Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

25.Bölüm "Aile"

Merhaba. Sınır geçilmedi ama bölüm yazıyorum peki. Neyse. Lütfen oy vermeden geçmeyin. Üzmeyin beni be :')

Bölüm Şarkısı yok yani size kalmış en çok onların ruhuna yakışan şarkı ile dinleyiniz.

🕊️

Salonun balkona çıkan kapısını açtım ve usulca içeriye süzüldüm. Ilık rüzgar yüzüme vurup bedenimde hayat buldu. Saçlarımdan akıp giderken bana gökyüzünün selamını iletti. Ellerimi demirler koydum ve sokağın sakin havasına baktım. Sokakta kimseler yoktu. Herkes güzel havayı fırsat bilip ailecek gitmişti. Ben ise evde hapis hissediyordum kendimi...

Hastaneden çıkalı iki hafta olmuştu ama hâlâ tam anlamı ile ayaklarımın üzerine basamıyordum. Kısa mesafeleri yürüyebiliyordum ki bunu yaparken bile çok çaba sarf etmem gerekiyordu. Şimdi daha iyi anlıyordum sağlığın, bedenin değerini. Kısacık mesafeyi yürümek için bile ne gayret gösteriyordum. Halbuki engelli, tekerlekli sandalyelere mahkum ne çok insan vardı. Görmeyen, duymayan, dudaklarının ucuna gelen iki kelamı dışa vuramayan. Gerçekten zordu. Çok zordu.

Gözlerimi kapattım ve derince bir nefes alıp verdim. Saçlarım hızla geriye doğru savrulurken gözlerimi açtım. Bu rüzgar gerçekten insanın ruhunu rahatlatıyordu. Gözlerimi tekrardan sokağa diktim. Elinde poşetler ile Asaf'ı gördüğümde gülümsedim. Rüzgarın bitişi ile tekrardan yüzümün önüne düşen saçlarımı geriye attım. Ellerimi demirlerden çektim ve kapıyı açmak için yürümeye başladım. Ayaklarımın altına diken batıyormuş gibi hissediyordum. Yine de gülümseye çalıştım. Asaf'a belli etmek istemiyordum. Üzülmesini istemiyordum. Çünkü gerçekten yangın olayından beri aşırı hassasdı. O günden beri benim ile kalıyordu. İçeride uyuyordu. Yanlışlıkla ayağıma dokunma korkusu ile yanıma gelmiyordu. Bazen ben bile korkuyordum gece ayağımı çarpıp tarifsiz bir acı yaşayacağım diye. Tek sorun bu da değildi. Her geçe utanıyordu. Ayak seslerini duyuyordum. Bana bir şey olacak diye korkuyordu. Dokunsalar ağlayacak gibiydi. Neyseki dün gece bunların hiçbirini yapmamıştı. Yanımda uyumuş gece hiç uyanmamıştı ve geçen haftalara göre daha iyiydi. Bu yüzden yüzümü ekşitmemek istiyordum. Hazır o mutlu iken mutluluğunu bozmak istemiyordum.

Kapıya kadar zar zor gelebilmiştim. Kapıyı o açmaya çalışırken açmıştım. Anahtarını cebine attı ve bana bakıp kaşlarını çattı. "Sen neden ayaktasın? Ben kapıyı açıyordum güzelim." kapıyı tamamen açtım ve gülümsedim. "Hey iyileşiyorum. Canım acımıyor." yani kısmen acımıyordu.

Poşetlerden birine uzanmak istediğimde bileğimden tuttu ve yüzüme baktı. Dudakları çok yakındı. O benim hayat arkadaşım olsa bile böyle durumlarda her zaman heyecanlanıyordum ve kalbim deli gibi atıyordu. "Bırak ben alayım poşetleri. Ağır değiller." dedi ve bileğimi bırakıp poşetleri aldı. Bedenimi doğrulttum ve geçmesi için bir adım geri geçtim. Asaf ayakkabılarının kenarlarına basarak çıkardı ve poşetlerle birlikte içeriye girmek için adımını attı. O ara poşetlerden ayağımı göremedi ve ayağıma bastı. Ben dişlerimi sıkıp sesimi çıkarmamaya çalışsam bile o ayağıma bastığını fark etmişti. Gözlerim dolmuşken poşetleri olduğu yere bıraktı ve bana sarılıp ağlamaya başladı. "Özür dilerim Eflah. Çok özür dilerim." sesi sonlara doğru kısılmış. Saçlarına burnumu sürttüm ve kokusunu içime doyasıya çektim. Gözlerimden yaşlar aktı ama canımın acısını umursamadım. O çok hassastı. Yüzümü elleri arasına aldı ve yaşlı gözleri ile gözlerime baktı. "İyisin değil mi?" kafamı aşağıya yukarıya salladım. "Hayır canım acımıyor. Lütfen, lütfen ağlama. Bana karşı bu kadar hassas olma. Geçti. İki hafta oldu sevgilim. İyileşiyorum. Canım acımıyor." yanağına öpücük kondurdum. Beni kucağına aldığı vakit kafamı göğsüne yasladım ve kokusunu içime doya doya çektim. Beni koltuğa yatırdı ve geri çekilmeden önce alnıma öpücük kondurdu. Poşetleri almaya giderken gözlerim ondaydı. Böyleydi işte. Hassastı. Her bir zerresine aşık olduğum o kalbi çok hassastı.

Mutfağa poşetleri bıraktıktan sonra kafamı kaldırdı ve kucağına aldı. Tepedeki yüzüne bakarken huzur dolu hissediyorum. "Bütün işler kaldı. Şu Akın beyin yönettiği üniversite olayını da çok aksattık. Bütün her şey üst üste geliyor resmen." Bir of çektim. "Nefes almaya sıra kalmıyor." ardından ellerimi birbirine götürdüm ve oynamaya başladım. Onun ince parmaklarını saçlarımın arasında hissettiğim vakit gözlerimi kapattım ve farklı dünyalara daldım. O parmaklar sanki ruhuma dokunuyordu. Bütün sıkıntıları, üst üste gelen olayların endişesini alıyordu. Elimde bir şarap ile onun ruhuna kadeh kalırmış gibi hissediyordum. Onun her rengi barındıran ruhuna aşıktım. Benim ruhum onun ruhunda can bulmuştu.

İçim içime sığmıyordu ona duyduğum bu aşk sayesinde. Sayfalark artık çeviriyordum. Onlar kendi kendini çeviriyordu. Sadece korktuğum bir şey vardı. Her kitabın bir sonu vardı. Mutlu ya da mutsuz o sonlar her daim vardı. Onun o açık uçlu biten ya da tamamen bahsi kapanmış hikayede kalmasını istemiyordum. Ömürlük olsun istiyordum. O kitabını bitmesini istemiyordum. Onu güzel bir aşktı deyip her daim sevip bir rafa kaldırmak istemiyorum. Her daim açık olsun istiyordum. Sanırsam bunun için her şeyi daha da ağırdan almam gerekiyordu. Çünkü her kitabın bir sonu oluyordu.

"Çok önemsiyorsun. Serginin süresi uzatılabilir. Bu aksaklıkların hepsinden Kenan beyin haberi var. Diğer iş ise çok önemli değil bizim asıl işimiz sergi güzelim. Sen önemseme bunları. Canının varlığı bütün işlerden daha üstün benim için." ardından yüzünü yüzümüze yaklaştırdı. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Dudaklarını dudaklarıma değdirdi ve masum bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde kalbimdeki bu heyecan bombası hâlâ güm güm uyarı veriyordu. Hâlâ beni heyecanlandırıyordu.

Saçlarımı okşamaya devam etti. O ara karnımın üzerine koyduğum telefonum titremeye başladı. Telefonumu ellerimin arasına aldığımda ekranda yazan ablam yazısını görmem ile yutkundum. İki hafta ona hiçbir şey söylememiştik. Asaf'a da sürekli söyleme demiştim. Onun ile konuşmaktan da çekiniyordum. Terslik olduğu zaman hemen anlardı. Telefon çalmaya devam ederken Asaf elimi tuttu ve telefonu kendi görebileceği şekilde havaya kaldırdı. "Neden açmıyorsun?" dedi ve ellerimi bırakıp yüzüme getirdi parmaklarını. Derince bir nefes alıp verdim. "Çünkü sesimde ufacık bir yorgunluk duyar ise anlar." telefona diktim tekrardan gözlerimi. "Bence açmalısın telefonu. Daha çok endişelenecek." dedi. "Haklısın." diyerek karşılık verdim ve telefonun yeşil tuşuna bastım. "Hey sen neden telefonlarımı açmıyorsun?" dedi ablam azarlarcasına. Sesi telaş içerisindeydi. "Aradın mı daha önceden? Telefonum sessizdeydi. Görmedim." diyerek karşılık verdim. Sinirle soluduğunu duyuyordum. "Yoldayım. Sana geliyorum daha yeni çıkabildim. Bana hiçbir şey söylemedin! Benden nasıl saklarsın?" dediğinde gözlerimi Asaf'a diktim. "Ne oldu abla?" Gözlerim hâlâ Asaf'ın gözlerinde sabitti. "Asıl sana ne oldu? Yangın yüzünden az kalsın ölüyormuşsun! Az önce Asaf aramasa haberim olmayacaktı bile. Annemlere de söyledim ayrıca!" ablamın öğrenmesi belki dert değildi ama annemin ve babamın öğrenmesi dertti. Gereksiz, sahte ilgi göstermelerine katlanamazdım. "Tamam abla. Ama gelmene gerek bile yok cidden çok iyiyim." Gözlerim ayaklarıma geldi. Derim neredeyse mahvolmuş yeni yeni kendine geliyor, yeni yeni yürüyebiliyordum. Cidden mükemmeldim.

Telefonu kapattığımda gözlerimi tekrardan Asaf'a diktim. "Neden ona söyledin?" Dudaklarını büzüp eli ile ensesine kaşıdı. "Çünkü sen telefonunu açmamışsın ve beni aradı. Bende pot kırıp söylemek zorunda kaldım." yüzümde olan eli ile yanağımı okşadı. "Üzgünüm Eflah. Ama gerçekten durum bu." elinin üzerime elimi koydum ve parmak uçlarından öptüm. "Sorun değil. Ben sana her zaman inanıyorum sevgilim." ona nasıl inanmazdım ki? Gözlerinden güzelliği okunurken?

Kafamı kucağından kaldırdım ve sırtımı koltuğa yaslamaya çalıştım. Asaf hemen yardım etti ve bacaklarımın altından tutup yavaşça ayaklarımı yerdeki yastığın üzerine koydu. Elini bacaklarımın altından çektiğinde yanıma oturdu. "Teşekkür ederim. Sen olmasan çok zordu." dedim. Gözlerini bana dikti ve omzuma yasladı kafasını. Burnumu saçlarıma gömdüm. "İnan sen olmasan daha zordu benim için. Sen benim içime doğan beyazın. Renklerimin bütünüsün." gözlerini bana dikti. Tam dudaklarımı öpecek iken zil çalması ile küfür etti. Gözlerimi irileştirip ona baktığımda gözleri ile özür diledi resmen. Güldüm. Aslında bende bu anın bozulmasına üzülmüştüm. Koltuktan kalktı ve kapıya yöneldi. Bir süre sonra yanında annem ve babam ile döndüğünde gözlerimi kapatıp derince bir nefes alıp verdim. Başlıyoruz.

Asaf yanıma oturdu. Annem gözlerini Asaf'a dikti ve tekli koltuğa oturdu. Babamda diğer taraftaki tekli koltuğa oturdu. İkisininde gözleri bendeydi. "Nasılsın kızım?" dedi annem gülümseyerek. Şu dudaklarında peydah olan gülüş o kadar samimiyetsizdi ki anlatamazdım. Zorla gülüyordu. Soğuk gülüyordu. "Ben iyiyim çok şükür anne. En son ölümlerden döndüm işte." son cümleyi söylediğime pişman oldum. Annemi yaralamasından korktuğum için değil, Asaf'ın kırılmasından ve yine çok üzülmesinden korkuyordum.

"Neden bize söylemedin?" dedi babam. Bu sefer gözlerimi ona diktim. Asaf'tan güç almak istercesine elini tuttum. Babamın gözleri bir anlığına birleşik olan ellerimize takıldı ama tekrardan yüzüme baktı. "Belki bana arama zahmetinde bulunsaydınız ablamdan duymak zorunda kalmazdınız. Baba." Bir çocuğun ailesinden uzak yaşaması cidden zor bir durumdu. Şimdi ise bunu çok zor görmüyordum. Çünkü ailem yanımdaydı. Asaf ve ablam yanımdaydı. Gerisi önemli değildi. Annem ve babama ihtiyacım olduğu vakitlerde onlar hep uzaktaydı. Şimdi ise yanımda olmaya çalışıyorlardı ama ben ailemi çoktan kurmuştum.

"Öyle deme kızım. İşlerimiz vardı. Seni arayamadık. Böyle bir durum olduğunu nereden bilebilirdik?" dedi. Ne kadar çok atam olsa bile suratına küstah diye bağırmak istedim. O kadar işin arasında uyumadan önce beni aramak aklına hiç mi gelmedi diye haykırmak istedim. Onlar sadece bahanelere sığınan kendilerini anne baba zanneden kişilerdi. Ben onlara anne baba derken canım yanıyordu. Her seferinde bu kelimelerin hakkını vermediklerini çok güzel belli ediyorlardı. Üzücüydü. Fakat gerçek buydu. "Cidden şaşırıyorum baba." sinirle güldüm. Ağlamaya yakındım. "Ben iki hafta önce ölümden döndüm. Hatta biz ölümden döndük. Asaf ile birlikte. Ve, ve benim ayaklarım yandı birinci derece yanık. Ben acılar içerisinde kıvranırken seni mi aramalıydım baba ben ölümden döndüm diye? Yoksa sen o rahat uykuna dalmadan önce kızım ne yapıyordur diyerek beni mi aramalıydın? Ya senin daha diğer kızın yeni ölümden döndü! Nasıl hâlâ hayatın değerini, sevdiklerinin değerini anlamıyorsun. Bizi kaybetme korkunuz yok ikinizinde!" sesim yükselmişti ve gözlerimden yaşlar boşalmıştı. Yine tonlarca acı veriyorlardı bana. Babam hüzünlü bir ses ile "Kızım biz seni seviyoruz." derken annem ağlıyordu.

Sevmek nasıl bir şeydi? Sevmek denen kavramın ne olduğunu bilmesem babama gerçekten inanırdım. Lakin Asaf bana sevmeyi öğretmişti. Beni sevdiğini söyleyen babam beni kırk yılda bir arar, uzunca aralardan sonra yanıma gelirdi. Sarılmazdı bile bana. Beni sevdiğini söyleyen Asaf ise her saniye yanımdaydı. Beni her vakit arar sorardı. Kilometreler olsa bile yanıma gelirdi. Özledim desem gelirdi. Anlattığım bu iki kişide beni seviyor ise sevgi ne demekti ki?

"Beni sevmiyorsun. Seven sevdiğinin yanında olur baba. Bak Asaf benim yanımda. Şu an kızınız yaşıyorsa onun sayesinde." sinirden iyice kötü bir hâl almıştım. Canım yanmaya başlamıştı. Hararetle konuşurken ayağımı da koltuğa vurmuştum. İyice canım yanmaya başlamıştı. Asaf bunu fark etmiş olacaktı ki hemen yerinden kalktı ve beni koltuğa yatırdı. Ayağımın altına çarşafı serdi ve yavaşça ayaklarımı üzerine bıraktı. Canım gerçekten yanmaya başlamıştı.

"Bırak ben hallederim." annem oturduğu koltuktan kalktığında elimi ona doğru uzattım. "Bırak o ne yapacağını biliyor. Canımı daha fazla yakmanızı istemiyorum." annem kalktığı yere geri oturdu ve usulca bakmaya başladı. Onları tanımayan kişiler gerçekten şu durumda benim onlara kötü davrandığımı düşünürlerdi. Hiçbir zaman yanımda olmayan insanlardı onlar. Şimdi ise yanımdakiler ile mutluyken yanımda olmaya çalışanlar.

Asaf elinde krem ile geldi ve yavaşça kremi bileklerimden başlayıp ayaklarımın her yerine sürdü. Eli o kadar hafifi ki canımı yakmıyordu. Soğuk krem yaralarımın acılarını alıyordu. Derince bir nefes alıp verdim ve kendime geldiğimi hissettim. Tavana bakarken sessizce konuştum. "Sizden nefret etmiyorum anne, baba. Sadece gereksiz çaba harcamak yerine gerçekten yanımda olduğunuzu hissettirin." Gözlerimi onlara çevirmedim. Aşırı yorgundum ve uykum vardı. "Seni odaya götürmemi ister misin?" Asaf koltuğun arkasından bana bakıyordu. "Hayır. Balkonun kapısını açar mısın Burası daha serin. Burada uyumak istiyorum." Asaf kafası ile onayladı. Saç diplerime gelen serin hava ile dediğimi yaptığını anladım. Köşedeki tabureye oturdu ve gülümseyerek bana bakmaya başladı. Çok sessizdi. O sessizliğin arasından bana bakıyordu. Gülümserken uykuya daldım...

"Kim var orada?"

Gözlerim etrafta korku ile geziniyordu. Kadın gülüşü kulaklarımı delip geçiyordu. Korkunç ve sinsi kadın gülüşü. Uzun bir yol vardı önümde. Yürüyordum. Gri sislerin arasından geçiyordum. Korkuyordum. Gözlerimi ayaklarıma diktim. Yaraydı ama gram acımıyordu ve yürüyebiliyordum. Yürümeye devam ettim. Elimde bir fener vardı. Önümdeki yola tutuyordum. O lanet olası ses yine gülüyordu. Adımı fısıltı şeklinde söylüyordu. Yürümeye devam ettim ama zihnime yüksek sesle o bağırdı. "Kaç!" hızla koşmaya başladım. Elimdeki fenere sıkıca sarıldım ve bu yolda, sislerin arasından geçerek yürümeye başladım. Kalbim deli gibi atıyordu. Yol bitmek bilmiyordu. Arkamda benimkilerden daha yavaş bir ayak sesi duyuyordum ama zihnimdeki Asaf sürekli bana kaç diye bağırıyordu. Ardından bir el silah sesi duyuldu ve Asaf'ın sesi kesildi. Kalbimde bir acı hissettim ve olduğum yerde durdum. "Asaf!" Şimdi onu arıyordum. Ona bir şey olmaması için dua ediyordum. Sesini duymuyorum. Ruhumda yara hissediyordum...

O kadının bu sefer gülüşünü değil çığlığını duydum. Ardından avuç içlerimi kulaklarıma bastırdım. Buradan kurtulmak istiyordum. Gitmek istiyordum. Buradan bir an önce gitmek. Bu sefer zihnimde tekrardan onun sesi belirdi. Yaralı gibiydi sesi. Kaç dedi tekrardan, kaç! Uzun beyaz elbisemin eteklerini toplayarak tekrardan koşmaya başladım. Yolun sonuna gelmenin sevinci, karşımda onu görmem ile son buldu. Nihal.

"Seni bekliyordum tatlım." anlamsız gözler ile kızıl saçlı bu kadına bakarken elindeki gümüş metali görkem ile gözlerim açıldı. "sıra sende." diye fısıldadı. "Onu benden kimse alamaz." dedi ve ardından silahı bans doğrulttu. Ölüm birkez daha beni çağırıyordu.

Bölüm Sonu

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Bookstagram : prelynasbooks

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro