24.Bölüm "Ruh Bağı"
Selam. Bölüme hoş geldiniz. Kitap iyice şiir kitabına dönüyordu resmen. O yüzden olaylar gerekli. İnsanları sıkmak istemiyorum.
Ve sınır koymak istiyorum çünkü çok gizli okuyucu var. 50 oy 50 yoruma yeni bölüm direkt gelir.
Bölüm Şarkısı : İlyas Yalçıntaş - İçimdeki Duman.
🕊️
"Aşktan korkan küçük kalbim, sen geldiğin vakitten beri aşksız kalmaktan korkar oldu."
Asaf Kara
Her insanın hassas noktası vardı. Kimisi karanlıktan korkar, kimisi kapalı alanlardan. Ben ikisinden de korkmuyordum. Karanlığıma aydınlık, kalbime güzellik bir aşka düşmüştüm çünkü. Nasıl karanlıktan korkabilirdim ki ışık içimdeyken? Onu her gördüğüm vakit genç bir çocuk gibi heyecanlandırdım. Gamzesi, yanakları, uzun dalgalı saçları, yeşil gözleri, gülümseyince harika olan koyu dolgun dudakları. 30 yaşını geçmiş bir adamdım ben. Yaşadıklarım beni siyaha boyamışken o ilk geldiğim gün beni tanımıştı. Renklerimi görmüş, hissetmişti. Benim gülmeyen yüzüm onun yanında gülmüştü. En son annem öldüğünde gözyaşlarım inmişti gözlerimden. O beni ağlatan diğer bir kadındı. Nefes alan tek sevdiğimdi şu dünyada. İnsan garip bir varlığa dönüşüyordu âşık olunca. Gözü görmez, dudakları söylemez oluyordu. Kalbi ise deli gibi atıyordu. Haddine fazla hızlı. Bu hayatı sevmez iken o koyu katranın içinde açan fidandı gittikçe katranı yok ediyor, görünmez hâle getiriyordu. Şimdi bu sevmediğim hayattan yok olmak istemiyordum. Ölümsüz olmayı dilerdim. Sırf onu görebilmek, her saatimi onun ile geçirebilmek için.
Benim güzel kuğum. Kanatları kırılmıştı, yara bere içindeydi. Bir insanın kalbi nasıl dayanırdı sevdiği acı çekince? Benim dayanamıyordu işte. Kalbim kan ağlarken onun yanında gülmeye çalışıyordum ama onun o yanan ayaklarını, bileğini gördüğüm zaman canım çok yanıyordu. Kalbimden kor bir ateş yükseliyordu.
Şimdi şu dakikalarda da öyleydim. Hemşire ayağına merhem sürerken bir ayağına bir bana bakıyordu. Gözleri ayağında iken yüzü ekşiyordu. Bana baktığı vakitlerde de gülümsüyordu. Halbu ki canı çok acıyordu. Sırf ben üzülmeyeyim diye gülüyordu. O yüzündeki acı katlanılmazdı. Yüzü şekilden şekile giriyor, acı ile kıvranıyordu. Yaraları kabuk bağlamasın sızlamasın diye günde kaç kere merhem sürülüyordu. Yürüyebilecek hâlde değildi. Ayakları yandıktan sonra ne kadar süre yürüdüğünü bilmiyordum ama bu ayakları ile yürüyebilmesi bile bir mucizeydi.
Dahace konuşamamıştık. Birgün geçmişti ve o bir günün yarısından fazlasında uyumuştu. Acı ile de kıvranıyordu uyurken. Canım en çokta bu zamanlarda yanıyordu. Bir ara avuç içlerini okşarken tırnaklarını sertçe elime geçirdi ve kıvrandı. Adımı sayıkladı ve "Sensiz yaşayamam." diye en az on defa tekrar etti. Kabus gördüğü belliydi. Onun acılarının geçmesini, onun yerine benim canımın yanması için dua ettim Allah'a. Nasıl dayanıyordu küçük kalbi beyaz kuğumun?
Hemşire odadan çıktıktan sonra köşede duran sandalyeden kalktım ve onun baş ucundaki küçük koltuğa oturdum. Ellerini tuttum ve gözlerinin içine baktım. Nemlenmiş yanaklarına rağmen, burnunu çekti ve bana gülümsedi. "Seni bulmaya çalışıyordum." dedi ben hiçbir şey sormadan. Ardından diğer eli ile de elime uzamaya çalıştı. Elimi yakınlaştırdım ve uzamasına kolaylık sağladım. Ellerimi sımsıkı tutmuştu. "Sensiz yaşayamayacağımı biliyordum." gözünden bir damla yaş döküldü. Ellerimden çekti. Ona yaklaşmamı istiyordu. Ona yaklaştığımda kafasını boynuma gömdü ve ağlamaya başladı. "Çok korktum Asaf. Öleceğim düşüncesinden değil. Sana bir şey olma korkusydu bu. Cehennem gibiydi. Seni bulamamıştım. Yoktun." çok hızlı konuşuyor ve hızlı hızlı nefes alıyordu. En sonunda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Yanağına ardı ardına öpücük kondurdum ve ellerini sımsıkı tuttum. "Şşş. Buradayım. Geçti." Gözlerim dolmuştu. Öleceğinden değil, benim öleceğimden korkmuştu. Tıpkı benim gibi. Ben dünyanın en güzel insanına âşık olduğumu bir kez daha anlamıştım.
Ağlaması burun çekmeye dönüştü ve nefes alışları gittikçe sakinleşti. Bir süre sonra düzenli nefes aldığını fark ettim. Hafiften kafamı eğdiğimde uyuduğunu gördüm. Elim ile yanağından ve ensesinden tutup kafasını yastığa koydum. Uyuduğu zaman bir nebze olsun acıları diniyordu. Tabii kabus görmediği zamanlar da.
O gözlerini uykuya teslim etmiş iken odadan çıktım ve hastanenin bahçesine doğru attım adımlarımı. Gözlerim etrafta gezinirken mağaza arıyordum. Kimsenin haberi yoktu bu yangın olayından. Üzerimize kıyafet almak için eve gidemiyordum onu yalnız bırakmak istemiyordum. Bırakmazdım. Eve gitmek çok zamanımı alırdı. İkimizin evi de uzaktaydı.
Hastanenin bahçesinden de çıktım. Hava soğuktu ve soğuğu bedenimde hissediyordum. Üzerim is içerisindeydi. Dağanıktım. Elimi cebime attığımda cüzdanımı hissetmem ile umut dolu bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. Gözlerim caddede gezinirken bir butik dükkan görmem ile birlikte karşıdan karşıya geçtim ve butiğe girdim. Butikteki iki kadında bana anlamsız gözler ile bakıyordu. İlgilenmek istemiyor gibilerdi. Buradan kıyafet alıp gitmek zorundaydım. Başka mağaza yoktu yakınlarda. Onların yardımını istemeden, hemen askılıklara yöneldim. Eflah'a siyah bir kot, üzerine de krem rengi bir kazak aldım ve kahverengi bir ceket aldım. Bunları direkt görüp almıştım. Fazla zamanım yoktu. Kendime de uygun bir şeyler aldım ve ona kahverengi güzel ayakkabı aldım. Ayakkabıları sevdiğini biliyordum. Kendime de düz bir ayakkabı aldım ve hepsini kasa götürdüm. Kadın kıyafetleri aldı ve hepsini paketlerken göz ucu ile bana baktı. "Bu kadar ürünü alacak paranız var mı?" anlamaz gözlerle kadına baktım. Alamayacağım ürünleri neden toplayıp kasaya götürmek gibi bir aptallık yapacaktım ki? Soğuk bir sesle "Hepsini alacağım." dedim ve sinirle kaşlarımı çattım. Kadın bütün Her şeyi paketledi ve yüzüme dik dik baktı. "Açıkçası söyleyeyim beyefendi. Bu parayı çaldığınızı düşünüyorum." Bunu duymam ile birlikte sinirle kahkaha attım. Sinirden ellerimi yumruk yapmıştım. Gözlerim kadının gözleri ile buluşurken gülümsemem soldu ve yüzümü ciddiyete bürüdüm. "Bana bakın. Dün gece yangından kıl payı kurtulduk sevgilim ile. Yanımızda kimse olmadığı için tek ve bu is kokan kıyafetler ile gelmek zorunda kaldım. Böbürlenmek istemem ama mağazanızdaki bütün kıyafetleri alacak kadar param var. Bunları size de anlatmak zorunda değilim ayrıca. Yargısız infaz yapmayı kesin ve lütfen işimi çabuk halledin." Sinirden şekilden şekile giren yüzüme kadın düz ifade ile baktı. Sonlara doğru yutkunduğunu fark ettim. Amacım onu korkutmak değildi lakin insanların yargısız infazlarından nefret ederdim. İnsanlar ne kadar da acımasızdı. İnsanın dış görünüşüne bakarak hareket eden kuş beyinli insanlar...
Kadın sesini çıkarmadan paketleri bana uzattı. Cüzdanımdan yeteri kadar para çıkardım ve sertçe tezgaha doğru bastırararak bıraktım. "Size iyi günler dilerim." dedim. Sonra içimden bir dürtü durup ona laf sokmam gerektiğini söyledi. Gözlerimi kadına çevirdim. "Önemli olan dış görünüş değil hanımefendi. Yeterli insanın kalbi pislik içinde olmasın. Bunu da aklınızın bir köşesine not edin." dedim ve ağzı bir karış açık kalan kadını orada bırakıp karşıdan karşıya geçip hızlıca hastahanenin bahçesine ilerledim. Bahçeyi geçtikten sonra hastahaneye girdim ve hızla Eflah'ın kaldığı odaya girdim. Beni görünce gözleri gülümsedi. Poşetleri bir kenara bıraktım ve ona sarıldım. "Neredesin sen? Nereye gittin?" dediğinde ondan uzaklaştım ve odanın kapısına ilerledim. Kapıyı kilitleyip odanın perdesini çektim. Kalbim küt küt atarken onun kıyafetlerinin olduğu poşeti aldım ve yanına geldim. "Üzerini çıkarabilir miyim?" diye sordum. Direkt omun kazağının kenarlarına sarılamazdım. Manyak değildim. Kafasını aşağıya yukarıya doğru sallayarak onayladı. Kazağının uçlarını avuç içlerime aldım ve kazağı üzerinden yavaşça çıkardım. Saçları savrulup yüzüme vurdu. Gözlerimi yüzünden çekmedim. Göğüslerine bakmamın bir önemi yoktu. Ben o göğüslerinin arasındaki kalbe önem veriyordum. Bedenine bakarak onu utandırmadım. Eğildim ve poşetten aldığım kazağı çıkardım. Etiketini yırttım ve Eflah'ın boynuna geçirdim. Bir nefes ötemdeydi ve nefesi yüzüme vuruyordu. Gözlerine baktım. Beni öpmek istediğinin farkındaydım. Dudakları dudaklarıma değdi ve ufacık bir öpücükten sonra geri çekildi. Kalbim teklemişti. Kazağının kollarını de geçirip kenarlarını beline doğru çektim. Bunu yaparken gözlerimi bedenine çevirmemeye özen gösteriyordum. Yüzünden başka bir yerine bakmıyordum. Kazağın giydirdikten sonra ensesinden tuttum. Yanağıma çarpan nefesi ile deli oluyordum. Üstelik kafasını da yüzüne doğru çeviriyordu ve bu işleri daha da zorlaştırıyordu. Saçlarını kazağının içinden çıkardım ve omuzlarına sarkıttım. Ondan uzaklaşırken yanağına, neredeyse kulak dibine öpücük bıraktım. Yüzüme yapışan saçlarını geri çekti ve bana gülümsedi. Dünyanın en güzel gülüşü olmalıydı bu gülüş. Gözlerim yarısı kesilmiş kotuna geldi. "Bunu nasıl halledeceğiz?" diye sordum. İnce biçimli omuzlarını yukarıya çekti. "Bilmiyorum. Şort gibi bir şey var mı?" suratına boş boş baktım. Ben neden kot almıştım ki? Eğildim ve poşete uzandım. Gözüme almadığım başka bir şey iliştiğinde onun şort olduğunu görmem ile çocuk gibi sevindim. Şortu elime aldım ve etiketinı yırttım. Araya karışmış olmalıydı. Bu çok iyi olmuştu. Kotu kesip bunu giydirdebilirdim ona. Gözüm ayaklarına takıldığında hemşirenin ayaklarını sardığın görmem ile daha iyi hissettim. O da daha iyi hissediyor olmalıydı. Hava yarayı yaladıkça daha çok sızlardı çünkü. Gözlerimi tekrardan ona çevirdim. "Makas bıraktı mı hemşire buraya?" Eflah kafası ile onayladı. "Şu köşeye benim için kullanacağı malzemeleri bıraktı. Mikrop kapmaması için onları güzelce temizledi." bu beni mutlu etmişti. Köşede duran malzemelerin arasından makası aldım ve onun yanına geldim. Derince bir nefes alıp verdim ve kotunu kesmeye başladım. Yavaş yavaş kesiyordum onun canını yakmamak için. Baldırına doğru geldiğimde yavaşladım. Kalınlaşan kumaşı dikkatle kestim. Kotu sıyırırken gözlerim ona zarar vermemek için bacaklarındaydı mecburiyetten. Kesme işi bittikten sonra hemen gözlerimi çektim. Diğer tarafa geçtim ve o tarafı da kestim. Belinden tuttum. Teni sıcacıktı ve beni de yakıyordu. Gözlerim ona geldiğinde histerik bir nefes aldı. "Dokunduğun her hücrem alev alıyor." dedi fısıldayarak. Bunu demesiyle birlikte serçe yutkundum. "Sen bir de bana sor." diye fısıldadım. Kendim bile zor duymuştum ama nefesinden güldüğünü anladım. Duymuştu.
Belini hafifçe kaldırdım ve o da kotunun kalçalarından sıyırdı. Bacaklarının altından kotu aldığımda sadece iç çamaşırı ve uzun bacakları kalmıştı. Bacaklarında morluklar vardı. Diz kapağının altında bir tane bayağı koyu bir morluk vardı. "Bu nasıl oldu?" dediğimde samimi bir şekilde "Bilmiyorum. Yangın esnasında oldu galiba." dedi. Kafsmo hafifçe eğdim ve dudaklarımı mor bölgeye bastırdım. Gözlerimi tekrardan ona çevirdiğimde gülümsüyordu. "Sen öpünce acılarım diniyor." dediğinde bende dişlerimi göstererek gülümsedim.
Şortu da dikkatle giydirdim ve Eflah'ı kollarının altından tuttum. O da şortu kalçalarına çekti. İs kokan kıyafetleri de bir poşete tıktım. Makası elime aldığımda gülümsedim. "Sanırsam hemşire bunu kot kumaşına sürdüğüm için beni azarlayacak." Eflah'ın içimi ısıtan gülümsemesi ruhumda peydah olduğunda gülüşünden öpmek istedim ama onu daha fazla öper isem kalbim buna dayanamazdı...
Ardından tekrar uyudu. Ona butikte yaşadığım sinir bozucu olayı anlatmadım. Üzülmesini istemiyordum. Bu olayı hatırlamam ile yine sinirlenmiştim. Eflah'ın elini tuttum ve avuç içinden öptüm. O ne kadar da güzeldi. O ne kadarda özeldi.
Onu gördüğüm ilk günü hatırlıyordum. Seneler önce. O binanın cama bakan köşesinde oturur iken elinde dosyalar ile karşıdaki inşaat halinde olan binanın yanında koşan kız. O zamanda saçları uzundu. Kalem ile toplanmıştı o güzel saçları onu ilk gördüğümde. Köşeyi dönmüştü ve kaybolmuştu gözlerimin önünden. Onu görmem ile birlikte karanlık geçen o lanet olası günlerim aydınlanmıştı. Gülümsetmiştim. Aylardır gülmeyen yüzüm onu görmem ile gülümsemişti. İnce beli, telaşlı halleri ile ne kadar da güzeldi o gün Eflah. Ona aşık olduğum gündü bu. Onu görür görmez ona âşık olmuştum ben. O beni görmemişti. Bilmiyordu da bu olayı. Benim yaşadığım evin olduğu sokağı tanımasını sebebi de buydu. Zamanında o sokağa rastlamış olmalıydı. Ben ona hiçbir şey dememiştim. Çünkü o yıllarımdan nefret ediyordum. O yılları hatırlamak istemiyordum. O yıllar bana acıdan başka bir şey vermemişti. Eflah'ı ilk görüşümün güzelliği hariç.
Bu kötü anıların içindeki güzelliği hatırlarken gülümsedim. O güzellik şimdi benim sevgilim, sevdiceğimdi. Elleri ellerime değen ruhumdu. Yüzüne bakarken duygulu bir nefes alıp verdim. Adımı söyledi. Kalbim bir kere daha tekledi. Gözlerim uykuya doğru yönelmişti. Saatlerdir uyumadığımı o an fark ettim. Göz kapaklarım ağırlaştı ve gözlerimi kapattım. Ellerini daha sıkı tuttum. Sımsıkı. Benden gitmesini istemiyordum. Yok olacakmışçasına tuttum o elleri. Gözlerim kapalı iken bile rahat bırakmıyordu beni yüzü. Adından gözlerim iyice ağırlaştı. Kapının kilitli olduğu aklıma geldi ama artık gözlerim uykuya teslim olmuştu.
'Bahar ayı sensiz olmaz sevgilim. Yaz, kış, sonbaharda sensiz olmaz. Hiçbir ay, hiçbir hafta, hiçbir gün, hiçbir saat, hiçbir dakika sensiz olmaz. Çünkü sen benim ebedi ruhumu sarhoş eden kadehteki şarapsın.'
Bölüm Sonu
Size Asaf'tan da bahsetmiş oldum biraz.
Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro