Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

18.Bölüm "Kalp Kırıkları"

Merhabalar. Nasılsınız? Okuldayım ben iyiyim ama merak etmeyin hâlâ yaşıyorum. Burada bölüm yazdım. Devamını muhtemelen evde yazarım. Yine de sizi bekletmiyorum bakın değerimi bilin.

Bölüm Şarkısı
Bağzıları - Zaten Kırılmış Bir Kızsın.

Medya temsili Eflah olabilir. (Asaf'ın karalama olarak çizdiği yani esksiz defterinden.)

Bana hiçbir şey söylememişti.

Kelimeler boğazımda tıkılı kalıyor, dilimden dökükmüyordu. Nefes alışverişimi hüzün kaplamıştı ve yok olmuyordu. Dün, dün Sera ile kardeş olduğunu öğrendiğim o günden o saatlerden sonra bile bana hiçbir şey dememişti. Kalbim paramparça olmuştu. Kırıklar etrafa saçılıyordu. Beni resmen aptal yerine koymuştu vs canımı da en çok bu yakıyordu.

Hüzünle taradım saçlarımı, aynada ki yansımama baktım. Ne de çok uzatmıştı dalgalı, kahverengi saçlarım. Ellerimi saçlarımda gezdirdim. Bel çukuruma kadar geliyordu dolgun dalgalar. Üzülmüştüm. Üzülmüştüm çünkü Sera'yı tanımıyor, ilk kez tanışıyor gibi davranmıştı. Araları iyi olmaya bile bana onun kardeşi olduğunu söylemesi gerekirdi. Ruhlarımız birken ve özgürlüğe kadeh kaldırıyorken neden kırıklar girmişti ki aramıza?

Atölyenin bulunduğu binadaki lavabodan çıktım ve atölyeye doğru attım adımlarımı. Dalgın ve üzgün olduğum zaman saçlarımı tarardım. Bu dışarıda bir yerde olsam bile değişmezdi. Dalgalı saçlarımı taramak beni bir nebze olsun rahatlıyordu. Dalgalara hapsederdim hüzünlerimi, onun kahverengi dalgalı gözlerine hapsettiği acıları gibi.

Atölyenin kapısını araladım ve içeriye girdim. Herkes oturmuş tablolarına bakıyordu. Sadece Asaf benim boş olan yerime bakıyordu ki ben gelince kahverenginin dn güzel tonuna sahip olan gözleri bana çevrilmişti. Çantamı kolumdan hafifçe sarkıttım vd uzun kulpunu avuç içimde topladım. Yerime doğru adımlarımı atarken "Nerede kaldın Eflah?" dedi. Olduğum yerde öylece durdum ve dümdüz bir ifade ile yüzüne baktım. Gözlerim anlatıyordu ona şimdi, kırgınlığımı. Anlayacaktı, belki ds anlamayacaktı ama kalbimin tüm kırıkları gözümdeki hüzün dalgası ile birleşmişti ve ona bakıyordu. Hisset hüzünlerimi sevgilim. Sana nasıl kırgınım bir bilsen.

Gözlerimi ondan çektim ve bif kelime dahi etmeden yerime geçtim. Kelimeler boğazımda düğüm düğüm olmuştu. Nasıl konuşabilirdim ki kalbimdeki çiçeklere can suyunu veren, kalbimin aynası ile?

Çantamı kenara bıraktım vs montumu da çıkarıp üzerine attım. Kolumu kaldıracak hâlim bile yoktu. Kırgınlığım kalbime ve ruhuma işlediği kadar bedenimi de etkilemişti sanki. Yorgundum, ilacına kırgın...

Nasıl iyileşebilirdi ki bir hasta ilacını içemeden?

Gözlerimi kapatıp şakaklarımı ovmaya başladım. Gözlerini üzerimde hissediyordum ama ona bakamıyordum. O ara telefonumun bildirim sesi çınladı kulaklarımda. Gözlerimi açtım ve elimi telefonuma götürdüm. Mesaj atmıştı. Gözlerimi ona diktim. Meraklı gözleri benden cevap bekliyordu. Mesajı açtım ve okumaya başladım.

İyi misin? Dün öğleden beri durgunsun. Eğer hasta hissediyor isen doktora gidebiliriz. Sorun değil. Ayrıca sana hesap sormadım gül bahçem. Sakın beni yanlış anlama. Seni diğerlerinden ayrı tutmadığımı belirtmek adına sordum bunu.

Mesajı okudum ve cevap yazmadan telefonun kilit tuşuna basıp, telefonu cebime attım. Hasta değildim. Hasta hissediyordum biraz ama daha çok kırılmış hissediyordum.

İlham perilerimde kırılmış olacak ki sadece siyah boyayı gezdiriyordum öylece tuvalin üzerinde. Gözlerim ara sıra onun kahverengi dalgalarını buluyordu. Keyifsiz gözüküyordu. Onun da moralini benim sessizliğim bozmuş olacaktı. Buna aldırış etmedim. Kelimeler dudaklarımdan döküldüğünde bu muyuz hâlimi anlamış olacaktı. Yine de onun suratının asık olması beni daha çok mutsuz ediyordu.

Saat 12'ye geldiğinde diğerleri ayaklanmıştı. Kapıdan önce Sera sonrasında ise diğer çalışanlar çıkmıştı. Herkes gittiğinde Asaf çıkmadı ve benim yanıma doğru attı adımlarını. Birkaç saniye öylece yüzüme baktığını hissettim lakin bir kelime bile söylemedim. Parmakları çenemi kavradı ve ona bakmamı sağladı. Ardından hemen önüme eğildi ve bana bakmaya devam etti. Gözlerimiz eşitlenmişti. Elleri ile yüzümü avuçlarının arasına aldı. Derince bir nefes alıp verdiğinde, her saniyesine şükrettiğim nefesi yüzüme çarptı. "Küs müyüz sevgilim? Neyin var?" dedi. Ben ona nasıl küsebilirdim ki? "Küs değiliz." dedim buz gibi bir sesle geçiştirmeye çalışarak. Gözlerine bakamıyordum. Çünkü bütün kırgınlığımı yıkıp dudaklarıma dokunabilirdi dudaklarım. Özlemiştim onun dolgun, vişne çürüğü dudaklarını. "Neyin var o zaman, neden bu tavrın?" kalbimdeki kırık parçalara güneş yansıdı ve her biri alev alıp kalbimi, ardından ruhumu ve bedenimi yaktı. Ellerine sarıldı ellerim ve usulca çektim yüzümden ellerini. Elleri boşluğa savrulurken oturduğum tabureyi geriye ittim ve ayağa kalktım. "Soruyor musun birde Asaf? Sera'nın kardeşin olduğunu benden ne zamana dek saklayacaktın?"

Şaşırmıştı. Sanki Sera'nın kardeşi olduğunu bilmiyordu da, ona ben söylemiştim bu gerçeği. Sinirle güldüm. Eğildiği yerden kalktı vr gözlerime baktı. "Bizim kardeşlik bağlarımız yıllar önce koptu Eflah. Ben onu kardeşim olarak görmüyorum bile." dedi. Sadece baktım ona. Neden onu kardeşi olarak görmüyordu ki? Ne kırgınlığı vardı ona? Ne kırgınlık vardı aralarında? Ne dargınlık? Artık bana söylememiş olmasını önemsemedim. Çünkü merak ettiğim neden aralarının bozuk olduğuydu. "Neden dargınsınız?" dedim. Elimi ne ara tuttuğunu bile fark etmemiştim. Elimi çekmedim. Benim ona kırgınlığım bu kadar olurdu zaten. Onu severken ona kırgın kalmak çok zordu. "Her zaman başarımı kıskandı. Beni kıskandı. Annem öldükten sonra benden saha çok uzaklaştı. Atakta durmaya çalıştı. Her zaman güçlü bir kız oldu. Bunu inkar edemem ama ona ihtiyacım olduğu zamanlar yanımda yoktu. Gün geçtikçe uzaklaştık. Aylarca birbirimizi görmedik. Şimdi iss hergün aynı havayı teneffüs ediyoruz." kollarını hızla bana sardı ve kafasını boynuma gömdü. "Hiçbir zaman kimse onu beni sevdikleri kadar sevmedi. Onu en çok babam seviyordu. Ben annemin oğlu iken, o babasının kızıydı." sesi boğuk çıkmıştı. Onu daha fazla yaralamak istemedim. Ne ailesini ne de babasını sordum. Sadece yere oturduk ve ben onu kollarım ile sardım. Başını okşadım, nefes sesini dinledim. Diğer elimi ise eline kenetledim.

Gözlerini bana çevirdiğinde ise hasret kaldığım dudaklarına değdi dudaklarım. Kadife dudaklarının büyüleyici tadını bir kez daha hissettim dudaklarımda. Eli yanağıma geldi. Dudaklarımız ayrıldığında parmağı ile yanağımı okşamaya devam etti. "Lütfen bir daha benim ile konuşmamazlık yapma, dayanamam." bana sor senden ayrı kalmanın zorluğunu dedim içimden. Ne kadar zordu ona hasret kaldığım o saatler. Gördüğüm ama dokunamadığım, kalbimde binlerce şiir yazdığım ama boğazımda tıkanan mısraları gözlerime dökemediğim o saatler. "Ben sensiz bir ömre yokum Eflah. Sen varsan tüm benliğim ile hazırım aşka." Söylediği kelimelerin güzelliğine bir kez daha sarhoş oldum. Ona küs kalmak, onsuz geçirdiğim saatlerde nefes almak zor geliyordu bana. Hiçbir zaman ayrılık olmayacakmışçasına seviyordum onu
Keşke ölümsüz olsaydık. Keşke biz, sonsuza dek ilk gün ki gibi âşık yaşasaydık. Ölene dek ona ilk gün âşık olduğum gibi âşık olacaktım. Onu çok sevecektim.

"Seni seviyorum." dedim boğuk çıkan sesim ile. Derince bir nefes aldım, bütün kokusunu çektim ciğerlerime. "Kokun kalbimde güller açtırıyor." Parmağım kalbime geldi. Gülümsedim. Onunda dudakları yana doğru kıvrıldı. Ah, aşk beni sarhoş ediyordu.

Kapının kulpu aralandığında ne yapacağımı bilemedin Asaf'ı ittim. Kafası yere vurmuş olacak ki dudaklarından bir 'ah' nidası döküldü. Kaşlarını çatıp bana bakarken ben de kapıda beliren kişiye bakıyordum. "Anıl?" dedim şaşkın yüz ifadem ile. Anıl gözlerini bir bana bir Asaf'a çevirdi. "Rahatsız ettim galiba." Tam cevap verecek iken Asaf'ın fısıldayışını duydum. "Zevzek zevzek konuşuyor tipe bak." Kaşlarım garip bir hâl almışken gözlerimi Asaf'a çevirdim ve homurtulu bir şekilde güldüm. Elini bana uzattı ve beraber ayağa kalktık. Elini belime koydu ve alnıma öpücük kondurdu. Anıl'a 'birlikteyiz' gösterisi mi yapıyorduk yoksa bana mı öyle geliyordu? Anıl derince bir nefes alıp verdi. "Neyse çocuklar sizi tebrik ederim." elini ensesine getirdi ve ovaladı. "Ben kampüsteki resim çalışması için konuşacaktım. Hafta da birkaç gün diye anlaşmıştık ama ayda bir yeterli diye düşündüm. Çok bir iş yok zaten. Az ama verimli çalışma ile bitebileceğini düşünüyorum." dedi. Ben bu kampüs işini tamamen unutmuştum bile Anıl gelmeden önce. Aşk benim gerçekten aklımı almıştı." Bunu söylemek için mi geldin buraya cidden?" dedi Asaf. Neden tersliyordu ki adamı? Üstelik ona ya da bana bir zararı yoktu. Akın cevap vermeden atölyeden çıktığında gözlerimi Asaf'a çevirdim. "Onu neden tersledin?" dedim. Çünkü bunu merak ediyordum. "Sana bakışlarını görmedin mi Eflah?" dedi. Bana nasıl bakmıştı ki? Bunun hiç mi hiç farkında değildim. "Sana nasıl derin bakıyordu. Sana öyle bakan o gözleri yerinden sökerim Eflah. Kime sana öyle bakamaz." söylediği kelimeleri idrak etmek adına gözlerimi kapayıp açtım. Dudaklarım o hâlini aldı. Sonrasında gülümsedim. "Belalıyım diyorsun yani?"

"Sayılır. Sana bela olan herkese bela olacak bir tipim. Benim sevgilime kimse öyle bakamaz. Çünkü sen gereksiz samimi bakışları sevmesin. Bunun farkındayım."

"Ama sende bana sürekli bakıyordun?"

"Çünkü sen de bana sürekli bakıyordun ve aramızda bir çekim olduğunu, havadaki azot, oksijen gazı bile hissediyordu Eflah." Elimi tuttu ve havaya kaldırdı. Ellerimiz havada bir iken gülümsedim. "Biz birbirimizin kaderiyiz Eflah." dedi. Biz birbirimizin kaderiydik.

Gözlerim duvardaki saate iliştiğinde bir adım geri attım. Şimdi geleceklerdi ve biz hiçbir şey yememiştik. "Şimdi gelecekler yerimize geçsek iyi olur. Yemekte yemedik." Gülümsedim. "Aşk karın doyurmuyor Asaf." Güldü. Soğuk bir espriydi aslında ama aşk demek ki böyle berbat esprilere bile güler ediyordu insanı.

Montumu giydim ve çantamı alıp omzuma astım. Asaf yanıma geldiğinde koluna girdim ve yürümeye başladık. Atölyeden ve binadan çıktık. Akrabalarımıza doğru hareketlendik. Asaf tam arabasına binecek iken kafasını bana çevirdi. "Bana gelmeye ne dersin? Bu seferde ben bir film izletirim sana." onsuz geçen dakikalarım bana haramdı. O yüzden kabul ediyordum. Kafamı aşağıya yukarıya sallayarak teklifini kabul ettim. "Ben seni takip ederim." arabaya bindim ve kontağı çevirip gaza bastım. Onun arabasını takip ederken, radyodan şarkı açtım ve gözümü yolumdan ayırmadan gittim.

Evin önüne geldiğimizde motoru kapattım ve el frenini çekip anahtarımı aldım. O da çoktan arabadan inmişti. Ellerimizi birbirine kenetlendim ve gözlerinin derin kuyularına bakarak gülümsedim. Kalbim deli gibi atıyordu. Kafasını hafiften eğdi ve dudaklarıma dikti gözlerini. Dudakları dudaklarım ile buluşacak iken derin bir öksürük sesi ile benden çekilmeden gözlerini etrafa dikti. Kafamı baktığı yere çevirdiğimde camda sevimli bir teyzenin bize baktığını gördüm. "Kusura bakmayın çocuklar." dedi. Ben laf edeceğini zannederken koskoca kadının bizden özür dilemesi beni şaşırmıştı. "Mutluluğunuz daim olsun." dedi hüzünlü ve gerçekten samimi bir ses ile. Ona doğru gülümsediğimde, o da bana gülümsedi. "Ah, ah. Ölen beyimi hatırladım. Gençliğimizde bizde aynı size benziyorduk. Aşkla bakıyordu bana gözleri. Aynı şu güzel yüzlü oğlumun sana baktığı gibi. Şimdi ise toprak oldu. Senelerdir toprağını seviyorum canımın içinin." Gözleri dolmuştu. Sesi titrerken Konuşmasına devam etti. Kalbim parçalanmıştı."Sakın ayrılmayın olur mu güzel evlatlarım? Bir daha sana kimse o kadar güzel bakmaz güzel kızım ve sen oğlum bir daha sana öyle güzel gülümseyen bir kız bulamazsın." Gözlerim dolmuştu. Ne tatlı bir teyzeydi bu? Ah kalbim paramparça olmuştu. Beni yıkıp geçmişti bu teyze. Ne de hüzünlü bakıyordu gözleri, bir o kadar de özlem dolu. Kim bilir kaç senedir görmüyordu sevdiği adamı, kaç senedir fotoğraflarına bakıp iç çekiyordur. Kim bilir...

"Üzme kendini teyzeciğim. Eminim senin sevdiğin amca, senin üzüldüğünü hissediyordur. Üzme kendini." Elim ile Asaf'ın evini işaret ettim. "Bak teyzeciğim ben buraya sık sık geliyorum. Senin yanına da uğrarım. Olur mu?" kadınım gözlerinde ışıltı belirdi. Yalnızdı belli ki. Mutluluğu okunuyordu gözlerinden. "Ah güzel kızım. Sen çok yaşa. Allah size uzun ömürler versin."

"Sağ ol teyzeciğim. Rabbim sana da uzun ömürler versin." Teyze el sallayarak camdan içeriye girdiğinde gözlerimi Asaf'a diktim. "Ne tatlı bir kadın değil mi?" Asaf onaylamak adına kafasını aşağıya yukarıya salladı. "Ya evet. Biraz hüzünlü bir kadın." Gülen dudaklarımı meyusluk kapladı. "Sevdiği adamı kaybetmiş kolay mı?"

"Değil."

Koluna sarıldım ve kapıdaki üç basamak merdiveni çıkıp kapının kilidini açtı. İçeriye girdiğimizde, dışarıya oranla bayağı sıcak olduğunu fark ettim. Ceketimi çıkarıp portmantoya astım. Asaf'ta ceketini astığında içeriye doğru adımlarımızı attık. Koltuğa oturduğumda o oturmadı. "Ne içersin?" diye sordu. Dilim damağım kurumuştu lakin bir şey içesim yoktu. Yüzüne baktım. Ölüm nedeni kendini bu kadar hatırlatıyordu? Her yerde. İnsanların acısında, onun nefes alışında, bir mezarlığın önünden geçişimde...

Çok sevmek böyle bir şey miydi? Onun öleceği düşüncesiyle ölmek mi?

Paranoyak olmayı kesip gülümsedim. "Çay içelim, kahve içelim. Fark etmez. Sen bilirsin." Eğilip alınma öpücük kondurdu ve mutfağa ilerledi. Telefonumu açıp bakmaya başladım. Fotoğraflarıma girdiğimde hep tablo fotoğrafı olduğunu fark ettim. Yaz fotoğraflarım, ablam ile fotoğraflarım vardı. Lakin Asaf ile hiç fotoğrafım yoktu. Asaf yanıma geldiğinde elinde iki fincan kahve vardı. Onların orta sehpaya bıraktı ve yanıma oturdu. "Gel fotoğraf çekilelim."

"O da nereden çıktı?"

"Çünkü hiç fotoğrafımız yok. Neden olmasın?"

Kafasını boynuma koydu. "Bence de neden olmasın. Hadi çek." Gülümsedim ve kamerayı açtım. Kameradan ona baktım. Kafasını çevirmiş bana bakıyordu. Gözlerim kapattım ve onu kalbimde hissettim. Fotoğrafı çektiğimde gözlerimi hâlâ açmamıştım. Eli yüzüme geldi ve yanağımı okşadı. Gözlerimi ona çevirdim ve gözlerine baktım. "Neden bu kadar güzelsin Eflah?" Dudaklarıma, burnuma, elmacık kemiklerime, en sonunda ise gözlerime baktı. "Çünkü seni seviyorum." dedim. "Senin sevgin beni güzelleştirdi." Gülümsedi. "Hiç solmayan gül gibisin. En güzel gül. Ben gülleri pek sevmezdim aslında. Hatta hiç sevmezdim. Seni gördüm ve dedim ki; dünyadaki en güzel gülü buldum. İşte o zamandan itibaren gülleri sevmeye başladım. Yine hepsi ile aram iyi değildi. Çünkü ben bir tek güle aşıktım. Beyaz ve narin olan o güle." dedi ve bana sarıldı. "Sana."

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Ask.Fm : Mayneymishera

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro