Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

29. Bölüm "Dans."

Nasılsınız? Arkadaşlar kitap bitmedi. Tamamlandı olarak işaretledim Wattys'e katılmak için. Daha en az 11 Bölüm var.

Nasılsınız?

Bu arada ilk kitabın adını hâlâ sizden saklıyorum çünkü anlamını öğrenince spoiler yemiş olursunuz. O yüzden final ismi olarakta yapacağım alt başlığı öğrenmiş olursunuz.

Bu arada kitap olmasını istiyorsanız kitabımın beni lütfen Ephesus gibi yayınevlerine önerin çünkü dikkate alıyorlar.

Ayrıca ilk kitap olmasını istediğim kurgumda bu. Lanetlenmiş Ruhlar Yetimhanesin'de düzenleme yapmam lazım.

Bu kadar konuşma yeter bence bölüme geçelim.

🌼

Gökyüzü acıyla çığlık atıyordu. Rüzgar ağaçları öyle bir savuruyordu ki ağaçlar, bardak misali kırılacaktı. Hatta kökleri yıllardır kendini saldığı topraktan kolaylıkla sökülecek gibiydi. Etrafıma bakıyordum. Saçlarımdan önümü zor görüyordum. Rüzgar tokamı koparalı çok olmamıştı. Saçlarım diplerinden kopacak gibiydi. Hayatımda böyle bir şey görmemiştim. Lakin kalbimde korku yoktu. Sanki bu anın olacağını biliyormuşçasına etrafı izliyordum. Kıyamet, deprem, hortum... Ne olduğunu zerre bilmediğim bir şey oluyordu. Ben ise öylece duruyordum. Ne evimin yakınındaydım ne de daha önceden gördüğüm bir yerdeydim. Ayak bileklerime kadar gelen sarı otlarla kaplı uçsuz bucaksız bir yerdeydim. Etrafta rüzgarın tokatladığı birkaç ağaç vardı sadece bir de ben... Ve ve elimde hissettiğim metal şey. Elime baktığımda kanlı bıçağı fark ettim. Onu korku ile elimden atmak istedim. Lakin elime mühürlenmiş gibiydi. Çıkmıyordu. Kalbim deli gibi çarparken etrafa baktım. Onu gördüm. Nihal'i. Yerde kanlar içerisinde yatıyordu ve de gözleri açıktı. Bembeyaz kesmişti bedeni. Kızıl saçları daha da alev gibi parlıyordu artık. Onu ben öldürmüştüm. Peki nasıl? Neden hiçbir şey hatırlamıyordum?

Ayağımın altındaki otların çekildiğini fark ettim ve birden yerin yarıldığını gördüm. Çatlaklar bana yaklaştıkça geri geri yürümeye başladım. Kocaman bir yarık Nihal'in cansız bedenin yattığı yerden itibaren oluşmuştu. Onun bedeninin boşluğa düştüğünü fark ettiğim anda donup kaldım. Ardından ayaklarımın altındaki yerkabuğunun çatladığını da fark etmem an meselesi oldu. Nefesim kesilmişken hızla boşluğa doğru düştüm.

"Ben öldürmedim." nefes nefese kalmıştım. Ellerim en yakınımdaki kişinin kollarına sarılmıştı. Ciğerlerim ağzımdan çıkacak gibiydi. Ter içinde kalmıştım. Gözüme vuran beyaz florasan ışığı başımı döndürmüş ve gözlerimi karartmıştı. Işığa gözlerim alıştığında tuttuğum kolların sahibine baktım. Asaf Kara. Kalbimi evi bilen adam...

"Sen kimseyi öldürmedin." Alnımdan öptü. "İyi misin?" Açık kahverengi gözlerine, sulu gözlerim ile baktım ve kollarımı boynuna sardım. "İyi ki yanımdasın." saçlarına öpücük kondurdum. Ah, nasıl da özlemiştim bu kokuyu. "İyiyim." lanet bir rüyadan sonra gördüğüm ilk yüz onun yüzüydü. Tabii ki de iyiydim. "Ne saçmaladım?" diye sordum kollarımı ondan çekip yastığa sırtımı koyarken. O an hastahanede olduğumu fark ettim ve neden burada olduğumu hatırladım. Klostrofobim yüzündendi. Orada o kadar kalmam bile isabet olmuştu.

"Nihal diye sessizce fısıldadın. Ardından ben öldürmedim diye sayıkladın. Hepsi bu kadar..."

Rüyamın kalıntıları zihnime doluştuğunda ürperdim. Gerçekten berbat bir rüyaydı. Şu aralar rüyamda onu görüyor olmam cidden beni etkiliyordu. Gerçekten sürekli hayatımızın akışına engel olduğu yetmiyormuş gibi sürekli de rüyalarıma giriyordu.

Asaf'ın yüzüne baktığımda gülümsedim. İşte onun yüzü bütün korkuları alıyordu. Eskiden olsa çok saçma gelirdi bana bunlar. Lakin bir gün bile ayrı kalınca insan kalbini eksik hissediyordu. Aşk, aşk neydi? Bu garip başdöndürücü şey aşk mıydı?

Onun ellerini tuttum. "Nasıl çıktım oradan?" dedim. Tekrar oraya dönebilecek olma endişesi ile ellerim kasıldı. Asaf bunu anlamış olacak ki elleriyle ellerimi okşadı. Kedi gibi sokulmak istedim ona. Sokulmak ve onda kalmak... "Silahın ruhsatına baktılar. Abisinin üzerine kayıtlıymış silah." Bunu duymam ile birlikte derince bir nefes alıp verdim. Bu kadar plan yapıp abisinin silahını mı kullanmıştı cidden? Tamam böyle şeylerden zerre anlamazdım. Lakin bu mantıksız geliyordu. Acaba bana göz dağı mı vermeye çalışıyordu? Cidden Nihal büyük bir aptal...

Bunları unutmak istedim. Sonuç olarak oradan kurtulmuştum. Bu bana bir ömür gibi gelmiş olsa bile hızlı olmuştu. Mutluydum şu an. Çünkü yanımda o vardı. Her şeyi rüya olarak nitelendirip hayatıma devam etmem lazımdı. Her güzel zamanın, kötü anıları da vardı. Her seferinde hayatımızın onun yüzünden sapması da kötüydü. Belki de onun buralardan gitmesi çok güzel olurdu. Çünkü o artık Asaf'ı unutmuş gibiydi. Tek hevesi ve emeli bizim ile uğraşmak olmuştu. Hayat bu kadar kısa iken insanlar neden kötülük için çabalar olmuşlardı ki? Halbuki etrafına bir baksa ona gönlünü kaptıran birini de bulabilirdi. Mutlu olabilirdi. Çünkü her insan sevilmeyi hak ediyordu ve de sevilmeliydi. Bu kişi Nihal olsa bile...

Onu ile daha fazla kafamı yormak istemedim. Unutmak istiyordum olanları ve önüme bakmam gerekiyordu. Çünkü hayat yağmur damlalarının yere düşüşü kadar hızlıydı ve de kayıp gidiyordu. Güneş doğduğu zaman damlaları kurutuyordu. İnsan ömrü de tıpkı buna benziyordu.

"Buradan ne zaman çıkabilirim?" dedim Asaf'a kedi gibi gözlerim ile bakarken. "Doktor uyandığında çıkabileceğini söylemişti." dedi ve ellerimden tuttu. "Eve gidebiliriz. Daha karakolda ya da burada işimiz yok." bana yaklaştı ve elleri enseme saçılmış saçlarıma değdi. Nefesi boynuma vururken kalbim deli gibi çarptı. Bileğindeki tokamı parmaklarına kadar getirdi ve saçlarıma nazikçe doladı. Ardından kulağımın dibine busesini bıraktı. O bilmiyordu ama o öpücüğü bırakırken ruhumu da çekip almıştı. Aslında bunu biliyor olmalıydı. Elleri ile yüzümü tuttu ve inci gibi dişlerini bana göstermekten çekinmeyerek gülümsedi. "Tokamı geri alırım ama." dedi. Sahte bir şekilde kaşlarımı çattım. "O benim tokamdı zaten." Güldü. "Olsun tokanı almışım ne var? Kalbini çalmadım mı zaten?" dedi. Gülümsedim. O ilk gördüğüm soğuk, gıcık adam aklıma geldi. Hiç öyle miydi aslında?

Yağmur yağmaya başlamıştı. Gözlerim onun yüzüne dalıp gitmiş iken bu huzur dolu seste kulaklarımı doldurmuştu. Üzerimdeki çarşafı attım ve ayakkabılarımu giyip camdan dışarı baktım. Asaf'ı gözlerini de üzerimde hissediyordum. Camdan dışarı bakarken dudaklarımı birbirine bastırıp tebessüm ettim. Ardından arkamı döndüm ve Asaf'ın elini tuttum. Yağmur damlaları onun kalbime akışı gibi akıyordu işte. Asaf ayağa kalkmıştı. Elini tuttuğum eli ile beni kendine doğru çekti ve sırtım göğsünü buldu. Gözlerimi kapattım ve onun ensemdeki nefesini dinledim. Ilık ve huzur veren nefesini... Güzelliğin tanımı olmuştu o benim için. İçimde bir şair vardı ve sürekli ona şiir yazıyordu. Hangi aşıklar böyleydi ki? Onu ve kendimi farklı hissediyordum. Bir o kadar da sıradan. Çünkü mucizevi bir şekilde tanışmamıştık onun ile ya da farklı değildik. Mükemmel hiç değildik. Sıradandık lakin kalplerimiz sıradan değildi. Ressam olan insanların ruhunda gerçektende kitaplar yaşıyor ben buna inanıyorum. Çünkü boyaları tabloya işlemekte tıpkı kitap okumak gibi. Her resim yapışımda sanki onu okuyordum ben.

Saçıma öpücük kondurdu ve elimi bırakıp birkaç adım geri gitti ardından askıda asılı olan ceketimi alıp sırtıma attı. Lakin saçlarımı dışarı çıkarmadı. Ellerim saçlarımı dışarıya bırakmak için enseme gittiğinde beni durdurdu. "O saçların orada kalsın. Dışarı çıkacağız ıslanmasınlar." gülümsedim. Yağmuru ve saçlarımın ıslanmasını severdim. O da bunu biliyordu. "İyi de zaten araba ile gideceğiz. Az bir mesafe ıslansalar bir şey olmaz." O da ceketini giydi ve cebindeki anahtarı çıkarıp havada salladı. "Bugün araba yok. Yağmurda beraber yürüyelim." dedi. Camdan dışarı baktığımda çok fazla yağmur yağdığını fark ettim. Lakin bu gözümü korkutmadı. Yağmurda aşık olduğun insanla yürümek bana her insan gibi büyüleyici gelirdi. Bunu her zaman yapmak istemişimdir. "Tamam." dedim ve gülümsedim. Tekrar askılığa yöneldi ve şapkasını aldı. Şapkayı kafama geçirdiğinde gözlerime kadar çekti ve burnuma öpücük kondurdu. Dişlerimi de göstererek sırıttım. Ardından gözlerimi açtı ve saçlarımı iyice sakladı. "Hasta olmanı istemiyorum." yalancı bir eda ile böbürlendi. "Sonra sana ben bakmak zorunda kalıyorum." güldüm ve ardından kaşlarımı çattım. "İnsanın sevdiğine bakması çok mu zor Asaf bey?" dedim. Gözleri gözlerimi buldu. O ciddiydi şimdi. Yanlış bir şey mi dedim diye kendimi sorguladım. Ardından benimde yüzüm düştü." Hayır sana bakmak zor değil. Seni hasta görmek zor." dedi. Bunu dedikten sonra da tebessüm etti. Gerçekten bu adam hayatın ve rabbimin bana armağanıydı...

Sandalyenin üzerinde duran çantamı koluma taktım ve içerisinden telefonumu çıkardım. Ablam ve Arın aramıştı. Hem de bayağı bir aramışlardı. Ardından Arın mesaj atmıştı. Ablam ise mesaj atmamıştı, açıkçası buna biraz bozulmuştum. Asaf kapıya doğru ilerledi ve gözlerini bana dikti. "Bir dakika Arınç'ı arayacağım. Beni bayağı aramış." dedim. Ardından Asaf anlayışlı bir şekilde gözlerini kırptı ve başını aşağıya yukarıya doğru salladı. O kapının önünde beklerken telefonumu kulağıma götürdüm. Birkaç çalıştan sonra telefonu açtı. "İyi misin?" diye sordu direkt. O görmese bile gülümsedim. Sesi endişeli geliyordu. "İyiyim. Merak etme. Sen nasılsın?" hızla "Boş ver beni." dedi. "Sana ulaşamayınca çok korktum. Asaf'ı da aradım açmadı." dedi. "İyiyim." dedim. O benim dostumdu ve ben ona iyice uzak kalmıştım. Asaf ile vakit geçirmekten ona zaman ayıramamıştım. Bencilliğim yüzünden kendime kızdım. Ben mutlu olduğum için o da mutluydu ama benden uzak kalmak, eskisi kadar samimi olamayışımız onu da üzüyordu. "Merak etme. Korkma. Ben sana uğrayacağım konuşuruz tamam mı?" dedim. Ondan da onay alınca telefonu kapattım. "Beni ekiyor musun yoksa?" deyip güldü Asaf. "Hayır. Arın'a muhtemelen yarın uğrarım." dedim ve elimi beline atıp ona sarıldım. "Meraklandırma çocuğu iyi olduğunu görmeden rahat etmez o." dedi. Onun kıskanç biri olmadığına seviniyordum. İnsana sahibi gibi davranmadığı, malıymışçasına kısıtlamadığı ve de karışmadığı için onu daha da çok seviyordum. "He bu arada ablanı aradım ben. Haber verdim ona ama Arın'a haber veremedim şarjım bitti." Şimdi bana neden mesaj atmadığını anlamıştım. Beni önemsemediğini düşünmüştüm. Oysa o benim ailemden kalan tek kişiydi. Nasıl beni umursamazdı ki? Asaf elini omzuma attı ve birbirimize sarılarak yürümeye başladık. Dışarı çıktığımızda Asaf yüzüme baktı ve gözlerimin önüne düşen saçlarımı iyice berenin içine soktu ve beni daha da çok erkek çocuğuna benzetti. Gülümsedim ve ona daha çok sokuldum. Hastahanenin karşısındaki ara sokağa doğru yürümeye başladık. Araba geçemeyecek küçüklükteydi. El ele tutuşup hızla oraya doğru koşmaya başladık. Gülerek, kahkaha atarak ilerliyorduk. Bir gün önce umutsuz iken şimdi onun yanındaydım. Gün doğmadan neler doğar derlerdi ya. Gerçekten de doğruydu. Ara sokakta bir kafenin önünde durduk. Asaf durduğunda bende ona çarpıp durmuştum. Ellerim göğsündeydi. Burnu burnuma değmek üzereydi. Güldüm. O da gülümsedi ve dudağıma öpücük kondurdu. Islak saçlarından ağrı yüzüme su damlaları akıyordu. Ah be adam sen ruhuma akıyordun.

Sanki bu an tasarlanmış gibi kafeden hafif melodili, tam dans etmelik müzik eşlik etti bize. Asaf elimi tuttu ve önümde eğildi. "Bu dansı bana armağan edin lütfen hanımefendi." gülümsedim. "Lütuf değil miydi o?" Eski haline döndü ve elini belime sardı. "Her neyse." dedi ve diğer eliyle de elimi tuttu. Ayağıyla oluşturduğu dans ritmine uydum. "Hey ama ben kabul ettiğime dair cevap vermedim." dedim ve gülümsedim. Asaf omuz silkti. "Kusura bakmayın hanımefendi. Hayır deseniz bile bu dansı isteyen bir bey var karşınızda." beni geriye doğru eğdiğinde bere yere düştü. Önemsemedi. "Hayır diyebilecek miydin bana?" geri doğrulurken yerden bereyi alıp kafenin dışarıda duran masasından birine attı. Elim tekrardan omzuna attım. "Diyemezdim tabii." beni kendi etrafımda bir kere döndürdüğünde saçından yüzüme çivi gibi gelen su damlaları yüzümü kaşındırdı ve gözlerimi kapattım. Ardından tekrar gözlerimi açtığımda inci gibi dişleri ile bana gülümsüyordu. "Yoruldun mu?" dedi. Düşünür gibi yaptım. "Hayır sadece arabamın balkabağı olmasından korkuyorum." Gözleri ayaklarıma geldi ve sonra tekrardan bana baktı. "Botunu düşürmeyi unutma diyeceğim ama onun o ayağından çıkması imkansız gibi bir şey." kahkaha attım. Bana öyle bir bakıyordu ki o bakışa yıllar verilirdi. "Eğer sen beni bulacak isen ben açarım fermuarını kendim atarım yere botu." yüzüme gelen saçları eli ile kulağımın arkasına attı. "Bulurum kocamı takarım koluma mı diyorsun?" dedi ve güldü. Koluna vurdum ama bu sahte bir vuruştu. "Ay en sevmediğim ilişki türüne doğru kayıyor cidden kapatalım şu konuyu." dedim ve kafamı göğsüne dayadım. Hafif gülüşünün sesini göğsünden hissediyordum. Ben de tebessüm ettim. Kalbi de çok hızlı atıyordu. Ellerim belini sımsıkı sardı. Onunds elleri sırtımı buldu. Sessizdi. Müzik bitmişti. Sadece yağmurun sesi duyuluyordu. Üşüyordum ama onun aşkı beni ısıtyordu. Saçlarım sırılsıklam olmuştu. Burnumun kızardığına da emindim. Uzunca bir süre hiçbir şey demeden ona sımsıkı sarıldım. O da aynı şekilde bana sarıldı. Sessizliğimi bozan Asaf oldu. "Seni çok seviyorum Eflah. İnan bana seni çok seviyorum. Kirpik uçlarından, saçındaki kırıklara kadar. Her zerrem her zerrene tutsak." bunları kalpten söylüyordu. Daha çok sarıldım ona. Kaburgalarını kırıp vucüdunda yaşamak istiyormuşçasına sarıldım. "Kalbimin her zerresi sana aşık Asaf. Biliyorum sözler sadece dilden dökülen kelimelerden ibaret ama inan benim kelimelerim kalbimden." Asaf elleri ile yüzümü kavradı. Gözlerimin içine baktı bal gibi gözleri ile. Soğuk tenini daha da çok beyaza bürümüştü. Yeni traş olmuş yüzünde kiraz gibi dolgun dudağı, yağmur damlaları sayesinde daha da çok parlıyordu. Dudakları dudaklarımı bulduğunda, ruhuna işlemek istercesine öptüm onu. Dudaklarından bir parça kopup benim kanıma karışıyordu sanki. Kadife gibiydi ve pürüzsüzdü dudakları. Ondan kopmak istemiyordum. Seviyordum onu. Hem de çok...

Dudaklarım dudaklarından ayrıldığında alnını alnıma dayadı ve gülümsedi. Ardından tekrardan omzuma attı kolunu ben de tekrardan beline sarıldım. Masada duran ıslak bereyi de aldı. "Hadi gel sıcak çikolata içelim." dedi kafeye doğru yürürken onun hareketleri ile birlikte ben de hareket ettim.

Mutlululuk resmen onun yüzüydü... 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro