Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

"Sorry Finn!"

Geçen Bölüm ki hayal kırıklığı için özür dilerim.:/ Elimden geldiğince iyi bi bölüm yazmaya çalıştım.

İyi Okumalar!

--------------------------

Önceki Bölüm:

Bi süre sonra kulağıma doluşan ineleme sesleriyle gözlerimi sıkıca yumup ellerimi kulağıma kapadım. Kendisini annesi babası kavga ederken onları duymamak için kulaklarını kapatan küçük bi çocuk gibi hissediyordum. Tek fark o kadın annem değildi ve onlar kavga etmiyorlardı!.

-----------------------

Gözlerimi açtığım anda boynumdan kaynaklandığını düşündüğüm büyük bir sızı bütün vücudumu sızlattı. Acıya inledim. Sırtımı tuvaletin rezervuarından kaldırıp dikildim. Elimi boynuma götürüp ovmaya başladım. Sanırım boynum tutulmuştu ve gerçekten yaydığı sızı da bütün vücudumu acıtıyordu. Popomun uyuştuğunu hissedebiliyordum. Aslında tek yapmak istediğim tekrar uyumaktı. Çünkü uyuyunca içinede bulunduğum durumu da hissettiğim acıyıda kısa süreliğine de olsa unutabiliyordum.

Yavaşça tuvaletin kapağını üzerinden kalkmaya başladım. Ayaklarım da uyuşmuşlardı. Zorlukla ayağa kalktıktan sonra çaprazımda bulunan musluğa doğru ilerledim. Aynadaki görüntüme bakmak bile bana acı veriyordu. Eski Millie gitmiş yerine on tane maymunun saldırısına uğramış bi kız duruyordu. Saçımı ellerimle ne kadar olursa düzelttim. Yan tarafımdaki küçük kare banyo camından gelen güneş ışıkları gözüme doğru yansıyınca yüzümü buruşturdum.

Musluğu açtım ve elimi akan suyun altına götürdüm. Böyle bi yerin suyunu kullanmak ne kadar sağlıklıydı hiçbir fikrim yoktu fakat şu an bunu takıcak durumda da değildim açıkçası.

İşlerimi hallettikten sonra banyo kapısının kulpuna elimi koydum ve bekledim. Karşılaşmayı korktuğum görüntü ile karşılaşırsam sanırım iki sene boyunca kendime gelemezdim. Ama çıkmassam da daha fazla bok kokulu bu alanda durucağımı da sanmıyordum.

Tanrım Korkuyorum!

Yavaçca kulpu aşağı indirdim. Kapını açıldığına diar çıkan ''çıt'' sesine karşı gözümü yumdum. Daha sonra kapıyı yavaşça kendime doğru çekmeye başladım. Gözlerim hala kapalıydı.

Kapıyı açtıktan sonra gözlerimi yavaşça açmaya başladım. Görüntü yavaşça gelmeye başladı.

Korkuyorum!

Gözlerimi tamamen açtıktan sonra yatağın kenarındaki kadını gördüm. Tüylerim bi an diken diken olsa da kadını üzerinde olmayan eteği ve tişörtü vardı. Napmaya çalıştığını anlamadan ona baktım.

Babamın cüzdanını eline almış büyük bi düzeyle paraları arıyordu.

Bana bakıp kafasını tekrar cüzdana çevirdi. Daha sonra hızlıca bana bakıp cüzdanı arkasına sakladı.

''Şey.Eee benim paramı almam lazım.''

Omzumu silktim. Onun parası umrumda değildi açıkçası.

''Sen tüm gece.Bur-burdamıydın?''

Kafamı salladım. Kadın gözlerini kocaman açtı.

''Ah şey. Tamam.''

İçinden bi miktar para aldıktan sonra arkasına bile bakmadan siyah kahverengi kapıyı açıp gitti.

Kafamı yatağa çevirdim. Babam ince pikeyi boynuna kadar çekmiş ağızı açık bi şekilde uyuyordu.

Pike ah! Sana ne kadar minnettarım biliyor musun?

Şimdi ne peki?! Şimdi ne yapıcam.Tanrım ağlamak istiyorum!.

Yatağın çaprazında duran daha önce görmediğim tekli kahverengi ve sarı ilginç desenleri bulunan koltuğa doğru ilerledim. Oturduktan sonra aklıma binbir türlü şey geldi. Mesela bu iğrenç yerden kaynaklanan hamam böcekleri koltuğun arasında yaşıyomudur? Yada acaba minderin arasından iğrenç örümcekler falan çıkar mı?
Daha fazla dayanamayıp koltuktan hızlıca kalktım. Dönüp oturduğum yere baktım. Hiç bişey yoktu. Fakat yinede yüzümü buruşturdum ve oturmadım.

''Kalkarmısın artık!'' Bağırmaktan başka çarem yoktu malesef.

Gözlerini yavaşça açtı ve bana baktı.

''Ah''

Bu mu Ah mı Tanrım! Deliricem!

''Ben seni unuttum sanırım'' Gülmeye benzer iğrenç bi ses çıkarınca kaşlarımı çatıp öfkeyle ona baktım. 

''Gerçekten aklınla sorunların var biliyor musun?!''

Kendimi daha fazla tutmak istemiyordum. Fakat elimden gelen tek bok buydu.
Gıcıkça kıkırdadı.

''İzledin mi yoksa-

''Tanrım! Yeter Artık!''

Bu adam sorunluydu. İyiki anneme benzemişim ! Gerzek beyinsiz domuz!!
Arkamı dönüp yatağın karşısındaki cama doğru yürüdüm. Sanırım otelin -yada pansiyon- onun önüne bakıyordu. Yoldan bi kaç araba geçiyordu. Sarı saçlı bi kadın golden cins köpeğini gezdiriyordu. Ortalıkta pek insan yoktu. Sahi saat kaçtı ki?
Arkamı döndüğümde giyinmiş olduğunu gördüm. Üzerinde beyaz kısa kollu bi tişört ve altındada siyah bol bi kot vardı. Bu göt üzerini nerde değiştirmişti ki?! En son üzerinde siyah takım elbiseleri vardı.

''Saat kaç?'' Bıkkınca sormuştum.

Bkışlarını kolundaki saate çevirdi ve kolunu hafifçe sallayıp dikkatlice saate baktı.

''Dokuz''

Erkendi gerçekten! Normalde olsa saat 12'ye kadar yatan bi insandım sonuçta.

''Gidiyoruz hazırlan''  Gözlerimi devirdim. Hazırlanıcakmışmışım! Gerizekalı bu adam!
Yatağa oturup beyaz spor ayakkabılarını giymeye başladı.

''Nereye gidicez peki?'' Kafasını kaldırmadan cevap verdi:

''Annen olucak o- İşte vekalet davasını tekrar açmış. Mecburi olarak seni İngiltereye geri götürüyorum.''

Gözlerimi kapadım.İçimden ''evet!'' ''işte bu!'' ''Biliyodum!'' ''Geliyorum Finn!''

''Bekleyin beni!'' falan demeye başladım.

Utanmasam şuracıkta dans edicektim. Ama normal dans değil hani olur ya şey mmm Mutluluk dansı! Böyle size bakan hayattan falan soğur ya işte o dans!

Ayakkabılarını giyindikten sonra ayağa kalkıp yatağın kenarında bulunan küçük masadan cüzdanını alıp cebine koydu.

Acaba söylemeli miydim? Tanrı aşkına banane onun parasından?!

----—

Tanıdık yolları görünce kafamı camdan çekip etrafı inceledim. Burdan ayrı kalmayı istemiyordum. Her ne olursa olsun doğup büyüdüğüm yer burasıydı ve ünivsersiteyi de İngiltere okumayı planlıyordum aslında. Acaba Finn nerde okuyucaktı? Yada Jaeden,Noah,Justin,Wyatt,Jack?

Kendimi bu konuya daha fazla kaptırmamaya karar verip kafamı cama geri yasladım.

''Geldik'' Babamın sesini duyunca ne zaman kapadığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Etrafıma bakındıktan sonra kaşlarımı çattım..

''Beni Fin-Finn'in evine mi getirdin?''

Gözlerime inanamıyorum!. Ya arabada uyuya kalmıştım ve bu bi rüyaydı. Yada kaza yapıp ölmüştük.

''O kadar kalpsiz bi adam değilim. Nasıl ayrıldığınızı gördüm. Sevgiline git ve merhaba de''

Vay Canına! Ve-

Bi saniye. Bi saniye sevgilim mi? Nasıl ayrıldığınız mı?

''Biz Finn ile çıkmıyoruz''

''Hm-hm.''

''Hayır! Gerçekten yani-

Sana neden açıklama yapıyorum ki?!'' Kapıyı açıp çıkıcağım sırada kolumu tutan elleri hissetiğimde yerime geri oturup kollarımı hızlıca elinden çektim.

İlk defa gözlerinden hüzün dalgası geçtiğini görür gibi olmuştum. Ama anında kendini toparlamıştı.

Ona böyle davranmak benimde hoşuma gitmiyordu. Fakat bizi bu çıkmaza sürükleyen oydu.

''Şey ben gidiyorum. Seni almaya  gelmiyicem. Yada burda beklemiyorum.''
Ah!Kolay oldu.

''Tamam.'' mırıldanır gibi bi ses çıkarıp arabadan inip. Arkama bile bakmadan Finn'lerin küçük iki katlı evlerine doğru koşuşturdum.

''Kapı!Lanet Olsun!''

Mırıldanan babamın sesini duyunca arkamı döndüm. Ah! Kapıyı kapamadım.! Oturduğu sürücü koltuğundan uzanıp oturduğum yerin kapısını kapadı.

Arkamı dönüp titreyen ellerimle birlikte kapının demirini tutup kapıya hafiçe vurdum.
Ölücem! Finn'i görücektim! Bir gün olmuştu belkide ama ayrılığımız kötüydü.! Ve onu gördüğüm an dudaklarına yapışmaktan korkuyordum.

Sanırım bidaha yüzüme bakmazdı. Bilemiyorum.

Kapı açılınca bütün damarlarımın donduğunu hissettim.

Anne beni görünce ağızı açık kaldı. Daha sonra hemen kocaman gülümsedi.

''Aman Tanrım! Mills! Finn senin için ne kadar endişelendi biliyor musun?''

''B-

Bişey dememe izin vermeden sıkıca kollarını etrafıma doladı. Aynı şekilde sıkıca kollarımı etrafına doladım. Bi süre sonra sarsıldığını hissettiğimde nolduğunu anlamadan kaşlarımı çatıp Anne'i kendimden uzaklaştırıp yüzüne baktım.

''Bayan Wolfhard sorun ne?''

iki parmağını içe doğru kıvırıp gözlerini sildi. Derin bi nefes alıp burnunu çekti. Endişelenmeye başlamıştım. Finn'e bişey mi olmuştu?! Olamaz?!

''Ben endişelenmeye başlıyorum Bayan Wolfhard!'' Omuzlarını iki elimle kavradım.

''Ah! Hayır hayır endişelenicek bişey yok hayatım. Sa-sadece Finn bugün aşırı üzgün ve yerle bir olmuş bi şekilde eve geldi. Ne olduğunu anlattı ve bana sarılıp saatlerce ağladı. Onu hiç böyle görmemiştim Millie. Ona iyi geliyorsun hayatım.''

Finn'in ağladığına mı üzülsem yoksa Anne'in bile farkettiği benim için harika duruma mı  sevinsem bilemedim.

''Ben'' diyicek hiç bişey yoktu ki. Ne denirdi böyle bi durumda? Aşık olduğum çocuğun annesinin böyle bişey söylemesi içimi daha ne kadar hoplatabilirdi? Ya da eğer o da bana aşık ise? Ah Tanrım düşünmek bile harika!

''Farkındayım.'' Diye mırıldanan Anne'ye baktım. Kaşlarımı çattım

''Ne-neyi farkındasınız?''

''Finn'e her baktığında parlayan gözlerinin,O sana her sarıldığında yada ''Bebeğim'' gibi cümleler kurduğunda suratının aldığı şeklin farkındayım.''

Ah Harika! Yani Anne bile anladı fakat kıvırcık salak hala anlayamadı ha!

Anne'in bunu bildiğini bilmek insanı...geriyor! Ne biliyim işte.

Bütün kanımın yanaklarımda toplandığını hissettim. Kafamı yere eğdim.
Çok utanç verici!

Anne'in kıkırdadığını duydum.

Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü onu görebiliceğim şekilde yavaşça kaldırdı.

''Ah! Hadi ama çekinme!. Hem o da sana aynı şekilde bakıyor Mills.''

Tanrım Lütfen..Lütfen öyle bakıyor olsun!.

''G-gerçektenmi?'' Ah evet öyle desin. Yada ne biliyim umarım beni mutlu etmek hatta mutluluktan havalara uçurmak için söylememiştir.

''Gerçekten.'' Diye mırıldanıp ellerini yanaklarımdan çekti.

''Aman Tanrım!'' Kocaman gülümsedim.

Anne bunun üzerine kahkaha attı.

''Gidip bunu ona söylemelisin Millie. Finn ilk adımı atan bi çocuk değil. Çok çekingendir. Yani en azından bu konularda. İlk önce sen söylemezsen iki sene beklersin.''

Ben çok farklıyım gerçekten!

''Ah olamaz sanırım aynı şey bendede var.'' Diyip gülümsedim. Anne sıcacık gülümsemesini hiç bozmadan:

''En azından belli et.'' Diyip göz kırptı.

''Ben Finn ile konuşurum.'' Diye fısıldadı. Başımı olumlu anlamda yukarı aşağı salladım.

''Her neyse şimdi yanına gitsen iyi olur.'' Diye mırıldandı.

Cevap vermeden geçmem için yer açan Anne'in yanından içeriye girdim. Eve tamamen beyazlar hakimdi ve bu insanın içine müthiş bi rahatlık yayıyordu. Evlerinin en çok sevdiğim özelliği de buydu.

Finn neredeydi? Odasında olabilirdi.

''Odasında.'' sanki düşüncelerimi okumuşçasına cevap veren Anne'e gülümsedim. Koşa koşa karşımda bulunan beyaz merdivenlere yürüdüm. Merdivenleri üçer beşer çıktıktan sonra uzun koridorda ilerlemeye başladım. Koridorda genellikle Finn'in küçüklük resimleri vardı. Gülümseyerek onları incelerken koridorun sonuna yürüyordum.
Odasının kapısına geldiğimde tıklatıp derin bi nefes aldım.

(Anne Finn'in annesinin ismi, yani Anne diye İngiliz ismi var :D)

(Müziği açmanızı öneririm :)-Little Things-)

''Yanlız kalmak istiyorum Anne.'' İçeriden gelen boğuk ve titrek sese karşılık kaşlarımı çattım. Ağlıyordu işte. Benim..Benim için. İçime yayılan sıcacık güven dalgasıyla kapıyı yavaşça araladım. Açtığım kadarıyla görünen tek yer Finn'in kahverengi kitaplığıydı. Kapıyı sonuna kadar araladığımda bir çift zümrüt yeşili kıpkırmızı olmuş göz ile karşılaştım. (Siz öyle hayal edin gözlerini) Ah Tanrım! Şu an ağlamaktan şişmiş pembe dudaklarına yapışmak istiyorum!.

Elim hala kapının kolunda gerçekten içten olan salak aşık gülümsemem ile birlikte Finn'e bakıyordum.Gözleri şaşkınlıka aralandı.Ağzını yavaçşa açtı.

''A-aman tanrım.'' Oturduğu yataktan ışık hızıyla kalkıp kollarını belime sarıp yüzünü boynuma gömdü. Ah hayır! Onu bi gün içerisinde bu kadar özlemem ve kalbimin bulunduğu alandan çıkarcasına atması hiç normal değildi. Yaşadığım kısa çaplı şok dalgasının ardından kollarımı boynuna dolayıp onun yaptığı şekilde yüzümü boynuna gömüp gözlerimi sıkıca kapadım.

Derin bi nefes çektiğini hissettiğimde gülümsedim. Finn'i çok seviyordum. Ona deli gibi aşıktım ben. Bırakın bir haftayı bir gün ondan uzak kalmak ölüm gibiydi. Sarsılmaya başladığından hıçkırığıma engel olamadım. Daha sıkı sarıldı.Daha sıkı sarıldım.

''Bir daha seni asla bırakmıyıcam. Polisler beni çekiştirmediği sürece.'' Boğuk mırıldanışına karşılık gülümsedim.

''Hm-hm.'' Diye karşılık verdim. Okuldada böyle söylemiştin Wolfhard! Diyerek ortamın içine etmek istemiyordum açıkçası.

Beni kendinden uzaklaştırıp ellerini yanaklarıma koydu. Gözleri gözlerime kilitlenmiş bir şekilde birbirmize bakıyorduk.

Tanrım Nolur Öpsün! Yalvarırım!.

Vücutlarımızın arasında fazla bir mesafe yoktu. Başını bana hafifçe yaklaştırdığında bütün vücudum kitlenmiş gibi hissediyordum.

Gözlerimi kapayıp o anın,hayatım boyunca beklediğim o anın gelmesini bekledim.
Dudağımda hissettiğim yumuşak baskıyla içimde kopan havai fişeklerini hissettim. Hayatımın en mutlu anını yaşıyıcaktım.

Fakat Finn dudaklarını oynatmadan sadece dudaklarımın üzerinde bekliyordu.
Böyle yapması yardımcı olmak yerine kalbimin yerinden çıkma olasılığını daha çok tetikliyordu. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Aynı şekilde bana bakıyordu. Şu ana kadar geldiysek risk almak zorundaydım.

Alt dudağını dudaklarımın arasına alıp yumuşakça emdim. Fakat Finn karşılık vermiyordu. Tanrım sanırım boku yedim!

Utançtan yanaklarımın ısındığını hissettim. Öpmeyi bırakmadan gözlerimi açıp Finn'in yüzüne baktım. Gözleri kapalı ve kaşları çatıktı.

B-ben çok yanlış bişey yapmıştım. Bana karşılık vermemişti ki ben ne yapıyorum. Yanağımdan süzülen bir damla yaş dudaklarımızın birleştiği yere kadar süzülüp damladı. Finn gözlerini hızlıca açtı. Dudaklarımı onun dudaklarından çekip yanaklarımı tutan ellerinden kurtuldum.

Finn'in elleri iki yanına düştü. Kaşları hala çatıktı. Yüzünde anlayamadığım duygular beliriyordu. Neydi bunlar?

Üzüntü,Acıma,Pişmanlık.

Bence kesinlikle acıma. Lanet olsun!.

Gözlerimden ardı ardına akan yaşlardan etrafımı bulanık görüyordum. Sessizliğ sinirimi bozuyordu. Yaptığım yanlışın acısını ortaya daha çok çıkarıyordu.

Vücudumun anlık bi ağlama krizine girdiğini hissettiğimde elimden hiç bir şey gelmedi. Yada durdurmak için uğraşmadım. Hıçkırıklara boğulup gözlerimi kapadım. Finn hiç bir şey yapmıyordu. lanet olsun! Hiç birşey!. Olan arkadaşlığımızıda bitirmiştim belkide. Belki sadece arkadaşça dudaklarının değdirmişti. Ben...ben resmen arkadaşlıktan uzak bi kavram içerisinde öpmüştüm onu. Hangi arkadaşlar birbirini dudaklarından öper bilmiyorum. Fakat Lanet olsun ki herşeyin içine sıçmıştım.
Sonunda gözlerimi açıp Finn'e baktım. Gözlerini kapatmıştı kaşları hala çatıktı. Gözlerinden damlayan  bir damla yaş yanaklarından süzüldü.

''Ö-özür dilerim Finn.''  Tirteyen sesimle ne kadar olabilirse o kadar konuştum. Vücudum hala sarsılıyordu. Gözlerimden kaynağı hiç kurumayan yaşlar ardı ardına Damlıyordu.

Gözlerini açıp bana baktı. Saniyeliğine. Sadece saniyeliğine.Gözlerini kaçırıp sağ elini saçlarından geçirip yüzünün önüne gelen saçları geriye attı. Ağzımdan kaçan hıçkırığa sahip olamadım ve ellerimi ağızıma götürdüm.

''Ben şey biraz yanlız kalsam da-daha iyi olucak.'' Diye mırıldandı.

Hayır! Dayanamam Olmaz! Benden kesin uzaklaşıcak, eskisi gibi olamıyıcaktık.

''F-Finn yalvarırım böyle davranma en-en azından bir şey söyle.'' Tirekçe konuşuyordum.

''Millie kafam çok karışık tamam mı? Sadece biraz düşünmem gerek lütfen.'' Diyip gözlerimin en derinlerine baktı.

''Lanet Olsun! Hayır Tamam mı!? Hayır! Gitmiyorum.! Lanet olasıca şeyi başlatan sendin! Ve şimdi bana hiç bi şey olmamış gibi davranma.!'' Diye bağırdım. Konuştukça göz yaşlarım daha çok akıyordu.

Finn ellerini yüzüne kapatıp kafasını yere eğdi.

Yanına gidip kolunu tuttum.

''Bir şey söyle! Yalvarırım bi şey söyle.''Başta bağırsamda sonlara doğru sesim fısıltıdan ibaretti.

Ağzından çıkıcak tek bi cümleyi bekliyordum. Böyle davranması beni yerle bir ederdi.
Elini yüzünden çekti. Bana bakmıyordu. Olamaz! Lütfen herşey eskisi gibi olsun yalvarırım!.

''Tamam. Sadece benimle konuşmak istiyorsan gözlerime bak. E-eğer benimle konuş-
Hıçkırığıma engel olamamıştım.Kendimi toplayıp devam ettim.

''Eğer benimle konuşmak istemiyorsan sadece baktığın boka bakmaya devam et.''
Hasta ruhlu bi insan gibi kaşlarını çatıp duvara bakması hoş değildi!.

Beklentiyle yüzüne baktım. En derinlerine baktım. Bana bakmasını bekledim.
Önüne geçip ellerimi yanaklarına yerleştirdim.

''Lütfen bak bana.'' Diye fısıldadım. Gözlerini kapattı. Gözlerini kapamasıyla yanağından süzülen bir damla yaş elime doğru aktı.

''Finn. Yalvarırım.'' Hiç bişey yapmadı! Hiç bişey!

Ellerimi yanaklarından çekip son kez suratına baktım. Ben giderken ''gitme!'' demesini bekledim. Yapmadı! Hızlıca arkamı dönüp kapıdan çıktım. Anne koridorda şaşkınca bu tarafa bakıyordu. Yanıma doğru geldiğinde başka yöne çekilip merdivenlerden hızlıca inmeye başladım.

Ben Herşeyin içine sıçmıştım. Lanet olasıca herşeyin!.

-----------------------

Mutlutukta bi gün gelicek! :)) Umarım beğenmişsinizdir. Oy ve Yorumlarınızı bekliyorum..

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro