Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

27.Bölüm "Aşk Ve Saplantı"

Nasılsınız?

Sizleri ve çocuklarımı o kadar çok özledim ki...

O yüzden ben yine buradayım. Cidden şu an burnumun direği sızladı gibi. Onları çok özlemişim.

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyiniz.

Bölüm Şarkısı :

Tuğkan - Tek Kişilik.

☀️

Bir kalbim vardı. Ve benim bedenime uygun yaratılan bu kalbimin bir dayanma gücü vardı. Lakin bunu zorlayan insanlar vardı ve cidden artık bu korkunç bir hâl alıyordu. Ucu gözükmeyen bir yolda Asaf ile beraber yürüyordum. Yolun sonunda ne olacağını bilmiyordum. Yolun sonu var mıydı? Onu bile bilmiyordum. Bildiğim şey bu yolda üzerimize kara bulut misali çöken bir kadındı. Bu kadın zehirliydi ve zehiri kendini bile zehirleyecek kadar kuvvetliydi. Hastalıklı bir zihne sahipti ve bu çevresindeki insanları da hasta ediyordu. İnsanı hayrete düşürüyordu. Aşk ve saplantı arasında gidip geliyordu. Bu düpedüz saplantıydı...

Rengimin atmış olacağını düşünerek yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim. Derince bir nefes alıp verdim ve hem zihnimi hem de ruhumu rahatlatmaya çalıştım. Elimde takılı kalan fırçamı köşeye bıraktım ve oturduğum sandalyeden kalktım. Öğle arası gelmiş sayılırdı. Camdan dışarıya baktım. O ara bana bakan gözlerini üzerimde hissediyordum. Yakıyordu o gözleri. İnsanın ruhunu izliyordu sanki. Aklımdan geçenleri duyabiliyor muydu? Böyle bir şey mümkün olsaydı hem endişemi, hem de ona olan aşkımı duyabilirdi. Endişeliydim çünkü Nihal bir otoparkın tepesinde beni bekliyordu...

Bunun düşüncesi ile birlikte mideme kramp girmişti. Nasıl bir saplantıydı bu? Bir binanın tepesine çıkmış beni bekliyordu. Bir insan sevilmemesine rağmen bu kadar çabalar mıydı? Onun yerinde olsaydım diye düşündüm. Asaf'ı sevseydim ama o beni sevmeseydi... Nihal'in bu olayı sevmek sayılmasa bile ben Asaf'ı sevseydim o beni sevmeseydi uzaktan sevmeye devam ederdim. Rahatsız etmeden sadece sevmek. Ben buna saygı duyardım, Nihal böyle yapsaydı. Kimse kalbine söz geçiremez sonuçta. Bencillik yapmazdım. Lakin Nihal saplantılı bir ruh hastasıydı ve Asaf'ı sevmiyordu. Gururu ile sevseydi belki de bu kadar yara almayacaktı...

Yine de ben ona zarar vermiyordum. O bize zarar vermeye çalışıyordu. Ve kendine...

Mesajın bir kısmında hayatımızdan temelli çıkacağını söylüyordu.

Aynı adamın kalbinde olmayı istesek bile ben onun ölmesini isteyecek kadar cani bir insan değildim. Oraya gidecektim. Çünkü her insan hayatında ikinci bir şansı hak ederdi. Hatta ikiden daha fazla şansı... Çünkü yaratılmıştık ve hiçbir hata hayatımızı sonlandırmaya değmez... Hayat bir çekiliş ve dünyaya gelenler kazananlardı. İstesek de, istemesekde herkes bu çekilişe dahildi...

Elimin üzerini o ılık parmakları sarınca iç geçirdim. Gözlerimi denizden çekip ona diktim. O varken denize bakmaya bile gerek yoktu. Onun o kahverengi dalgalı gözleri, mavileri yenerdi. Kahvenin en güzel tonuydu. Orada yaşamak istiyordum. Diğer eli ile saçımı kulağımın arkasına attı ve sessizce konuştu. "Fazla dalgınsın." dediğinde yüzümdeki gülümseme hafiften azaldı. "Hayır." parmaklarım ile diğer elimin üzerinde olan parmaklarına dokundum gözlerimi de ellerimize çevirdim. Birkaç saniye sessizlikten sonra parmağı ile çenemi tuttu ve beni bir kez daha p kahverengi gözlerinde boğulma tehlikesi ile başbaşa bıraktı. Gözleri ölümdü, haberi yoktu...

"Ne oldu?" Dudaklarımı aralamış iken çenemdeki başparmağı usulca dudağıma değdi. O an kalbim tekledi. Nefesim heyecanla titredi. "İnkar etme." Aklıma Nihal ve intihar düşüncesi gelince kendimi toparladım. Asaf'ı oyalamam ve onun yanına gitmem lazımdı. Asaf gelirse daha kötü olabilirdi çünkü. Nihal sürekli isyan edecek ve Asaf'ta artık onun kalbini kırmaktan çekinmeyecekti. Asaf'ın hayatının kaymasına izin veremezdim. Ben Asaf'a göre daha sakin bir kişiliğe sahiptim ve en önemlisi Nihal benim hemcimsimdi. Onu anlayabilirdim. Sanırım.

Gülümsedim. "Ben iyiyim ressam bey." Yanağına öpücük kondurdum ve hemen geri çekildim. Sonuçta burası bizim iş yerimizdi. "Bankaya uğramam lazım. Sen sahildeki yerimize git ve orası dolmadan bize yer kap. Ne dersin?" Öğle arasına girmiştik ve atölyedekiler birer birer çıkmaya başlamıştı. "Acil mi banka işin eve gittiğimizde hallederdik?" dediğinde bozuntuya vermedim. Bu işi bugün bitirmeliydim. "Ablamın acil ihtiyacı varmış sevgilim. Hemen gidip geleceğim." Dediğimde kafasını aşağıya yukarıya doğru salladı. "Tamamdır." kolunu omzuma attı ve saç dibime öpücükler kondurdu. "Liseli gibiyiz Asaf." kıkırdadım. Kapıya doğru yürürken hâlâ saçlarıma öpücük konduruyordu. "Neden çok mü yaşlıyız liseli gibi davranmak için?" gözlerimi ona çevirdim. "Senin 30u geçmen benimde 30a yaklaşmam dışında sorun yok." dedim ve elimi beline koydum. Lise yılında yaşayamadığım aşkımdı o benim. Geç gelen ama güzel gelen...

Kapının önüne geldiğimizde kalbimin kulaklarımda attığını hissettim. Heyecanlanmıştım. O kız normal birisi değildi ve onun bozuk psikolojisi beni korkutuyordu. Onu hiçbir zaman kırmak istememiştim. Hâlâ istemezdim. Lakin o her seferinde bizi yaralamak için elinden geleni yapıyordu. Bu yüzden ona sert davrandığım zamanlar oluyordu. Yine de ben her insanın sevgisine saygı duyuyordum. Tabii onun ki Aşk ve Saplantı arasında kalmıştı. Aşk kişiden kişiye fark ediyor muydu ki? Kesinlikle evet.....

Asaf'ın yanağına öpücük kondurdum ve onun açık kahverengi gözlerine bakarak gülümsedim. "Ben hemen işimi halledip geliyorum." Gülümsedi. Ben daha da çok gülümsedim. Yine de içimde bir tedirginlik bulutu vardı. Gitgide büyüyen bir tedirginlik bulutu. Bunun gülüşüme yansıtmadığını umarak, elimde ki çantanın kulunu daha da sıkarak yönümü çevirdim ve yürümeye başladım. Işıkları bekleyerek karşıya geçtim ve ara caddede, kaldırımda yürümeye başladım. Bana tarif ettiği yeri biliyordum. İlerideki otoparktan bahsediyordu. Otopark, o ve ben. İşte daha da çok gerilmeye başlamıştım. Bunun sonu iyi bitecek gibi değildi.

Yine de ayaklarım gidiyordu. Ruhum çok başka alemlere dalıp gitmişti bile. Kalbim ise benden bağımsız heyecan ile çarpıyordu. Avuçlarım terlemişti. Havanın sıcak olduğunu düşündüm bir an ama değildi. Bahar ayındaydık ve daha havalar ısınmamıştı. Otoparkın önüne gelene kadar kendim ile savaş vermiştim resmen. En sonunda içeriye adımlarımı attım ve karşımda beliren asansörlere doğru ilerledim. Telefonuma gelen bildirim sesi ile çantamdan telefonumu çıkardım ve gelen mesaja baktım.

Kimden : Nihal

Terastayım.

Muhtemelen bu manyak terastan geldiğimi görmüştü. Bunu önemsemedim ve asansöre bindim. En yukarıya çıkmak için tuşa bastım ve kapılar kapandı. O an kendime gelmiştim işte. Kafam o kadar dalgındı ki bütün korkumu unutup asansöre binmiştim. Üstelik tek başıma. Yalnız. Burada kalırsam bir daha kendime gelemem diye düşündüm. Resmen olaylar beynime ok gibi saplanıyordu. Ben bunları düşünürken kapı açıldı ve derince bir nefes alıp verdim. Bitmişti. Asansörde kalmamıştım.

Hızlıca adımlarımı betona attım ve açık havaya çıktım. İşte kızıl saçları ile arkası dönük bir şekilde Nihal oradaydı. Kollarını birbirine bağlamıştı. Taba rengi, baharlık trençkotu rüzgarla beraber arkaya doğru uçuşuyordu. Ardından elleri iki yanına indi ve bana döndü. Rimeli yüzüne almıştı. Gözleri bana bakıyordu. Boş gibi duran bu bakışlardan damarlarıma nefret sızmıştı. Onun bana olan nefretini iliklerime kadar hissedebiliyordum.

Elinin tersi ile gözlerini altına bulaşan rimellerş silmeye çalıştı. Lakin dsjd çok yüzüne bukaşmıştı kara lekeler. Sitemli bir şekilde gülümsedi. "Hayatınızdan çıkıyorum Eflah." dedi ardından Eflah'a bir adım attı, ardından bir adım daha ve bir adım daha... "Hayatından, onun Asaf'ın hayatından da çıkıyorum. Belki de hiç hayatınızda olmamıştım. Bilmiyorum." sesi titredi ve gözleri doldu. Parmağını göğsüne vurdu. "Neden beni değil de seni seçti Eflah? Neden? Sen o hikayelerde ki asıl karakter olmak için mi yaratıldın? Ben neden kötü karakterim o hikaye de?" ardından yüzündeki acıdan eser kalmadı. Bu ani değişimleri beni korkutuyordu. Bu hikayede hiç olmamıştı o. Ne kötü, ne de asıl karakter olarak. Bu benim ve Asaf'ın, bizim hikayemizdi. O ise gelip geçici bir konuktu sadece. Kötü karakterler her zaman hikayelerde temelli olurlardı ve de hikayenin kötü bitmesini sağlarlardı. Lakin Nihal bizim hayatımızda temelli olmayacaktı. Olamazdı.

"Kötü karakter bendim Eflah ve bu sefer hikayeniz hem iyi hem de kötü bitecek." Köşedeki çantasına uzandı. Onun orada olduğunun farkında bile değildim öncesinde. Çantasından silah çıkardı ve kafasına tuttu. O an elim ayağım buz kesmişti. Nefesim kesilmiş, boğazım kurumuştu. Damarlarımda ki bütün kanların çekildiğini hissetmiştim.

"Saçmalama Nihal!" dedim. O ise aptal gibi sırıtıyordu. "Ölsem daha iyi olmaz mı?" dedi. Hiçbir insan ölmeyi hak etmezdi. "Allah'ın verdiği canı sen alamazsın. Bırak o silahı. Seni seven birisi karşına çıkacak Nihal. Sen, sen çirkin bir kadın değilsin. Güzelsin. Gençsin. Ölmek, ölmek için çok gençsin." diyebildim. Kelimelerin çoğunu kekeleyerek söylemiştim. Korkuyordum. Gözlerimin önünde, kanlar içerisinde görmekten korkuyordum onu. Sonuçta o da bir insandı ve ona söylediklerim yalan değildi. Güzeldi, gençti. Onu seven birisini bulabilirdi...

"Lütfen bırak o silahı." dedim kısılan sesim ile. Gözlerim dolmuştu. Onun ölümünü görmek istemiyordum. Onu ölü görmek isteyecek kadar acımasız değildim. "Haklısın." dediğinde bundan vazgeçtiğini düşündüm ama bu çok uzun sürmedi. Silahın kabzasını bana doğru çevirdi ve zorla elime tutuşturmaya çalıştı. "Hayır!" diye bağırdım. Bu silahı almayacaktım. Ona acıdığım için kendime üzüldüm. O cidden manyaktı! "Bırak!" diye tekrar bağırdım. "Silah patlayacak Nihal! Aptal! Bırak!" ardından silahı ellerimin arasında buldum. Ellerimi öyle bir deli gücü ile tutuyordu ki, sanki kemiklerimi kırıyordu. Silahı bırakmak için çırpınıyordum ama sanki silah elime yapıştırılmış. "Bunu bana yapamazsın. Aptalım ben, en az senin kadar aptal! Sana inanmamalıydım!" haykırdım yüzüne doğru. O ise sadece sırıtıyordu. "Öldür beni Eflah. Hayatınızdan gideyim."

"Hayatımı mahvedemezsin!" dedim ve silahı elimden atmak için çabaladım. O an silah Nihal silahın ucunu havaya kaldırdı ve tetiğe bastı. Kulakları sağır edecek şekilde hava da patladı kurşun. "Sen manyaksın! Bırak elimi!" nasıl bu kadar güçlüydü el kasları? Ya da korkudan benim gücüm yok olmuştu. "Öldür beni!" dedi. Bağırdı. Gözleri ateş saçıyordu resmen. Kızıl saçlarının rengi gözlerine alev bulmuş gibiydi. Şu an o kadar soğukkanlı gözüküyordu ki... Nasıl bu kadar delirebilmişti?

Siren seslerini duydum. Polis, polisler gelmişti. "Gösteri zamanı." dedi Nihal gülerek. Bunların hepsi bir oyundu. Lanet bir oyun! Tetiği bacağına çevirdi ve parmağımı zorla tutarak silahı ateşledi. O an hayatımı mahvettiğinin mutluluğu ile bacağındaki acıyı önemsemeyerek gülümsedi. Sonunda silah ellerimden kayıp yere düştü. Kollarımdan tutulduğunu fark ettim. Ardından demir bir metal bileklerimi sardı. Keskin bir çınlama vardı kulaklarımda. Etraf bulanıktı. Uğultulu sesler duyuyordum. Hiçbir kelimeyi seçemiyordum. Ardından onun sesini duydum. Asaf'ın...

Onun sesini duyar duymaz kendime geldim. Ne ara aşağıya, caddeye inmiştim? Yanımda üniformalı polisler vardı. O an olanlar gözlerimin önünden tekrardan geçti. "Ben yapmadım!" diye haykırdım. "Asaf ben yapmadım!" polisler umrumda değildi. Asaf, Asaf'ın bana inanması lazımdı. Hapise girmek bile korkutmuyordu şu an beni. Asaf benim suçlu olduğuma inanırsa ben yaşayamazdım. Asaf ne olduğunu bilmiyordu. Ta ki yanından sedye ile Nihal geçerken. Ardından kaşları çatıldı. Polisler zorla enseme bastırıyorlardı. Asaf bana doğru koştu ve alnımdan öptü. "Biliyorum. Biliyorum aşkım. Biliyorum. Sen karıncalara bile kıyamazsın. Seni herkesten iyi biliyorum ruhum." gözleri dolmuştu. Benim ise usul usul gözlerimden akıyordu yaşlar. Gitmemem gerekiyordu. Sırf onu düşündüğüm için hayatımı mahvetmesine izin vermiştim resmen ama onun bu kadar zalim olabileceğini tamamen unutmuştum. Şimdi ise gözleri dolu dolu Asaf'ı görüyordum. Kalbimin yansımasını. Artık direnmeyi bıraktım ve polis arabasına bindim. Elimi cama koydum. O da elini cama koydu ve bana bakmaya devam etti. Ardından o ince uzun parmakları camdan kayıp gitti. Onsuz yaşamayazdım ben. Dört duvar arasında ömür boyu kalırdım, lakin onsuz olmazdı. Olamazdı.

"Ben yapmadım." dedim güçsüz çıkan sesimle. "Zorla tutturdu bana o silahı. Yemin ederim." hıçkırarak ağlamaya başlamıştım bile. Polislerden birisi konuştu. "Onu karakolda anlatırsın." Dediğinde daha da çok ağladım. Şu an uzansam kolların ile beni kurtarsan buradan. Ne güzel olurdu ruhum. Kalbimden uzatsan kollarını, damarlarımdaki kana karışan kokunla sarsan beni. Şu an en çok ihtiyacım olduğu anda, yoksun. Biliyorum her zaman benimlesin ama zorunluluktan yoksun. Geleceğimizin mahvolmasına izin vermiştim ben. Hikayemizde ki önemsiz karakter bizi bitirmişti...

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : NisaKufaci
Twitter : Jhysmai

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro