Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

9.Bölüm "Sana Sarılmak"

Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin

- Nazım Hikmet

Nasılsınız? İyi Misiniz?

Arkadaşlar şunu söylemem gerek, bilirsiniz bölümler 100 Okunmayı geçmeden bölüm atmayacağım. Ayrıca 50 Oy'a ve 50 Yoruma kadar da bekleyebilirim. Lütfen oy vermeden geçmeyin, emek veriyorum sizler için bölüm yazıyorum.

Bölüm Şarkısı
Deniz Tekin - Beni Vur.

"Gönlüme çizilmiş yüzün, söylesene ben senin gözlerini nasıl unutabilirim?"

Sevdası kalbimde bir adam vardı, ne zaman o küçük kalbe düştü bilinmiyordu. Onu tanıdığımdan beri zaman kavramını yitirmiş, akrep ve yelkovan birbirini kovalıyordu. Yüzü gözlerimin önüne geldiğinde yüreğim hopluyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi.

Elim kalbime gitti, derince bir nefes alıp verdim. Dün onun yanında nasılda bir kuş gibiydim, uçuyordum özgürlüğe, anladım ki ben senelerdir onun gelmesini bekliyormuşum. O geldiği zaman eksik hissettiğim bütün zerrem tamamlanmıştı. Barındırdığı tonlarca renk ruhuma dokunmuştu. Beyaz her rengi barındırırdı, ben beyaz olarak her rengimi bulmuştum işte.

Saat gece sularındaydı. Gözüme uyku düşmemişti, sadece yıldızlara bakıyordum camdan. Gökyüzü o, yıldızlar ben. Evren biz, benim yüreğim o...

Yataktan kalktım ve balkona çıktım. Belki onun evinin balkonu kadar güzel değil burası, ama işte huzur bulabildiğim yerlerden birisiydi. Caddeyi seyretmek, gökyüzüne bakmak, bazende yıldızları saymak... Beni ben yapan bazı şeylerdi.

Gözlerim caddede gezinirken bir kadının üzerinde durdu, kızıl saçlarını fark ettim. Yüzü bana dönük değildi. Aklıma Nihal denen kadının gelmesi ile sertçe yutkundum. Yok, o olamazdı. Benim nerede oturduğumu bile bilmiyordu. Ta ki yüzünü bana çevirmesi ile teorilerim son buldu. Sarı ışık yüzüne parlıyordu. Gülümsediğini gördüm, dudakları yukarıya kıvrılmıştı. Amacı neydi?

Balkonuma çok yakındı, bir şey söylese hemen duyabilirdim, ama o birkaç adım atıp bana daha çok yaklaşmayı tercih etti. Dudaklarını araladı gözlerimin içine bakarken. "Demek Asaf ile birliktesin." Omuzlarını yukarıya çekti ve ellerini cebine soktu, yere dikilmişti gözleri. Dudaklarını yaladı ve gözüme tekrardan baktı. "Güzel kızsın, yalan yok." Ellerini teslim olurcasına iki yana kaldırdı. Bu tavırları bana oldukça garip geliyordu. Neden burada olduğu ise ayrı bir konuydu. "Asaf ile beraber değilim." Lakin ben bu cümleyi söyler iken onun ile beraber olma düşüncesi geçti zihnimden. Onun ile ben...

Kahkahası yayıldı loş caddede, sonrasında aniden ciddileşti suratı. "Asaf'tan uzak duracaksın." Anlamsızca ona baktım. Bu kızıl saçlı değişik kadın, küçük beyninin yettiğince beni tehdit mi ediyordu? Hayatta en sevmediğim şeylerden birisi boş tehditlerdi ve şu an bu kadına alev püskürtebilirdim. Kaşlarım çatıldı, o ise alayla güldü. Gözlerimi kapattım ve derince nefes alıp verdim. "Asaf'a sor benden uzak durmak istiyor mu?" Bu sefer alayla gülen ben olmuştum. "Eğer o benden uzak durmak istiyor ise ben ondan uzak durarım." Balkondan içeriye girecek iken yüksek sesle ismimi bağırdı. Olduğum yerde kaldım ve gözlerimi geriye diktim. "Canını yakarım, Eflah."

Sinir bütün her yerime sıçramış iken, nefes almam zorlaşıyordu. Bu kadının, bu tavırları beni oldukça sinir etmişti. Neydi bu eşkiya tavırları? Benim canımı hiç tanımadığım biri mi yakacaktı?

Sinirle balkondan içeriye girdim. Gözlerim aynaya dikildiğinde yüzümün sinirden ne kadar gerildiğini fark etmemiştim, saçma sapan tavırları zihnimde yankılanırken, kendimi dışarıya çıkmak için adımlarımı yönlendirirken buldum. Hızla merdivenleri indim ve ışığın altında duran kısa, kızıl saçlı kadına diktim gözlerimi. Sinirimi üzerimden atmaya çalıştım. Sinirim onu mutlu edecekti çünkü. Adımlarımı yavaşça ona doğru attım. Kafasını hafiften yukarıya kaldırdı ve bana baktı. "Hoş geldin." Sesindeki alay tonu zihnimi tırmalıyordu. Ellerim ceplerimde yumruk olmuş iken tıslar gibi konuştum. "Kimsin sen? Asaf üzerinde ne yetkin var?" İnsanlar bağımsız iken, bu kız Asaf üzerinde hakimiyetini kurmaya çalışıyordu. Kimse kimsenin malı değildi, bunun farkına varması gerekiyordu.

"Asaf'ı benden alamazsın." Sinirle güldüm. Kısa bir süre önce gayet sakin iken bu kadının dengesiz tavırları canımı sıkmıştı. "Asaf sende değil ki, senden Asaf'ı alayım." Derince bir nefes alıp verdim. "Bak bir kadının önünde kendini küçük düşürme. Evimin önüne kadar gelmişsin, yapma Nihal. Sen benim hemcinsimsin." Sözlerimin sonuna kadar arkasındayım. Asaf onun malı değildi, ve de o benim önümde kendini daha fazla küçük düşürmemeliydi.

"Onu seviyorum." Sesi çaresizce çıkmıştı. Gözlerindeki sinir bozucu bakışlar yerini acıya bırakmış gibiydi. Kalbini gösterdiği an canım yandı. Benim kalbimde olan bir adam, başkasının kalbinde de vardı. Canımın gerçekten yandığını hissetmiştim. Kalbim alev almıştı. Sözlerine devam etti. "Onu seviyorum, ama onun sana bakışlarını gördüm." Gözleri dolmuştu. Bir anda her şey gelişmişti. Gözleri yüzümün önüne geldi, ah bu kadına ümit verip gitmiş miydi yoksa güzel yüzlü adamım? Hayır, o böyle bir adam değildi. Onla geçirdiğim günler, haftalar, aylar bunu kanıtlıyordu. Ben onun ağzından kötü bir laf bile duymamıştım, bir insanı yıkıp geçebilecek bir yüreğe sahip değildi.

Bir şey diyemedim, sadece gönlündeki adamı kaybetmek istemeyen bir kadın vardı karşımda. Birden bire gelmişti, ve birden bire bunları söylemişti bana ve benim yüreğim yanar iken, dudaklarımdan kelimeler dökülemiyordu...

Çaresizce düşürdü omuzlarını, sokağın caddeye çıkan tarafına doğru attı adımlarını, sonrasında geriye döndü ve gülerek bana baktı. Bu gülüş, hiçte içten bir gülüş değildi. Bu kadın kafayı yemiş gibi davranıyordu sahi, neden böyle bir psikolojiye sahipti ki? Az önce meyus bir yüze sahip olan sanki Nihal değildi de başka birisiydi. Gereksiz bir dengesizliği vardı. İki kelimesini duyan bir insan bunu anlayabilirdi.

Kızıl saçları gözlerinin önüne düştü. Koyu gözlerinin arasından hâlâ bana bakıyordu. Gözlerimi kapattım ve derince bir nefes alıp verdim. Asaf'ın dedikleri geldi aklıma, geçen gün sanki onu kovmak istiyor gibiydi ve de onun ile hiçbir şekilde muhattap olmak istemiyordu. O zaman bu durumu garipsesem bile şimdi sebebini anlamıştım, bu kadın Asaf'a takıntılıydı.

"Dediklerini unutma Eflah." Yüksek ses ile konuştu. Sonrasında sesi normal düzeye geldi. "O benim." Sinirle kaşlarım çatıldı, hâlâ saçmalıyordu. Oysa sevda birisini eşya yerine koymak demek değildir. Nihal sevgiyi çok farklı alıyordu, buna emindim.

Adımlarımı ona doğru attım. Aramızda çok bir mesafe kalmadığında yeşil gözlerimi onun koyu gözlerine diktim. 'O benim' demesindeki gıcık ses tonuna kadar bu iki kelimeden nefret etmiştim. Parmağımı ona uzattım, alayla havada olan parmağıma baktı kaşlarını kaldırarak, sonrası da güldü. "Tehdit etme sırası sende mi?" Kollarını birbirine bağladı. "Bir erkek için benim ile kavga mı edeceksin?" Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. Ağzım açık kalmıştı söylediği sözler ile. Asaf için bana ahkam kesen kendisi iken şimdi ben tartışmayı başlatmışım gibi davranıyordu.

Asaf, benim gözümde sadece bir erkek değil demek istedim, diyemedim. Kalbime düşen bir adamı, sevda ne demek bilmeyen bir kadın ile paylaşacak değildim. Bir kuşa anlatabilirdim Asaf'ı, ya da denize, ama Nihal'e asla...

"Kendini daha fazla ezme, bunu istemiyorum." Sözlerimde ciddiydim, onun karşımda daha fazla ezilmesine şahitlik etmek istemiyordum. Çünkü çok acınası hâle geliyordu tavırları. Seviyorum, dediği adama bir nesne gözü ile bakıp, konuşması... Bunu daha fazla yapmamalıydı. Lakin o bir kere daha güldü, bunun komik olduğunu bilmiyordu. Lakin gülmeye devam ediyordu, oldukça sinir bozucuydu. Ellerini cebine soktu ve kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "İyi kız rolüne mi bürünüyorsun?" Dudaklarını yaladı ve kaşlarını kaldırıp bana baktı. Bu kadına laf anlatmak, cansız bir nesneye kelam etmekten farksızdı. Onun ile daha fazla muhattap olmamaya karar verdim ve adımlarımı evimin olduğu yere yönlendirdim.

Cidden sinirlerim en hat safasındaydı. Hiç tanımadığı bir insan ile nasıl böyle konuşabiliyordu ki? Kendini bilmez bir mahlukattan başka bir şey değildi. İçeriye girdim ve hızlı adımlar ile yukarıya çıktım. Kendimi yatağımın üzerine attım. Derince bir nefes alıp verdim.

Söylediği kelimeler hâlâ tazeydi zihnimde. Bir insan seviyor ise şayet böyle konuşmazdı. Lakin bana göre onun bu tutumu sevgi değil, saplantıydı. Sevdiğim adama saplantılı bir kadın vardı...

Bu cidden düşüncesi bile kötü bir durumdu, ama Nihal'in ruh hastası gibi davranışları saplantının göstergesiydi. Onun bu sevda adı verdiği olay takıntılı bir hastalıktan ibaretti. Şahsen ben öyle düşünüyordum onun bu tutumundan, söylediği kelimelerinden dolayı...

Zilin çalması ile beraber ne ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Nihal'ın olduğu düşüncesi sinirlere bürünmeme sebep oluyordu. Gözlerimi duvardaki saate çevirdim. Sabah olmak üzereydi ve ben birkaç saat uyuyabilmiştim. Yatakta doğrulduğumda kapı bir kere daha çaldı. Hızlı adımlar ile salona girdim ve daire kapısına yöneldim. Kilitlediğim kapının kilidini açtım ve yarı baygın gözlerim ile kapıyı açtım. Gözlerimi ufaladım ve gelen kişiye baktım.

Gelen Asaf'tı.

Sertçe yutkundum, ah gözleri. Ne güzel gözleri vardı. Dudaklarını birbirine bastırdı ve sonrasında araladı. Allah'ım onu sadece ben sevmek istiyordum, bencilce sadece benim kalbimde olmasını istiyordum. Onun yüzünü başkasının kalbine düşürme lütfen. Çünkü o gözler benim yüreğime düştü ve yüzümde gölgelendi. İrislerime kazıdım gözlerini, zihnime gömdüm yüzünü...

"Aklıma geldin beyaz." Gözlerim gözlerindeydi, bu gözler bana bakarken nasıl olursa ayırırdım gözlerimi onun gözlerinden? Dudaklarından dökülen kelimeler kalbime değdi. Bana hitap ettiği beyaz kelimesini seviyordum, çok.

"Aklına geldim ve sen beni görmek için buraya geldin." Kalbim küt küt atarken dudaklarımdan bu kelimeler döküldü. Gülümsedim. "Doğru mu?" Kafasını salladı bana gülüşünü armağan ederek, sonrasında gözlerime baktı tekrardan güzel gözleri. "Doğru." Sonrasında devam etti kelimelerini ruhuma dökmeye. "İlham perilerim bana resim çizmem yerine, buraya gelmemi söyledi." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Aklıma Nihal'in gelmesi ile yüzümdeki tebessüm silinmişti. "Nihal." Adını söylemem ile onunda yüzünde oluşan tebessüm silindi. Sözüme devam ettim. "Buraya geldi." Yere dikilen gözleri bana geldi. "Ne dedi?" Tedirgin sesi karşıladı beni kaşlarımı çattım. "Boş tehditler savurdu." Derince bir nefes alıp verdi. Bu kadından bıkmış gibi bir hâli vardı. "Takıntılı." Söylediği kelime sadece bu oldu. Biraz suskınluktan sonra tekrar konuştu. "Beni tanıdığı zamandan beri, bana takıntılı. Beni sevdiğini söylüyor, ama onun ki sadece takıntı." Benim düşündüğüm şeyi söylemişti, o bile onun tutumuna takıntı der iken ben nasıl sevda diyebilirdim ki?

"Nihal tekin bir insan değil, Eflah." Buz gibiydi sesi. "Uzak dur ondan." Nihal normal bir kadına benzemiyordu, lakin Asaf gibi ciddi bir adam bile o kadından bu kadar tedirgin bahsediyordu, şaşırmıştım. Hâlâ kapının önünde kaldığımızı fark ettiğimde elim ile içeriyi işaret ettim. "Kapıda kaldın. İçeriye gelsene." Açık kahverengi gözleri bir kere daha gözlerime geldi. Ayakkabısını çıkardı ve içeriye girdi, yüreğime yerleştiğimi bilmez iken.

Elimdeki kahve bardağını ona uzattım, gülümseyerek bardağı eline aldı. "Artık hiç uyuyamam." Güldü. Ah tabii, sabah sularına daha yeni giriyorduk ve ben bir çok insanın uyuduğu saatte ona kahve ikram ediyordum. "Başka bir şeyler getireyim istersen?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Kahve severim." Koltuğun diğer ucuna oturdum. Hâlâ ona yakın durmaya çekiniyordum. Kalbimde yakın olsa bile, onun gözlerine yakından bakmak her defasında beni heyecanlandırıyordu. Hayali gözümün önünde iken şimdi kanlı canlı yanımdaydı.

"Neden gelmiş?" Gözlerim elimdeki kahve bardağına takılı kalmış iken cevap verdim. "Aklının yettiğince beni tehdit etmek için buraya gelmiş." Tıslar gibi konuştum. "Hatsiz." Derince bir nefes alıp verdi, inip kalkan göğsüne baktım. Ah o yürekte olmayı istiyordum...

"Asaf ile çok yakışmışsınız dedi." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve tepkini ölçmek için göz ucu ile ona baktım. O gözlerini dikmiş bana bakıyordu, öksürdüm ve bu komik tavrımı def ettim. Ben de gözlerimi ona diktim. O ara dudaklarını araladı. "Yakışıyor muyuz?" Soru yöneltti bana, lakin bu soru nefesimi tutmama sebep olmuştu. Kızardığıma emindim, bir elmaya benziyor olabilirdim şu an. Gözlerine öylece bakıyordum. Cevap vermem gerektiğini düşündüm ve dudaklarımı araladım. "Bilmiyorum."

Gözlerini balkondan dışarıya çevirdi. Evimin en sevdiğim özelliklerinden birisi iki tane balkonu olmasıydı, bir tanesi benim odamda, diğeri ise salondaydı. İkiside aynı boyutta ve güzellerdi. Sabahın ilk ışıkları evin içerisine vurur iken sabah soğuğu etrafa hakimdi. Aniden açılan balkon kapısı, buz gibi rüzgar sırtıma vurduğunda saçlarım öne doğru savruldu. Saçlarımın ona değmesine ramak kalmıştı. Belime kadar, gür ve de dalgalı saçlara sahiptim. Seviyordum onları...

Yerimden kalktım ve kapıyı kapattım. Tekrardan koltuğa oturmak için ilerlediğimde ayağa kalktı. Buz gibi olduğunu düşündüğüm az kalan kahvesini masaya bıraktı. "Ben gideyim artık." Gitme demek istiyordum, kalsan olmaz mı?

Kuşkusuz bir şekilde gitmesini istemediğim kesindi. Gitme, kal burada tam gözlerimin önünde demek isterdim. Sahi ben aslında ona oluşan bu taze sevdamı başlarda kendime bile itiraf edemez iken ne ara bu dereceye gelmiştim?

Gözlerine 'gitme' dercesine baktım. Anlayabilir miydi ki? Belkide anladı, ama giymeyi tercih etti. Bilemiyorum...

Kapıya yöneldiğinde onu takip ettim. Daire kapısını açtı ve dışarıya bir adım attı, ayakkabılarını ayağına geçirdi ve yüzüme baktı. Onu birkaç saat sonra tekrardan görecektim, o zamana kadar kalamaz mıydı ki?

İki arkadaş olan insan birbirlerine görüşmek için söz verirken ne yaparlardı, öpüşürler miydi, yoksa sarılırlar mıydı?

Sahi biz arkadaş mıydık?

Kollarını bana uzattığında, ona sıkıca sarıldım. Derince bir nefes alıp verdim ve kokusunu ciğerlerime gönderdim. Yüzüne yapışan saç tellerimi elleriyle geri çekti ve gönlümde doğan sevdası ile gitti.

'Neydi ki bu kalbimdeki oluşan sancı? Sevda mı yoksa, senin yüzüne olan zaafım mı?'

Bölüm Sonu

Nasılsınız?

Nihal adamı sinir ediyor, sinir olmayan var mı?

Neyse, çiftimiz nasıldı bu bölümde?

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram = Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım = NisaKufaci
Facebook = Hera Medova.
Ask.Fm = Mayneymishera

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro