"OMG I'M HERE"
İyi Okumalar!
11. Bölüm
-
Şu an canımın acısını dindiricek hiçbir şey yok gibi hissediyorum. Ben her şeyi gerçek sanmıştım aptalın tekiyim, cidden. Sahi ne sanıyordum ki? Olan herşeyden sonra Finn'in gelip birlikte olmak istemesini mi?.
Sanırım şu an yapmam gereken daha mühim işler var. Örneğin; Jaeden,Wyatt ve Finn. Onları bu iğrenç şeyden kurtarmam gerek.
İki saattir Jack'i arıyorum fakat aldığım cevap telesekreterin sinir bozucu sesi. Noah'ı aramak istiyorum fakat onun da içip içmediğini tahmin etmek istemiyorum. Ya o da içiyorsa? Ya onun için okulda canımı yaktıysa?
Derin bir iç çekip gözlerimi yumdum. Bu kadar şey çok fazlaydı. Kaldıramıyıcam gibi hissediyordum. Jaeden ve Wyatt'a bağırdıktan sonra kapıdan çıkıp direk eve gelmiştim. Yarım saat boyunca ağlamış ve çığlık atmıştım. Tanrıya şükür ki annem evde değildi. Ağlamaktan başım zonkluyordu. Sanki biri durmadan kafama vuruyor gibiydi. Resmen herşeyi unutup başımın ağrısı için ağlıyıcak duruma gelmiştim.
Beyaz tavanıma bakıp iç geçirdim. Bazen cansız bir varlık olmak istiyorum. Hiçbir şey hissetmemek, Duygusuzluk...Kulağa cidden çok çekici geliyor.
Gözlerimi tavandan ayırmadan yastığımın yanına koyduğum telefonu aramaya başladım. Elimi yatağa vurduktan sonra elime gelen metali tutup kaldırdım.
Ekran kilidini açıp rehbere girdim. ''Civcivim.'' isminin üzerinde elimi gezdirdim. Lanet olsun! Cevabından çok korkuyordum. Ve tahmin etmesi zor değildi.! Bana zaten canımı isteyerek yakmıyacağını açıkça söylemişti. Kolumu sıkarken aklının yerinde olmadığını anlamak için bilim adamı olmaya gerek yoktu.
Yeşil arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Böyle kaçmaya devam edersem hiç bir yol kat edemeyecektim. Derince iç çektim. Gözlerimi kapatıp telefonun çalma sesini dinledim. Üçüncü çalışta açıldı.
''Millie?'' Noah'ın sesi ağlamaklı geliyordu. Ve onu aradığım için şaşırmış.'' Noah.
Seninle konuşmam gerekiyor.'' Yatakta oturur pozisyona gelerek tek elimle alnımı ovdum. Gerçekten kafam çatlıyıcak diye korkuyorum.
''E-şey tabi.'' Kem küm ediyordu. Ve bu da şu anlama gelir ki Noah herşeyi biliyor.
''Biliyorsun değil mi?'' Sıkılmışcasına nefesimi dışarı üfledim.
''Şey ne-neyi?'' Salağa yatmasına sinir oluyorum.! Zaten kekelediği zaman yalan söylediğini benden iyi kimse bilemezdi.
''Noah.''
''Evet.'' Sonunda söyleyebilmişti. Ki zaten oyun oynıyıcak zamanım da yoktu. Anna sürtüğünü bulup öldürecektim.
''Sende mi?'' Gözlerim tekrar buğulandı. Noah'ın cevabından çok korkuyorum. Noah derince iç çekti.
''Cevap ver!'' Ani tepkim karşısında ben bile şaşırmıştım. Fakat artık bu olanlar bardağı taşıran son damlaydı.
''Siktir! Olayları bilmeden yorum yapmana sinir oluyorum Millie.! Sana anlatamam anladın mı?! Bunu yapamam!. Olay seninle ilgili değil Millie.! Hiç bir şey seninle ilgili değil tamam mı?! Sadece bu kadarını bil ve bize güven!.'' Telefonun kapandığına dair çıkan sesi duyunca ağızım açık bir şekilde kaldım. Resmen donmuş gibiydim. Ve Noah bana bağırmıştı. Hayır hayır kükremişti! Tanrı aşkına!. Onlara güvenmemi söylemişti. Peki nasıl? Olay neydi? En iyisi Anna'yı sıkıştırmaktı. Yoksa bu beş ahmak bana hiçbir şey söylemiyicekti.
Telefonumdan mesaj sesi yükseldiğinde gözlerimi kırpıştırıp kilidi açtım.
Gelen:Civcivim
Ve hiç bir şeye burnunu sokma Millie. Karşında beni bulursun.
-
Resmen beni tehdit etmişti. Sabahtan beri yatağımda sağa sola dönüp olanları düşünüyordum. Noah'ın bana asla söylemeyeceği şeyleri kendi ağızından duymuştum. Artık düşünmekten yorulmuştum. Başımı kaldırıp yatağın karşısındaki saate baktım.
20:18
En son öğlen saate baktığım hatırladım. Saatlerdir düşünüyordum ve bu artık canımı sıkmaya başlamıştı. Beynim o kadar doluydu ki... Aşağıdan gelen anahtar sesiyle annemin geldiğini anladım. Fakat yataktan kalkıcak gücü kendimde bulamıyordum.
Odamın kapsının açıldığına dair çıkan çıtırtıya aldırmadan gözlerimi kapadım.
''Mills?'' Annemin yumuşak sesi sessiz odayı doldurdu. Bu sesi duymak bende ağlama isteği yaratıyordu. O kadar yumuşaktı ki...
Hafifçe burnumu çektim ve ağlamaktan ıslanmış yastığıma daha sıkı sarıldım.
''Bebeğim. Bir sorun mu var?'' Yan tarafımda hissettiğim ağırlıkla gözlerimi hafifçe araladım. Oda karanlıktı, Annemin mavi gözleri merakla bana bakıyordu. Daha çok endişelenmiş gibiydi.
''Ben...Bilmiyorum...Sanırım. Sanırım hayatım bok yoluna kayıyor.'' Sesim titrek çıkmıştı. Annem hiç bir şey söylemeden saçlarımı okşamaya başladı. Küçükken en sevdiğim şey saçlarımın okşanmasıydı ve annem saçımla oynamadığı zaman uyuyamıyordum. Bu bir süre sonra geçti fakat şu an uyku o kadar çok bastırmıştı ki gözlerimi kapadım. Yanağımdan sıcak bir sıvı dudaklarıma doğru indi. Ben ne yapıcaktım? Onları nasıl kurtarıcaktım?
''Bana...Anlatmak ister misin?'' Fısıldamıştı ve sesi çok tatlı çıkıyordu.
Başımı hayır anlamında iki yana salladım.
''Pekala.'' Ses tonu hala fısıltıdan ibaretti.
''Eğer anlatmak istersen aşağıdayım hayatım.'' Kafamı salladım. Konuşunca hıçkırıklara boğulucakmışım gibi hissediyordum.
Annem odadan çıktıktan sonra burnumu çekip ağlamaya devam ettim. Kendimi berbat hissediyordum. Bir kaç dakika önce geçen başımın ağrısı en ağır şekilde geri dönmüştü. Acıyla yüzümü buruşturdum.
Telefonumun melodi sesi karanlık odayı doldurunca yerimden oynamadan yan taraftaki komodinde bulunan telefonu alıp kim olduğuna bakmadan açtım. Kulağıma götürüp karşıdaki kişinin konuşmasını bekledim. Fakat sadece nefes sesleri geliyordu.
Tam ağzımı açıp küfür edicekken duyduğum ses karşısında irkildim.
''Millie.''
Finn. Beni Finn arıyordu. Sesi çok puslu ve titrekti. Kaşlarımı daha çok çatarak yatakta doğruldum. Konuşmak istemiyordum.Telefonu suratına kapamamamın nedeni bir açıklama bekliyor olmamdı.
''Ben-Ben sana ne dediğimi hatırlıyorum.'' Fısıldayışına karşılık gözlerimi kocaman açtım. Hatırlıyordu? Beni seviyordu yani. Öyle mi? Yüzümde oluşan gülümseme aklıma bugün olanlar gelince anında silindi.
''Ve sana her şeyi açıklıyıcam Millie. Sadece eve gel. Şey yani Jaeden'e orda sana herşeyi anlatıcam.'' Derince iç çektim.
''Tamam.'' Fısıldıyarak telefonu yüzüne kapadım.
**
Jaeden'in evinin önündeydim. Ellerim buz gibi olmuştu ve sitresten bayılıcak gibi hissediyordum.
Kapıya yavaşça tıklattım.
Finn dağılmış bir şekilde kapıyı açtı. Üzgün bir şekilde bana bakıyordu. Bende sinirimden taviz vermemek için kaşlarımı çatarak soğukça baktım.
''Ş-şey içeri gel.''
Kapıdan çekilip bana yol verdi. Onun kaslarına değmemeye çalışıp kapıdan içeri girdim. Wyatt ve Jaeden hala aynı yerde oturuyorlardı. Tek fark gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve burunlarını durmadan çekiyorlardı. Salonda olduğunu fark etmediğim Noah bana doğru gelip sarılmaya çalıştı.Beni tehdit ettiği aklıma gelince geri çekildim.
Yüzü acıyla kasılsa da anında kendini düzeltti. Finn salonun kapısına yaslanmış duruyordu.
''Evet şimdi bana ne anlatıcaksınız?'' Sesim daha çok tıslar gibi çıkmıştı fakat aldırmadım. Jaeden'in bana baktığını hissediyordum fakat ben ona bakmadım. Ne Wyatt'a ne Jaeden'e ne de Noah'a.
''Şey birini daha bekliyoruz.'' Dediğinde salonda Jack'in olmadığını fark ettim.
''Ve o kişinin de olanlardan haberi yok. Sende sonra o da aynı şekilde öğrendi.
Telefonunu kapadı, bize bağırıp çağırıp gitti işte.'' Jaeden'in sesi çok boğuktu. Kafamı anladım dercesine salladım. Fakat onunla göz temasına girişmedim.
Demek ki bunun için Jack telefonumu açmıyordu.
Kapı çalındığına Finn apar topar bir şekilde kapıya koşuşturdu. İki dakika sonra içeri giren Jack bildiğiniz burnundan soluyordu. Beni gördüğü an gözleri şaşkınlıkla açıldı. İşaret parmağını bana doğrulttu.
''Sende mi?'' Sesi çok sakindi fakat birazdan patlayıcak gibi duruyordu. Kafamı hızlıca iki yana salladım.
''Bende onları içerken gördüm.''
Jack derin bir iç çekti. Rahatlamış görünüyordu.
Şu an kafam o kadar karışıktı ki...Finn gerçekten beni seviyor muydu? Şu salak şeye neden başlamışlardı? Ve bana anlatıcakları daha doğrusu bize. Neydi ki bütün bu olanlar.
"En azından sen dürüst bir insan çıktın." Diyerek diğerlerine öldürücü bakışlar fırlattı. Jaeden yıkılmış görünüyordu ki ben hayatımda Jaeden'i bu kadar üzgün görmemiştim.
"Anlatıcak mısınız artık?!" Ve de Jack'i bu kadar sinirli.
Finn kaşlarını çatarak "Anna. O sürtük. Herşey onun suçu" dedi.
Kaşlarımı havaya kaldırdım. Bu Anna olayı neydi ki? Herne ise onu öldürmek istiyordum. Jack de en az benim kadar şaşkın görünüyordu. Ağızından "Anna mı?" Diye bir fısıltı döküldü.
Sehpanın üzerinde duran bir bardak suyu kimin olduğunu önemsemeden kafama diktim.
"Gemma. Anna...Bizi Gemma'yı öldürmek ile tehdit etti."
İçtiğim su boğazımda takılı kaldı ve can havliyle öksürmeye başladım.
SİKTİR NE?!
Jaeden anında yanıma gelip sırtıma vurmaya başladı.
"İyi misin?" Yutkundum ve burnumda gerçekleşen yanmayı unutmaya çalıştım. Jaeden hala bir cevap beklercesine dibime girip gözlerimin içine bakıyordu. Kafamı aşağı yukarı salladım. Jaeden'in eli hala sırtımdaydı. Tam olarak sütyenimi tuttuğu için rahatsızca kıpırdandım. Jaeden anlamışçasına sırıtıp sütyenimin arka kısmını havaya kaldırıp hızlıca bıraktı. Gözlerimi kocaman açıp eline vurdum. Konumuza geri dönmek amaçlı Finn'e baktım. Kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu.
Ve Anna! Siktir biz onunla ne yapıcaz?!. Jack şaşkınca olanları hazm etmeye çalışırken konuştum."Onu polise şikayet edebiliriz Finn. Bu yaptığı resmen adam kaçırmak!. O sürtüğü bunu yaptığına pişman edebilirim." Noah sesli bir şekilde nefesini dışarı verdi.
Sanki dediklerimi unuttun sanırım der gibiydi. Finn kafasını hızlıca iki yana salladı.
"Olmaz Millie. Düşündüğünden daha güçlü biri o. Ayrıca Gemma hala elinde."
"GEMMA ONUN ELİNDE Mİ?!" diye çığırdım. Wyatt buna karşılık yüzünü buruşturdu. Normal de olsa kahkaha atardım. Fakat durumumuz buna uygun değildi.
Noah nefesini dışarı üfleyip"Evet Millie. İşte sana bunun için söylemiştim." Dedi.
Sanki sabah ki mesajını isteyerek atmadığını belirtmişti.
Kafamı anladım dercesine salladım, fakat hiç bir şey anlamamıştım. Anna bunu tek başına nasıl yapardı?. Dahası o nasıl böyle bir şeyi yapmayı düşünür?! Hemde bir kız!
Jack'in fısıltısını duydum."Aman Tanrım." Jack söylenenleri kaldıramamış gibi görünüyordu. Halının desenlerini inceliyordu.
Ondan aşağı kalır yanım yoktu benimde. Duyduklarımın doğruluğuna bile inananamıyorum. Belki de bir kabus görüyorum ve uyandığımda bu saçma kabusu hatırlamıyıcam bile. Olamaz mı?
Şaşkınca devam ettim." Peki nasıl? Yani tek başına bunu nasıl yapabilir ki? Ayrıca neden Finn? Neden Gemma'yı kaçırdı ki?" Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Finn oturduğu koltuğun kenarından kalkalarak yanıma geldi. Jaeden'e kalk gibisinden bir hareket yaptıktan sonra yanıma oturdu. Kolunu omzuma atıp başımı göğüsüne yasladı. Bu hareketine karşılık içimde o özlediğim ilginç his oluşsada şu an anlayamadığım bir sürü şey vardı. Agh!
Finn saçıma bir öpücük kondurup konuştu."Çünkü Anna bana aşık Millie." İki saniyeliğine nefes almayı unutmuştum. Peki o. O da aşık mıydı Anna'ya?
"Peki sen?" Diye fısıldadım. Birazdan ağlıyıcak gibi hissediyordum.
"Hayır Millie. Ona karşı hiç bir şey hissetmiyorum." Diye fısıldadı. Resmen yüreğime su serpilmişti. Derince iç çektim.
Beni kendinden uzaklaştırıp yüzümü elleri arasına aldı. Aramızda çok azıcık bir mesafe vardı ve ben şu an o pembe dudaklarını öpmemek için kendimle bir savaşa giriştim.
Ve fısıldıyarak devam etti." Ben sadece sana karşı büyük birşeyler hissediyorum." Aman Tanrım! Elimin ve ayağımın boşaldığını hissettim. Finn bakışlarını dudaklarıma çevirdi,ve anında bende onun dudaklarına baktım. Şu an salondaki herkezi unutmuştum.
Finn yavaşça dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Tam karşılık vericekken iğrenç bir telefon melodisi duyuldu. Belki de o kadar tiksinç değildir, fakat tam şu anda olması o melodiyi yeteri kadar tiksinç yapıyordu.
Finn üzgünüm diye fısıldadıktan sonra telefonuna uzandı. O anda salondakiler aklıma geldi, ve bütün kan yanaklarıma toplandı. Buna karşılık bir kıkırtı duydum. Jack herşeyi unutmuş gibi benim halime kıkırdıyordu. Dil çıkarıp gözlerimi kaçırdım. Aptal!
Finn'e doğru döndüğümde olduğu yerde donmuş bir halde telefonu dinliyordu. Kaşlarımı çattım. Neden şey gibiydi...Korkmuş?.
Bir süre sonra telefon kapanmış olmalı ki Finn kulağından telefonu çekip erkranına bakakaldı.
''Finn ne oldu?'' Cevap yok. Diğerleri de ayaklanmışlardı. ''Finn iyi misin?''Jack yanına gidip omzunu tutarak sarstı. Oturduğum yerden kalktım. ''Finn?'' Finn bakışlarını telefondan kaldırıp bize baktı. Gözleri dolu doluydu ve her an ağlıyıcakmış gibi görünüyordu.
Yanına gidip yanaklarını kavradım.''Sorun ne?'' Diye fısıldadım. Gözlerini kapadığında bir kaç damla ellerime düştü.
''Anna.'' Herkez bariz bir şekilde gerilmişti. Anna ile ne alakası olabilirdi ki?. Yoksa Gemma mı? Aman Tanrım! Gözlerimi kocaman açıp diğerlerine döndüm. Herkez en az benim kadar korkmuş görünüyordu.
Finn hıçkırarak devam etti.''Her yerde gözü olduğunu,bizi izlediğini,herşeyi sana anlattığım için Gemma'yı öldüreceğini söyledi.'' Aman Tanrım!. Bu olamaz.
''Ama yerini de söyledi.Oraya gidiceğiz.''
**
5 Ay Sonra
''Hmm. Ah evet- Buldum!. İf I Stay!.'' Noah çığlık atıp elini havaya kaldırdı. ''Eğer kazanırsak o seksi dansımızı yapıcağımı söylemiştik değil mi Mills!?'' hızlıca oturduğum yerden kalktım. Noah elimi tuttu. Kalçamızı sallamaya başladık. ''Şimdi popo salla!.'' Kahkaha atarak Noah'ın dediği hareketleri yapıyordum. İkimizde Kahkahalar ile gülerken, kaybeden taraf olan Jack ve Wyatt, Jaeden ve Finn sırıtarak bize bakıyordu.
''Aha!. Sessiz sinemada Nillie çiftini kimse yenemez.!'' bana sarıldı ve kahkaha atmaya başladık.
Yüzümü buruşturarak.''Nillie mi? Ciddi misin Schnapps? Bu müthiş başarımızın hak ettiği isim sence bu mu?'' Noah kahkaha atarak cevap verdi.''Çok biliyorsan kendin bul bayan çok bilmiş!.'' Kıkırdadım. Finn elimi tutup beni kucağına oturttu. Kafasını saçıma gömdüğünde gülümsedim.
''Hayır Wolfhard! Sevgilinin arkasına saklanarak gazabımdan kurtulamassın!.'' Finn kıkırdadı.''Senden korktuğum falan yok Noah. Şimdi izin verirsen sevgilim ile ilgilenmek istiyorum.'' Kızarıp Finn'e gülümsedim. Jack başını geriye atıp kahkaha attı. Ne zaman kızarsam bana kahkahalar ile gülerdi. Salak!.
Bir anda aklıma Gemma geldi. Kaşlarımı çatarak Finn'e döndüm.''Finn, Gemma nasılmış?'' Finn'in yüzü bir anda düştü. Şu anda onun keyfini kaçırdığım için kendime küfür ettim. ''İyimiş Annem her gün hastaneye uğruyormuş.''
Karışık hayatımızın düzene girmesi Tam 5 Ayımızı almıştı. Anna'nın yerini öğrendikten sonra oraya gitmiştik. Kulübe gibi bir yerdi. Anna karşımıza çıkıp Finn'i tehdit etmiş,eğer onun olursa Gemma'yı serbest bırakıcağını söylemişti. Fakat Finn bunu kabul etmedi. Anna tam bir psikopattı ve Gemma'yı omzundan vurmuştu. Kafasına da silahın arkasıyla vurup kaçmaya çalışmıştı,fakat onu yakalatmıştık. Gemma geçici süreliğine bir hafıza kaybı yaşamıştı. Şimdi hastanede kalıyordu.
Justin youtube'da başlayan küçük bir şarkıcı iken. Dünyaca ünlü bir star'a dönüşmüştü. Hala arkadaşlığımı eskisi gibi sürdürüyorduk. Beni hiç bir zaman unutmamıştı. Daha sonra Gemma bizimkileri X Factor'e kayıt ettirdiğini onun için şanslarını denemelerini istemişti. Çocuklar ne kadar endişelenselerde yarışmaya katılmış ve kazanmışlardı. Şu an onlarda çok büyük dünya starlarıydı. Ben ise şu ana kadar Vogue dergisinin yüzü olmuştum. Bir kaç yerden daha modellik isteği geliyordu,fakat daha ayrıntılı inceleyememiştim.
Finn boynumdaki kolyeyi çekiştirip duruyordu.''Bunu sende görmeye bayılıyorum.'' Gülümseyip dudağına küçük bir öpücük kondurdum. Finn için değerli olan bir kolyeydi. Çıkmaya başladığımızda bana vermişti. Kolyenin ucunda küçük bir kağıttan uçak vardı.
Küçük odanın kapısı açıldığında içeri Paul girdi.''Çıkmaya hazırsanız gidiyoruz.'' Herkes onu kafasıyla onaylayınca ayaklandık. Finn elimi tutup parmaklarımızı birbirine geçirdi. Şu an New-York'daydık. Bugün çocukların konserleri vardı. Burada hazırlandıktan sonra Konser yerine gidiyorduk. Cam kapı açıldığında Çığlıklar yüzümü buruşturmama neden oldu. Tanrım bu kızların boğazları hiç acımıyor mu.? Jack önden Noah ve Wyatt onun arkasından Jaeden ben ve Finn'de en sondan çıkıp karşımızdaki siyah arabaya yürümeye başladık. Paul ''Başlar aşağı'' Diye bağırıp bizi yönlendirdi. Gözümüze gözümüze giren flaşlara aldırmadan yürümek cidden çok zordu.
Arabanın kapısı açıldığında herkes içeri doluştu. Finn elimi bırakıp arabaya girmeme yardım etti. Arkamdan arabaya oturdu. Yanımda oturan Noah'ın bacağına hızlıca vurdum. Bu hareketime karşılık kahkaha attı. Jaeden gözlerini devirerek karşılık verdi. Geçen hafta çıkan''Grinin elli Tonu'' Galasına Noah ile beraber gitmiştik. Diğerleri izlememeyi tercih etmişti. Hatta Finn bile gelmemiş beni tek bırakmıştı. Neyseki yanımda Noah vardı. Filmin çıkışında kahkahalar ile gülmüştük. Bir yerler hızlı vurunca çıkan ses ise Noah ile aramızdaki iğrenç espriydi.
''O filme gelmeliydiniz. Ciddiyim. Konusu sadece o şey değildi. Çok romantikti.'' Finn yan yan bana baktı. ''Ve sen Finnie resmen beni yanlız bırakmıştın.'' Finn yüzüme yaklaşıp nefesini yüzüme üfledi. Derin bir iç çekmeme karşılık kıkırdadı.''Sence oraya neden gelmedim Millie?.'' Bu şekilde fısıldamasıyla beynim eriyordu ve doğru dürüst düşünemiyordum. Aynı şekilde fısıldadım.''Bilmiyorum Finn.'' Finn dudağını dudağıma sürtüp fısıldadı. ''Çünkü seni sinema koltuğunda becermem hoş karşılanmazdı.'' Kıpkırmızı olmuştum. Tam o sırada Jack çığlık attı.
''Aman Tanrım! Ben burdayım.!''
**
Bu bölümün yarısını tuvalette diğer yarısını yatağımda turşu yerken yazdım. Umarım beğenmişsinizdir 💕
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro