Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Nefretin Saltanatı


Çılgın tanrının eğitimi altında Beyaz Diş, tam bir zebaniye dönüştü. Kalenin arkasındaki bir ağılda zincirlenmiş halde tutuluyor ve yine aynı yerde Güzel Smith tarafından küçük işkencelerle rahatsız edilerek azdırılıyordu. Adam Beyaz Diş'in kahkahaya karşı ne kadar hassas olduğunu çoktan fark etmiş, ona acı veren numaralar yaptıktan sonra kahkahayla gülmeyi ihmal etmiyordu. Büyük bir şamatayla patlattığı hakaret dolu kahkahasıyla gülerken bir yandan da alaycı parmağını Beyaz Diş'e uzatıyordu. Böylesi anlarda Beyaz Diş'in aklı başından gidiyor ve öyle bir öfkeye kapılıyordu ki Güzel Smith'ten daha deli oluyordu.

Eskiden Beyaz Diş, gözünü ne kadar kan bürümüş de olsa, sadece kendi türünün düşmanıydı. Şimdiyse her zamankinden daha yırtıcı ve artık her şeyin düşmanıydı. Öylesine işkence görmüştü ki körlemesine ve en ufak bir mantık parıltısı göstermeden nefret ediyordu. Kendisini bağlayan zincirden, ağılın parmaklıklarının arasından kendisine bakanlardan, o adamların yanında dolaşıp bu çaresiz vaziyetinde ona kötü kötü hırlayan köpeklerden nefret ediyordu. İçine konduğu ağılın tahtalarından bile nefret ediyordu. Ve hepsinden önce, sonra ve fazla, Güzel Smith'ten nefret ediyordu.

Öte yandan Güzel Smith'in Beyaz Diş'e yaptıklarının belli bir amacı vardı. Bir gün çok sayıda adam ağılın önünde toplandı. Güzel Smith, elinde sopayla içeri girip Beyaz Diş'in boynundaki zinciri çıkardı. Sahibi tekrar dışarı çıktığında Beyaz Diş serbest kaldı ve dışarıdaki adamların üzerine atlayabileceği bir gedik bulmak için ağılın duvarlarına saldırdı. Muhteşem ve korkunçtu. Boyu 1,5 metre, omuz yüksekliği 75 santimdi ve o boyutlardaki bir kurttan çok daha ağırdı. Annesinden, köpeklerin daha ağır olan iç yapısını miras almıştı, bu yüzden de vücudunda dirhem yağ ve fazla et olmadığı halde 45 kilodan fazla çekiyordu. Ve bu kiloların hepsi de kas, kemik ve sinirdi; en iyi haldeki savaşan etti.

Ağılın kapısı tekrar açılıyordu. Beyaz Diş duraksadı. Alışılmadık bir şey oluyordu. Bekledi. Kapı iyice açıldı. İçeri dev gibi bir köpek itilip arkasından gürültüyle kapatıldı. Beyaz Diş, daha önce böyle bir köpek görmemişti (bu mastif denilen iri bir çoban köpeği türüydü.) ama boyu ve korkutucu görüntüsü, onu yıldırmadı. Karşısında hıncını çıkarabileceği, tahta veya demir olmayan bir şey vardı. Dişlerini parlatarak sıçradı ve mastifin boynunun yan tarafını yardı. Köpek, başını sallayıp boğuk bir sesle hırlayarak Beyaz Diş'e saldırdı. Ama Beyaz Diş, orada, burada, her yerdeydi; bir o yandan kaçıyor, bir bu yandan sıvışıyor ve daima atlayıp dişlerini geçirecek bir fırsat buluyor, sonra da herhangi bir yara almadan, tam zamanında kaçıyordu.

Dışarıdaki adamlar bağırıp alkışlarken Güzel Smith heyecandan kendinden geçmiş halde, şeytani bir zevk alarak Beyaz Diş'in sunduğu bu kesme ve parçalama gösterisini izliyordu. En baştan beri mastifin hiç şansı yoktu. Çok hantal ve yavaştı. Sonunda Güzel Smith, Beyaz Diş'i sopayla vurarak geriletirken mastifin sahibi de onu sürükleyerek dışarı çıkardı. Sonra da bahisler ödendi ve paralar Güzel Smith'in avcunda şıngırdadı.

Artık Beyaz Diş, ağılının etrafında adamların toplanmasını iple çeker olmuştu. Çünkü bu dövüş demekti ve içindeki canlılığı ortaya koyması için kendisine lütfedilen tek fırsat buydu. İşkence görüyor, nefret etmesi için kışkırtılıyor ve karşısına çıkacak kadar güçlü olduğuna sahibinin karar verdiği başka bir köpekle karşılaşması dışında bu nefretini kusup rahatlayamayacağı şekilde zincire vuruluyordu. Güzel Smith ondaki gücü gayet iyi tahmin etmişti çünkü kazanan daima o oluyordu. Bir gün art arda üç köpek saldılar üzerine. Başka bir gün Vahşi Doğadan yeni yakalanmış yetişkin bir kurt itildi ağılın kapısından içeri. Yine başka bir gün, aynı anda iki köpek çıkardılar karşısına. En vahşi dalaş bu oldu ve iki köpeği de öldürdü ama bunu yaparken neredeyse kendisi de canından oluyordu.

O yılın güzünde ilk kar düşüp henüz tam donmamış, yumuşak buz parçaları nehirlerde akarken Güzel Smith Yukon'dan Dawson'a giden bir buharlı gemide kendisine ve Beyaz Diş'e yer ayırttı. Beyaz Diş, bölgede büyük ün kazanmıştı. Savaşan Kurt ismiyle her yerde tanınıyor ve geminin güvertesindeki kafesinin etrafı, her zaman meraklı adamlarca çevriliyordu. Ya öfkelenip hırlıyor ya da sakince yatıp buz gibi bir nefret içinde dikkatle inceliyordu onları. Neden nefret etmesindi ki? Bu soruyu hiç sormadı kendine? Sadece nefret etmeyi biliyor ve nefretin tutkusuyla kendini kaybediyordu. Hayat, onun için bir cehenneme dönüşmüştü. İnsanların eline düşüp küçücük kafeslere kapatılmak için yaratılmamıştı. Ama karşılaştığı muamele tam da buydu. İnsanlar ona bakıyor, parmaklıkların arasından değneklerle dürtüyor, sonra da kahkahalarla gülüyorlardı yüzüne.

Onun hamurunu yoğurup Doğanın düşündüğünden çok daha acımasız bir şey haline gelmesini sağlayan, bu ortamdı, bu adamlardı. Ama Doğa, ona esneklik de vermişti. Başka bir hayvan bu koşullarda ölür veya cesareti kırılırdı ama o şartlara ayak uydurup yaşadı ve bunun bedeli ruhunun ölmesi olmadı. Bir ihtimal baş zebani ve baş işkenceci Güzel Smith onun ruhunu öldürebilirdi ama henüz bunu başaracağına dair bir ipucu görünmüyordu.

Güzel Smith'in içinde bir iblis varsa Beyaz Diş'in içinde de başka bir iblis vardı ve bu iki iblis birbirine karşı bitmek bilmez bir kin besliyordu. Eskiden Beyaz Diş eli sopalı adam karşısında sinmek ve ona itaat etmek gibi bir bilgeliğe sahipti ama artık bu bilgelik de terk etmişti onu. Güzel Smith'in sadece görüntüsü bile öfke nöbetlerine kapılmasına yetiyordu. Birbirlerine yaklaştıklarında ve Beyaz Diş onun sopasını yiyerek geri çekilmek zorunda kaldığında kükrüyor, hırlıyor, dişlerini gösteriyordu. Son gürlemesi onun elinden asla alınamayacaktı. Ne kadar kötü dayak yerse yesin son olarak hep onun gürlemesi duyuluyor, Güzel Smith pes edip yanından ayrılırken Beyaz Diş muzaffer gürlemesiyle onu izliyor ya da nefretini böğürerek kafesin parmaklıklarına atıyordu kendini.

Gemi Dawson'a vardığında Beyaz Diş kıyıya çıktı. Yine kafesinde ve etrafı meraklı adamlarla sarılmış olarak göz önünde yaşıyordu. Savaşan Kurt adıyla sergileniyordu ve ancak elli sentlik altın tozu verenler görebiliyordu onu. Hiç dinlenemiyordu. Biraz uyumak için yatsa, hemen keskin bir değnekle dürtüp paralarının karşılığını almak istiyordu izleyiciler. Sergiyi daha ilginç kılmak için çoğu zaman öfkeli olmasını sağlıyorlardı. Ama bundan da kötüsü, yaşadığı atmosferdi. Büyük vahşi hayvanların en korkuncu olarak görülüyor ve bu duygu, parmaklıkların arasından ona da geçiyordu. Adamlardan gelen her bir laf, her bir sakıngan hareket onu da etkileyerek korkunç yırtıcılığını daha da artırıyor, vahşiliği iyice alevlendiriyordu. Bunun ancak tek bir sonucu olabilirdi, o da yırtıcılığının kendi kendini besleyip daha da büyümesi. Bu da hamurunun esnekliğinin ve ortamın baskısıyla yoğrulma kapasitesinin bir başka göstergesiydi.

Sergilenmek dışında profesyonel dövüşler de yapan bir hayvandı Beyaz Diş. Düzenli olmayan aralıklarla, ne zaman bir dövüş düzenlenebildiyse kafesinden çıkarılıp kasabadan birkaç kilometre uzaktaki ormana götürülüyordu. Atlı polisin müdahalesine maruz kalmamak için genellikle geceleri oluyordu bu. Birkaç saatlik beklemenin ardından gün ışıyınca izleyiciler ve dövüşeceği köpek geliyordu. Bu şekilde bütün boyutlardaki ve bütün cinslerdeki köpeklerle dövüşmüştü. Burası vahşi bir yerdi, insanları vahşiydi ve dövüşler genellikle ölümüne yapılıyordu.

Beyaz Diş dövüşmeye devam ettiğinden anlaşıldığı üzere, belli ki ölenler, diğer köpeklerdi. Yenilgi nedir bilmiyordu. Lip-lip'le ve yavru köpek sürüsüyle savaşarak aldığı ilk eğitim, burada işine çok yarıyordu. Dünyaya sıkı sıkıya yapışmasını sağlayan bir azim ve kararlılığı vardı. Hiçbir köpek ayaklarını yerden kesemiyordu. Kurt melezi bütün köpek cinslerinin en yaygın numarası, doğrudan veya beklenmedik bir dönüşle hızla rakibinin üzerine saldırıp omzuna bindirerek onu devirmekti. Mackenzie tazıları, Eskimo ve Labrador köpekleri, haskiler, Malemut köpekleri, hepsi aynı numarayı denediler ama başaramadılar. Ayakları asla yerden kesilmeyen köpek olarak tanınıyordu. Adamlar bunu birbirine anlatıp her seferinde bu kez devrilecek mi diye seyretmeye geliyor ve Beyaz Diş onları her zaman hayal kırıklığına uğratıyordu.

Bir de Beyaz Diş'in şimşek hızı vardı. Ölümüne dövüştüğü rakipleri karşısında inanılmaz bir üstünlük sağlıyordu kendisine. Kavga tecrübeleri ne olursa olsun, hiçbir köpek onun kadar süratli hareket eden bir rakibin karşısına çıkmamıştı. Dikkate alınması gereken bir özelliği de saldırısının beklenmedik anda gelmesiydi. Ortalama bir köpek hırlama, tüylerini kabartma, gürleme gibi kavganın ön hazırlıklarını yapmaya alışmıştı ve o ortalama köpek daha dövüşe başlayamadan veya gafletten uyanmadan ayakları yerden kesilerek işi bitiriliyordu. Bu o kadar sık olmuştu ki artık diğer köpekler hazırlıklarını bitirip dövüşe hazır hale gelene, hatta ilk saldırıyı yapana kadar Beyaz Diş'i tutmak gibi bir âdet geliştirmişlerdi.

Öte yandan Beyaz Diş'in üstünlüklerinin en faydalısı, tecrübesiydi. Karşısına çıkan köpeklerin hepsinden çok daha iyi biliyordu dövüşmeyi. Onlardan daha çok dövüşmüş, daha çok oyunu nasıl karşılayacağını öğrenmiş ve daha çok numara biriktirmişti. Öte yandan kendi asıl yöntemininse artık geliştirilecek pek bir tarafı kalmamıştı.

Zaman içinde giderek daha az dövüşe çıktı. Adamlar onun eşitini bulma konusunda umutsuzluğa düşmüşlerdi ve Güzel Smith karşısına kurtları çıkarmak zorunda kalıyordu. Sırf bu amaç için yerliler tarafından tuzağa düşürülüp yakalanan bu hayvanlarla Beyaz Diş arasındaki dövüşün kalabalık izleyici çekmesi garantiydi. Bir keresinde karşısına yetişkin bir dişi vaşak çıkardıklarında bu kez Beyaz Diş, hayatta kalmak için dövüştü. Vaşağın hızı kendisiyle bir, yırtıcılığı eşitti ve Beyaz Diş sadece dişleriyle savaşırken, vaşak bir de kıvrık ve keskin pençeleriyle dövüşüyordu.

Vaşaktan sonra Beyaz Diş için artık dövüşler bitmişti. Onunla savaşacak bir hayvan yoktu. En azından dövüşmek için onun karşısına çıkmaya değer görülen bir hayvan yoktu. Bu yüzden de baharda Tim Keenan adlı kumarbaz şehre ayak basana kadar sadece sergilendi. Keenan'ın yanında, Klondike'a gelen ilk buldog vardı. Bu köpekle Beyaz Diş'in karşılaşması kaçınılmazdı ve bir hafta boyunca kasabanın belli başlı merkezlerindeki ana sohbet konusu, beklenen bu dövüş oldu.


BOĞAZINA YAPIŞAN ÖLÜM

Güzel Smith, boynundaki zinciri çıkarıp geri çekildi.

Beyaz Diş hemen saldırmadı. Kulakları ileri doğru dikilmiş, teyakkuz halinde ve büyük bir ilgiyle karşısındaki o tuhaf hayvanı inceleyerek durdu. Daha önce hiç böyle bir köpek görmemişti. Tim Keenan buldogu ileri iterken fısıldadı: "Saldır." Hayvan kısa, bodur, hantal adımlarla dairenin ortasına doğru paytak paytak yürüdü. Sonra durup gözlerini kırpıştıra kırpıştıra Beyaz Diş'e baktı.

Kalabalıktan, "Saldır ona, Cherokee!", "Mahvet onu, Cherokee!", "Ye şu köpeği!" diye çığlıklar yükseliyordu.

Ama Cherokee, dövüşmeye ilgi göstermiyormuş gibi duruyordu. Başını çevirip bağıran adamlara bakarken sevecenlikle kısa kuyruğunu sallıyordu. Korkmuyordu, tembeldi sadece. Ayrıca karşısındaki köpekle dövüşmesi isteniyor gibi gelmemişti ona. Bu tür bir köpekle dövüşmeye alışık değildi, karşısına esas dövüşeceği köpeği çıkarmalarını bekliyordu.

Tim Keenan dairenin içine girip Cherokee'nin üzerine eğildi ve omzunun iki yanından kıllarını ters yönüne ovarak hafif hareketlerle ileri doğru sıvazlamaya başladı. Bu okşamalar ne yapması gerektiğini söylüyordu ona ve etkisi tahrik ediciydi. Cherokee usulca, boğazının en derinlerinden gelen bir homurtuyla hırlamaya başladı. Hırlamaların ritmi, adamın ellerinin hareketleriyle uyum içindeydi. Hayvanın homurtusu ellerin okşama hareketinin son noktaya gelmesiyle yükseliyor ve bir sonraki sıvazlamayla birlikte yeniden başlayana kadar geri çekiliyordu. Ritmi hareketlerin bitişi veriyor, ellerin hareketi ansızın kesildiğinde hırlama da aniden yükseliyordu.

Bu durum Beyaz Diş üzerinde de etkili oldu. Boynundaki ve omuzlarındaki kıllar dikilmeye başladı. Tim Keenan, köpeğini ileri doğru son kez dürterek geri çekildi. Cherokee'yi ileri iten güç sona erdiği için artık kendi iradesiyle, çarpık bacaklarıyla ve çevik koşusuyla ilerliyordu hayvan. Beyaz Diş o anda vurdu. İrkilmeyle karışık bir hayranlık çığlığı yükseldi kalabalıktan. Aradaki mesafeyi bir anda aşmış ve bir köpekten çok kedi gibi yaklaşmıştı rakibine. Ve yine aynı kedi çevikliğiyle ısırıp geri kaçtı.

Buldogun kulağı kesilmiş, kanı kalın boynuna akıyordu. Hiç bozuntuya vermedi, hırlamadı bile, dönüp Beyaz Diş'in peşine takıldı. İki tarafın da sergilediği tutum, birinin hızıyla ötekinin metaneti, izleyenlerin taraf tutma ruhunu canlandırmıştı; yeni bahislere giriyor veya bahislerin miktarını artırıyorlardı. Beyaz Diş tekrar tekrar saldırdı; kesiyor, biçiyor, yarıyor ve yara almadan geri kaçıyordu ancak tuhaf rakibi, fazla acele etmeden ama yavaş da davranmadan, belli bir amaç ve kararlılıkla, bir tür işadamı ciddiyetiyle onu izliyordu. Kullandığı yöntemin bir hedefi vardı; yapmak istediği bir şey vardı ve onu bundan hiçbir şey alıkoyamazdı.

Bütün tavır ve tutumları, bütün hareketleri bu hedefe yönelikti. Beyaz Diş'in kafasını karıştırdı bu. Hiç böyle bir köpek görmemişti. Kendini koruyacak kıllardan yoksundu. Yumuşaktı ve kolayca kan çıkıyordu vücudundan. Kendi türünden köpeklerde genellikle olduğu gibi, Beyaz Diş'in dişlerini engelleyecek kalın bir kürk tabakası da yoktu üzerinde. Onu ısırdığı her seferinde dişleri teslim olmuş yumuşak etin içine kolayca batıyor, hayvan kendini savunabilir gibi görünmüyordu. Kafasını karıştıran bir başka şey de şimdiye dek dövüştüğü bütün köpeklerde alıştığının tersine, bu köpek hiç çığlık atmıyordu. Bir gurlama, bir de domuzlar gibi homurdanma dışında hayvan başına ne gelirse sessizce katlanıyordu. Ve Beyaz Diş'i takibinden asla vazgeçmiyordu.

Öte yandan Cherokee hiç de yavaş değildi. Büyük bir çeviklikle sağa, sola dönüyor, kendi etrafında turluyordu ama döndüğü hiçbir yerde Beyaz Diş'i bulamıyordu. Onun da kafası karışmıştı. Şimdiye kadar bu şekilde yaklaşamadığı bir köpekle hiç dövüşmemişti. Aslında bütün dövüşlerde köpekler karşılıklı olarak birbirlerine yaklaşmak isterlerdi. Ama şimdi karşısında hep belli bir mesafeyi koruyan, bu arada da sürekli olarak bir orada, bir burada, her yerde dans ederek ansızın kaçan bir köpek vardı. Dişlerini kendisine geçirdiği an bırakıp ok gibi fırlayarak hemen yanından uzaklaşan bir köpek.

Beyaz Diş rakibinin yumuşak boğazına ulaşamamıştı. Buldog, bunun için fazla kısa boyluydu. Bir de ona ek koruma sağlayan koca çenesi vardı. Beyaz Diş atılıp hızla vuruyor ve kaçıyor, Cherokee'nin yaraları artıyordu. Boynunun ve başının iki yanı da kötü parçalanmıştı. Feci kanıyor ama hareketlerinin uyumunun bozulduğuna dair bir işaret vermiyordu. Rakibini takibe gönülsüzce devam ediyordu. Yalnızca kafasının karıştığı bir an takibini durdurdu, kendisini izleyen adamlara gözlerini kırpıştırarak baktı ve dövüşe devam konusundaki isteğinin göstergesi olarak ağaç köküne benzer kuyruğunu salladı.

Beyaz Diş o anda üzerine atlayıp kulağının kalan parçasını da yararak kaçtı. Küçük bir kızgınlık belirtisiyle birlikte Cherooke tekrar takibe başladı. Beyaz Diş'in çizdiği dairenin içinde koşarken ölümcül kancasını onun boğazına takmaya çalıştı. Buldog rakibinin boğazını kıl payıyla kaçırırken Beyaz Diş'in aldatıcı bir hareketle ansızın ters istikamete dönüp tehlikeden uzaklaşması övgü dolu çığlıklara neden oldu.

Zaman geçiyordu. Beyaz Diş hâlâ dans ediyor, şaşırtıcı hareketlerde bulunup aniden kenara kaçıyor, bu arada rakibinin üzerine atlayıp yaraladıktan sonra tehlikesiz bölgeye sıçrıyordu. Buldog ise amansız bir kesinlikle onun peşindeki zorlu takibine devam ediyordu. Er ya da geç hedefine ulaşacak ve savaşı kazandıracak kancayı rakibinin boğazına takacaktı. O ana kadar da gördüğü bütün eza ve cefaya katlanıyordu. Kulakları yoluk yoluk olmuş, boynu ve omuzları en az yirmi yerden delinmişti; dudakları bile kesilmiş, kanıyordu. Bu yaraların hepsini de tahmin ve savunma gücünü aşan şimşek gibi hızlı ısırıklardan almıştı.

Beyaz Diş, zaman zaman Cherokee'yi yere devirmeye çalışmıştı ama aralarındaki boy farkı çok büyüktü. Cherokee bodurdu, yere fazla yakındı. Beyaz Diş, numarasını birçok kere denedi. Sonra hızlı şaşırtma hareketleri ve ters istikamete dönüşler sırasında bir fırsat yakaladı. Cherokee kendi etrafında daha yavaş döndüğü için başı öbür tarafa dönük halde buldu onu. Omzu açığa çıkmıştı. Beyaz Diş yüklendi ama kendi omzu rakibinin omzundan çok yüksekteydi ve bütün gücüyle ona bindirdiği için aldığı hızla rakibinin üzerinden aştı. Dövüş tarihinde ilk kez insanlar Beyaz Diş'in ayaklarının yerden kesildiğini gördüler. Havada yarım takla attı. Ayakları üzerine inmek için kediler gibi vücudunu havada çevirmeseydi, yere sırtüstü düşecekti. Yine de yanlamasına düştü yere. Bir sonraki an tekrar ayakları üzerindeydi ama o sırada Cherokee'nin dişleri, Beyaz Diş'in boğazına geçivermişti.

Tam tutamamıştı Cherokee, boğazın alt tarafından, göğsüne yakın bir yerden yakalamıştı ama orayı bırakmadı. Beyaz Diş ayağa kalktığı anda deli gibi koşarak boğazına asılan buldogu üzerinden atmaya çalıştı. Bu yapışan, kendisini bırakmayan ağırlık onu çılgına çevirmişti. Hareketlerini engelliyor, özgürlüğünü kısıtlıyordu. Tıpkı tuzağa yakalanmak gibiydi, tüm içgüdüleriyle kızıyor, isyan ediyordu ona. Çılgın bir isyandı bu. Nereden bakılırsa bakılsın birkaç dakika boyunca tam anlamıyla delirmişti. İçindeki temel güdü, kontrolünü ele geçirmişti. Bedeninin varoluş iradesi kabarmış ve her şeyi yutmuştu. Sadece ve sadece bedeninin hayat tutkusuydu artık onun egemeni. Bütün zekâsı yok olmuştu. Sanki beyin diye bir şey yoktu vücudunda. Bedeninin, varolmak ve hareket etmek, sonucu ne olursa olsun hamle etmek, ne zarar verirse versin devinime devam etmek şeklindeki kör ihtirası, mantığını alaşağı etmişti çünkü hareket, varoluşunun dışavurumuydu onun.

Daire üzerine daireler çizdi, kendi etrafında turlar attı, istikametinin tersi yönlere, sonra onun da tersi yanlara döndü, hep boğazında sürüklenen o 25 kiloluk ağırlıktan kurtulmak için. Buldog ise kancasını orada tutmak dışında pek bir şey yapmıyordu. Bazen, ama çok ender anlarda ayaklarını yere basabiliyor ve o anı Beyaz Diş'teki yerini sağlamlaştırmada kullanıyordu. Hemen ardından ayakları yine yerden kesiliyor ve Beyaz Diş'in fırdolanarak yaptığı çılgın girdaplarda onun ardından sürükleniyordu. Cherokee, kendini içgüdüleriyle tanımlayan bir köpekti. Rakibine o şekilde yapışarak doğru şeyi yaptığını biliyor, hissettiği tatmin duygusuyla bahtiyarlıktan ürperiyordu. İşte o anlarda gözlerini bile kapatıyor, yara alıp incinebileceğine bakmadan, bedeninin o şekilde oradan oraya savrulmasına ses çıkarmıyordu. Önemli olan bu değildi. Önemli olan kancasıydı ve o kancayı oradan indirtmedi.

Beyaz Diş, yorgunluktan tükenince durdu ancak. Elinden hiçbir şey gelmiyor ve bunu anlayamıyordu. Dövüş hayatında böyle bir şey asla olmamıştı. Dövüştüğü köpekler böyle dövüşmezdi. Onlarla hep ısır-parçala-kaç, ısır-parçala-kaç olurdu. Böğrünün üzerine yere çöktü. Nefes nefese kalmıştı. Hâlâ onu bırakmamış olan Cherokee onu iterek tamamen yanlamasına yere uzanmasını sağlamaya çalışıyordu. Beyaz Diş buna direniyor ve rakibinin dişlerinin tuttuğu yeri bırakıp çiğnercesine tekrar sıkarak kancasının yerini yavaşça değiştirdiğini fark ediyordu. Her çiğneme hareketiyle dişler boğazına daha da yaklaşıyordu. Buldogun yöntemi, elindekini tutup fırsat çıktığında durumunu iyileştirmeye çalışmaktı. Beyaz Diş öyle dururken aradığı fırsat çıkmıştı. Beyaz Diş mücadele ederken, Cherokee elindekini tutmakla yetinmekten memnundu.

Cherokee'nin şişkin boynu, Beyaz Diş'in dişlerinin erişebileceği tek noktaydı onun vücudunda. Boynun omuzla birleştiği yerden dişleriyle yakaladı ama çiğneyerek dövüşme yöntemini bilmiyordu ve ayrıca çenesi de buna uygun değildi. Gelişigüzel ve düzensiz bir şekilde dişleriyle kesip parçaladı. Sonra pozisyonlarındaki bir değişiklik yüzünden bunu da yapamaz hale geldi. Buldog onu sırtüstü yere yuvarlamayı başarmış ve boğazına yapışmış halde, üstüne çıkmıştı. Beyaz Diş, vücudunun alt kısmını kediler gibi eğip ayaklarıyla üzerindeki rakibinin karnına ulaşarak uzun ve yırtıcı pençelerle deşmeye başladı. Cherokee, Beyaz Diş'in boğazını bırakmadan hızla yer değiştirerek onun üzerinden çekilip doğru bir açıya gelmeseydi, barsakları dışarı çıkabilirdi.

Bu dişlerden kurtuluş yoktu. Kaderin kendisi gibiydi, o kadar insafsız ve değiştirilemez... Yavaş yavaş şahdamarına yaklaşıyordu. Beyaz Diş'i ölümden koruyan tek şey olarak boynunun esnek derisi ve o deriyi kaplayan kalın kürkü kalmıştı. Deri ve kürk, Cherokee'nin ağzında kabarık bir rulo olmuştu ve artık dişlerini neredeyse sadece onlar engelliyordu. Ama en ufak bir fırsat çıktığında, dirhem dirhem ilerleyerek o esnek derinin ve kürkün daha çoğunu ağzına alıyordu. Sonuç olarak da Beyaz Diş'in nefesini giderek daha çok kesiyordu. Anlar geçip gittikçe Beyaz Diş giderek daha zor, çok daha zor nefes alabiliyordu.

Dövüş bitmiş gibiydi. Cherokee'yi destekleyenler neşelenmişler, tuhaf bahisler atıyorlardı ortaya. Beyaz Diş'in destekçileriyse, suskunlaşmış, önerilen bire on, bire yirmi bahisleri reddediyorlardı. Bire elli bahse girecek kadar gözükara, bir kişi çıktı sadece. O da Güzel Smith'ti. Ringin içine girerek parmağını Beyaz Diş'e uzattı. Sonra da alaycı ve küçümseyen bir kahkaha atmaya başladı. Kahkahası, istenen sonucu yarattı. Beyaz Diş, öfkeden kudurmuştu. Kalan son gücünü kullanıp ayağa kalktı. Ringin içinde daireler çizerek mücadele ederken 25 kiloluk düşmanının boğazında yine sürüklendiğini görünce, kızgınlığı paniğe dönüştü. Basit ve temel hayatta kalma güdüsü yine ona egemen oldu ve aklı yine bedeninin yaşama iradesi karşısında uçup gitti. Dönüp durarak, düşüp kalkarak, hatta arka ayakları üzerinde oturup düşmanını yerden yükseğe kaldırarak boğazına yapışmış ölümü oradan silkip atmak için mücadele etti boşuna.

Sonunda tükenmiş halde sırtüstü düştü. Buldog ise dişlerini atardamara daha da yaklaştırıp kürkle kaplı etin daha büyük bir kısmını çiğneyerek ve Beyaz Diş'i her zamankinden fazla nefessiz bırakarak en uygun yeri buldu. Alkışlar, kazanan köpeğeydi; "Cherokee!", "Cherokee!" diye bağırıyordu çok kişi. Cherokee ise ağaç köküne benzer kuyruğunu zaferle sallayıp karşılık veriyordu. Ama bu tezahürat dikkatini hiç dağıtmadı. Kuyruğuyla koca çenesi aynı duyguları paylaşmıyordu. Kuyruk zaferle sallanabilirdi ama çene, Beyaz Diş'in boğazındaki korkunç kancayı bırakmadı.

İzleyicilerin arasındaki hareketlenme, tam o anlarda oldu. Bir yerlerden çıngırak sesleri geldi. Köpek sürücüsünün bağırışları işitildi. Güzel Smith dışında herkes kaygıyla etrafına baktı, içlerindeki polis korkusu güçlüydü. Ama gördüler ki yoldan, üstelik aşağıdan değil yukarıdan, köpekleri ve kızaklarıyla iki adam koşarak geliyordu sadece. Belli ki, maden aramak için çıktıkları yolculuktan dönmüş, dere yatağından aşağı iniyorlardı. Kalabalığı görünce köpeklerini durdurup yaklaştılar ve bu heyecana neyin sebep olduğunu anlamak için insanların arasına karıştılar. Köpek sürücüsü bıyıklıydı. Ötekiyse daha uzun ve düzgün tıraşlı, gençten biriydi, buz gibi havada koşmaktan dolayı kızarmış, cildi gül rengine dönmüştü.

Beyaz Diş, artık mücadeleyi bırakmıştı. Gerçi düzensiz ve istikrarsız bir şekilde direniş gösterdiği olmuyor değildi ama artık bir hedefi yoktu. Çok az nefes alabiliyor ve alabildiği bu azıcık hava, rakibinin dişlerinin amansız baskısı altında giderek daha da azalıyordu. Buldog dişlerini ilk kez boğazından çok aşağı bir noktaya, göğsüne yakın bir yere geçirmiş olmasaydı kürk zırhına karşın boğazındaki atardamar şimdiye dek çoktan parçalanmış olurdu. İlk kaptığı yeri yavaş yavaş yukarı doğru çıkarmak, Cherokee'nin çok vaktini almış ve bu sırada ağzı kıllarla ve derilerle dolmuştu.

Bu arada içindeki hudutsuz zalimlik, giderek beynine doğru yükselip şu kadarcık bir sağduyusu varsa bile onu da yok ederek Güzel Smith'e egemen olmaktaydı. Beyaz Diş'in gözlerinin fersizleşip donuklaştığını görünce, artık dövüşün bittiğini kesin olarak anladı. İşte kafayı o anda sıyırdı. Beyaz Diş'in üzerine atlayıp vahşice tekmelemeye başladı. Kalabalığın arasından yuhlayanlar, bağırarak kınayanlar oldu ama hepsi o kadar. Bütün bunlar olup biter ve Güzel Smith, Beyaz Diş'i tekmelemeye devam ederken, kalabalığın içinde bir hareketlenme başladı. Uzun boylu yabancı kibarca yol isteme zahmetine girmeksizin, omuzlarıyla insanları sağa sola yararak ilerliyordu. Ringe ulaştığında Güzel Smith de yeni bir tekme atmak üzereydi. Bütün ağırlığını bir ayağına vermişti. İstikrarsız bir denge durumundaydı. Tam o anda yabancının yumruğu bütün kuvvetiyle yüzüne indi. Güzel Smith'in yerdeki sol bacağı da yerden kesildi, bütün vücuduyla birlikte uçuşa geçerek havada dönüp sırtüstü karların üzerine düştü. Yabancı kalabalığa döndü.

"Sizi korkaklar, sizi canavarlar!" diye bağırdı.

Öfke içindeydi, makul bir öfke. Kalabalığa bakarken gri gözleri madeni bir renk alıyor, çelik ışıltısıyla parıldıyordu. Ayağa kalkan Güzel Smith burnunu çeke çeke, sinmiş bir vaziyette ona doğru geldi. Ama yabancı bunu anlamamıştı. Onun ne kadar aşağılık bir korkak olduğunu bilmediğinden dövüşmek için üzerine yürüdüğünü sandı. Bu yüzden de, "Seni canavar!" diye bağırarak yüzüne ikinci bir yumruk çakıp tekrar sırtüstü yere devirdi. Güzel Smith bu kez kendisi için en güvenli şeyin düştüğü yerde yatmak olduğuna karar verince kalkmak için herhangi bir girişimde bulunmadı.

Yabancı, ringe kadar peşinden gelmiş köpek sürücüsüne, "Matt, gel de bir el at şuna," dedi.

İki adam köpeklerin üzerine eğildiler. Matt, Beyaz Diş'i tutarak Cherokee'nin dişleri biraz gevşeyince çekmek üzere konum aldı. Genç adam, buldogun çenelerini sıkıca kavrayarak dişlerini gevşetmeye çalıştı. Boşunaydı. Bütün gücüyle hayvanın çenelerine asılıp çekerken, her nefes verişinde de haykırmaktan geri durmuyordu, "Canavar herifler!"

Kalabalık şöyle bir dalgalanıp huzursuzlandı, eğlencelerinin bu şekilde bozulmasına karşı homurdanmaya başlayanlar oldu ama yabancı yaptığı işten başını kaldırıp alev gibi gözleriyle onlara bakınca herkes sustu.

Sonunda "Lanet olası canavarlar!" diye patladı ve tekrar dikkatini elindeki işe yoğunlaştırdı.

Matt, "Hiç yararı yok Bay Scott, o çeneleri ayıramazsın," dedi nihayet.

İkisi de durup köpekleri incelemeye başladılar.

Matt, "Fazla kanamamış" diye neticeyi açıkladı, "daha her şey bitmiş değil."

"Ama her an bitebilir," diye cevap verdi Scott. "Bak işte, görüyorsun değil mi! Biraz daha yaklaştı atardamara."

Genç adamın Beyaz Diş hakkındaki heyecanı ve kaygısı artıyordu. Chrekoee'nin kafasına defalarca ve acımasızca vurdu. Ama köpek dişlerini gevşetmiyordu. Kısa kuyruğunu sallayarak kendisine neden vurulduğunu anladığını gösteriyordu ama yaptığı işi haklı görüyor ve kancasını bırakmamakla görevini yaptığını düşünüyordu.

Scott umarsız halde kalabalığa dönüp, "Kimse yardım etmeyecek mi?" diye sordu.

Ama kimse yardım etmek istemedi. Tersine herkes alaycı bir şekilde tezahüratta bulunarak yerli yersiz tavsiye yağmuruna tuttu.

Matt ise, "Dişlerinin arasına bir şey sokmamız lazım," önerisinde bulundu.

Beriki kalçasından sallanan kılıfına uzanıp tabancasını çekti ve namlusunu buldogun dişlerinin arasına sokmaya çalıştı. Namluyu dişlerin arasına soktu ve kilitlenmiş dişlerle çeliğin sürtünmesinin gıcırtısı açıkça duyuluncaya kadar güçle itekledi. İkisi de dizlerinin üzerine çökmüş, köpeklere eğilmişlerdi. Tim Keenan ringe girdi. Scott'un arkasında durup omzuna dokunarak hayra yorulmayacak bir sesle şöyle dedi:

"Sakın dişlerini kırma yabancı."

Scott onu, "O zaman omzunu kırmam gerekir," diye tersleyerek tabancanın namlusunu iteklemeye devam etti.

Kumarbaz, daha da kötü bir sesle, "Dişlerini kırma diyorum sana," diye bir önceki lafını tekrarladı.

Niyeti blöf yapmaksa, hiç işe yaramamıştı. Scott uğraşısından geri durmadı ama buz gibi bakışlarını ona döndürüp sordu:

"Senin köpeğin mi?"

Kumarbaz homurdanarak onayladı.

"O zaman gel buraya da gevşet şu hayvanın dişlerini."

Öteki rahatsız edici bir yavaşlıkla konuşuyordu: "Bak yabancı, sana söylemekte abes görmüyorum, ben bile buna bir çözüm bulamadım. Nasıl yapılır bilmem."

"O zaman çekil başımdan," cevabını aldı, "ve beni rahatsız etme. İşim var."

Tim Keenan başında durmaya devam etmesine karşın Scott bir daha ona dikkat etmedi. Tabancanın namlusunu çenenin bir tarafından sokmayı başarmıştı ve şimdi de öteki taraftan çıkarmaya uğraşıyordu. Bunu da başardıktan sonra dikkatle ve nazikçe kanırtarak çeneyi azar azar gevşetirken Matt de Beyaz Diş'in iyice çiğnenmiş boynunu azar azar çekiyordu.

Scott'ın Cherokee'nin sahibine kesin emri, "Köpeğini almaya hazır ol," idi.

Kumarbaz itaatkâr biçimde eğilip köpeğini sıkıca tuttu.

Scott, "Şimdi!" diye bağırarak son kez kanırttı.

Köpekler birbirinden ayrılırken buldog bütün gücüyle direniyordu.

Scott, "Uzaklaştır şu köpeği," diye emredince Tim Keenan, Cherokee'yi kalabalığın içine doğru sürükleyerek götürdü.

Beyaz Diş birkaç kere ayağa dikilmeye kalkıştı. Bir keresinde ayaklarının üzerinde durabildi ama bacakları henüz onu tutabilecek kadar güçlü değildi ve yavaşça karların üzerine çöktü. Gözleri yarı kapalıydı ve feri sönmüştü, buz gibi bakıyordu. Çenesi kapanmıyordu, gevşek ve savruk haldeki dili dişlerinin arasından dışarı fırlamıştı. Her şeyiyle boğularak öldürülmüş bir köpek gibi duruyordu. Matt dikkatle onu inceledi.

"Neredeyse tamamen tükenmiş," diye sonucu açıkladı, "ama düzgün nefes alıyor."

Güzel Smith ayağa kalkıp Beyaz Diş'e bakmak üzere yanlarına geldi.

Scott, "Matt, iyi bir kızak köpeği ne kadar eder?" diye sordu.

Hâlâ dizleri üzerinde Beyaz Diş'in üzerine eğilmiş duran köpek sürücüsü bir süre hesap yaptı.

"Üç yüz dolar," diye cevap verdi.

Scott bu sefer ayağının ucuyla hafifçe Beyaz Diş'i dürterek, "Peki ya bunun kadar çiğnenmişi ne kadar eder?" diye sordu.

Köpek sürücüsünün takdiri, "Yarısı," oldu.

Scott bunun üzerine Güzel Smith'e döndü.

"Duydun mu Bay Canavar? Şimdi köpeğini senden satın alıyorum ve sana da yüz elli dolar veriyorum."

Cüzdanını açıp saydığı paraları çıkardı.

Güzel Smith teklif edilen paraya dokunmayı reddederek ellerini arkasına çekti.

"Satmıyorum," dedi.

Ötekiyse, "Hayır efendim, satıyorsun," diye işlemi kesinleştirdi. "Çünkü ben alıyorum. İşte paran. Köpek artık benimdir."

Elleri hâlâ arkasında duran Güzel Smith, geri çekildi.

Scott ise üzerine doğru atlayıp yumruğunu kaldırdı. Güzel Smith korkudan yere çömeldi.

Bu arada, "Benim de haklarım var," diye sızlanıyordu.

Bu cevabın cevabı, "O köpeğe sahip olarak haklarının tazminatını önceden almışsın zaten," oldu. "Şu parayı alıyor musun, almıyor musun? Bak yoksa tekrar sana vurmak zorunda kalacağım."

Güzel Smith korkaklıktan kaynaklanan bir canıtezlikle, "Tamam, tamam," dedi. "Parayı alıyorum ama itirazımdan vazgeçmiş değilim," diye de ekledi. "Bu köpek bir darphane. Burada soygun yapılıyor bana. Her insanın bazı hakları vardır."

Scott, "Doğrudur," diyerek parayı ona verdi. "Her insanın bazı hakları vardır. Ama sen insan değilsin. Sen bir canavarsın."

Güzel Smith, "Hele bir Dawson'a varayım da gör," diyerek tehdit etti onu. "Kanun benden yana."

"Dawson'a vardığında ağzını bir kez bile açarsan oraları sana dar ederim. Anladın mı?"

Güzel Smith, cevaplamak yerine homurdandı.

Öteki, beklenmedik bir şiddetle "Anladın mı dedim?" diye gürledi.

Güzel Smith iyice büzüldü. Homurdanarak "Evet," diye onayladı.

"Evet ne?"

Beriki "Evet efendim," derken köpek gibi hırladı.

Kalabalıktan biri, "Şuna bakın! Köpekler gibi ısıracak!" diye bağırınca ortalık nahoş kahkalarla doldu.

Scott, Güzel Smith'e arkasını dönüp Beyaz Diş'le ilgilenen köpek sürücüsünün yardımına koştu.

Adamlardan bazıları oradan ayrılıyorlardı. Bazılarıysa gruplar halinde durmuş, onları izleyip aralarında konuşuyorlardı. Tim Keenan bu gruplardan birine katıldı.

"Kim bu herif?" diye sordu.

Biri, "Weedon Scott," diye cevapladı.

Kumarbaz bu sefer, "Weedon Scott denen lanet de kim peki?" diye sordu.

"Kabiliyetli madencilerden biri. Hep kodamanlarla takılır. Başının belaya girmesini istemiyorsan ondan uzak durman iyi olur, sana diyeceğim bu. Yetkililerle arası iyidir. Hele o Altın Komiseri, bunun en iyi adamıdır."

Kumarbazın yorumuysa, "Ben de zaten önemli biri olduğunu anlamıştım," oldu. "Baştan beri niye böyle davrandım sanıyorsunuz..."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro