Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

19.Bölüm "Bana Öyle Bakma."

Selamlar. Nasılsınız? Bu aralar Beyaz Ve Diğerleri'ne çok bölüm atıyorum. Ne yapayayım, çok bölüm atasım geliyor? Neyse bu sizin için iyi bir şey olmalı. Sanırsam 85 - 90 Bin arası kelime sayısında kitabı bitireceğim. Bu da aşağı yukarı 45 Bölüm ediyor. Yani kitabı yarıladım neredeyse. Teşekkürler. Lakin ben daha fazla yorum istiyorum!

Bölüm Şarkısı =
Teoman - Bana Öyle Bakma.

Parmak uçlarında saklıydı sevdamın mısraları. Gözlerine ilmek ilmek dokunmuş, kalbinden dökülen mısralar satırlarında saklıyordu beni. Süzülüyordum o kalemi kağıda her vurduğunda. Süzülüyor, süzülüyor ve onun koynuna sokuluyordum. Ömrüm boyunca koynunda saklı bir mısra olmak istiyordum. Koynunda, kalbinde, damarlarında süzülen bir mısra. En güzel şiirden alıntı olan, o mısra olmak ne güzel olurdu gerçekten de. O en güzel şiirde onun kalbi ve yüzüydü. Hayatımda hiçbir zaman onun kadar güzel bir insan tanımayacaktım. Bunu çok iyi biliyordum. O kibar, düşünceli ve melek gibi güzeldi. Süt beyazı teni, dolgun dudakları ve uzun siyah kirpiklerine kadar sevdalıydım onun her bir zerresine. Mürekkebinden akan o boyaydım ben, dans ediyordum, resmediyordu beni. Mürekkep bitmiyordu bizim sevdamızın bitmediği gibi. Ve ben en sonunda kağıdın her bir yerinde dans etmiş oluyordum. Bu kağıt ise onun kalbini temsil ediyordu sanki. Onun kalbinde dans ediyordum. Ömrüm boyunca olmak istediğim kalpte raks ediyordum. Sonra elim kendi kalbimi buluyordu. Bir coşku hissediyordum kalbimde. O vardı orada, o da mürekkep ile birlikte benim kalbimde dans ediyordu. Bütün boyalar, mürekkepler biribirine karışmıştı. Biz özgür iki ruhtuk. Renkleri biribirine karışmış iki ruh.

Kalçamı arabanın kaputuna yaslamış, Asaf'ı bekliyordum. Dün arabayı bakıma bıraktığı için onu almaya gelmiştim. İçeriye girebilirdim aslında, ama zaten hazırlanıp gelecekti. Bu yüzden dışarıda bekliyordum. Onu iki dakika erken görmek için eve girmek varken burada beklemeöe şaşırıyordum. Onu her saniye özlüyordum çünkü. Yine de onu özlemle görmek daha güzel olacaktı. O yüzden burada beklemek daha iyiydi. Özlemek daha da güçlü kılıyordu aşkı. Gözlerim etrafta gezinirken iki gün önce görmüş olduğum o teyze, yine cama çıkmıştı. Onu gördüğümü fark edince bana el salladı. Dişlerimi göstererek güldüm ve bende ona el salladım. Bu teyze bana Titanik'te Rose'nun yaşlılığında ki teyzeyi hatırlatıyordu. "Merhaba." dediğinde bende ona cevap vermek için dudaklarımı araladım. "Merhaba teyzecim. Nasılsınız?" Teyze kafasını aşağı yukarı salladı. "İyiyim kızım. İyiyim. Yakışıklı delikanlıyı mı bekliyorsun?"

"Evet teyzeciğim. Asaf'ı bekliyorum." Asaf'ımı bekliyorum. Teyze gülümsedi. "Pekte güzel ismi varmış." meraklı gözleri bana bakmaya devam etti. "Senin adın neydi güzel kızım?"

"Eflah."

"Seninde ismin çok güzelmiş. Benimde adım Eftalya." dedi. Bir teyzenin isminin Eftalya olması garibime gitmişti. Ayrıca bu isim bildiğim kadarı ile Türk ismi değildi. "Nerelisin sen teyzeciğim?"

"Rumum ben kızım. Savaş döneminde geldi ailem buraya. Bende burada doğdum ve burada kaldım. Yunanistanlıyım." Gözünü havaya dikti ve hasretle nefes aldı. Öyle bakıyordu ki gökyüzüne, gerçekten özlem duyduğu birini arıyormuş gibiydi. Bu teyzenin bir hikayesi var gibiydi. Bunu merak etmiştim. Bize de özeniyordu. Bakışları öyleydi. Gerçekten birine hasret gibiydi.

Bir an onun yerinde olduğumu düşündüm. İstemezdim. O birine hasret gibiydi ve ben Asaf'a hasret kalmak istemezdim. Onu her istediğim an görmek, onu istediğim an öpmek isterdim.

Teyzenin hüzünlü gözlerine bakarken, Asaf'ın ayak seslerini işittim. Gözlerimi ona çevirmeden önce teyzeye seslendim ve gülümseyerek el salladım. Sonrasında Asaf'a sarıldım ve yanağına bir öpücük kondurdum. "Günaydın kalbimde ki mısraların sahibi." bu sefer dudağına ufak bir öpücük kondurdum. Dudakları her zaman özlemimdi. Saçıma öpücük kondurdu ve gözlerini gözlerime dikti. "Günaydın. Sabah sabah güzel kafiyeler." kolumu koluna vurdum. "Biz sıradan değiliz biliyorsun sevgilim. Hangi çiftler biribirine şiir yazar gibi konuşuyor ki?" dişlerimi göstererek gülümsediğimde o da bana sırıttı. "Farkındayım. Zaten herkes gibi olsak anlamı kalır mı sevdanın? Sana sevda dedim çünkü farklı olduğumuz için. Yoksa sevda olur muydu adı?" Ah. Şiir gibi adamdı cidden. Hayatımda okuduğum en güzel şiir. Nasılda güzeldi gözleri, kelimeleri. Renkleri, beyazı, siyahı. Hayatımda karşıma çıkabilecek en güzel adam karşıma çıkmıştı. O başkasını sevmediği için Rabbime ömrüm boyunda şükredebilirdim. Çünkü benim ona ihtiyacım vardı. Onun olmaya değil onu sevmeye, onun sevgisine. Ait olmaya değil, özgür olmaya. Çünkü aşk aitlik değil, özgürlük getiriyordu insana. O bana özgürlüğümü getirmişti. Onun yanında nefes aldığımı hissediyordum. Nefes almaya muhtaçtım. Onun sevgisine de ihtiyacım vardı.

Arabaya bindik ve kontağı çevirdim. Gözümün önüne düşen saçlarımı kulağımın arkasına atacak iken, onun parmaklarını hissettim yanaklarımda. Saçımı tuttu ve kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bana doğru eğdi kafasını ve dudaklarını yanağıma bastırdı.

Asaf Kara

Onu öpmek ne de güzel bir şeydi. Bir kadının tüm narin ve güçlü yapısını o toplamış gibiydi. Zekiydi ve kırılgandı. Ayrıca güçlü ve narindi. Kelimeleri büyülüyordu. Beni öpüşü ise öldürüyordu beni. Onu, onu ne kadarda çok beklemiştim. Senelerce beklemiştim. Gelmişti. Bir geliş ancak bu kadar güzel olabilirdi.

Arabayı sürerken gözlerimi ondandır çekmiyordum. Bebekler mavisi bir boğazlı kazak giymişti. Dalgası uzun saçları neredeyse vitese değecekti. Kirpikleri karşıya baktığı için yandan daha güzel gözüküyordu. Onu izlediğimin farkındaydı ve kızarmıştı. Gözlerini bana çevirmiyordu. Çevirmezdi de. Dikkatli bir sürücüydü. Hızı yavaş olmadığı sürece gözünü karşısından çekmezdi. Şu an onu birnevi bu yüzden rahat izliyordum.

Eli vites topuna gitti ve vites attı. Direksiyonu iki eli ile kavramıştı. Camı hafiften açtığı için saçları uçuşuyordu. Dudaklarında ki parlatıcı, dolgun olan dudaklarını daha da dolgun gösteriyordu. Onu izlemek, bir tabloya bakmakta farksızdı.

Rüzgar saçlarını daha çok havalandırdığında, saçları gözlerinin önüne dağıldı. Görüş açısını engellemesin diye kolumda ona ait olan iki tokadan birisini elime aldım ve tüm saçlarımı ensesinde topladım. Kalbinin sesi kulağımı delip geçmişti. Saçlarını ensesinde toplarken teninde gelen parfüm kokusu benim sarhoş etmişti. Saçlarını topladıktan sonra geri çekildim ve eski konumumu alarak onu izlemeye devam ettim. Boğazlı kazağına bir tutam saç yapışmıştı. Boynu açıkta kalıyordu, çünkü uzun boyunluydu. Boğazlı kazağı boynunun sadece yarısını kapatabiliyordu. Eflah, Eflah şiir gibiydi. Yemin ederim ki hayatımda gördüğüm en güzel şiirdi. En güzel kokan...

"Lütfen bana öyle bakma." dedi. Baktığımı bildiğini söylemiş miydim?

"Neden?"

"Çünkü çok güzel baktığını hissediyorum ve bu benim konsantrasyonu mu bozuyor."

Güldüm. Gözlerini kısa bir anlığına bana dikti ve sonrasında hemen tekrardan yola bakmaya devam etti. "Sen de benim kalp ritmimi bozuyorsun. Ben bir şey diyor muyum?"

"Demek ki memnunsun."

"Evet memnunum. Sen sana bakmamdan memnun değil misin?"

"Hayır bak ama araba sürerken değil. Kalbime varana kadar bakıyorsun sanki." dedi. Direksiyonu sağa doğru çevirip şerit değiştirirken. "Görüyorum evet. O küçük ama ölebileceğim kalbinde beni görüyorum. Sen görüyor musun peki, benim kalbimdeki seni?"

"Sana her baktığımda görüyorum. Beni sevişini seviyorum sevgilim. Lakin şimdi beni incelemeyi lütfen keser misin? Kaza yapacağız ve aşkımızı yaşayamadan öleceğiz."

"Ruhlar ölmez Eflah."

Biz birbirimizi ruhumuz ile seviyorduk. Ruhlar nasıl ölebilirdi ki? O yüzden bedene aşık olmak gerekmiyordu. Ruhu sevdiğiniz zaman onu kaybetmeniz mümkün değildir.

Ruhum ile sevdiğim bu kadın sonsuza kadar benimle birlikteydi.

Eflah Duman.

"Gitmeden önce şu yerde döner yemeye ne dersin sevgilim?"

Asaf'ın koluna koala gibi yapışmıştım. Atölyeye gitmeden önce orada bir yemek yesek hiçte fena olmazdı. Asaf gözlerini oraya dikti ve güldü. "Sabah sabah döner mi yiyeceksin?" Sabah mı? Kolumdaki saati görmesi için bileğimi ona uzattım. "Saat 12:30 Asaf. Ne sabahı?" Asaf ıslık çaldı. Yemin ederim çok havalıydı. Bir insanın ıslığına bile mi vurulurdu bir insan. Dudaklarını öyle büzerse, çenesi çıkıklaşırsa bence de bir insan o yüze karşın büyülenebilirdi.

"Gel o zaman. Birlikte turşu kokalım." güldüm. Turşuyu severdim. En azından çantamda seyahat boyu dış fırçası ve diş macunu taşıyordum. Hatta fırçanın yedeği bile vardı. Birisini Asaf'a verebilirdim.

Karşıdan karşıya geçtik ve seyyar büfeye geldik. Küçük arabanın önüns atılmış iki tabureye karşılıklı oturduk. Küçük sehpanın bir köşesine çantamı koydum ve ellerimi birbirine tutuşturup gözlerimi ona diktim. Denize bakıyordu. Saçları denizden gelen o güzel kokulu rüzgar ile uçuşuyordu. Şimdi onu izleme sırası bendeydi. Elmacık kemikleri öpülesi duruyordu. Yanağındaki yarayı göremiyordum. O yara sol elmacık kemiğinin üzerindeydi. Neden olduğunu hiç sormamıştım. Merakta etmiyordum açıkçası. Kötü bir anısı olabilirdi ve bunu deşme gibi bir niyetim yoktu.

Asaf kafasını çevirdi ve ikimizinde siparişini verdi. Daha sonrasında bana baktı. "Tipim idare eder mi bari?" dedi. Güldüm. Şu denizden daha güzel dalgaların gözünde olduğundan haberi yok muydu bu adamın? "Senin manzaran deniz olabilir belki ama benim manzaram sensin." dedim. Çünkü şu denizden bile daha güzeldi o benim için.

"Benim manzaram deniz değil. Manzaram sensin. Bir denize bakayım dedim ama arabada izlediğim o güzellikten daha güzel değildi. Senden hiçbir şey daha güzel değil. Tablolar bile. Yıllarımı verdiğim o resimler bile." Güldü. "Leonardo Davinci'nin, yıllarını verdiği o Monalisa bile." gözleri ışıltı ile baktı bana. "Sen hayatımda gördüğüm en güzel şeysin." Onu sevmek ile hayatımın en büyük şansını yaşamıştım. Onun ile aynı nefesi alıyordum. Onu görüyordum, hissediyordum. Tüm saydamlığı ile ruhunu, kalbini görebiliyordum.

Dönerlerin gelmesi ile romantizmimize keçtap ve mayonez bulaştı. Birazda turşu kokusu. Bunu düşünmem ile sırıttım. Dömerimden bir ısırık aldım ve gözlerimi denize girdim. Denizden bile güzel derken ciddiydim. Ben denizsiz yaşamayan bir kızdım. Lakin şimdi onun ile bir kuyunun dibinde bile yaşayabilirdim. Onun olduğu her yere razıydım. Yeter ki o olsun, bana koyunun dibi bile cennet misali gelirdi.

Döneri yuttuğumda gözlerimi ona çevirdim. Çevirir çevirmez parmağı dudağıma geldi. Ketçap dudağıma bulaşmıştı. Parmağını dudağına götürdü ve ketçapı yaladı. "Eflah'ın dudağına değen ketçap daha mı lezzetli sanki ne?" Peçeteyi aldı ve elini silip küllüğe bıraktı. Onun hareketlerini izlerken sonunda gözlerimi gözlerine çevirdim ve gülümsedim. "Sen delisin."

"Sana deliyim. Deli olduğum kadar sa akıllıyım. Senin aşkın beni hem delirtiyor, hem de dünyanın en zeki insanı yapıyor sevgilim."

"Bıkmadınız mı bu romantiklikten?"

Konuşmamıza üçüncü bir kişinin sesi karıştığında Asaf'ın gözlerinin çevrildiği yere çevirdim gözlerimi.

Hiç şaşırmamıştım.

Zerre şaşırmamıştım.

Nihal...

"Ne istiyorsun üçüncü şahıs?" Tabureden kalktım ve onun yanına gittim. Bir iki adım ötesinde durup kollarımı biribirine bağladım. "Sürpriz yumurtadan sevimli oyuncaklar çıkması gerek. Neden her seferinde sen çıkıyorsun zebellak misali? Çocukları korkutuyorsun Nihal. İstenmiyorsun." Son kelimemi vurgulayarak söylemiştim. Çünkü hsr yerden çıkıyordu ve bu benim sinirimi bozuyordu. Cidden bu artık sinir bozucu bir hâl almıştı. Nasıl bir saplantıydı bu?

"İstenmediği yerde durana ne denir Nihal biliyor musun?" Asaf yanıma gelmişti ve direkt bu soruyu sormuştu. Gözlerimi ona çevirdiğimde çatık kaşları ile bu kırmızı saçlı kadına bakıyordu. Nihal bir adım geri gitti. "Umarım mutlu olmazsınız. Nefret ediyorum sizden."

"Nefret ediyorsan her fırsattan karşımıza çıkma Nihal!" Asaf'ın kolunu tuttum. "Tamam sakin ol sevgilim." Nihal kahkaha attı. Bu kızın ruh halini çok merak ediyordum. "Sakin ol sevgilisi!" Saçlarını geriye itti. "Benim sevgilim olmak varken bunun sevgilisi oldu."

"Orada dur işte kırmızı kafa!" resmen onu yakacak bir alev topuydum. Bu je yüzsüzlüktü ya? "Ben hemşireyim biliyor musun Eflah?" dedi ve gözlerini Asaf'a çevirdi. "Seni ben iyileştirebilirdim. Yaralarını ben sarabilirdim. Lakin sen buna izin vermedin." Sinirden beynimdeki bütün damarlar gerilmişti. Soğuğu artık hissetmiyordum. Bu kızın dudaklarından dökülen her bir zehirli sarmaşık misali kelimeden nefret etmiştim.

"Benim ilacım kalbimde. Sevmediğim bir kalp tedavi eder miydi beni Nihal?" Elimi sımsıkı tuttu. "Benim ilacımda o, yaralarımı saran da o. Kalbimin sahibi de o. O yüzden sen bana ne desen nafile. Beni ondan ölüm bile ayıramaz. Ben onun ruhunu, kalbini seviyorum."

Sosyal Medya Hesaplarım
İnstagram : Mayneymisherahikayeleri
Kişisel Hesabım : NisaKufaci
Ask.Fm : Mayneymishera

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro