Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

"Finn's Smell"

Oy ve Yorumları Bekliyorum!

İyi Okumalar!..

----------------------------------

Ellerimi yanaklarından çekip son kez suratına baktım. Ben giderken ''gitme!'' demesini bekledim. Yapmadı! Hızlıca arkamı dönüp kapıdan çıktım. Anne koridorda şaşkınca bu tarafa bakıyordu. Yanıma doğru geldiğinde başka yöne çekilip merdivenlerden hızlıca inmeye başladım.

Ben Herşeyin içine sıçmıştım. Lanet olasıca herşeyin!.

------------------------------------

Merdivenlerden indikten sonra koşarak karşıdaki çıkış kapısına ilerledim. Kapıpını demir kolunu hışımla tutup aşağı indirdim. Açılan kapıdan dışarı çıkarak kapıyı arkamdan bütün evi inleticek şekilde kapattım.

Şu an yapmak istediğim tek şey ölene kadar yorganımın altında kalıp durmadan ağlamaktı,Hatta sümüklerimi bile silmeden onların arasında boğulmak istiyordum. Igh!
Küçük sokakta sağıma ve soluma baktım. Babam dediği gibi gitmişti. Yolun karşısında beyaz evin önünde ip atlayan bi kaç çocuk ve rüzgarın hışırtısından başka ses yoktu.
Bir iki adım atıp kapını önündeki küçük merdivenlerden indim. Daha sonra çığlık attım. Evet gerçekten attım. Akan gözyaşlarım daha da hızlandı. Hıçkırarak ağlıyordum. Bunun az önce beni reddeden çocuğun evinin önünde olması ne kadar doğruydu tartışılır bi konuydu. Bu boku kendi çıkarmıştı,önce beni o öpmüştü! Lanet Olsun! Tam bir özürlü gibi davranıyordu.

Hala hıçkırmaya devam ediyordum. Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Bir arabanın sesini duyuduktan sonra o ince sesi duydum.

Noah.

Şu an ona açıklama yapmak o kadar zor geliyordu ki bana. Muhtemelen başta neden söylemediğim ile ilgili nutuklar çekicekti. Kafamı yerden kaldırmadım ve gözlerimi kapatıp zaten hızlı akan yaşların bi anda inmesine sebep oldum.

Omzumda hissettiğim ellerle irkildim. Gözlerimi açtığımda Noah'ın beyaz supralarını gördüm.

''Şşş tamam bebeğim geçicek tamam.'' Yere oturup bi elini omzuma atıp beni göğüsüne çekti. Oturduğum yerden hafifçe ayaklanıp sıkıca sarıldım. Aynı şekilde sarıldı. Şu an sanırım yıllar boyu burda kalabilirdim. Benim en büyük yardımcım Noah olmuştu...Her konuda!.

Mesela regl olduğum zaman sıradan kalkınca Noah'a arkamda bişey varmı falan gibi sorular sorardım. Ondan hiç bir zaman utanmadım.

Yada alışverişe gidiceğim zaman beni asla tek bırakmazdı. Her ne kadar alışverişi sevmesede birlikte harika zaman geçirirdik. Bazen ben elbiselere falan bakarken yüz ifadesi "ölmek istiyorum" görünümünü alırdı. Noah istersen gidebilirsin derdim, sen olunca sıkılmıyorum falan derdi. Ama tabiki yalan olduğunu biliyordum.

Fakat hiçbir zaman beni yanlız başıma bırakmamıştı. Diğer çocuklarda öyle fakat Niall daha yakınımdaydı.

''N-noah'' Diye hıçkırdım. Beni kendine birazdaha çekti.

''Herşey söz veriyorum. Herşey geçicek herşey.'' Diye fısıldadı. onun bu sesi beni o kadar rahatlatıyordu ki. O an inanasım geliyordu. Herşeyin daha iyi olucağına inanasım geliyordu.

''Hadi gidelim tamam mı?'' Diye fısıldadı. Yavaşça ondan ayrıldım. Kafamı belli belirsiz salladım. Ayağa kalkıp arkasını silkeledi. Ellerini yavaşça kollarıma koyup beni kaldırdı. Ayağa kalktığım anda dengemi bulmaya çalıştım. Noah belimden kavradı. Karşı kaldırımdaki bi kaç kafa bize dönmüştü.

Aldırmadım. Noah beyaz range rover'ının ön kapısını açıp binmeme yardım etti.

''Teşekkür ederim'' Diye mırıldandım. Arabanın ön tarafından dolanıp sürücü kolduğuna oturdu.

Finn'lerin evine baktım. Hızlıca önümde dönüp göz yaşlarımın yavaşça süzülmesine izin verdim.

Gerçekten hıçkırmak istiyorum. Bağırmak hatta evin önünde yaptığım gibi çığlık atmak istiyordum.

Radyodan yükselen müzik sesini duydum. Noah elini götürüp radyoyu kapadı. Ona doğru döndüm. Kaşları çatılmıştı ve benim için endişelendiği apaçık ortadaydı.

''Diğerleri biliyor mu?'' Sesim tirek çıkmıştı.

Kafasını yavaşça salladı. Kesin bana kızmıştı yada darılmıştı. Ona söylememi beklerdi biliyorum. Ona güvenmediğimi düşünücekti.

''Ben aslında o gün. Yani şu Jaeden'in gelip konuşmayı böldüğü gün sana bunu anlatıcaktım. A-ama korktum. Tepkinden korktum Noah. Vericeğin tepkiden korktum ve söyleyemedim işte.'' bakışlarımı kucağımda duran ellerime çevirdim.

''Sence böyle daha mı iyi oldu?'' Diye soludu. Sinirlenmişti. Oof!

''Hayır'' Diye fısıldadım. Duyduğundan emin bile değildim.

Hiç bişey söylemedi. Kafamı kaldırıp sevimli yüzüne baktım. Çenesi kasılmıştı. Ve kaşları çatıktı. Direksiyonu o kadar sıkıyordu ki eklemleri bembeyaz olmuştu.

''Özür dilerim.'' Diye mırıldandım. Bana bakmadı bile! Bu o kadar kötü bi histi ki!.

'' Noah-

''Sonra! Eve gidince konuşuruz.!'' Hafifçe bağırmıştı fakat yinede irkilmiştim. Noah çok çok çok sinirliydi.

---------------------------

Noah'ın evinden içeri girmiştik. Eliyle salonu gösterdi. Salona doğru ilerledim ve krem rengi tekli koltuğa oturdum. Gelip karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Kaşları hala çatıktı ve sinirinden bir gıdımcık bile kaybetmemişti.

''Ben özür dilerim. Biliyorsun Noah sana herkezden çok güveniyorum. Ama dediğim gibi korktum. Tepkinden korktum.''

Yavaşça sırtını dayadığı yerde dikleşti.

''Seni dövücekmiydim?! Söylermisin neden korktun!? Şimdi senin için daha mı iyi oldu sanıyorsun?! Üzülen taraf sen oldun.!!'' Sesini yükseltti.

Aynı şekilde karşılık verdim.

''Gidip Finn'e söylersin falan sandım tamam mı?! Her ne kadar salak bi düşünce olsada ona söylersin sandım! Yada vazgeç ondan falan gibi şeyler söyleyip karışık olan kafamı iyice karıştırırsın sandım!!''

Hışımla ayağı kalktı.

''Bide bana güvendiğini mi söylüyorsun?! Bunu yüzüme söyledikten sonra bana güvendiğini gerçekten utanmadan söyleyebiliyor musun?! Sence ben söyler miydim?! Beni hiç tanımamışsın hemde hiç!!'' Bi ileri bi geri yürümeye başladı.

Yavaşça ayağı kalktım. Göz yaşlarım bağımsızlığını ilan etmişti bile.

''Lanet Olsun! Seni herkezden iyi tanıyorum.! Sana herkezden çok güveniyorum! Sadece neden beni anlamaya çalışmıyorsun ki?!'' Diye çığlık atarcasına bağırdım.
Bana doğru yaklaşıp dibime girdi.

''Çünkü anlamıyorum! Lanet Olsun! Anlamıyorum! Bu yaptığın hareket kalbimi çok kırdı! Sana herşeyimi anlatırken senin benden bu kadar önemli bir şeyi saklaman Canımı acıttı!!'' Diye bağırdı.

''O kadar öenmli değildi ki!'' dedim.

Kafasını bana çevirip gözlerini inanamazcasına büyüttü.

''Bunun için istenmiyorsun!''

Bunu başka birinden duysam belki aldırmazdım. Fakat Noah'ın ağızından duymak canımı o kadar çok yakmıştı ki. Ağızım açık kaldım.

Yüzünden üzüntü geçti. Bana doğru yaklaşıp kolumu tuttu.

''B-ben öyle demek isteme-

''Bırak beni!'' bağırıp kolumu elinden çektim. Sarsılarak ağlamaya başladım.

''İstenmiyorum Öyle mi?! O zaman bende istenmediğim alanlarda bidaha bulunmam!!'' Hıçkırarak çıkış kapısına yürüdüm.

Noah arkamdan koşarak geldi.

''Millie yemin ederim öyle demek istemedim!Lütfen beni dinle!'' Diyip kolumu tutup beni kendine çevirdi.

Gözleri kızarmış ve dolmuştu. Noah böyleydi işte. Onu böyle görmek hiç mi hiç hoşuma gitmiyordu.

Fakat söylediği cümlenin anlamı çok büyüktü. Zorlukla arkamı dönüp evin kapısını açıp arkamdan kapıyı yavaşça kapadım. Bugün ne kadar çok olmuştu bu böyle bütün evlerden kapıyı çarparak tek başıma çıkmıştım ayrıca ağlıyarak yada hıçkırarak. Şu an hıçkırmak istemiyorum. Noah'a gerçekten çok darıldım. Fakat tekrar barışıcağımızı biliyorum. En azından o zamana kadar söylediği sözlerinin acısını çeksin.! Bi yolunu bulup kendini affettiriceğini biliyordum. Yolunu bulmasa bile onu affederdim. Ama şu an kalbim gerçekten çok kırılmıştı.

Noah üzerime gelmek istememiş olmalı ki arkamdan gelmedi. Büyük bi düzeyle bütün gece ağlardı. Ama en yakın dostunu kaybettiğini sandığı için. Fakat ben hep burdaydım. Onun ağlamasını elbet istemiyorum. Ama biraz ağızından çıkanlara sahip olmayı öğrenmeliydi.!

Kapını önünde öylece durdum. Jaeden'i mi aramalıydım.? yada Jack ? Belkide Wyatt? Aslında hepsi Finn'in yakın arkadaşları olduğu için çekindim. Sanırım Justin'i aramak en mantıklısıydı. Dar kotumun cebinden telefonumu çıkardım. rehber ikonuna dokunup Justin'in ismini bulduktan sonra arama tuşuna basıp kulağıma götürdüm. Telefon ikinci çalışta açıldı.

''Bebeğim?'' Justin'lede bayağı yakındık. Ama genellikle o kendi gurubuyla takılırdı.

''Jus. Beni şu yeni açılan Noah'ın evinin yakınındaki starbucks'tan alır mısın?''Diye sordum.

''Hemen geliyorum.'' Diyip telefonu kapadı.

Telefonu kulağımdan çekip cebime geri koydum ve Starbucks'a doğru yürümeye başladım.

-------------------

Oturduğum deri koltuğa biraz daha yayıldım. Justin beni starbuckstan almıştı. Kahve içmemiştik çünkü saat neredeyse öğlen 3 olmuştu ve biz bişey yememiştik. Yani ben yememiştim ve Justin'de yememiş her neyse işte. Bişeyler atıştırırken ona olanşarı anlattım. Yani babamı. Onun dışında bişey söylemedim. O da sormadı zaten.
Biz konuşurken en az 20 kız gelip Justin ile fotoğraf çektirdi. Şu son iki aydır şarkı söyleyip youtube'a yüklüyordu. Şimdiden bi kaç şarkı yazmıştı bile. Ajanslarla konuştuğunu ve sonunda güvendiği bir yer bulduğunu söyledi. Bu ayın sonuna yani Mayıs'ın sonuna doğru bi albüm çıkarıcağını söyledi. Onun adına gerçekten çok sevindim. Ayrıca hayranlarına ve ilk albümüne vericeği ismide ikimizin belirlemesini istedi. Buna çok sevindim. Saatlerce konuştuk. Justin ile konuşmayıda çok seviyordum. Onun yanında eğleniyordum. Fakat aklıma durmadan Noah geliyordu. Ve ağlamak istiyordum. Özellikle Finn geldiğinde...ağladım. Justin gelip yanıma oturdu ve omzunda ağlamama izin verdi.

Ne olduğunu sormamasına minnettardım. Büyük bi düzeyle Noah akşam onunla tartıştığımızı Justin'e anlatırdı.

Justin beni eve bırakabiliceğini söyledi. Fakat istemedim yani sanırım biraz yürümek daha iyi olcaktı.

''Saat geç oldu Millie.'' Diye mırıldanmasına karşılık gözlerimi devirdim.

''Saat daha 7 Justin. Merak etme eve gidince seni arıyıcam.'' Diyip gülümsedim.
Ofladı. Daha sonra gülümsedi.

''Aramayı unutma ama.'' Gülümseyip başımı salladım.

''Unutmam.'' Yanağıma eğilip yumuşak bi öpücük kondurdu. Biraz gereğinden birzacık fazla yanağımda dudaklarını tuttu. Bende onun yanağını öptüm.

''Görüşürüz.'' Diye mırıldanıp el salladım.

''Görüşürüz.'' Diye mırıldanıp siyah BMW'sine bindi.

Arkamı dönüp ilerlerken arabanın motorunun sesini duyunca gittiğini anladım ve arkaya bakam gereği duymadan yolda ilerlemeye başladım.

Şu an içinde bulunduğum herşey aklıma geldi ve ben sadece tekrardan ağlamak istedim. Şu iki günde sulu göz olup çıkmıştım. Yada bazı durumlarda ağlamıyorum gözüme Finn kaçtı olayları yaşıyorum. Yani çevredekiler ağlıyormusun? iyimisin? gibi salakça sorular sorunca ağlamıyorum diyorum. Ama ağlıyorum. Çığlık atıyorum duyan kimse yok.

Caddeden geçen arabalar ve kornaları huzuru bozuyordu. İnsanlar ellerinde poşetlerle yürüyerek evlerine gidiyorlardı.

Sokak lambasının altında bulunan tahta bankı gördüğümde yavaşça o tarafa doğru yürüyüp banka oturdum. Karşı kaldırımı inceledim bi süre. Sonra üstümdeki giysilere baktım. Normalde iki gün üste aynı kıyafetleri giymezdim. Fakat üç gündür aynı dar kot ve Pembe tişörtümle duruyordum. Toplu olan saçlarımdaki tokaya uzanıp çıkardım. Tokayı kucağıma koyup saçımı kaşıdım. Acıyla yüzümü buruşturdum. Saçımı topladığımda çok sıkı bağladığım zaman yada çok fazla bağlı tutunca kafam acıyordu. Saçımı sağa tarafa doğru yatırdım.

Yavaşça ayağa kalkıp siyah lastik tokamı koluma taktım.Ve yolda ilerlemeye başladım.
Sanırım şimdiki durağım evimdi.

-----------------------------

Geldiğimden beri mutfağın mavi sandalyesinde annemi dinliyordum. Beni ilk gördüğünde ağlamaya başladı ve sıkıca sarıldı. Daha sonra mutfağa geçmiştik ve hala mutfaktaydık. Annem önümüze kırmızı kulplu bardaklarda yaptığı sıcak çikolataları koydu. O da benim sıcak çikolataya bayıldığımı bilirdi.

''Yarın okuldan sonra dava için tekrar mahkemeye dönücem hayatım.Sana söylediğim zaman senin gelip kimin yanında kalmak istediğini seçmen gerek. Mahkeme olanları duydu.Yani senin istemeyerek gittiğini falan bunun için sana seçme hakkı tanıyıcaklar.'' Diyip gülümsedi.

Kafamı salladım. Kaşlarını çattı.

''Sen iyi misin Mills? Geldiğinden beri üzgün duruyorsun. Ayrıca hep Noah ile gelirdiniz bi sorun mu var?'' Burnumun ucunun yanmaya başladığını hissettim. Gözlerim dolmuştu.

''Ah. Şey ben bunu anlatmak istemiyorum Anne. Sanırım içime gömmek en iyisi bunu konuşmak istiyiceğim zaman zaten sana söylerim.'' Diyip burnumu çektim.

Kafasını anlayışla salladı.

''Pekala.'' Diye mırıldandı.

''Şimdi odama çıkıp duş alsam iyi olur.'' Dedim.

'''Tamam bekliyorum. Sen gelene kadar yemek hazır olur.'' Dediğinde kafamı sallayıp mutfaktan çıktım. Karşımdaki salona doğru ilerleyip krem rengi koltuğun üzerine bıraktığım telefonumu elime alıp mesaj yada arama varmı diye baktım. Tabiki vardı

7 Cevapsız Arama Biebs

1 Cevapsız Arama Civcivim

Noah'ın aradığını görünce kaşlarımı çattım. Sanırım bi kere aradı ve açmadığımı görünce zorlamak istemedi. Boşverip Justin!in numarasını tuşladım. Noah'ı arıyıcağımı falan bekliyorsanız hayır! Onu aramıyıcam.

''Ah! Millie korktum. Saat dokuzda evde olursun diye düşündüm ama aramadın ve bende endişelendim evde misin?''

Ardı ardına konuşmasına karşılık gülümsedim.

''Evdeyim Justin kusura bakma. Annemle konuşmuştum.'' Diye mırıldandım.

" Tamam. Sorun değil ben sadece seni merak etmiştim. Ee napıyorsun?'' Diye sordu.

''Hiç işte banyoya giricem. Sen?''

''Televizyon.'' Dedi ve güldü. Aynı şekilde güldüm.

''Şey tamam o zaman Justin. Görüşürüz.''

''Görüşürüz!''

Telefonu kapatıp merdivenlerden yukarı koşarak çıktım. Sağdaki koridorun ilk odası benim odamı. Beyaz kapıyı açıp içeri girdim.

Banyoya girip duş aldım. Suyun sıcaklığı birazda olsa insanı rahatlatıyordu. Banyodan çıktıktan sonra dolabımdan iç çamaşırlarımı alıp giydim. Üzerime siyah kısa elbisemi onun üzerinede uzun kazağımı giydim. Diz kapağımın üstüne kadar uzanan siyah çoraplarımı ayağıma geçirdikten sonra sütlü kahve rengindeki kalın topuklu ayakkabılarımı giydim.(Medya) Sanırım şu an yapıcağım şey Jaeden'in evine gitmekti,saat ne kadar akşam dokuzda olsa. Merdivenlerden koşarak inip anneme seslendim.

''Anne! Ben çıkıyorum.!''

Kafasını mutfağın kapısından uzattı.

''Senin için yemek hazırlamıştım. Bu saate nereye gidiyosun?'' Diyerek kaşlarını çattı.
Kapının yanındaki askılığa doğru yürüdüm ve askılıktaki açık yeşil montumu alıp giydim.

''Millie sana sordum?!''

Gözlerimi devirdim.

'' Sanırım sana anlattıklarımı Jaeden'e de anlatmam gerek.'' Diyip küçük sepetteki kırmızı fularımı alıp taktım.

''Bu saate gitmek zorunda değilsin'' Dedi.

''Annecim. Geri dönmem zaten orda kalırım.'' Diyip yanağına öpücük kondurdum.

''Senin Jaeden ile aynı evde kalmana izin vermem yanlış mı?'' kıkırdadım.

Kapıya doğru uzanıp kulpunu aşağı indirdim.

''Değil.'' Diye mırıldanıp öpücük attım.

''Kendine dikkat et!''Diye arkamdan bağırdı.

''Tamam.''

Tam o sırada yoldan geçen taksiyi durdurdum.

------------------------------

Jaeden'in evine geldiğimde yavaşça kapıyı tıklattım. Hava serinlemişti. Biraz sonra kapının kilit sesini duydum ve kapı açıldı. Jaeden saşları dağılmış bi şekilde karşımda duruyordu.Altında ayıcıklı mavi bi pijama ve üstündede kısa kollu siyah bi bluz vardı. Bu çocuk okulda bad boy diye geziyor!

Kıkırdadım.

''Ne?'' Dedi ve gülümsedi.

''Sadece pijamanın aynısından almam gerektiğini aklıma not ettim.'' Dedim. Gözlerini devirdi.

Bi saniye peki Jaeden beni gördüğüne neden şaşırmadı. Kaşlarımı çattım.

'Ben burdayım Jaeden.'' Anlamazcasına bana baktı.

''Farkındayım.''

''Yani beni gördüğüne şaşırmadın.'' Jaeden kaşlarını havaya kaldırdı. Ve eliyle ensesini kaşıdı.

Lütfen söylememiş olsun yalvarırım. Noah ağızını kırıcam gerçekten!

''Şey eee'' gevelemeye başladı.

''Jaeden!''

''T-tamam Noah anlattı Millie. Yani olayları biliyorum. Noah ile konuşmadığını falan.Konuşurken sesi üzgün geliyordu. Yanlışlıkla ağızından çıkmış. Sence böyle bişeyi isteyerek sana özelliklede sana söyler mi?''

Kafamı salladım. Biliyordum. Dediğim gibi sadece cezasını çeksin istiyordum. Ama benimde kalbim kırılmıştı. Gurursuz gibi gidipte onu affetmiyicektim. En azından şimdilik. Ayrıca sanırım Finn olayını bilmiyorlar. Noah söylemez yani öyle umuyorum.

''Şimdi bi taraflarım buz tutmadan önce içeri girebilir miyim Jaeden?''

Aklına yeni gelmiş gibi hızlıca kafasını salladı.

''Kusura bakma unuttum.'' Diye mırıldandığını duydum.

Salona doğru ilerleyip ilginç desenli koltuğa oturdum. Jaeden genellikle kendi tasarlardı. Yani koltuğunun kılıfının resimlerini, duvarlarını falan. Jaeden'in evine geldiğinizde duvarlarda genellikle profosyonelce çizilmiş şekiller olurdu.

Jaeden koltukta yanıma oturdu.

''Bu saate annen bana gelmene gerçekten izin verdi mi?''

Ona doğru döndüm.

''Tabiki! Neden izin vermiycekmiş ki?''

''Yok hayır yani. Ben şey..annenin benden haz etmediğini düşünüyordum.'' Diyip suratını buruşturdu.

Dediğim gibi Jaeden sevilmemekten nefret ederdi. Ama kendisi tam bir ''bad boy''

tipiydi.-şu ayıcıklı pijamayı giymeden önce- Annem ilk gördüğünde açıkçası pek hoşlanmamıştı. Yani Jaeden ama şimdi güveniyordu.

''Merak etme Jaeden. Annem sana gerçekten güveniyor.'' Diyip gülümsedim. Eğer tersini söyleseydim emin olun bütün gece uyuyamazdı. Her ne kadar dayanıklı gibi görünsede.

''Film izlemek ister misin?'' Diye sordu.

Başımı hızlıca salladım.

''Tamam ben mutfaktan bişeyler getiriyim sende filmi seç.''

Jaeden arkasını dönüp mutfağa giderken koltuktan kalkıp karşıdaki LCD televizyonun altındaki cd liği aldım.Aslında filmlerin çoğu gerilim ve korkuydu. Ve ben bundan hoşlanmıyorum. Yani gerilim filmerinden işte..

Mutfaktan takırtılar geliyordu. Kafamı kaldırdım.

''Jaeden! Filmlerin hepsi gerilim başka yok mu?!''

Jaeden başını mutfaktan çıkarıp düşünüyor suratı ifadesini takındı.

''Düşüniyim. Hayır!''

Of ladım.

''Ben yanındayım bebeğim beraber izliyicez zaten. Ödleklik etme.!''

Her ne kadar göremesede gözlerimi devirdim. Ben ödlek değilim tamam mı?! Sadece hoşlanmıyorum.!

''Ben ödlek değilim!.''

Jaeden mutfaktan elinde iki kola ile çıktı. Yüzünde pis bi sırıtış vardı. Genellikle beni sinirlendirmek istediği zaman böyle sırıtırdı.

''Hm-hm.''

''Jaeden!''

Jaeden kahkaha atıp elindeki bardakları televizyonun karşısındaki küçük sehpaya koydu. Geri içeri dönüp elindeki beyaz kaseyi kolaların yanına koydu. Yavaşça uzanıp kasenin içine baktım. Baharatlı cips! En sevdiğim.

Jaeden bana doğru gelip yere çömeldi.

''En iyisi uzmanların eline bırakmak tamam mı? Çekil şimdi.'' Diyip elimden cd'liği aldı.

''Gerizekalı.'' Diye mırıldandım.

''Pardon?''

''Yok bişey sadece kişiliğini analiz ettim de.'' Diyip dil çıkardım.

Buna karşılık gözlerini devirdi ve cd'lere bakmaya koyuldu.

Yavaşça oturduğum yerden kalktım. Kalktıktan sonra da popomu elimle silkeledim.(o nasıl oluyo derseniz eliyle poposunu temizledi yani işte ondan :D)

Altımda elbise olduğu için açıkçası rahat hareket edemiyordum. Salak gibi bunu giydim.!

Jaeden sonunda film seçtiğini belirten bi ''hıh'' sesi çıkarınca ona baktım. Elinde salladığı cd'ye gözümü büyüterek baktım.

''Ah hadi ama Jaeden! Paranormal aktiviteden nefret ettiğimi biliyorsun!'' Diye mızmızlandım.

Nefret olay sadece nefretten ibaret tamam mı? Ölümüne korkunun hiç bi alakası yok!.
Zayn kıs kıs gülüp ayağı kalktı.

''Bebeğim ben burdayım diyorum. Her ihtimale karşı çok korkarsan söyle kapatırım. Koltuklarımdan kaka kolay çıkmaz.'' Diyip kahkaha attı.

Ben korkudan onun kanepesine mi bırakıcam?! Salak şey!.

Şakasına koluna vurdum.

''Ben ciddiyim Millie yani-

''Jaeden!''

Kahkaha atmaya başladı. Dayanamayıp kıkırdadım. Salak!

''Ee şey J aslında bana rahat bi eşofman getirebilirsin.''
Kafasını salladı.

''Zaten öyle yapıcaktım.'' Koşarak merdivenlerden çıktı.

Elime cips kasesini alıp ilginç koltuğa oturdum.

Sırtımı kaydırıp koltuğa yerleştim. Tam elime bi cips aldığım sırada kapı çaldı. Oflayıp kapıyı açmak için ilerledim.

Yavaşça kapının önüne geldiğimde kapının kulpunu tutup aşağı indirdim. Kapıyı yavaşça kendime doğru çektim.

''Jaeden benim kafam çok-

Ah hayır!

Şu an buna hazır değilim!

Finn'e bakmaya onunla konuşmaya hazır değilim.!

Finn tam karşımda durmuş ağızı açık bi şekilde bana bakıyordu.

Üstündeki kırmızı gömleğinin Dört beş düğmesi her zamanki gibi açıktı. Kuş dövmesi ve haç kolyesi görünüyordu. Altında ise herzamanki siyah dar kotu vardı. Ayağında da hiç hoşuma gitmeyen kahverengi botları. Erkek olsam asla bu botları almazdım. Ama Finn'e çok yakışıyordu. Finn'e herşey çok yakışıyordu.

Koşar adımlarla içeri yürüdüm. Jaeden'in ilginç koltuğunun üzerindeki Siyah çantamı aldım.

Jaeden elinde mavimsi bir efoşman ve bir tişört ile aşağı iniyordu.

''Kim gelmiş Millie?''

Sorusunu yanıtsız bırakıp koşar adımlarla çıkış kapısına yürüdüm. Finn kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Yani tam olarak bana değil üstümdekilere. Göz göze gelemiyorduk. İkimizde buna hazır değildik.

''Millie!''

Jaeden arkamdan bağırıyordu ama aldırmadım. Tam kapıdan çıkıcağım sırada Jaeden bileğimi tutup beni kendine çekti. Göğüsüne çarpınca neye uğradığımı şaşırdım. Fakat bi şey vardı ki bu koku Jaeden'in kokusu değildi. Bu koku kesinlikle Finn'in kokusuydu...

------------------------------

Arkadaşlar umarım beğenirsiniz. Son yerlerde kaydettiğimi sanmıştım ama etmemişim tekrar yazdım. Kafayı yiyodum! :D Yorum ve oylarınızı bekliyorum.. Öpüldünüz .x.x

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro