yani?"
Elini uzattı, tokalaşmak için. Bende hemen tutup sıktım elini.
"Öz" dedi. Anlamamış bakıyordum sanırım. Zaten anlamamıştım.
"Adım, Öz"
Vurgulayarak söylemişti. Ben şok olmuştum. Çok ilginçti. Çok fazla ilginçti.
"Öz'üm" diye bir kelime çıkıverdi ağzımdan. Duydu mu bilmiyorum. Fısıltı gibiydi.
...
Bana adını söylemişti. Bu garip bir duyguydu, fazlasıyla. Bir adam bana adını söyledi diye mutluydum. Bu çok saçmaydı. Kafamdaki bütün saçmalıkları, karanlık tarafımı unutuyordum onu düşündüğümde. Evet. Ne yazık ki ondan fazlasıyla hoşlanıyordum. Aslında bu iyi mi kötü mü bilmiyordum. Ama korkuyordum. Ona alışmamalıydım. Bir daha kimseye alışmamalıydım.
Yatağıma uzanmış bunları düşünürken ağır bir uyku çöktü üzerime. Direnmedim. Kendimi uykuya teslim ettim. Sabaha kadar deliksiz uyumuştum.
Uyandığımda saate baktım. Öz henüz evde olmalıydı. Daha çok erkendi. Güzel bir kahvaltı tepsisi hazırladım. Omlet yaptım. Reçel, salam, patates, peynir.. Aklıma ne geldiyse sofraya eklemeye çalıştım. Elimdeki tepsiye hepsi sığmıyordu. Yarısını yerleştirdim. Önce elime hiçbir şey almadan gidip kapısını çaldım, az sonra kapıyı açtı. Artık gözlerime bakıyordu. Sıcacıktı bakışları, erimek istedim olduğum yerde. Gülümseyerek "günaydın" dedim. Oda bana gunaydin dedi. Oda bana gulumsedi.
"Kahvalti edecek vaktin var mı? " dedim hemen.
"Vaktim? Var. "
"Bekle öyleyse" dedikten sonra koşup içerden hazırladığım tepsiyi aldım onun yanından geçip içeriye girdim. Arkamdan seslendi. "Kapını kapatayım mı?"
"Hayır gel sen tekrar gidicem" dedim. O yanıma doğru gelirken ben hızlı adımlarla tekrar kendi evime geçip kalanları da getirdim.
"Harika görünüyor, ellerine sağlık" dedi. Gülümsedi. Sıcacıktı gülümsemesi.
Uzun uzun kahvaltı yaptık. Sohbet ederek. Bana getirdiği kitaptan konuştuk epeyce. Kitap okumayı çok sevdiğini öğrenmiştim. Bu alışkanlığını da bir zamanlar benim oturduğum evde oturan, Öz'ün eski sevgilisi olan kızdan edinmişti. Bu kızın adını öğrenmeliydim.
"Adı neydi?" dedim.
Aslında o an onun hakkında konuşmasakta kimden bahsettiğimi anlamıştı.
"Hasret" dedi kısık bir sesle.
"Neden gitti?" bunu sorarken vereceği tepkiden biraz çekinmiştim ama normal bir şekilde anlattı, kızmadı.
"Ben sakatlanınca önceleri benimle çok ilgileniyordu, birlikte fizik tedaviye gidiyorduk, ne yapabileceğimizi araştırıyorduk. Tabi bunların hepsi parayla oluyordu. Artık işimi yapamıyordum, birikmiş param bir süre sonra suyunu çekti. Zaten pek biseyde yoktu, başıma böyle bişeyin geleceğini düşünmediğim için bir yerlerde para saklamıyordum. Neyse işte..param da bitince tedavi falan hep yarım kaldı. Aslında biraz da ben bırakmak istedim. Çünkü artık benden nefret ettiğini ama acıdığı için yanımda olduğunu gözlerinin içinde görüyordum. Artık katlanamıyordum, savaşacak gücüm yoktu, oda bana hiç destek olmuyordu. Tam aksine sürekli paramın olmadığını, bu şekilde evlenemeyeceğimizi söyleyip duruyordu. Elimden bir şey gelmediğini bildiği halde ısrarla söylüyordu. Bir sabah kapıyı çaldı erkenden. Elinde bavul. Gidiyorum dedi. Buraya kadarmış dedi. Unut beni dedi. İndi merdivenlerden gitti. Arkasından koşamadım. Koşabilsem belki onu durdururdum. Ama koşamadım."
Bir kaç saniye suskunluk oldu. Gözleri dolu dolu olmuştu anlatırken.
"Bence üzülmemelisin artık. Seni sadece paran varken sağlığın yerindeyken sevmişse, sevmemiştir ki zaten. Üzülme" dedim.
Yalvarırcasına üzülme dedim. Üzülmesin. İstemiyordum bunu. Mutlu olmalıydı. Bunu hakediyordu.
"Aslında bende senin hikayeni merak ediyorum. Ama şimdi gitmem lazım." dedi. "Geldiğimde anlatır mısın?" dedi tekrardan.
"Tabii" dedim gülümseyerek. Ayağa kalktı. "Ben çıkıyorum, sen istersen sofrayı toparla öyle geç eve, bana bırakma bunları lütfen" dedi gülerek.
"Bırakmam" dedim bende gülüşüne karşılık vererek.
Önce geçip arka odada bir şeylerle uğraştı. Sonra kapıyı çekip çıktı. Boş tabakları topladıktan sonra birazda etrafı toparlayip bende evime gectim. Kapiyi açtığımda yerde bir kağıt gördüm. Tepsiyi birakip aldim. İçeriye geçtiğinde bir not yazmış ve giderken kapımın altından atmıştı. Güldüm.
"Yaptığım en güzel kahvaltıydı. Ellerine sağlık. Ama beni buna alıştırma. Bırakmam sonra peşini :) "
Aptalca sırıttım. Hoşuma gidiyordu. Varlığı mutlu ediyordu. "Bırakma" dedim kendi kendime. "Peşimi bırakma"
Sevgili okurlarım,
Hikayemde beğenmediğiniz yerleri ve düşüncelerinizi lütfen yoruma yazın. Dikkate alacağımdan şüpheniz olmasın. Okuduğunuz içinde teşekkür ederim. Hepinizi seviyorum :) :)
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro