Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

4.Bölüm "Alev"

Merhaba yine ben geldim nasılsınız efendim? Beyaz Ve Diğerleri İle Wattys'e katıldım alırım bir tebrik. (yıl 2022 bir kere daha katılacağım :').)

Sizleri seviyorum. Umarım birgün milyon okunma oluşumuzu kutlarız.

Hiçbir şey ani gelişsin istemiyorum. Karakterleri bölümlerde tanıyın lütfen.

Bu satırları okuyan gözlerin her birinden öpüyorum.

Nedense Wattys Yarışmasını kazanacağım gibi geliyor. Eğer kazanır isem bana bu yazıyı hatırlatın.

Bölüm şarkısı yazmaya üşendim.

"Gece ve gündüz, ay ve yıldız. Beyaz Ve Diğerleri."

'Ruhumun çalkantılı senfonisinde geziniyordum. Tanrı beni yanına çağrıyordu. Benliğim olan boyalar ve renkler elime fırçamı almam için bana yalvarıyorlardı. Ben ise gülümsüyordum. Hiçbir şey demeden sadece gülümsüyordum. Belime kadar gelen saçlarıma kelebekler konmuş gibiydi, üzerimde beyaz bir elbise ile yürüyordum sadece, ruhumun en derinliklerinde, ve sonrasında elbisem tonlarca renk bulaşıyordu. En çokta kalbimin tam üzerine, sonra Asaf'ı görüyordum tam karşımda elini yüzüme koyup bana bakıyordu, tekrardan gülümsüyordum. Üzerinde bembeyaz takım elbise vardı, ve sonra elbisemde ki renk cümbüşünü anlıyordum. O bulut ben gökkuşağı olmuştum.'

Gözlerimi açtığımda onun gözlerini görmeyi beklemiyordum. Hafif bir rüzgar saçlarımı taradığında hafiften kaldırdığım kafamı tekrardan geriye bıraktım. Karanlık ve de korna sesi aklıma geldiğinde yine Asaf'ın sesi kulaklarımda yankılandı. Yüzünü gözlerimin önünden çektiğinde etrafa bakındım. "Neredeyim ben?" Asaf elindeki su dolu bardağı bana uzattı. Boğazımda eşsiz bir kuruluk hissettiğimde yattığım koltuktan kalktım ve bardağı aldım, dudaklarıma götürdüm. Bardağı önümdeki sehpaya koydum ve gözlerimi tekrardan ona çevirdim. Cam acıktı ve perdeyi es geçerek rüzgar hâlâ yüzüme çarpıyordu. Derince bir nefes alıp verdiğinde gözlerim adem elmasına geldi. Bir rivayete göre şöyle denilirdi, ilk peygamber olan Hazreti Adem'in eşi, Hazreti Havva yasak olan meyveyi dalından koparmıştı ve elma kuruyup dökülmüştü. Havva bunu görmesiyle beraber korkmuş ve olanları Hazreti Adem'e anlatmış, Adem sevdiği kadın için ve de bu olayın delilini silmek için elmayı yutar, ama elma Adem'in boğazında kalır. İşte Adem elmasının adının buradan geldiği düşünülür, bir suçun sebebi bir adamın boynunda nasıl bir kadının inci kolyesi kadar güzel durabilirdi ki?

Gözlerim adem elmasına takılı kalmıştı, bunu fark ettiğimde gözlerimi adem elmasından çektim ve gözlerine baktım. Kalın kaşlarının çerçevelediği açık kahverengi gözleri gözlerime odaklanmış, dudaklarından bir kelime bile dökülmüyordu. Gözlerime öyle bakarken, ruhu gözümdeki irislerden ruhuma akıyordu. Gözlerimi yumdum ve derince bir nefes alıp verdim. Gözlerimi açtığımda hâlâ bana bakıyordu. Gözlerini birden çekti ve iki elini dizlerine koydu. Kaşlarını havaya kaldırarak konuştu. "Araba tam önünde durdu, ama sen korkudan bayıldın." İki elini yana kaldırdı, dudaklarını birbirine bastırdı ve konuşmaya devam etti. "E ben de senin evini bilmiyordum. O yüzden seni kendi evime getirdim." Şakaklarıma aniden bir ağrı vurup geçtiğinde elimi alnıma götürdüm, hava kararmış, yıldızlar gökyüzünde yerini bulmuştu, siyahın yanında...

Burada kalamazdım, hem birkaç gündür evime gidememiştim, hem de o ne kadar çok benim ruhuma dokunsa bile yabancıydı, onun evinde kalamazdım. Ayağa kalktığımda o da ayağa kalktı. "Eve gitmeliyim." Köşede duran çantamı elime alıp sırtıma taktım. Ona el salladım ve birkaç adım ilerledim. Bileğimden tuttuğunda, bileğimdeki elimden ağrı her zerrem heyecan yayılmıştı. Kalbim ağzımda atar iken, yönümü ona çevirdim. Bileğimi tuttuğuna göre diyecek bir sözü vardı. Keskin gözleri gözlerimde iken, nefesini dışarı verdi ve benim kalktığım koltuğa oturdu. "Gitme, kal burada." Söylediği cümle ile sertçe yutkundum. "Ben iyiyim. Gitsem daha iyi olur." Tekrardan yönümü kapıya çevirdiğimde bir kez daha bileğimi tuttu. "Kal." Bileğimdeki eli gevşedi. "İyi olduğundan emin olmak istiyorum. Burada kal." Gözlerimi bir kez daha ona diktim. Gözleri öyle güzel bakıyordu ki bu adama hayır demek imkansız gibiydi. Çantamı yere bıraktım ve balkona çıktım. Rüzgar tenimi yalayıp geçmişti. Rüzgar'ın temiz havası insana huzur veriyordu. Tutunduğum demirlere ince uzun parmaklara sahip olan iki el daha tutunmuştu. Bana baktığını hissettiğimde gözlerimi ona çevirdim. Gözlerini benden çekti ve gökyüzüne baktı. "Beyaz yıldızlar." Öyle demesi ile ben de yıldızlara baktım. Sözüne devam etti. "Sana benziyorlar." Söylediği sözün güzelliği karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. Ona baktığımda o da bana bakıyordu. "Gitme burada kal. Hem buranın senin evine çok yakın olduğunu düşünmüyorum." Sahi nerede olduğumu bilmiyordum. Saat ilerliyordu, yıldızlar bile kendini belli etmişti gökyüzünde, onun gibi siyah olan gökyüzünde... "Neredeyiz?" Bu soruyu bekliyormuş gibi gülümsedi. "Balat." Gözlerim irileşmişti, cidden uzaktaydık.

Bir süre ortalığa sessizlik hakim oldu. Gökyüzüne bakarken gülümsedim. Asaf geceleri gökyüzü gibiydi. Aslında her zaman gökyüzü gibiydi. Sadece yüzü geceyi yansıtıyordu. Gökyüzü gün içinde birden fazla renk barındırıyordu. Sabahın doğuşundan, gün batımına kadar bir sürü renk barındırıyor, tıpkı Asaf gibi, onun ruhu gibi, ama o sadece gecenin bu siyaha kaçan gökyüzünü yansıtıyordu dışarı. Bir siyahın arında saklanan binlerce rengi vardı...

"Hâlâ gitmekte kararlı mısın?" Uzaktaydım, ve muhtemelen gitmeyecektim. "Kalıyorum." Gülümsediğinde, gülümsedim., İçeriye doğru adımlarını atarken, ben de onu takip etmeye başladım. Evin koridorunda geçtiğinizde bir kapının önüne durdu. Nefesim düzenini bozmuştu, onun yanında olmak benim heyecanlanmama neden oluyordu. Odanın kapısını açtığında lacivert ve gri ağırlıklı oda da gözlerimi gezdirdim. Oldukça güzel bir tasarım zevki vardı, gözlerimi ona çevirdiğimde konuştu. "Sen burada kal, ben koltukta uyurum." Tam gidecek iken tekrardan geri döndü, üzerini değiştirmek istersen dolabımdan tişört, bir şeyler bakabilirsin." Kafamı olumlu anlamda salladım. Gözleri hâlâ gözlerimdeydi." İyi geceler." Elimi salladım. "İyi geceler." Kapıyı kapattığımda derince bir nefes alıp verdim. Burada kalmak ile hata mı etmiştim? Gözlerim büyük gardroba gelince, birkaç adımımı oraya doğru attım. Dolabın sürgüsünü açtığımda onun kokusunun beni karşılaması ile derince bir nefes alıp verdim. Çok güzel kokuyordu. Onun kıyafetlerinden birini giymecektim, tişörtler elbise olamayacak kadar kısaydı, giymem olanaksızdı. Odadaki boy aynasından yansımama baktım, bana güzel demişti, kendi güzelliğini fark etmiyor gibiydi, ama onun, kadının yapılı çehresinden daha güzel yüzü vardı.

Bileğimdeki toka ile saçlarımı ensemde bağladım ve yatağın üzerine oturdum. Ellerim yorganın üzerinde geziniyordu, uykumda yoktu burada boş boş oturup ne yapacağımı bilmiyordum. Yatağın üzerine uzandı ve ellerimi ensemde birleştirip tavana bakmaya başladım. Yatağın üzerine yatar yatmaz kokusu buram buram sarmıştı bedenimi, beni sarhoş edebilecek tek koku bu olsa gerekti.

Kafamı yana çevirdim ve camdan dışarıya baktım. Gerçekten gözlerimde uykunun zerresi yoktu. Derin bir nefes alıp verdim ve yataktan kalktım. Odanın kapısını açtım ve sessizce adımlarımı dışarıya attım. Salona geldiğimde üzerinde ince bir pike ile uyumuş olan Asaf'a baktım. Ne kadar çabuk uyuşmuştu böyle?

Birkaç adım daha atıp önünde durdum. Yüzüne baktım. Uyurken bile kaşları çatık olur muydu insan? Genzimden homurtulu bir gülme sesi geldiğinde ellerimi ağzıma kapadım. Uyanmaması için kendi kendime söylenirken, koltukta yan dönmesi ile elimi dudaklarımdan çektim. Balkona doğru ilerleyecek iken elinin, elimi kavraması ile durmak zorunda kaldım. Gözlerim faltaşı gibi açılmış iken, birleşik olan ellerimize baktım. Sımsıkı, elimi tutmuş olan elinden nasıl kurtulacaktım şimdi ben onu uyandırmadan?

Yere eğildim ve diğer elimi eline götürdüm, parmaklarını tek tek elimin üzerinden çektim. Tek bir parmağı kalmış iken elini sırtıma atması ile yüzüm boynuna düşmüş, dudakları çenemi bulmuştu. Yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuştum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, odaya hakim olan kokusu yakından daha keskindi. Damarının atışını bile hissedebiliyordum. Parmakları saçlarıma değmişti, gözlerimi kapattım ve kalbimi sakinleştirmeye çalıştım, ama olmuyordu. Ruhumdaki beyazın heyecanı ruhumu, kalbimi, zihinimi, bedenimi ele geçiriyordu, ve onun renkleri ruhuma bulaşıyordu.

"Asaf." Sessizce fısıldadım, yaklaşık 10 Dakikadır böyleydik, uykum iyice gelmişti ve yatağa geri dönmem lazımdı. Onun ile bu şekilde uyuyamazdım. Kafamı yana çevirdim ve gözlerine baktım, hâlâ kapalılardı. Tekrardan seslendim. "Asaf." Kafasını benden tarafa çevirdiğinde nefesi alnıma çarpıyordu. Ondan kurtulmaya çalıştıkça, daha çok çıkmaz sokağa ilerliyordum. Bir kere daha seslendim. "Asaf." Gözleri açılmamıştı ama homurdandı. Elimi göğsüne götürdüm ve uyanması için hafiften salladım bedenini. Kalbinin atışı, avuçlarımın içerisindeydi. Gözleri yarı açıldığında, yüzüme baktı. "Efendim?" Kaşları daha çok çatıldı. "Sen neden buradasın?" Saçlarımdaki elini çektim ve onun bedeninden uzaklaştım. "Uzun hikaye." Cevap vermeden tekrardan uykuya daldı, zaten tam uyanmışta sayılmazdı. Uyku gözlerime iyice çökmüştü, tekrardan adımlarımı odaya doğru attım. İçeriye girdim ve de kapıyı kapattım. Bedenimi yatağın üzerine bıraktım ve yastığı saçlarımın altına çektim. Mis gibi o kokuyordu, kadın parfümleri bunun yanında çok pasif bir koku olarak kalırdı. Gözlerimi yumdum ve uykunun kollarının beni sarmasına izin verdim.

Siyah, kömür karası bir bulut kümesi havada yer alıyordu, aralarından ise yeryüzüne her renk ışık düşüyordu. Tanrım bu da neydi böyle? Işıklardan beyaz olanı benim üzerimde durduğunda gözlerimi gökyüzünden aldım ve birkaç adım yürüdüm, ama beyaz ışık hâlâ beni takip ediyordu. Uzaklardan onu gördüğümde hızlıca ona doğru yürüdüm, ona yansıyan birden fazla ışık vardı. Gökyüzünden süzülen bütün ışıklar onda toplanmıştı, gerçekten birden fazla rengi barındırıyordu. Birkaç adım daha ilerledik ikimizde aramızda iki üç adımlık mesafe kaldığında ise durmuştuk. Açık kahverengi gözleri, gözlerimde dans ederken ruhum onun, ruhunun renklerine sızıyordu. Damarlarımda akan kan bile heyecanlanmışken ona bakmak insanı öldürüyordu. Eli saçlarıma geldiğinde gözlerimi kapadım, Tanrım o cidden uyuşturucu gibiydi. Elleri saçlarımdan uzaklaştığında gözlerimi açtım ve ona baktım. "Neredeyiz biz?" Güldü ve kendinden emin bir şekilde konuştu. "Kendi dünyamızda." Etrafa bir kez daha baktım. Bizim dünyamız bu kadar benzer miydi? Birden onun üzerine düşen renklerden birkaçı bana dönünce şaşkınca bedenime baktım. Güldü. "Beyaza renkler karıştı." Gülümsedim. "Aslında her renk beyaz değil midir Asaf?" Elleri yanağımı bulduğunda birkez daha ruhumu onun ruhuna teslim etmiştim. "Beyaz her renk, sen beyaz kadar güzelsin."

Perde sesi ile birlikte gözüme vuran güneş sayesinde gözlerimi açtım. Üzerime ne ara örtüldüğünü bilmediğim örtüyü üzerimden çektim ve ayağa kalktım. Keşke kapıyı kitleseydim. Uyurken beni görmesini istemiyordum, daha önceden görmüş olsa bile...

"Ne mırıldandıyordun sen az önce?" Anlamaz gözler ile ona baktığımda birkaç adımını bana doğru attı. Konuştum. "Ne gibi?" Nefesini dışarı vererek güldü ve düşünür gibi yaptı. "Mesela." Gözlerini bana dikti. "Beyaz kadar güzelsin." Gözlerim irileşmişti, bunu gerçekten söylemiş miydim? Gözlerimi ondan çektim ve yatağın üzerinde elimi gezdirdim gece saçımdan çıkmış olan toka için, tokamı bulamadığımda yatağın üzerine oturdum. Gözlerim Asaf'ın bileğindeki siyah tokaya kaydığında gözlerimi yüzüne çevirdim. Onda böyle bir siyah toka görmemiştim. "Bileğindeki siyah toka benim mi?" Gözlerini tokaya getirdi ve bileğini ovuşturdu. "Hayır, senin tokan değil."

Gözlerimi gözlerinden çektim ve yataktan kalktım. O odadan çıktığında aynadan yansımama baktım. Saçlarımı, kendi saçlarım ile topladığımda salona doğru adımlarımı attım. Bilmediğim bir odadan elinde tepsi ile çıkan Asaf'ın bana çarpması ile aniden afalladım. Üzerimdeki buluz portakal suyu olmuştu. Çaresizlikle birlikte nefesimi dışarıya verdim. Bu olmak zorunda mıydı? Asaf elindeki tepsiyi mutfak olduğunu gördüğüm yere götürdü ve yanıma geldi. "Dolabımdan bir şeyler bak." Bedenime baktı ve tekrardan yüzüme baktı. "Biraz büyük ama olsun." Yapacak bir şeyim yoktu. Bu soğukta üzerimde portakal suyu dökülü olan bir bluz ile dışarıya çıkamadım. Odaya tekrardan geri döndüm ve kapıyı kilitledim. Üzerimdeki bluzu çıkarttım ve onun dolabına ilerledim. Uzun kollu kalın kapişönlü üstlerinden birini aldım ve üzerime geçirdim. Büyük gelmişti dediği gibi, ama başka bir seçeneğim yoktu.

Odanın kapısının kilidini açtığımda, bir kez daha ona çarpmam ile durdum. Dudakları bir kez daha alnımı bulmuştu. Ruhum alev almışken titreyen nefesim ile konuştum. "Hep böyle olmak zorunda mı?" Alnıma değen dudaklarını çekti. Kafamı hafiften yukarı kaldırdığımda artık göz gözeydik. Tanrım, ruhum alev almış onun ruhunu yakıyordu. Cehennem ateşi gibi kesindi gözleri.

Nefesi yüzüme vururken konuştu. "Bilmiyorum." Bir adım geri çekildi. "Sanırsam artık daha yavaş hareketler ile yürümemiz lazım." Güldüm, bu gülüş her şeye gülüşümdü. Onun hayatıma aniden girmesine, böyle sürekli çarpışmalarımıza ruhlarımızın alev almasına, ve de o can yakıcı gülüşlerimize. Bir de onun güzel yüzüne...

Bütün renkler beyaz, o bütün renkler kadar güzeldi...

"Atölyeye gidelim mi artık?" Kafamı onayladığımı belli etmek adına salladım. Portmantoda asılı olan ceketimi üzerime giydim. Ceketimi giymiş olsam bile buram buram o kokuyordum. Çantamı alıp ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açtığında peşinden onu takip ettim. Birkaç basamak indim ve etrafa bakarken onu takip ettim. Balat en sevdiğim yerlerden biriydi. Gerek eski kokusu, gerek tahta ve yıkık dökük evleri ile gerçekten büyüleyici duruyordu. Eski mahalleleri çok severdim, ve Balat'ı da. Sahi kim sevmezdi ki böyle güzel bir yeri? Arabanın kapısını açtığında gözlerimi etraftan çektim. Daha öncede bu mahalleye geldiğimi anımsamıştım. Lakin onu hiç burada görememiştim. Arabaya bindiğimde az önce çıktığımız evin dışına baktım. Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Ben bu evin önünden daha önceden geçmiştim. Asaf'a arabaya bindiğinde gözlerimi ona diktim, onu daha önceden buradan geçtiğim zaman diliminde görmeyi isterdim.

"Evi çok beğendim herhalde?" Araban anahtarını çevirdi ve araba bir süre sonra ilerleyemeye başladı. Aslında ev güzeldi, hatta harikaydı ama düşündüğüm şey bu değildi. "Bu evin önünden daha önceden geçmiştim." Gözlerini yoldan çekip bir anlığına bana dikmişti. Bir şey söylemeden tekrar yola dikti gözlerini...

Bölüm Sonu

Bölüme oy verirseniz ve de yorum yaparsanız çok sevinirim cidden.

Bölümü nasıl buldunuz?

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram = Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım = NisaKufaci
Facebook = Hera Medova.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro