Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

"I Would"

Alın size uzunca bir bölümm😘♥️  İyi okumalar sevgili okuyucum.

'Kim gelmiş Millie?''

Sorusunu yanıtsız bırakıp koşar adımlarla çıkış kapısına yürüdüm. Finn kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Yani tam olarak bana değil üstümdekilere. Göz göze gelemiyorduk. İkimizde buna hazır değildik.

''Millie!''

Jaeden arkamdan bağırıyordu ama aldırmadım. Tam kapıdan çıkıcağım sırada Jaeden bileğimi tutup beni kendine çekti. Göğüsüne çarpınca neye uğradığımı şaşırdım. Fakat bi şey vardı ki bu koku Jaeden'in kokusu değildi. Bu koku kesinlikle Finn'in kokusuydu...

-------------------

Şu an bulunduğum yerde saatlerce kalabilirdim.. O kadar şok olmuştum ki Finn'in belimde duran  ellerine karşılık ellerim iki yanımda sallanıyordu. Şöyle ki ya Finn bana sarılmıştı yada Finn'in yerdeki boxerlar'ından birine basıp ayağım kayınca kafamı zemine çarpıp ölmüştüm.

Sizce Finn'in bu yaptığı dengesizlik değil de ne?!

Görebildiğim tek şey Jaeden'in bize bakan şaşkın suratıydı. Burnum kırmızı gömleğine değiyordu. Nefes aldıkça burnuma gelen o müthiş kokuyu anlatmıyorum bile.
Gözlerimi kapadım. Yapıcak bişey kalmıyordu galiba. Yanlız kalbimdeki yara o kadar taze ve kalıcıydı ki. Finn'in beline kollarımı dolamadım.

Finn derince iç çekti.

Burnunu saçlarıma gömdüğü an bütün tüylerim zaten şaha kalkmıştı. Derince bi iç çektiğinde sadece tekrar ağlamak istedim. Bu böyle olmazdı. Hiçbişey olmamış gibi davranmak istemiyordum. Bu konuyu gerçekten detaylı bi şekilde konuşmak istiyordum. Belkide gerçekten kendim kaşınıyorum. Yani kavga ve küslük arıyorum. Fakat istediğim tek şey sadece o.. Sadece... Ve bu sefer bu konuyu konuşucaz.!
Kendimi yavaşça geriye doğru çektim. Finn ellerini belimden çekip iki yanında sallandırdı. Kaşları çatıktı. Ama fazla değil. Yani bu durumlarda genellikle üzüldüğünde olurdu. Yada acıdığında.. Belkide sadece acıyordu. Onun için sarılmıştı bana? Kim bili ki?

Yüzüne daha fazla bakamadan kahverengi topuklu ayakkabılarımı incelemeye başladım. Sahi bunun kernarında ne zaman ipi çıkmıştı ki?!

''Yüzüme bak Millie. Lütfen.'' Diye fısıldadı.

Bakmadım. Bakmıyıcaktım. Burnumun ucunun yandığını hissettiğimde daha fazla tutamadığım göz yaşlarım yavaşça yanağımdan süzüldü. Ayakkabılarım bulanık görünüyorlardı.

Finn'in sıcak parmaklarını çenemde hissedince irkildim. Yavaşça çenemden tutup onu görüceğim şekilde kafamı kaldırdı. Kaşları hala çatıktı. Ellerini yanaklarıma koyup baş parmağıyla akan göz yaşımı sildi. Gözlerine bakmak o kadar zor geliyordu ki.

''Bana bak'' Diye nazikçe fısıldadı.

Kafamı kaldırıp yeşil gözlerine baktım. Bu renk kesinlikle kimsede yoktu. Hiçkimsede.Bu ton yeşilin Finn Tonuydu. (Finn'i yeşil gözlü hayal edin.)

''Özür dilerim.'' Diye fısıldayıp kafasını bana daha çok yakınlaştırdı.

Hayır!

Hayır! Hayır!

Bu çocuk gerçekten rehabilitasyona gitmeli. Yada orda bile iyleşmez. Kesinlikle tımarhane! En iyi çözüm.!

''Finn.'' Diye mırıldandım güçlükle çıkan sesimle.

Bakışlarımı omzundan arkaya çevirdiğimde ağızı açık şekilde elinde mavi eşofmanlarla duran bir adet Lieberher vardı.

Bakışlarımı tekrar Finn'e odakladım. Açıkçası Jaeden'in anlaması umrumda değildi. Yani umrumdaydı ama şu an değildi. Agh! Herneyse.

''Ben gerçekten çok çok çok özür dilerim. Seni kırmak istememiştim. Yemin ederim Millie.''

Ellerini yanaklarımdan çekip kollarını tekrar belime doladı.

Kaşlarımı çattım. Biliyordum işte tamam mı?! Bunu bana acıdığı için yaptığını biliyordum. Tek konu bu değildi ki! Anlamazlıktan geliyordu işte.

Finn'i kendimden ittim ve bana bakmasını sağladım. Kaşlarını çatmış şaşkınca suratıma bakıyordu.

Bu o kadar kolay gönlümü alabileceğin bir konu değil Wolfhard! Tanrım soyadı bile havalı.!

Kendinde gel Millie!

Gerçekten değil tamam mı? Bu konuyu ''Bi yanlışlıktı işte eheheh'' Diyerek geçmek istemiyorum.

''Konu bu değil Finn. Benim yaptığım yanlış bişey değildi tamam mı?''
Yanlıştı.

''Bu seçimi ben değil kalbim yaptı.''

Sen yaptın,kalbin yaptı..

''beni bunun için suçlama tamam mı?! Sadece istediğim ş-

''Dur dur dur. Seni suçladığım falan yok tamam mı? Ayrıca yanlış bişey yaptığını da söylemedim.'' Elini oynatarak konuşmamı böldü.

Nasıl yani?

''Ne?'' Diyip anlamamışçasına yüzüne baktım.

''Demek istediğim yaptığının yanlış olduğunu yada suçlu olduğun falan yok tamam mı? Seni önce ben öpmeye çalıştım. Bu yanlıştı! Millie.! Sen benim kardeşimdin tamam mı? Yanlış bişey yaptığımı farkedip geri çekildim. Olay bu tamam mı?''

İki saniyeliğine Jaeden'e baktım. Gözlerini yuvalarından fırlatacakmışçasına kocaman açmıştı. Bakışlarımı tekrar Finn'e çevirdim.

Bu kadar kolaydı yani öyle mi? Yanlış bişey yapığımı farkedip geri çekildim Millie. Peki Millie'nin hislerine ne olucak ? Kim bunu açıklayabilir ki? Burnumun ucunun yandığını hissettim. Gözlerimi kaçırıp Ayakkabılarımın kenarından çıkan belli belirsiz ipe baktım.

Yaşlar yanaklarımdan süzülüp boğazııma doğru yol aldı.

''Bu o kadar kolay bişey değil tamam mı? Böylece bunu söyleyip gidemezsin Finn. Hislerim hala aynı tamam mı? Şunları söylemen daha çok canımı yakıyor.'' Tirtrek sesimle bakışlarımı ayakkabılarımda tutup konuştum.

''Bi-bir dakika biri bana ne olduğunu anlatabilir mi?'' Kafamı kaldırıp Jaeden'e baktım. Şaşkınca ikimize bakıyordu.

''Sadece küçük bi yanlış Jaeden. Bu arkadaşlar arasında olur.'' Şaşkınca Finn'e baktım. Arkadaş sözcüğünün üzerine basmıştı.

Hayır şimdi değil kızım! Ağlama güçlüsün sen! O sana bu şekilde davranıyorsa sende o şekilde davranırsın!.

Kafamı cesurca kaldırıp burnumu çektim. Jaeden'e doğru bakarak

''Evet Jaeden. Aynen bu şekilde oldu.!'' Jaeden şaşkınca gözlerini kırpıştırdı.

''Ama öp-öpüşme felan-

''İşte asıl konu da bu sadece küçük bir yanlıştı bu.'' Küçük kelimesini vuguladım. Finn'e bakmıyordum.

''Tamam.'' Jaeden arkasını dönüp penguen gibi salona doğru adımladı.^^

Çekingence Finn'e baktım. O da aynı şekilde kaşları çatık şaşkınca bana bakıyordu. Neydi bu Tanrı aşkına?! Üzüntü mü? Pişmanlık mı? Ciddi söylüyorum yüzünde acıma duygusundan hiç bir parça yoktu. Pişman mıydı? Umrumda mıydı?

Umrumdaydı.

Değildi.!

''Ben gitsem iyi olucak. Yani annem merak eder.'' Yalancı pislik ben!.

Tam arkamı dönücekken bileğimde hissettiğim ellerle şaşkına döndüm.

''Gitme.''

Kaşlarım çatıktı. Bu çocuk gerçekten hasta! Hayır gerçek anlamda hasta! Şizofren!

''Y-yani kal burda en azından bugünlük. Yani annen şey merak etmesin.'' Ensesini kaşıdı.

Gülümsememek için kendimi zor tuttum.

''Millie lütfen. Yalvarırım eskisi gibi olalım. Sensiz olmak istemiyorum. Yalvarırım.''

''Bu kadar kolay mıydım senin için bu mu yani? Eskisi gibi olalım mı?!'' Bu kadar basit bi insan değildim değil mi?!

''Ben..hayır tabiki de değilsin. Sadece biraz düşünelim. Ama eskisi gibi olalım yalvarırım. Düşünelim.'' Diye fısıldadı.

Ben anlıyıcağımı anlamıştım tamam mı?! Onu tabiki zorlayamazdım! Umrumda değil. Ben bu kadar basit biri de değildim. Ama yinede...

''Tamam.'' Dedim.

''Tamam..Öyle olsun.''

Şu kararın başıma ne açıcağından haberim yoktu.Canım çok yanıcaktı ya o kesin...

---------------------------

İlginç koltukta arkamı dönüp gözlerimi kırpıştırdım. Kısacası Finn hiç bişey olmamış gibi

eski biz olmamızı sağlamıştı. Bütün gece üçümüz Paranormal Aktivite izleyip deli gibi korkmuştuk.Aslında ben korkmuştum.

Finn gece iki gibi gitmek zorunda kalmıştı. Kız kardeşi Gemma New-York'tan dönmüştü ve o da ablasınının yanına gitmişti normal olarak. Jaeden ile sabah dört'e kada oturmuştuk. Daha sonra ben bu koltukta uyuya kalmıştım. O da tekli koltukta. Kim bilir nasıl tutulmuştur her yeri. Koltukta esneyip kafamı yavaşça kaldırdım. Dağınık saçlarımı elimden geldiğince düzeltip ayağa kalktım.

Sağımda duran sarı koltukta tam olarak şu görüntü vardı. Jaeden koltuğa yanlamasına yatmıştı. Ayakları bi kolda. Kafası da bir kolda duruyordu. Kafası hafifçe aşağı eğilmişti ve ağızı hafifçe açıktı.

Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

Tabiki daha sona bugün'ün Salı olduğu aklıma geldi. Ve somurttum açıkçası okula gidesim hiç yoktu. Televizyonun altındaki kırmızı yazıya baktım.

08:24

Ders dokuzda başlıyordu ve yetişmemiz için şimdiden hazırlanmamız gerekiyordu. Aslında ben diğer kızların aksine çabuk hazırlanırım. Fakat Jaeden Lieberher en az yirmi dakika aynanın önünde saçlarını düzeltir. Bunun için eğer saçlarını bozmaya kalkarsanız-sevgiden bile olsa- sizi öldürür.

Yavaşça Jaeden'in koltuğunun yanına gidip karnını dürtükledim birazcık hareket edip ağızını tamamen kapasada gözlerini açmadı.

''Jaeden.'' Diye yavaşça mırıldandım.

Birazcık mırıldandı fakat kalkmadı.

Daha sert bi tonda karnına vurarak seslendim.

''Jaeden!.'' İstemiyorum gibi bişey mırıldandı. En son çare olan filmlerde gördüğüm fakat kimseye yapamadığım şeyi denemek için mutfağa gidip küçük masanın üzerindeki cam sürahiyi elime aldım. Kalkınca kesin canımı okuyacaktı.

Sinsice sırıtarak koltuğun yanına yürüdüm. Tanrım çok pisliğim!.

''Özür dilerim.'' Diye mırıldanıp sürahiyi yavaşça eğerek Jaeden'i kafasına doğru tuttum. Su yavaşça uca doğru geliyordu. Bir damla Jaeden'in kaşına düşünce gözlerini aniden açtı. Fakat bi kere deniycektim! Sürahiyi hemen suyun sonuna kadar döküldüğüne emin olana kadar baş aşağı tuttum. Jaeden çığlık atarak koltuktan kalktı.

Elimdeki sürahiyi sehpanın üzerine bırakıp kahkahalara boğuldum.

Jaeden eliyle yüzündeki suları temizlemeye çalışıyordu. Siyah tişörtününün karın kısmını tutup çekti.

Kaşlarını çatıp ağızı açık bi şekilde bana bakıyordu peki ben ne yapıyordum. Kahkaha atıyordum!.

''S-sen ne yapıyorsun?! Saçım ıslandı Millie!.'' Eliyle saçlarını düzeltmeye çalıştı.

''B-ben üzgünüm J-Jaeden uyanmıyordun.'' Diyip kahkaha atmaya devam ettim.

''Aptal aptal aptal.'' Diye mırıldanıp koşarak merdivenlerden çıkan Jaeden'in arkasından kıkırdadım.

-----------------------

Evden anca yarım saate çıkabilmiştik ve normal olarak derse de geç kalmıştık. Jaeden banyoya girmiş daha sonra da saçlarını yapmaya dakikalarını harcamıştı. Tabiki bu süre boyunca ona bağırmış ve ''yeter artık.'' gibi cümleler kurmuştum. O ise daçlarını düzeltmeye devam edip bana ''kes sesini! Yoksa kıçımı sana yediririm.'' gibi şeylerle tehdit etmişti.

Neyseki şu an okulun önündeydik. Jaeden arabasını park ettikten sonra koşarak yanıma geldi ve hızlı adımlarla okulun büyük kapısından içeri girdik.

''Dersin ne?'' diye sordu.

''Sanırım Geometri.'' Diye mırıldandım.

Jaeden kaşlarını çatıp başını onaylamazcasına iki yana salladı.

''Sanırım diyo ya.'' Önüme geçip yürümeye başladı. Göremesede kaslı sırtına doğru gözlerimi devirdim.

''O zaman sanırım Noah'ın dersi de geometri.'' Diye mırıldanıp kafasını bana çevirdi ve göz kırptı.

Güzel! Niall'ın burnunu kırma vakti!.

Ders saati olduğu için uzun koridor bomboştu. Sadece sınıflardan gelen öğretmenlerin sesleri kulaklarımıza ulaşıyordu.

''Benimki Biyoloji. Labaratuvar'a inicem.Tenefüste görüşürüz.'' yanağıma bir öpücük kondurup sağ taraftaki merdivenlerden inmeye başladı.

''Görüşürüz.''

Sol tarafa doğru dönüp sınıfımın olduğu koridoru buldum. Açık mavi sınıf kapısının önüne gelince durup kolumdaki beyaz boncuklu saate baktım.

09.10

On dakika geç kalmıştım ve büyük bir düzeyle Geometri öğretmenimiz içeri girdiğim an ''keşke gelmeseydin'' gibi klasik cümlelerle başımı şişiricekti.

Oflayıp kapının üzerindeki küçük kare cama doğru baktım. Hafifçe ayak ucunda duruyordum. Camdan gördüğüm kadarıyla öğretmen -sanırım adı Jack'di- tahtaya formüller yazıyordu.

Noah ile herzaman oturduğumuz arka sıraya çevirdim bakışlarımı. Sağ elini çenesine dayamış oflyayarak tahtayı seyrediyordu. Gözlerinin altı hafif kızarmıştı. Sanırım ağladı. Dudaklarımı büzüp ''vicdan azabı mod:on'' Oldum.

Tabiki yanı boş değildi.! Sizce kim?!

Tanrı aşkına tahmin eder misiniz?!

Ah! Tabiki sürtük Anna!

Bu kızın ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. Bu sırada gözlerim Anna'nın kahverengi gözleriyle buluştu ve bir iki saniye boyunca birbirimize baktık.

Daha sonra Anna sinsice sırıtıp sağ elini havaya kaldırdı. Hayır! Seni sürtük!
Öğretmen tahtada yazmayı bırakıp bana doğru döndü. Bakışlarımı Noah'a çevirdim kaşlarını havaya kaldırmış ağızı hafifçe ayrık bir şekilde bana bakıyordu.

Öğretmen bana doğru gelmeye başlayınca dün Jaeden'in yanına gelirken giydiğim uzun kazak elbisemin uçlarını aşağı doğru çektirip kapıyı açmasını bekledim.

Kapı açıldığı an karşımda gözleriyle ateş fışkırtan bir ''geometrici'' vardı.

Tanrım! Seni öldürücem Anna! Hatta Jaeden'in dediği gibi sana kıçımı yediricem.

---------

Şu anda Justinlerin masasında Justin'lerin grubuyla birlikte önümdeki spagetti'ye bakıyorum.

Öğretmen tam olarak ağızıma etmişti. Beni de müdür yardımcısı olan kel herifin yanına göndermişti. O da bana öğütler verip durmuştu. Uyuya kalmadığım için tanrıya binlerce kez şükür! Daha sonra izin kağıdı yazmıştı ve bende sınıfın yolunu tutmuştum. Tabiki sınıfa girmeden tenefüs zili çalmıştı ve kendimi kantine atmıştım.

Finn veya diğerlerinin olmadığı yerlerde öğle tenefüsüne kadar kaçmıştım. Ta ki Justin beni zorla yemekhaneye getirene kadar.

Finn'i o saate kadar görmemiştim. Dolabımın kapağına yapıştırdığım yemekhane menülerine bakarken. Finn elindeki muzu seksi bir şekilde yiyerek yanıma gelmişti.Onunla sadece orada konuşmuştuk.

Şu an ise Justinlerle birlikte önümdeki makarnaya acı çektirmekle meşguldum. Kafamı sağa doğru çevirdiğimde Noah'ın üzgün bir şekilde bana baktığını gördüm. Şu an herzamankinden çok ihtiyacım olan kişi Noah'dı. Hafifçe gülümseyip kafamı yemeğime çevirdim.

Justin bir şeyler anlatıyor ve arkadaşlarıda gülerek onu dinliyorlardı.
Saçlarımda hissettiğim nefes ile aniden arkamı döndüm. Noah kafasını saçıma gömmüştü. Justin dahil bütün grup Noah'a bakıyordu.

''İki dakikalığına Millie'yi alabilir miyim?'' Sen sorma zaten bana al al bi kilo daha al.

''Tabiki.'' Diye mırıldanan Justine baktım. Bu sırada Noah parmaklarımı parmaklarına kenetleyip beni yavaşça ayağa kaldırdı.

Elbisemi tek elimle düzeltip Noah'a baktım. Ela gözleri umutla parıldıyordu.

''Hadi benimle gel.'' Deyip ellerimi bırakmadan beni okulun bahçesine götürdü.
Bu bahça okulun arka tarafına baktığı için kimse yoktu. Noah karşıdaki tahta banka beni oturtup bankın arkasına dolanıp gitar çantası sandığım siyah çantayı alıp yanıma koydu. Bu sırada onu şaşkınca inceliyordum.

Sarı akustik gitarı çantadan çıkarıp yanıma oturdu ve gitarı çalabileceği pozisyonu alıp bana döndü.

''Bunun için bayadır uğraşıyorum.''

Bana hafifçe gülümseyip telleri oynatmaya başladı.

If I could take away the pain and put a smile on your face

Acıyı söküp atabilseydim ve yüzüne gülümseme kondurabilseydim

Baby I would, baby I would

bebeğim yapardım, bebeğim yapardım

If I could make a better way, so you could see a better day

Daha iyi bir yol yapabilseydim, böylelikle daha iyi bir gün görebilseydin

Baby I would, baby I would, I would

bebeğim yapardım, bebeğim yapardım

Baby do it to the sky and lend you the keys,

bebeğim gökyüzünü ele geçirerdim ve anahtarları sana ödünç verirdim

Let you know that you're always welcomed so that you never leave

her zaman kalabileceğini söyledim böylece asla gitmezdin

I just cant read your mind

aklını okuyamıyorum

And i, know it's never gonna be that easy

ve biliyorum ki hiç kolay olmayacak

But I know that he want us to try

ama biliyorum denememizi istiyor

But I know that he want us to try

ama biliyorum denememizi istiyor

Hafifçe gülümsedim.

Noah gitarı çalmayı bırakınca bana bakıp gülümsedi.

''Yemin ederim öyle demek istememiştim. Özür dilerim herşeyim.'' Diye mırıldanıp önüme gelen saçımı kulağımın arkasına attı.

''Biliyorum Noah.'' Gülümseyerek kolllarımı boynuna doladım. Gitarı yere bırakıp belime ellerini doladı.

Bu sırada gülümsüyordum. Hala Noah'a sarılırken etrafa bakındım.

Görmeyi beklediğim şey karşıdaki ağaca yaslanmış ve kaşlarını çatarak bize bakan son derece sinirli bir Wolfhard değildi..

-----------------------

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro