Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

20.Bölüm "Sana Özlemim Var."

Merhaba. Çok beklettim değil mi?

Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.

Umarım bölüm telafi eder.

Allah'ım inşallah 5k yazabilirim bu bölüme amin amin çok amin rabbime.

Bölüm Şarkısı Bilemiyorum arkadaşlar Playlisti söyledim size bakın oradan bir şeyler hahsdh.

🌺

"Gözlerinin renginden bir habersin. Nasıl baktığını bilmiyor harelerin. Sevgilim, gözündeki her halkadan her duygudan teker teker öperim gül kokulu dudaklarım ile..."

Güzel olan her şeyin son bulacağını söylerdi ben küçükken annem. Her şey yolunda gidemez derdi. Mutluluk ömür boyu sürmez, sadece ömrünün küçücük bir zamanında mutlu olursun ve sonsuza kadar mutlu olacağını zannedersin derdi.

Haklı olmasını hiç mi hiç istemiyordum. Çünkü ben mutluluğumu bulmuşken onu kaybedemezdim. Bunları düşünüyordum, evet. Onu bırakmazdım, ölecek olsam bile ondan kopmazdım. Lakin nedense en kötü ihtimalleri düşünüyordum. Onun beni bırakacağını düşünemiyordum. O beni bırakmazdı. Biliyordum. Çünkü onun bana bakışları seni kalbime sakladım der gibiydi. Dudaklarından dökülen her mecruh kelime de bana bakışları iyileştiriyordu kelimelerini. Ben ona merhem miydim? Beni sevdiğini biliyordum. En azından bu gerçekten başka hiçbir gerçeği düşünemiyordum. Çünkü ben onu böylesine severken, o rol yapamazdı biliyordum. Hem o tanıdığım hiçbir adama benzemiyordu. Ne üstünlük sağlamaya çalışıyordu, ne de bana en ufak bir kötülük yapmıştı. Canımı yakmamıştı, aksine canımı yakanı yakacak gözleri vardı. Saçımın bir teline zarar vermemişti. Gül kokulu dudakları ile öperek daha da güçlü kılmıştı saç tellerimi. Elini yüzüme götürmeye kıyamazdı. Ben de bazenleri ona bakmaya. Bu nasıl bir şeydi böyle?

Hayatımda ilk kez birisinin her anınında yanında olmak istemiştim. Tıpkı bir anne gibi. Onun annesi olamazdım belki ama ona anne yokluğunu yaşamatmayan bir kadın olabilirdim. Onun her acısında saçından öpüp "Geçecek." diyebilirdim. Yine de onun acılarının olmaması en büyük temennimdi.

Yaralı cümlelerimiz biribirimizin nefesine karışıyordu. O kelimeleri bizim ruhlarımız iyileştiriyordu. Yine de bir iki kelimemiz yaralı kalıyordu dudaklarımızda. Aile.

Biz birbirimizin ailesi olmuştuk. Ötesi yoktu. Başka türlüsü düşünülemezdi.

Fırçalarımı toparladım ve yıkamak için lavaboya ilerledim. Bugün pazar günüydü ve evdeydim. Dışarıda kar yağıyordu. Ortalık bembeyazdı. Halbuki bahar ayına girmek üzereydik. Gökyüzü ana beyaz örtüsünü dünyaya sunmaktan çekinmemişti. Benim rengimdi. Bir zamanlar saf beyaz iken Asaf'ı tanımam ile ruhuma renkler karışmıştı işte. Ben hâlâ saf beyazdım. Ruhumda buram buram Asaf'ın renkleri kokuyordu.

Fırçaları yıkadıktan sonra kağıt havlu ile teker teker kuruladım. Onları yeni bir kağıt havlunun üzerine koydum ve toparlayıp salondaki peteğin üzerine koydum. Daha çabuk kuruyacaklardı. Diğer türlü fırçaların yanında ıslak kalacaklardı ve kurumayan fırçalar kağıda su damlaları bırakıp kağıdı yıpratacaktı.

Balkon kapısının önüne geldim vr şehrin güzelliğini seyrettim. Balkon zemini de dahil her yer kar tutmuştu. Balkon demirlerinin üzerinde ince bir tabaka vardı. Göğe baktığım zaman gri gibi görünen taneler yere doğru düşerken beyazdı ve zemine muazzam bir örtü yapıyorlardı kendilerini. Derince bir nefes alıp verdim ve etrafı izlemeye devam ettim. Şu an bu şehir bendim. Bu kadar beyazken, her şey beyaza kapalıyken renkler bulmuştum bir adamın ruhunda ve kendi renklerime karıştırmıştım. Hem beyazımı seviyordum hem de onun ruhuma karıştırdığı her rengini. Saklı kalan her rengini bana sunması beni özel hissettiriyordu. Özeldim onun için. İliklerime kadar hissettiriyordu bana bu duyguyu.

Telefonuma bildirim sesi gelmesi ile birlikte düşünce bulutum toz bulutu oldu ve karlı gökyüzüne karıştı. Telefonumu elime aldım ve mesajlara girdim.

Kimden : Ruhum

"Seni Özledim."

Kime : Ruhum

"Çık gel desem beyazlar engel olacak sana kavuşmama. Ben de çok özledim ruhum. Mesafeler engel değil yine de.

Kimden : Ruhum

"Sen özledim dersin de ben sana nasıl gelemem diyeyim? Geliyorum gül bahçem. Gül kokusuna hasret kaldım sensiz saatlerimde. Saçlarına ihtiyacım var."

Kime : Ruhum

"Kokuna ihtiyacım var."

Telefonu kalbime batırdım ve derince bir nefes alıp verdim. Kendimi koltuğa attım ve saatlerin bir an önce geçmesi ve onun erken gelmesi için dua ettim. Haftalar olmamış olabildi lakin bir iki gün olmuştu onu görmeyeli. Bu benim için çok büyük bir eksiklikti. Cidden ona bağımlı gibiydim. Oms öyle bir bağlıydım ki olmadığı saatlerde aklımı kurcalamaktan sıkılmıyordu, kalbime sığmıyordu. Taşıyordu. Yine de ona olan fazla sevgim yere saçılmasın diye kalbimde daha çok yer açıyordum. Onu benden başka kimsenin sevmesini istemiyordum. Ne kadar çok Nihal diye bir gerçeğimiz olsa bile...

Göz kapaklarım ağırlıkla kapanıyor iken zilin çalması yorgun göz kapaklarımı canlandırdı ve gözlerim sonuna kadar açıldı. Ellerimi iki yanıma koyup destek aldım ve kalktım. "Geldi gönlümün çiçeği."

Hızla koltuktan kalktım ve ayağıma terliklerimi geçirip adeta kapıya doğru koştum. Kapıyı açar açmaz mis gibi gül kokuları karşıladı beni. Derince bir nefes alıp verdim ve kokusunu ciğerlerime gönderdim. Onun kokusuyla karışık gül kokuyordu. Dünyanın en güzel kokusuydu. Kocaman gül buketinden yüzünü bile göremiyordum. Hemen gülü aldım ve köşedeki uzun sehpaya koydum. Yüzünü görür görmez güldüm. Burnu kızarmış yanakları beyazlaşmıştı. Yüzüne doğru yaklaştım ve kızaran burnundan öptüm. Dudaklarıma ani bir soğuk hücum ettikten sonra hafiften yandı dudaklarım soğuğun etkisi ile. Dudaklarımı geri çektiğimde bana bakan gözlerine sarıldı gözlerim. İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Montunu ve siyah eldivenini çıkarır çıkarmaz bana sarıldı soğuk elleri bel çukura değerken, buz misali dudakları boynumu yakıyordu öpücükleri ile. Şu an soğuk olsa bile varlığı yetiyordu beni, ruhumu yakmaya. Derince bir nefes aldığımda nefes alışlarımda hissettim onu. "Neden nefes aldığım zaman kalp ritmim adına itaat ediyor?" kafamı hafiften çektim ve yüzüne baktım. Kirpikleri kirpiklerime değecek kadar yakınımdaydı. Gözlerinden dudaklarına kaydı bakışlarım. Sertçe yutkundum. Nasılda vişne çürüğü gibiydi dudakları. Öpmeye doyamazdı bu ruh, bu dudakları...

"İtaat etmiyor. Sadece seviyor. Tıpkı benim kalbim gibi. Sen benim kölem değilsin ki kalbin bana itaat etsin güzelim." ardından kollarımızı biribirimizden çektik. Nasılda güzeldi kelimeleri. Ruhuma ilmek ilmek dokuyordu sihirli sözcüklerini.

Kafasından hâlâ çıkarmadığı şapkaya bakıp gülümsedim. Koltuğuna oturduğumuzda ellerimi şakasına götürdüm ve saçlarından sıyırdım. Şapkayı orta sehpaya bıraktıktan sonra tekrardan gözlerimi yüzüne getirdim. Saçları yataktan yeni kalkmışçasına dağılmış, yüzüne muazzam bir tat katıyordu. Onu görmeyi en sevdiğim manzara buydu. Dağınık koyu saçları ve koyu kahve rengi gözleri. Kar tanelerini kıskandıracak beyaz tenini de unutmak haksızlık olurdu tabii.

"Nasıl geldin, oradan Bu buraya kadar Asaf? Çok tehlikeliydi. Ya araba kaysa ve kaza yapsaydın. Buralarda gizli buzlanma çok oluyor be gül bahçem." dedim ellerimi saçlarında gezdirirken. Gözlerini kapattı ve yutkunduğunu işaret etti adem elması. "Konu sensen, bu saçlarıma dokunan ellerinse..." gözlerini açtı ve saçlarıma doğru yaklaştı. Burnunu saç tellerimin içinden yanağıma sürdü ve geriye çekilmeden konuşmaya devam etti. "Bu saçları koklamak varsa eğer ucunda. Ölümü bile göze alırım sırf su saçların uğruna. Sana gelmemi beyaz bile etkileyemez." dedi. Geri çekilirken gülümsedi. "Sana ulaşmamı saf beyazın bile engelleyemez. Küçücük kalbine ulaşmak istiyorum Eflah. O kalbe bakmak istiyorum." duygu yüklü gözleri gözlerimi tararken parmaklarını parmaklarına kenetledim ve onu koltuktan kaldırdım. Koridora doğru yürürken hiçbir şey demedim. Odama geldiğimizde onu boy aynasının karşısına geçirdim ve arkasında kaybolmamak için hafif yan tarafına geçip aynadan yüzüne baktım. "Kalbimi merak ediyorsan aynaya bak. Tam olarak böyle Asaf. Böyle olmaması gerekiyor lakin böyle. Kalbimde sen. Benden önce sen. Seni hayatımın merkezine koydum işte. Ben kalbimde kaybolanım. Sen varken bana yer yok galiba orada." aynadan gözleri gözlerimde iken geriye döndü ve hızla elimi tutup kalbine götürdü." Sende buradasın. O zaman bizim sadece bedenlerimiz bize ait ruhlarımız değil. Çünkü şu kalpte benden çok sen varsın. Demek ki eşitlendi kalplerimiz Eflah."

"İki insan eşit sever mi ki?" dedim. Birinin daha fazla sevdiğini söylerlerdi her zaman. Onun bana olan duygusunun büyüklüğünü bilmezken nasıl en çok ben seviyorum diyerek bencillik yapabilirdim ki? "Onu diyenler bu iki insanı tanımamış demektir. Seni ne eksik ne de normal seviyorum. Kesinlikle fazla seviyorum. Senin de öyle sevdiğini biliyorum."

"Biliyorsun. Doğru biliyorsun." diyerek onayladım. Gözlerim camda dışarıya doğru kaydığında Asaf'da nereye baktığımı görmek için kafasını çevirdi. Tekrar gözleri beni bulduğunda gülümsüyordum. "Hadi gidip kar topu oynayalım." dedim. Kahkaha attığında kaşlarımı çattım. Göz kapaklarıma öpücük kondurup geri çekildi. "Kar topu oynamak için çok yaşlıyım." dedi. Kendine yaşlı demişti. Allah'ım 25 yaşındaki genç bir adama taş çıkarırdı güzelliği. Ayrıca 30 yaşından büyük olması onu yaşlı kılmazdı. Eğer o yaşlıysa ben daha yaşlıydım. Sonuçta şurada 30 yaşına girmeme pekte bir sene kalmamıştı.

"Hadi tamam. Gel seni biraz kara gömeyim. Beyazlar içinde nasıl görünüyorsun bakalım. Dediğin kadar beyaz mısın?" dediğinde elimi boynuna attım ve gülümsedim. "Beyazım. Lakin ruhuma gökkuşağı karışmış." dudaklarına değdi dudaklarım. Ufacık bir buseden sonra geri çekildim. "Tıpkı dudaklarından ruhuma bulaşan renkler gibi."

Bu sefer o uzattı vişne çürüğü rengi dudaklarını dudaklarıma. Öpücüğüne karşılık verdim ve usulca tattım dudaklarının gül reçeli tadını...

🌺

Montumun fermuarını tutup daha çok boynuma çekti. Ardından atkımı dudaklarıma doğru çekti. "Hasta olursun falan." dedi ve burnum öpücük kondurup geri çekildi. Uzun boyuma rağmen kara gömülmüş bir oyuncağa benziyordum. Uzun bacaklarımın yarısını göremiyor gibiydim. Halbuki karın yüksekliği sadece bileğime kadar geliyordu. "Bu saatten sonra düşmanımsın. Kendine silahlar edin asker!"

"Kalbinde bana düşman mı?"

"Sevdan ile vurma beni adam!"

Güldüm ve kara bata çıka arabanın arkasına geçtim. Küçük küçük kar topları yapıp arabanın tekerleğinin yanına doğru koymaya başladım. Elime üç taneyi sığdırdım ve kafamı hafiften kaldırıp Asaf'a bakmaya başladım. İleride diğer arabanın arkasından o da bana doğru bakıyordu. Kafamı hafiften çıkardım ve kolumdan güç alarak bir kartopunu arabanın arkasına kadar gönderdim. Kafasında dağılan kar topunu görmem ile birlikte gülümseyip bağırdım. "Vurdum!"

"Zaten kalbimden vurmuştun güzelim." dediği vakit güneş açmıştı ds sanki şu kar taneleri gibi ermiştim. İnsan azıcık sinirlenirdi. Asaf ise bana güzel sözler söylüyordu. Yemin ederim ki alnı öpülesi bir adamdı. Ben düşüncelere dalmış iken iki tane kar topu ardı ardına kafamda dağılırken gözlerimi kapattım. Beynim dönmüştü resmen. Bu nasıl top sıkmaktı? "İnsan azıcık gevşek yapardı şu topları. Kafama kaya parçası gelse daha az acıdı canım Asaf!"

"Özür dilerim güzelim! İntikam soğuk yenen bir yemektir!" dedi ve güldü. Kafatasım kırılmadığı sürece problem yoktu sanırsam. Yine de cama çarpmış gibi acımıştı canım. Biriktirdiğim kartoplarını daha sıkı yaptım elimle ve peşpeşe üç tane attım. Sadece iki tanesi denk gelmişti. Asaf'ın gözünün üzerini tuttuğun gördüğümde ona el salladım. "Ne oldu canım, canını çok mu yaktım?" dedim ve kas çıkarır gibi kolumu sıktım. Kar topu yüzümü bulduğunda, ağzıma girenleri tükürdüm. En azından az öncekiler kadar kötü değildi bu. Elimi yüzüme götürdüm. "Ya bu haksızlık!" parmağım ile yüzümü işaret ettim. "Yüz sayılmaz."

"Böyle bir kural yoktu." dedi ve dil çıkardı. Kendine yaşlı diyen adam şimdi çocuktan farksızdı. Bu hâli yüzümde gülümsemeye sebep olmuştu. Kafamı geri çektiğimde, diğer taraflara yuvarlanan kar toplarını bir araya topladım. Kafamı kaldırdığım vakit Asaf'ı dibimde görmem ile sertçe yutkundum. "Kale fethedildi güzelim." dedi büyüleyici güzelliğine bana sunarken. Elimi beresinden çıkan saçlara götürdüm ve onları beresinin içine soktum. Kar beyazı yüzü şimdi tamamen ortaya çıkmıştı. "Sen benim kalemi aylar önce fethettin." dedim ve eldivenli parmağımı kalbime bastırdım. "Tam da şuracıkta ki kaleyi."

"Ne mutlu o zaman bu adama sevgilim."

"Ne mutlu o zaman bana sevgilim."

Alnını alnıma dayadı ve güldü. Hayatımın en güzel günleri listesine birde bu günü eklemiş oldum. Ne de güzeldi onu kalbime bahşetmek ve merkezine onu koymak. Ona sevda demek, gözlerine bakarken nefes bile alamamak. Sanırsam kesik nefeslerimi tek onun için sevebilirdim.

"Hadi içeri girelim. Hava iyice soğudu." yürümeye başladığımız vakit elimi beline koydum ve çarpık bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. "Ben yendim ama?"

"Varsın yenilgim sana olsun. İlk değil zaten bu."

Birini sevmek en fazla bu kadar güzel olabilirdi işte. Tam da Asaf kadar. Bu denli, çok. Eksik değil fazlasıyla. Bütün kusurları ile. Yaraları ile. Sadece oydu işte. O benim Asaf'ımdı. Gül bahçem, vişne çürüğü dudaklım. Gül reçeli tadında olan dudaklarını öpmek iste, büyüleyiciydi. Hayatımda bir liman vardı. Her yolun sonunda o vardı. Hayatımdı o benim, başka bir açıklaması yoktu. Rutin hayatımdaki hareketlilikti.

Merdivenleri çıktık ve botlarımızı çıkarıp elimize aldık. Kapıyı açtığımızda hemen üzerimizdeki fazlalıkları çıkarmış portmantoya astık. Ayakkabıları da ayakkabılığa koyduktan sonra salona geçerken saate baktım. Saatlerdir kartopu oynadığımızı o an fark etmiştim. "Saat bayağı geç olmuş." dedim kafamı Asaf'a çevirerek. "Beni bu gün misafir eder misin?" dedi. Kafası hafiften yana eğmişti. "Misafir mi? Gönlümde temellisin. Lafı bile olmaz. Hatta mutlu olurum. Uyuduğum zaman enseme değecek olan nefesin ısıtır ruhumu." dedim. Onun ile uyumak dünyanın en güzel şeyiydi benim için şu dünyada. Onu öpmek kadar güzeldi.

Koltuğa geçtiğimde kafamı Asaf'ın göğsüne yasladım ve telefonuma diktim gözlerimi. Mesajlara girdiğimde bilinmeyen bir numara görmem ile birlikte mesajı açıp okumaya başladım.

Kimden : +0538450...

Merhaba Eflah hanım. Ben sade mekanının patronuyum. Geçen aylarda burada bir tane şarkıya eşlik etmiş olmalıydınız. Lütfen yarın gece sahneye çıkar mısınız? Bizim için çok değerli misafirlerimiz var ve sizin sesinizden başka sese güvenemiyorum. Geri dönüş için bu numarayı arayın lütfen. İyi Günler Eflah hanım.

Gözlerim şaşkınlıkla açık kalmışken kafamı hafiften çevirdim ve Asaf'a baktım. "Okudun mu?" bu suçlama amaçlı bir soru değildi. Fikrini sormak istiyordum. Kafası ile onayladı. "Sence gitmeli miyim?"

"Eğer bu seni mutlu edecek ise ben kararına saygı duyarım." dedi. Bu cevabı beni mutlu etmişti. Ve bu adamın teklifi de beni mutlu etmişti. Şarkı söylemeyi çok seviyordum. Şu aralar pek şarkı dinleyemez olmama rağmen.

"Mutlu eder."

"O zaman teklifi kabul et. Lakin önce bana bir tane şarkı söyler misin?" dedi ve gülümsedi. Kafamı boynuna gömdüm ve derince bir nefes alıp verdim. "Söylerim sevgilim. Söylerim."

Bölüm Sonu.

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Ask.Fm : Mayneymishera

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro