BVD 2 Mecruh | 6.Bölüm "Vecr"
Bölüm Şarkısı
Mor ve ötesi - oyunbozan
*
"Gözlerin vardı beni benden alan, beni benden aldılar bana bir ben kalmadım inan."
Asaf Kara
Bana bir ben kalmadım. Kırıldı kolum kanadım. Yokluğu yara oldu yüreğime. Nefes alamaz oldum geceleri, kollarımda o yok diye. Ona ulaşmak için onca sene beklemiş iken şimdi yine benden gitmişti. O gitmemişti aslında, ben gitmiştim.
Kolay değildi. Kalbimi söküp almışlar gibi bir histi. Onun beyazı olmadan, benim siyahım nasıl açılabilirdi ki? Her şeyin temelinde o vardı beyaz gibi. Şimdi elimden kayıp giden renksiz, her şey daha karanlıktı. İçimdeki siyaha çalıp açamıyordum.
Onu görmüştüm. Onu görmemek için bu kadar direnirken onu görmüştüm. Dayanamamıştı biliyorum çünkü bende dayanamıyordum onsuzluğa. Gelmişti bu bara, Onu görür görmez dağılmıştım yine. Zaten toplu halimde zorla ait olmayan yere yerleştirilen yapboz misali gibiydi. Onu görmüştüm, yanında kardeşim ile...
Barkın'ın ona iyi gelmesini istiyordum. Ben yoktum, benim yerime onun yanında durup Onu toparlaması gerekiyordu. Bunu ben yapamazdım çünkü fazlası ile dağınıktım. Ben kalbim olmadan yaşamayı sürdürmeyi deniyordum. Üstelik senelerdir ona deli gibi aşık iken... Şimdi o bir senesini unutup beni kalbinden atabilirdi. Biliyorum zor olacaktı. Ama yapmak zorundaydı. Benim dizlerim yara bere içinde iken, onu da kendim ile birlikte düşürmek istemiyordum. Mahvetmek istemiyordum. Benim ruhum hastaydı. O bana iyi gelmişti ama bu kadardı. Onu Mahvetmek, kendim ile bataklığa çekmek nankörlük olurdu.
Elimdeki içki bardağını tek dikişle mideme gönderdim. Sert içki yüzünden hafif yüzüm ekşimişti ama bu uzun sürmedi. Elimin tersi ile dudaklarımı sildim ve ayağa kalktım. Mekan kapanmıştı ve ben dağınıktım. Birkaç bardak içtikten sonra artık eve gidiyordum. Ona dair hiçbir şeyin olmadığı evime... Onun bir saç teli yastığımın üzerinde olmadığı sürece hiçbir yere evim diyesim gelmiyordu.
Gözlerim dolmuştu. Sertçe yutkundum ve yaşları geri gönderdim. Erkekler ağlamaz sözünü yıkan bir adamdım ben. Bu sözün canı cehenneme, Eflah için akan tek bir göz damla yaşıma acımazdım ama biliyordum o benim gözümden düşen her yaşa dünyayı yakardı. Yakar mıydı artık?
Ellim ile göz çukurlarıma bastırdım. Bir kere daha yutkundum ama olmadı. Olduğum yerde durdum ve hıçkırıklara boğuldum. Yağmur yağıyordu belki onlar saklardı benim acımı. Mutlu olmak istediğim her an engel olan dünyaya ağlıyordum. Eflah olmadığı için ağlıyordum. Çünkü biliyordum ki ben onsuz yaşamayazdım. Lakin o bensiz yaşamayı öğrenmeliydi.
Yürümeye devam ettim. Yağmur bir iğne ucu kadar kuru yer bırakmamıştı hem tenimde hem de üzerimdeki kıyafetler de. İleriye doğru baktığımda nefesimin kesildiğini hissettim. Onu her yerde tanıyabilirdim. Ruhuma işlemiş insanı nasıl tanımazdım? Elimi kalbime götürdüm. Nefes alamıyormuş gibi hissettim. Belki de gerçekten nefes alamıyordum. Bir adım geri gitse denize düşecekti ve bu bana onu bıraktığım günü hatırlattı. Onu bırakmıştım, kendi ellerim ile ölüme bıraktığımdan habersizdim. İçim en çokta buna acıyordu...
Biraz daha ilerledim. Sanki ona doğru yürüdükçe, ayaklarım daha fazla gitmek istiyordu. Diğer yanım onda iken, bende olan tarafa engel olamıyordum. Elimi uzatsam ona dokunacakmış gibi hissediyordum. Sanki parçamı uçlarıma işlemişti her bir zerresi. Bu kadar sevmek akıl işi değildi. Bende iş gücü olmayan biriydim zaten. Onu sevmek tek işim olmuştu.
Ona doğru daha fazla ilerlerken beni tanımasının an meselesi olduğunu biliyordum. Beni gördüğü an sarılacaktı, hissediyordum. Çünkü ben adımlarımı ona doğru atıyordum. Ben bir adam attığımda Eflah bana on adım atardı. Dayanamazdı ki o bana, hiçbir şey olmamış gibi affederdi.
Sarıl ona! Diye emretti kalbim. Onu dinlememem gerekiyordu çünkü ondan uzak kalmak için çok çabalamıştım. Gerçi çabalarım boşa çıkmıştı. Bir kere görmem bütün duvarları yıkmıştı. Yine enkazın altında kalmıştım...
Onun gözlerine dalıp gitmişken bir anda kendime geldim ve onunda bana baktığını fark ettim. Kalbim deli gibi attı. O ise öylece bana bakmıştı. Geriye doğru sendelediğinde her şey saliseler içinde olmuştu. Bedeni denize düştüğünde hızla oraya doğru koştum. Barkın hamlede bulunacak iken onu elim ile durdurdum ve Eflah'ın peşinden atladım. Buz gibi su bedenimin her yerine çivi çakmışlar gibi hissettirdi. Umursamadım. Zayıf bedenine rağmen taşıdığı yükler ile, ayağına bir taş bağlanmış gibi diplere batan Eflah'ın elini tuttum. Hızla onu kendime çektim. Göğsü göğsüme çarptığında ona sıkıca sarıldım. Bir elimde kendimi karaya çıkarmak için yüzerken bedenimin sol tarafı tamamen ona aitti, kafesin içindeki kalbimde...
Onu karaya çıkardığımda dudaklarını araladım ve dudaklarımı değdirdim. Buz gibi soğuk havaya rağmen kendimi alevler içerisinde hissediyordum. Bu ilk yardım içindi biliyorum ama onun her zerresine dokunmak bana aynı şeyi yaşattırıyordu. Soğuk dudakları dudaklarıma değer iken ciğerlerindeki suyu boşaltmasına yardım ettim. Dudaklarımı dudaklarından çektim ve yanağıma öpücük kondurdum. Elimi saçında gezdirdim. Daha fazla onun teninde oyalanmadım ve ayaklandım. Birazdan uyanacaktı ve beni görmesini istemiyordum. Hırkamı şapkasını saçlarımın üzerine çektim. Tam gidecek iken Barkın kolumdan tuttu. "Çok acı çekiyor. Bırakma onu." kurduğu cümleye karşın tekrardan Eflah'a baktım. "Yapamam be kardeşim. Bensiz yaşamayı öğrenmesi gerek." tekrardan gözlerimi Barkın'a çevirdiğimde hızla bana sarıldı. Bende ona sarıldım. "O sana emanet. Ona iyi bak, biliyorum senin ile iyi anlaşır o." sırtına bir kere vurdum ve geri çekildim. Artık gitmem lazımdı. Kalbimi şu kadına bırakıp kaçıyordum. Kaçmam lazımdı, beni bulmamalıydı. Ben o beni bıraksın diye bir kötü kelime söyleyemezdim ona. Yapamazdım. O beni görmeden unutmalıydı. Göçebe olmalıydım, yerleşik evim onun kalbinde olmasına rağmen...
Hızla oradan uzaklaştım. İlerdeki ağacın yanında gelmiştim ki adımı söyledi. Zar zor duymuştum ama onun sesi benim olduğum yere çakılmama sebep olmuştu. Ağacın arkasına geçtim ve onun olduğu yere baktım. Gözleri hâlâ kapalıydı. Lakin konuşuyordu. Adımı sayıklıyordu. Canımı daha ne yakabilirdi ki?
Onun sesine kulaklarımı tıkamak istesem bile olmadı, o sussa bile sesi kulaklarımda yankılandı. Yürüdüm, ondan uzaklara savruldum. Geriye doğru tekrar baktığımda ise ikisi de yoktu. Yürüdüğüm kaldırıma oturdum ve gökyüzüne baktım yağmur damlaları yüzümü geçip kalbime ulaşırken karşı mekandan çalan "Mor ve ötesi - oyunbozan" ı dinledim. Şarkınım ritmi yükseldikçe, sözleri kalbime işledikçe daha fazla ağlama isteğim geliyordu.
Bak dinledim seni
Dokunmadım sana
Dokunmadım kalan rüyalara
Kendime olan sözümü tutamadım ama ben sevgilim, bugün dokundum sana, biliyorum hem dokunduğum yerler hem parmak uçlarımdan başlayarak bedenim tutuştu. Şu anda yağan yağmura rağmen yanıyorum mesela. Ölüm kadar rahat değil ayrılık bu şarkının aksine. Ölüm rahat ama senden ayrılmak hiçte rahat değil, aksine ölüm acısı kadar beter. Hoş ben bilmem ölüm acısı ne demek ama olsa en fazla bu kadarı olurdu. Kafama kurşun sıksalar acısız olurdu ama ben böyle her gün acının içerisindeyim. Bilmiyorsun. Hepsi senin için, senden uzak duruyorum ki sen üzülme diye. Unutursun belki beni. Ah tamam biliyorum sen beni unutamazsın ama zorundasın. Ben bile kendimi unutacağım günü gelecek. Bizim aşkımızı hatırlayanlar olmayacak. Belki günü gelir şahit olanlar dilden dile anlatırlar. Bilmiyorum gün gelir ise, görebilir isek...
❦
Eflah Akın
Uyandığımda karnıma batan bir şey rahatsız etmişti beni. Gözlerimi açtığımda tavanda asılı olan aynadan kendime baktım yine. Karnıma getirdiğimde gözlerimi dün gece sarılarak uyuduğum fotoğraf geldi aklıma. Tekrardan fotoğrafa baktığımda derince bir iç çektim ve fotoğrafı kalbime bastırdım. Keşke fotoğrafların dili olsaydı. Kalbimdeki aşkın büyüklüğünü görüp bırakmamış olsaydı beni. Bırakmamış olsaydı.
Fotoğrafı tekrar görüş açıma getirdim ve Asaf'ın yüzüne baktım. Onun o yüzüne dokunmayı ne kadarda özlemiştim. Geçen gün ki kadar gerçek değildi hiçbir hayali. Denize düşmeden önce onu görmüş gibiydim ama yoktu. Çünkü benim düşmüş olduğumu görse o biliyorum ki benim peşimden atlardı. Bunu yapan Barkın olmazdı. Ama yoktu. Hayaldi...
Hiçbir şey yakmamıştı o gün canımı, yara bere içinde olan birisi olsam bile onu gördüm der sevinirdim ama bir rüyaydı işte. Ölüm döşeğinde olsam bile gerçek olduğunu bilerek mutlu olabilirdim.
Benim yaram kanlı değildi, kalbimleydi derdim. Beni bırakan, kalbimi bırakmayan Asaf ile...
Bir insan nasıl unuturdu birini? Herkes herkesi unutur derdi annem bana, onun ile konuşabildiğim vakitlerden birinde. "Herkes herkesi unutur. Kimse sonsuza kadar acı çekmez." demişti. Tam olarak böyle demişti. Ben neden unutamıyordum? Aylar olmuştu neden hâlâ ilk gün ki gibi aşıktım ona? Neden onu o barda şarkı söylerken gördüğümde ilk gün ki gibi heyecanlıydım? Bana bir gelseydi gözleri beni ezip geçtiğini umursamadan sarılırdım boynuna... Gurursuz sanardı herkes ama biliyordum ki bu aşk gururdan daha büyüktü benim için.
O bana bir kötü söz bile söylememiş iken onu kötü düşünüp unutmak mümkün müydü?
Akıl yoktu bende, onu ararken kaybolmuştu.
Kalpte yoktu bende, hepsini ona verdiğim için bana kalmamıştı.
Boş boş yatakta oturmayı bıraktım ve ayağa kalktım. Eve gitmem gerekiyordu. Hoş gitsem bile yapacak bir şeyim yoktu. Sadece Barkın'a daha gazla yük olmak istemiyordum. Kendimi toparladım ve ayağa kalktım.
Dolaptaki aynaya baktım ve kabaran saçlarımı gelişi güzel düzelttim. Kendimi hasta hissetmiyordum. O kadar soğuk olmasına rağmen, denize düşmeme rağmen hasta değildim. Sadece ruhum acıyordu.
Köşede duran çantamı omzuma astım ve odadan çıktım. Uzun holde yürümeye başladım. Salona ulaştığımda, koltukta uyuyan Barkın'ın yüzüne getirdim gözlerimi. Ona bu kadar benzemesi haksızlıktı. Barkın sanki onun daha genç hâli gibiydi. Onun, benim tanımadığım yılları Barkın olarak karşıma çıkmıştı sanki. Barkın onun kadar kırılgan değildi, lakin onun kadar ince bir insandı. Ruhu vardı ama ben hiçbir ruhu Asaf'ın ruhu kadar sevmiyordum. Barkın'a yakın hissetmem de Asaf sayesindeydi. Gerçi Asaf aramızda bağ olmasa bile Barkın ile iyi bir arkadaş olabilirdim. Aynı olsalar bile ona aşık olmazdım. Asaf her şekilde farklıydı.
Kıpırdandığında nefesimi tuttum. Nefesi tekrardan düzene girdiğinde nefesimi verdim vr kapıya doğru ilerledim. Hızla evden çıktım ve kapıyı yavaşça kapattım. Eve vardığımda Barkın'a mesaj atmayı aklıma not ettim ve kendimi sokağa attım.
Kaldırım döşeli sokakta yürümeye başladım. Çantamın kulpunu bir elimle kavradım. Sırtımı dikleştirmedim dikleştiremedim. Yere saçılan anılarını toplayan birisi gibiydim. Belki de gerçekten öyleydi. Ben hiçbir yüze bakmak istemiyordum. Hiçbir göz ile göz göze gelmeyi istemiyordum. Asaf olmadığı sürece kaldırımlara bakarak yürüyebilirdim. Ara sıra gözlerimi karşıya dikerdim, belki gördüğüm yüz onun yüzü olur diye...
Ara sokaklardan geçip gidiyordum. Yamuk taşlar yüzünden sürekli dengemi kaybediyordum. Düşsem de bir şey değişmezdi, zaten dizlerim yara bere içindeydi.
İçime gelen bir hisle aniden gözlerimi karşıma diktim. Yutkundum. Bir daha yutkundum. Daha fazla yutkunamadım, boğazım kurudu. Acı ile fısıldadım. "Asaf."
Bir şey demedi, içimde fırtınalar kopuyordu. Gökyüzüne yükselen bir dalga kalbimin kıyısına vuruyordu. Küçük balık kaybolmuştu. Evinin yolunu arıyordu. Arkasını döndü. Sevdiğim kahveleri benim gözlerimden gitti. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Hızlı adımlarımı attım. "Dur!"
Durmadı.
Yavaşlamadı.
Yürümeye devam etti.
"Asaf dur!" daha da hızlandı. Ben ise koşmaya başladım. O köşelerden başka sokaklara girer iken ben her seferinde koştum. Özgürlüğe koşar gibiydim ama acıya koşuyordum. "Gitme dur!" artık onu göremiyordum. Kaybolmuştu. Olduğum yerde durdum ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım lakin bu çok zordu. Nefesim boğazıma yapışmış gibiydi. Elimi boğazıma götürdüm ve öksürdüm. "Beni öldürmek için bu kadar uğraşma. Ben zaten ölüyüm. Gittiğin gün öldüm. Acı çektirme bana bu kadar. Görünüyor isen kaçma. Çünkü ben takip etmekten yoruldum." beni duyup duymadığını bilmiyordum. "Biliyorsun Asaf, en iyi sen biliyorsun ben ölüm döşeğinde olsam bile senin peşinden gelirim. Koşarım. Dizlerim kanasa bile yarabandı ile iyileştirmeye çalışıp kendimi kandırırım, kanadım kırılırsa diğer kanadımı kullanırım. Biliyorsun Asaf, ben senin için her zaman çözüm yolu bulurum."
Sessizdi. Ölüm kadar sessizdi her yer. Bir kuşun sesi bile yoktu. Sadece kendi nefes seslerini duyuyordum. Elimi sertçe yanımdaki binaya vurdum. "Lanet olsun." derince bir nefes alıp verdim. "Bana bu kadar acı çektirme artık, kendine aşık edip gitme. Bırakma, tut beni dizlerim kanamasın, koşturma beni kanadım kırılmasın." o kadar çok bağırmıştım ki boğazım acıyordu. Yine de sözlerimi kusmaktan kendimi alamıyordum.
O kaçıyordu. Şehri bile bırakıp gitmişti. Ben ise kalan anılarıma sarılıyordum. Benden bu kadar gitmek istememliydi. Aşk sonsuz bir serzeniş olmalı. Yoksa bunca çabaya rağmen elim kolum bağlı kalmamalıydı.
❦
Ağlamak belki de tedavi eder şu kalbimi.
Biliyorum ki sen bu kalpte her şeyden çoksun.
Bu kara kışta bile adını sayıklıyor kurumuş dudaklarım,
Senin hasretinden yanıyor kalbim.
Yok olmak belki de İyi gelir bana,
Çünkü bana iyi gelen sen gitmişsin.
Ayrılık acısı geçer derler,
Benden geçmediğini bilmez bunu diyenler.
Sana koşarım her gördüğüm yerde,
Dizlerim yara bere içinde olsa bile.
Kalkarım düştüğüm yerden,
Eğer sonunda gülüşünü görmek var ise.
Aşık olmak korku getirir derler
Sen bana sevgi getirdin
Asıl gittiğin zaman,
Korkuların esaretini kazandım.
Şimdi sevgilim ben de gidiyorum,
Senden değil kendimden,
Hoş kendimde de değildim zaten
Kalbimde bir sen varsın, bir de bende olmayan bir ben...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro