Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

14.Bölüm "Seni Seviyorum."

Bu bölüm için heyecanlı olduğunuzu biliyorum. Ben de heyecanlıyım. Çünkü birbirlerini sevdiklerini artık kesin olarak biliyorlar. Bol betimleme görebilirsiniz. Hazır olun.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam…
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

-Nazım Hikmet Ran

Ağlayabileceğim kadar güzel gözleri vardı. Gözlerimin dolduğunu gerçekten hissedebiliyordum. Kalbim taşıyordu. Dudaklarım titriyordu. Nasıl sevdiğimi bilmiyordum. Karşımda iken bile onu hayal etmekten kendimi alamıyordum. Kalbimi ellerinin arasına vermişler. Benim boş kalan göğüs kafesimin arasına da onun yüzünü koymuşlar. Ben bir nefes almışım, her hücrem onun adını sayıklamış. O bir kere gülmüş, benim yüzümde güller açmış. Kış ayında yeşermeye yüz tutmuş çiçek gibiydi gözleri. Bana bir kere baktığı an güneş açıyordu kış mevsimimde.

Elimi saçlarının arasından geçirdim ve gülümsedim. Alnımı alanına dayayıp derince bir nefes alıp verdim. Bu nefes çok şeyi ifade ediyordu. Ona olan aşkımı soluyordum. Diğer elimi de kalbime koydum. Yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kafamı omzuna koydum ve çenesine diktim gözlerimi. Bir film şeridi gibiydi bu sanki. Dudaklarımda hâlâ onun tadı vardı. Renklerini ruhuma karışmıştı. İşte şimdi ben o olmuştum. Artık hem beyaz hem de her renktim. Ruhum alev alev yanıyordu. Parmak uçlarıma kadar ona olan aşkımı sayıklıyordu her hücrem. Ben hiç böyle olmamıştım...

"Kış ayında açan güneş gibisin." Kalbinde olan elimi aldı ve parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi. "Benim her günüm kış iken sen geldin ve güneş açtı gönlüm." Kafasını bana çevirdiği an burnumuzun ucu biribirine değdi. Dolgun dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattıım çünkü onu hissetmek için. Kalbimde daha yoğun hissetmek için. Çünkü hepimiz birgün ölecektik ve hergünümü onun ile dolu dolu yaşamak istiyordum.

"Gül bahçesisin Afak. Senin o sert yüzünün arkasında güller var. Her renk gül var." Daha çok gülümsedim. Gözlerimden birer damla yaş aktı. "Hatta nar çiçeği rengi bile." Çenemi tuttu ve yüzüne bakmamı sağladı. Yaşlar yanağımı hafiften ıslatmıştı. Kaşları çatıldı. "Neden ağlıyorsun?" Neden mi ağlıyordum? Çünkü sevdam çok fazla Asaf. Şu küçük kalbimdeki sevda var ya bütün dünyaya bedel işte. Bu öyle bir sevda ki öleceğimi bilsem bile senin yanına gelirdim. Öyle bir sevda ki gözlerine bakarken ölmeyi isterdim. Ben ölsem bile seni yaşamak isterdim Asaf. Ölüm gelecek olan bir şeydir. Ama hakikat olan senin aşkındır Asaf. Senin aşkın ben ölsem bile ruhumda barınıyor olacak. Çünkü ruhlarımız ölmez. Ebedi kalır. Ruhunla sev beni Asaf...

"Çünkü sana çok aşığım." Sımsıkı sarıldım ona. "Çünkü sana çok sevdalıyım." Elleri sırtımda kavuştu. Öyle bir sarılıyorduk ki birbirimize sanki bedenlerimiz değilde aşık ruhlarımız kavuşmuştu biribirine. Ruhumda sana geri dönülemez bir şekilde aşık oldu Asaf. Bedenlerimiz birbirinden ayrıldı. Yine de ruhlarımız her daim sarılmaya devam ediyordu. Dudaklarımı tekrardan dudaklarına yaklaştırdım. Tekrar tattım dudaklarının tadını. O da öptü beni. Bu tutku dolu bir öpücük değildi. Abartılı da değildi. Sadece her salisesinde büyük sevdamızı barındırıyordu. Sadece sevda, sevgi kalpte ve ruhta ebedidir. Sevgi demek birbirinin sahibi olmak demek değildir. Ben onu dokunmadan da sevebilirdim.

Dudaklarımızı ayırdığımızda gülümsedim. Aptal bir aşık gibi davranıyordum. Lakin ölüm bana kendini hatırlatmıştı. Ablam ölümden dönmüştü. Geç kalmak istemiyordum ona. Sonsuza kadar sevecektim onu. Yüzündeki yara izine kadar.

Şimdi ben bencil olacaktım. Kimseyi düşünmeden sevecektim onu. Ne Nihal'i ne de başka bir engeli. Engel olmayacaktı kimse bizim ebedi sevgimize. Uzlaşmacı bir insan olmama rağmen bütün engelleri kaldırabilecek kadar gözü karaydım bu sevdada. Çünkü benim sevda dediğim adam ile aramda engel hiçkimse olamazdı. Üstelik hayat bu kadar kısa iken...

Kafamı göğsüne yasladım ve camdan dışarıya baktım. Kar yağmaya başlamıştı. Gülümseyerek gözlerimi ona çevirdim. "Kış ayını sever misin?" Gözleri ile bana bakarken mutluluğunu görüyordum ve o mutluluğu görünce bende mutlu oluyordum. Sevdiğim adam bana böyle bakarken ben nasıl mutlu olmazdım ki? "Güneş olduğu zaman daha çok seviyorum kış ayını. Zaten ben her zaman kışım, sadece sen geldiğin zaman güneş açtım. İşte bu yüzden sen gün doğumu ve gün batımı kadar güzelsin. Güneş gibi aydınlatıyorsun beni. Sen geldin ve ben bambaşka bir adam oldum. Duygularımı saklamaktan artık çekinmiyordum da sevgilim. Çünkü hayat kısa ve ben seni sevmeyi öğrendim. Seni sevdim kaldırım taşlarının arasında açan çiçeklere bile gülümsedim. Çünkü seni kendimden daha çok seviyorum. Erkekler duygularını belli etmez derler ya. İnanmam. Bak ben belli ettim işte. Seni, kendimden daha çok seviyorum. Güneşimsin Eflah. Güneşten daha güzelsin."

Söylediği her kelime ruhuma işlemişti. Çok güzel konuşmuştu. Allah'ım eğer bu bir rüya ise hiç uyanmak istemiyordum. Dudaklarına hızlıca bir kere daha öpücük kondurdum. Sonrasında daha yüzüne bakmadan camdan dışarıyı seyretmekten devam ettim. Yanaklarım kesinlike kızarmıştı. Uyanmıştım. Elleri ellerimin üzerinde geldi ve bana güzelce sarıldı. Ben bunu beklemiştim işte...

Asaf Kara.

Dudakları bir kez daha dudaklarımı bulduğunda bu sefer hızlıca öptü beni ve yüzüme bile bakmadan camdan dışarıya baktı. Utanmıştı. Elleri sıcacıktı, yüreği gibi. Ben senelerdir onu bekleyen bir göçebeydim. Şimdi, şimdi ise evim onun kalbi olmuştu. Eflah, bir güneş kadar güzeldi işte. Ben ona söylediğim her şeyin zerresine kadar doğru söylemiştim. Ona aşıktım. Senelerdir ona aşıktım. Aşk geçici derler ya, seneler olmasına rağmen neden benden geçmemişti? Fakat şikayetçi değildim. Geç geldi, yine de geldi. Ben şu an onun varlığı ile mutlu isem, sorun değildi. Kendimden daha çok sevdiğim kadını kollarımın arasındaydı. Ve, ve bana aşıktı. "Sana şarkı söylememi ister misin?" Söylediğim şey ile bana dönüp baktı. Şaşırmış mıydı? Evet. "Peki benimde sana eşlik etmemi ister misin?" Kafamı aşağıya yukarıya sallayarak onayladım. Onun sesinin güzel olduğunu zaten biliyordum. Onun ile ilgili her şeyi biliyordum. Saçını sürekli kalem ile toplardı. Kahveyi, çaya tercih ederdi. En sevdiği renk beyazdı. Sesi de resmi gibi güzeldi. Saçlarını dalgalı kullanmayı severdi. Makyaj yapmayı pek sevmez, doğallıktan yana kalırdı. Topuklu ayakkabılar yerine düz modelleri giyerdi. Vintage severdi. Bu giyim tarzı ona çok yakışıyordu...

Bakınca içim gittiğinden göremeyince özlediğimden
Her gün yolunu beklediğimden haberi yok, haberi yok

O gözlerinin yeşilinden geçemiyorum sevgimden
Ölüyorum sensizlikten haberin yok, haberin yok
O gözlerinin yeşilinden geçemiyorum sevgimden
Ölüyorum sensizlikten haberin yok, haberin yok

Vazgeç gönül ağlasanda gözünün yaşını silen yok
bu yüreğin ortasında kanayan yarayı saran yok
Vazgeç gönül ağlasanda gözünün yaşını silen yok
bu yüreğin ortasında kanayan yarayı saran yok

Eflah Akın

Sesinin güzel tınısında kaybolmuşum. Hem erkeksi, hem de naif bir sesi vardı. Şarkı, şarkı ise beni anlatıyordu. Öyle olmalıydı yani. Yeşil gözler, aşk... Ah, onu anlatan bir şarkı bulmalıydım. Sanırsam, sanırsam Teoman Aşk Kırıntıları olabilirdi. Sözleri belki aşırı derece uyumlu değil, ama onu hatırlatıyordu bana...

"Çok güzel sesin var. Ömrümde hiç duymadığım bir şarkıyı dinlemiş gibi hissettim." Göğsüne daha çok bastırdım kafamı. Derince bir nefes alıp verdim. Kokusunu içime çektim. Dünyanın en güzel melodisi onun sesi iken, en güzel kokusu da ona aitti. Gözlerimin kapattım. Uykum gelmişti. Lakin uyumak istemiyordum, sonsuza kadar onu izlemek istiyordum. Yine de onun göğsünde uyuma fikri güzeldi. "Uyuyacak mısın?" Kafamı iki yana salladım. "Uyumak istemiyorum." Saçlarında gezdirdim ellerimi Bu daha çok uyuma isteğini getiriyordu. Yine de saçlarımdan ellerini çekmesini istemiyordum. "Uyu güzelim." Güzelim....

Beyaz bir elbise vardı üzerimde. Yerlere uzanıyordu. Bir sergide olduğumu fark ettim. Hemen meraklı gözlerimi etrafa diktim. Onlarca tablo vardı etrafta. İlk tabloya baktığımda bir şelale vardı. Köşrde bir kadın vardı. Üzerinde bir elbisesi vardı, sade güzel bir elbiseydi. Bir eli kolyesindeydi, göğr bakıyordu. Halbuki yanında bu kadar güzel bir nimet var iken... Bu tabloyu es geçtim ve diğerine baktım. Meyve tabağıydı. Açıkçası sevmezdim böyle tabloları. Çok basit geliyordu bana bu tablolar. Sonrasında üçüncü tabloya baktım. Ve öylece kaldım. Bu tabloda ben vardım. Gülümseyerek bir yere bakıyordum. Yanaklarım ne kadar da dolgun duruyordu. Altta imzasına baktım. Oydu. Asaf Kara. Onun gözünden çizilmiş bir resimdi. Ona olan aşkımı bir kere daha hissettim. Gülümsedim. Gülümsemem bütün hee yere saçıldı. Sanki bütün tablolar bana gülümsemeye başlamıştı. Bir fısıldayış duydum sonrasında. Lakin onu göremiyordum. Belkide bu bir fısıltı değildi tam anlamıştım. Onun sesiydi. "Akşam güneşim. Güler yüzlü meleğim." Sonrasında yanağımda onun parmağını hissettim...

Gözlerimi araladığımda onun yüzünü gördüm. Bunun gerçek oluşu ne kadar da güzeldi. Ne kadarda kısa uyumuştum. Lakin saate baktığımda aslında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim. Zaman neden hızlı geçiyordu? Zaman hızlıca geçer ise onun ile olan günlerim kısalırdı. Ben onun ile olduğum zamanlar zaman dursun istiyordum oysaki. Zaman dursun ve biz isteyene kadar tekrardan eski hâline dönmesin...

Bölüm Sonu

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Ask.Fm : Mayneymishera

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro