Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

40.Bölüm "Final"

Ne desem bilemiyorum çünkü sözler kifayetsiz kalıyor. Sadece buraya kadar gelen herkese, yanımda olan bütün insanlara teşekkürlerimi sunuyorum. Bu bir son değil aksine önümüzde daha çok güzel bir yol var. Bu final yüzünden bana kızmayın. Hepinize şimdiden çok teşekkür ederim.

Bölüm şarkıları burada.

Emircan İğrek - Defoluyorum.
Yasir Miy - Gidiyor Musun?

En uygun olduğunu düşündüğüm iki şarkı. Diğer şarkıları hemen tüketmek istemiyorum.

1 Ay Sonra

Eflah Duman

"Seni sevmek bana acı veriyor."

Söylediği cümleyi algılamam çok zordu. Uzun bir süre bu cümlesi beynimde yankılandı. Kalbimi söküp alsa daha iyi olabilirdi.

"Ciddi değilsin. Değil mi sevgilim?" dedim ona. Siyah duvarları olan bir evdeydik. Pek ev sayılamayacak bir yerdi aslında. Kulübe demek daha doğru kaçabilirdi. Gözlerimi etraftan çektim. Burayı tanımaya çalışıyordum. Lakin daha önce hiç gelmediğim bir yerdeydim şu an.

"Seni sevmek istemiyorum." Dediğinde tekrardan kendime geldim. Anlam veremiyordum. Belki de anlamamı beklemiyordu. Ne saçmalıyordu?

"Ama beni seviyorsun."

"Bu yetmiyor."

Fakat yetmesi gerekiyordu. Ona sevgimden başka verebileceğim bir şey yoktu. O da beni seviyordu. Sorun neydi?

"Bana ne olduğunu söyle." dedim. Ona inanmak istemiyordum. Yalan söylüyordu! Elimi yüzüne götürdüm. Kirli sakalları elime battı. Hüzünle gülümsedim. "Söyle bana sevgilim. Gitmeyeceğini söyle."

"Gidiyorum." dedi buz gibi bir sesle. Ardından eliyle bileğimi tutup nazikçe boşluğa bıraktı. "Gitmem gerekiyor. İstemiyorum." dedi. Kalbime binlerce ok saplanmış gibi hissettim. Beni bırakıp gidecek kadar acımasız mıydı? Onu böylesine severken bana bu acıyı nasıl yaşatabilirdi!

"Beni bıracaksan, kalbime bıçak saplaman gerekir."

Etrafıma bakındım. Ciddiydim. Ölmem gerekirdi. Ölüm huzur getirir miydi?

"Saçmalama Eflah."

Adımı son duyuşum muydu onun dudaklarından?

"Öldür beni." diye hayırkırdım. "Çünkü sen beni bırakırsan ben zaten ölüden beter olacağım."

Hayatımda ölmeyi bu kadar dilediğim bir an yoktu. Okyanusun dibinde gibi hissediyordum. Sanki batan gemilerden daha çok aittim oraya. Hüzünle nefes aldım. Nefes almayı bile istemeyen bir hale gelmişti ciğerlerim. Yine de beni terk edeceğini duymama rağmen o kadar büyük yakarışlara sığınmamıştım. Yine de benden gitmesini kesinlikle istemiyordum.

"Ölmek sana yakışmaz. Benim için yaşa."

Beni istemeyen birisi için neden yaşamam gerekiyordu ki?

Birden toz bulutuna dönüştü önümde. Sisler gözlerimin önünü kapladı. Etrafımda onu aradım. Lakin yoktu gitmişti. Kalbimde bir acı peydah oldu ama çabuk geçti. Onu unutmam bu kadar kolay olamazdı!

"Asaf!"

Sanki rüyada olduğumun farkındaydım ve bundan kurtulmak için çabalıyordum. Derince nefes çektim ciğerlerime. Bu rüyadan daha berbattı. Düpedüz kabustu! Terli alnımı elimin tersi ile sildim. Rüyamı zihnimden atmaya çalıştım. Düşünmek istemiyordum.

Lakin elim telefonuma sarıldı. Asaf bugün kendi evindeydi. Güne onun yüzü ile başlamamak beni üzmüştü. Aslında dahası bir aydır fazla sessizdi. İç dünyasında boğuluyor gibiydi. Onu ben bile kurtaramayacakmış gibi hissediyordum. Eskisi kadar konuşmuyordu ve bu durum beni üzüyordu. Belki de o yüzden bu rüyayı görmüştüm.

Telefonumun rehberine girdim ve favorilerde olan 'sevgilim' ismini tuşladım. Birkaç çalıştan sonra telefonu açtı. Uykulu sesi ile konuştu. "Günaydın."

Onun sesini duymam ile beraber gülümsedim. O bunu görmüyordu ama şimdi gülümsemek bana gerçekten iyi gelmişti. "Günaydın. Uyandırdım galiba?"

"Hayır. Yani evet ama sorun değil. İyi oldu."

"Sesini duymak için aramıştım. Rüyamda seni gördüm." dedim. Gözlerim dolmuştu. Ah cidden bu kabusu unutmak için aklımı yerimden çıkarmam mı gerekiyordu?

"Ne gördün?" dedi meraklı bir sesle. Uykulu sesinden eser kalmamıştı. Hemen uykusu açılabiliyordu. Çabucak kendine geliyordu. Onunla uyuduğum zamanlarda bunu keşfetmiştim. Onu keşfetmeyi seviyordum. Onun hakkında her ayrıntıyı seviyordum. Çünkü o bana sevmeyi öğretmişti.

Şimdi düşüncelerim sayesinde bu kabus bana kötü gelmiyordu bile. Endişelenmeden anlattım ona gördüğüm kabusu. "Berbat bir rüya gördüm. Beni bırakıyordun. Ama senin sevgini düşününce o kadar da berbat gelmiyor artık."

Telefonun diğer ucunda bir müddet sessizlik oldu. Ardından kısık bir gülüş duydum. "Güzel. Evet kabuslar gerçek değildir." dedi. Ardından derince bir nefes alıp verdi. "Senin ile sonsuza dek konuşmayı isterdim ama şimdi birazcık işim var. Kapatmam lazım."

"Tamam." dedim ve telefonu kapattı. Beni sevdiğini söylemediği için biraz moralim bozulmuştu. Lakin bir aydır sessiz olduğu için bunu dert etmedim. Bana soğuk davranmıyordu. Yine de sessizdi işte. İç dünyasında yaşıyordu. Beni bu dünyaya dahil etmemişti.

Ellerimi iki yanıma koydum ve sırt üstü yatağa uzandım. Boş tavana baktım. Belki de biz biraz fazla aşk dolu yaşadığımız için hayatımızı biraz durgun olduğumuzda bana farklı geliyordu. Halbuki Asaf aynı Asaf'tı ve beni sevdiğini söylemekten çekinen bir hâli yoktu. Aksine bensiz geçirdiği yıllar yüzünden bana, beni sevdiğini daha çok söylüyordu. Bana beni sevdiğini söylediği zamanların her birini hatırlayarak gülümsedim. Bu beni mutlu etmişti.

Yataktan kalktım ve dağınık saçlarımı tepede topuz yaparak topladım. Ardından bonyoya gidip elimi yüzümü yıkayıp kuruladım. Mutfağa girdiğimde çay yapmak için ketıla su koydum. Ardından mutfaktaki yemek masasına oturarak suyun atmasını bekledim. Tırnağım ile masada ritim tuttum. Derince bir iç çektim. Onsuz evim ev değil gibiydi. Çok sessizdi. Lakin her gün benim ile birlikte kalması mümkün değildi. En azından karşı daireme bana inat taşınmış olan Nihal, nezarethane olaylarından sonra taşınmıştı. Çünkü Asaf gitmez ise ondan şikayetçi olacağımızı söylemişti. Onunda çaresi kalmamıştı ve taşınmıştı. Açıkçası bu bayağı iyi olmuştu. Onun ile karşı karşıya oturmak istemezdim. Her an midemdeki acı su boğazımdaymış hissini yaşamak istemiyordum. Nihal midemi bulandırıyordu.

Ketıl attığında ayağa kalktım ve onu bir çaydanlığa boşalttım ardından çayı üzerine ilave edip demlenmesi için bıraktım. Telefonum titrediği için tekrardan kalktığım sandalyeye ilerledim. Masada duran telefonumu aldım ve gelen mesaja baktım.

Kimden : Sevgilim

"Bugün. Öğlen sahilde buluşalım mı?"

Kime : Sevgilim

"Elbette. Seni seviyorum."

Kimden : Sevgilim

"Bende."

Bende. Bu kelimeyi okuyunca gülümsedim. Günümün güzel geçeceğini hissettim..

Kahvaltımı yaptıktan sonra neşeyle odama gittim ve hazırlanmaya başladım. Saat daha erkendi ama haftasonu olduğu için trafiği de hesaba katmak lazımdı ve Asaf ile daha çok vakit geçirmek istediğim için erken gitmek istiyordum. Ona da erken gelmesi için mesaj attım. Olumlu yanıt alınca içimde kelebekler uçuştu.

Saçımı dağınık topuz yapıp perçemlerimi gözlerimin önüne bıraktım ve onları maşa ile kıvırdım. Ardından gözlüğümü aldım ve gözüme taktım. Tıpkı beni ilk sevdiği zamanlardaki Eflah olmuştum. Uzun zamandır bu dinlendirici gözlüklerimi takmıyordum. Çok nadir takıyordum ve bu da o nadir anlardan birisiydi. Öğrenci olduğum zamanlarda çok fazla ekmeğini yediğim bir gözlüktü kendisi. Çünkü ders zamanlarında uzun süre bir şeye bakınca gözlerim ağrıyordu hemen. O yüzden doktor bu gözlüğü yazmıştı ve işe de yarıyordu açıkçası.

Daha fazla oyalanmadım. Çünkü saat 12 Olmak üzereydi ve yol en az bir saatti. Çantamı aldım ve portmantodan kabanımı kapıp merdivenlerden hızla indim.

İnsan sevdiği zaman kör oluyormuş. Kalbindeki, geimişimdeki acılara göğüs geriyormuş. Asaf benim sorunlarla başa çıkma sebebimdi. Şimdi ise ona gidiyordum. Onu görmediğim saatler benim için zordu ve onu görmeyeli bir gün olmuştu. Bu cidden az bir zamandı ama seven kalpler için çok oluyordu. Ben onu görmediğim her vakitte hayaline sığınarak nefes alıyordum. Haliyle onu çok seviyordum. Belki kendimden bile çok. Ve aslında bu olmamalıydı. Kimseyi kendinden önce tutmamalıydı insan...

Caddedeki yeni açılan tatlı dükkanından iki tane donut kaptım. İkisini de çikolatalı ve beyaz dolgulu almıştım. İkimizde böyle seviyorduk çünkü. Onları arabanın yolcu koltuğuna koydum ve arabayı tekrardan çalıştırdım. Gelmiştim ama buraya park edersem arabayı kesinlikle çekebilirlerdi. Hem dükkan yeni açılmıştı ve önlerinde koca bir araba olmasını kimse istemezdi.

Her zamanki gibi atölyenin arkasında bulunan otoparka park ettim arabamı. Donut poşetini aldım ve arabadan indim. Benim gibi ufak şeylerden mutlu olan Asaf, bunlara bayılacaktı. Belki de benden önce gelmiş ve bunlardan yemişte olabilirdi.

Işıklara kadar geldim. Ardından karşıdan karşıya geçtim ve sahilin soğuğunu kucakladım. Henüz etrafta kimse yoktu. O da gelmemişti anlaşılan. Etrafta gözlerimi taradım. Gelmediğini düşünerek boş bir banka oturacaktım ki ileride onu fark ettim. Oradaydı işte. Benden önce gelmişti.

Hızlı adımlar ile ona doğru attım adımlarımı. Pusulam kalbimdi işte. Ve yönüm her zaman onu gösteriyordu. Onu geçtiği yoldan bile tanırdım. Çünkü benim bildiğim o güzel kokusu etrafa yayılmış olurdu...

Gittikçe ona yaklaştım. Ardından bir şey demeden yanına oturdum ve gülümseyerek kirli sakallarını kaplayan yanağına bir öpücük kondurdum. "Geldim!" dedim neşeli bir sesle. Ardından donut poşetini havada salladım. "Asaf çok güzel tatlı dükkanı açılmış. Hem de atölyeye çok yakın. Belki de görmüşsündür. Öğle aralarında oraya gidip waffle yiyebiliriz bence. Binbir çeşit var." gülümsemem yerini hafif bir tebessüme bıraktı. Ardından onun eline uzandım. Soğuk eli sıcağımı dindirdi ama buna aldırış etmedim. Asaf'ın yüzündeydi hâlâ gözlerim. Lakin Asaf şu son bir aydır olduğundan bin katı daha sessizdi.

Diğer elim ile yüzüne dokundum. Denize bakan gözlerini bana çevirdim. Soğuk yanağına uzanıp öpücük kondurdum. "Hey iyi misin sen?"

Lakin o hâlâ cevap vermiyordu. Sadece benim yüzümü ezberlemek istercesine bakıyordu yüzüme. Her bir hücremde gözlerinin gezdiğini hissettim. İçim titredi. Kalbim kulaklarımda attı. "Asaf." diye fısıldadım. Lakin o bir şey demedi. Eli ensemi buldu ve soğuktan kızarmış dolgun dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpücüğüne karşılık verdim. Onu öpmek, içki içmeden sarhoş olmak ile eş değerdi kesinlikle! Ruhumdaki her ölü hücre onun öpüşleri ile canlanıyordu. Soluklarımı kesse bile kesinlikle buna değerdi.

Dudakları dudaklarımdan çekildi. Tekrardan kendi kabuğuna çekildi ve gözlerini denize dikti. Ben nefes nefese kalmıştım onun aksine. Sessizliğini bozmaya niyeti yok gibiydi? Nesi vardı böyle? Sera mı moralini bozmuştu yoksa?

"Donut?" dedim poşetteki bir donutu alıp ısırdım.

"Aç değilim." dedi. Sesi de hava kadar buz gibiydi. Lakin sesinde anlam veremediğim başka bir tını da vardı. Sanki az önce beni tutku ile öpen o değil gibiydi. Ya da oydu da şu anki Asaf bir yabancı gibiydi.

"Eflah." diye fısıldadı. Sesindeki gizli tonu şimdi anlamıştım. Lokmamı zar zor yuttum. Acı saklıydı sesinde.

"Efendim?" dedim. Canını bir şeyler sıkıyordu. Belliydi. Resmen süklüm püklüm olmuştu.

Gözlerini bana çevirdi. "Ben. Eflah... Ben yapamam. Ben artık seninle olamam. Bunu yapamam." Acı ile konuştu. Lakin kalbimde bıraktığı acıdan haberi yoktu. Nefesimin kesildiğini hissettim. Cidden nefes alamıyordum. Avlanmış bir ceylan gibi hissediyordum. Hayata dair son çabası nefes almak olan bir ceylan gibi.

İnanmıyordum! Bu da lanet bir rüya olmalıydı. Resmen kahkaha attım. "Benim ile dalga geçme."

Asaf ayağa kalktı. Dağınık saçlarının çerçevelediği o açık kahve gözleri bana acı ile bakıyordu. Bu bir rüya değildi!

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Kalbimin yerinden sökülüp alındığını ardından acımasızca ayaklar altında ezildiğini. Kuyunun dibinde yaşayan Yusuf gibi hissettim. Işığa ve sevgiye muhtaç.

"Dalga geçmiyorum Eflah. Ben yapamam!"

Yükselen sesine karşın içimde koca bir çığlık koptu. Dudaklarıma dokunan dudaklarını hatırladım. Az önceydi. Beni nasılda öpmüştü. "Lanet olsun Asaf!" göğsüne hızla vurdum. "Lanet olsun o zaman beni neden öyle öptün! Hayatın hayatımmış gibi?!"

Az önceki mutluluk nidaları atan Eflah acı ile kıvranıyordu. Karşısındaki bu Asaf ile ilgili anılarına sığınıyordu. Canı acıyordu. Hem de dünyadaki en çok canı acıyan insan gibi hissettiriyordu bu ona!

Ah kalbim! Sevdiğin ve hayatından önce öne koyduğun adam katilin olmayı tercih etmiş haberin yok!

"Beni öldür Asaf! Ben burada ölmeden gidemezsin." ağlayarak bağırdım. Göğüs kafeslerim kırılıyordu birer birer ve ciğerlerime batıyordu. Artık gerçekten nefes alamıyordum. Beynimde koca bir çığlık yankılanıyordu. Bizim sonumuz, bizim sonumuz bu muydu?

"Benden neden bekleme Eflah. Ben o kişi değilim. Üzgünüm. Hayatına girdiğim için."

Canımı acıtan sözlerine yenilerini ekledi. Hayatıma girdiği bana güzel anlar yaşattığı için üzgündü. Öyle söylüyordu. Her şeyin yalan olduğunu söylemek ile aynıydı bu. Yapma Asaf demek istiyordum. Beni acılar ile koyma başbaşa...

"Bana söz vermiştin Asaf." diye fısıldadım acı ile. Ardından dizlerim boşaldı ve yere düştüm. Aciz görünüyordum ama ölüm döşeğindeymiş gibi hissederken aciz olmak hangi ruhun önemindeydi ki?

Asaf'ın ağlayışını duydum. Üzüldüğünü görmek için kafamı kaldırdım. Üzgündü. Belki de gitmeyecekti. Beni kendine bu kadar bağlamış iken gidemezdi! Nasıl yapabilirdi ki bunu!

"Beni sevdiğini söyledin Asaf! Hastalıkta, sağlıkta dedik. Nasıl gidersin şimdi! Hiç mi sevmedin beni!" hıçkırıklarımın arasında bağırdım. Bu olanların gerçek olmadığını söylüyordu hâlâ aklımın bir yanı. Diğer yanı ise kabullen diyordu. Nasıl kabul edebilirdim bu acımasızlığı?

"Üzgünüm Eflah. Ama, ama gelecekte olamam ben. Senin yanında kalamam. Üzgünüm. Seni bütün kalbim ile sevdim."

"Bana beni sevdiğini sakın söyleme." gücümü toparlamaya çalıştım. Ardından yerden kalktım. Arkasını döndü lakin adımını atamadı. Bunların yalan olduğunu söyleyip geri dönse bana sarılsa hemen affederdim onu. Ağlamaktan ciğerlerimin çıkmış olduğunu umursamadan sarılırdım ona. Ben onun her acısını sarmıştım. O bana neden acılarını devredip gidiyordu şimdi?

Bir adım attı.

Ardından bir adım daha.

Ve bir adım daha.

"Asaf!" ciğerlerim dışarı çıkana kadar bağırdım. Etraftaki kargalar bile korku ile uçuşmuştu. Ben ise bayılacakmış gibi hissediyordum.

Adımları durdu. Dönüp bana bakmasını diledim. Lakin dönmedi. Bana bakmadı. Onca geçen günlerimizi silip attı.

Beni kurtaran o değilmiş gibi.

Birlikte uyumamışız gibi.

Dudaklarıma dokunan ilk dudaklar onun ki değilmiş gibi.

Şimdi ruhum şeytanın kanlı ellerine teslim edilmişti. Acı ile sıkışıyordu her bir yanım. O ise beni yıkıp geçmişti ve gittikçe uzaklaşıyordu. Bana dudaklarında son bir hatırasını bırakmıştı. Ellerimi dudaklarıma götürdüm ve hıçkırarak ağladım. Hâlâ dudakları dudaklarımda tazeydi. Nasıl acı bir hatıra bırakmıştı bana!

Sabah sadece bir kabustu. Şimdi ise gerçek, beni bu soğuk sahilin dibinde terk etmişti. Üstelik beni senelerce beklemişti. Bu kadar kısa ömürlü müydü bizim aşkımız? Oysaki bana hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu.

Her seven kalp acı çekiyordu ve katillerde o çok sevilen ruhlardı.. Ben ruhumu kaybetmiştim. Onun ile bütün olan ruhumu da çalıp gitmişti. Yaşamın anlamı var mıydı ki şimdi?

Genç kız kalbinde kor bir acı hissediyordu. Bir ressamın en değerli tablosundan birisi kayıplara karışmıştı. Diğeri ise gözler önünde yalnız kalmıştı. Kendinden daha çok sevmemek lazımdı bir insanı. Çünkü acı her daim çok sevenleri kazırdı.

Şimdi sevgilim. Yaşamın benim için bir anlamı yok artık. Ailem diyebileceğim bir ailem yoktu. Sen bana aile olmuştun. Ruhum sadeydi sen ona gül olmuştun. İlham perilerim ara sıra beni terk ederdi, sen onların yerini doldurmuştun. Lakin biraz önce sen gittin sevgilim. Artık benimde gitme zamanım gelmiş demektir. Bana güzel günler yaşattın. Senin için bir anlam ifade etmiyormuş. Dudaklarıma bir damla zehir bıraktın. Şimdi ise olduğum yerde zehirleniyorum. Kanıma karışmış dokunuşlarını nasıl silip atabilirim? Bunu yapmam için bedenimdeki bütün kanı boşaltmam gerekir. Yalnız bunu yapardım ama imkansız. Çünkü soğuk asfalta akacak olan kanımda da sen saklı olacaksın. Lanet okuyorum bu kalbe! Çünkü hâlâ seni ve senin karışmış olduğun kanımı düşünüyor. Ama sadece bir konuda lanet okuyamıyorum kalbime. Her ne kadar sen onu ezip geçmiş olsan bile hâlâ seni seviyor.

Genç kız sırtını denize döndü. Ellerini iki yana açtı ve derince bir nefes gönderdi ciğerlerine. Lakin bunun bir anlamı yoktu. Her şey az sonra sona erecekti. Ciğerlerine su dolacaktı ve boğulacaktı. Gerçi yaşadığı son vakitlerinde de kara da boğulan bir balıktan farksızdı.

Son defa aklında getirdi onun güzel yüzünü. Aklında onun ile ölmek istiyordu çünkü. Kanını akıtmak istememişti içinde ona ait hücreler bar diye. Lakin denize atarsa kendini, kanı akmayacaktı...

Nefes almayı kesti. Ayağını geriye attı. Ardından soğuk suları boyladı bedeni. Keskin bir acı gele geçirdi onu ama bu az önceki acısı kadar acı değildi. Yüzme bilmesine rağmen çabalamadı gökyüzünü görmek için, çünkü gökyüzüne küsmüştü artık o.

Gittikçe derinlere battı daha derinlere. Artık yok olduğunu düşünüyordu. Belki de haklı olabilirdi. Kalbinde Asaf ile ölmek, onsuz yaşamaktan daha iyiydi...

Canım acıyor.
Ağlamıyorum.
Çünkü bu ana kendimi çok hazırlamıştım.
Umarım bu final size duyguyu geçirebilmiştir.
Kitap olacağı zaman sonsöz için Asaf'a da yer vereceğim.
Sizleri çok sevdiğimi unutmayın.
Bu bir veda sayılmaz. Görüşmek üzere sevgili Beyazlarım. Ve. Diğerlerim.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro