
1.3 "Dönüş..."
:(:((:(:(:((:(:(:(:(:(:(:(
normalde bi bölüme 80 oy geliyordu bu sefer 60 zar zor geldi :(:((:(:(:(:(:(:(:(:(:(:((:
Bu bölüme 70 oy 350 yorum gelmezse laçin ölür üvsşğcsşgğşspgeğkc
Neyse cldlfk sınır cidden o.
Film; Shazam
Şarkı; mekanın sahibi .d
Dizi; the society
ithaf belafarukgeldi kreprenses
**
Genç kadın derin bir nefes verdi. Emin adımlarla geldiği buraya şimdi birazdan büyük bir pişmanlıkla geri döneceğini bilmiyordu. Bir an tereddüt edip geri dönmeyi düşünse de duyduğu ses onu kendinde getirdi.
"Gidiyor musunuz? Oysa daha yeni gelmiştiniz?" Acemi doktor yutkundu ve duyduğu sesin sahibine baktı. Selim Öztekin ona geniş bir gülümsemeyle adeta hoş geldin diyordu. Selim ayağa kalktı ve karşısındaki sandalyeyi çekti, genç kadının oturmasını bekledi. "Oturmayacak mısınız?" diye sorduğunda asistan doktor buraya gelmekle büyük bir hata yaptığını anlamış oldu ama Selim'in tehditkâr bakışları altında yapabileceği bir şey yoktu.
"Oturayım." dediğinde Selim memnun bir şekilde tebessüm etti ve yerine geçti. Fazla vakti yoktu ve bir an önce konuya girmek için vakit kolluyordu. Menüyü eliyle işaret etti ve nazik bir İstanbul Befendisi rolünü üstlendi.
"Ben bir şey içmeyeceğim." Zehra, sesinin titrememesine özen göstererek konuştu. Tanımadığı bir adamla oturuyordu ve onun neler söyleyeceği merak konusuydu, iki gündür bu anı bekliyordu ve heyecandan gözüne uyku bile girmemişti.
"Peki, siz bilirsiniz. Anlaşılan vaktiniz yok, sizden ne istediğimi duymak ister misiniz?" dediğinde genç kadın usulca başını salladığında Selim Öztekin iki kolunu masaya koyarak parmaklarını birleştirdi. Karşısındaki kadın oldukça ürkek görünüyordu ve onunla konuşurken dikkat etmeliydi, her an her şeyi batırabilirdi. Genç kadının her şeyi batırabilecek olma düşüncesi onu fazlasıyla geriyordu.
"Ben... Sizden Ömer Bey'in odasına bunları saklamanızı istiyorum." Genç kadın ilk başta karşısındaki adamın ne demek istediğini idrak edemedi, bir süre gözlerine baktı ve başını masadaki ses dinleme cihazına çevirdi. Gözleri şaşkınlıkla büyürken adeta dili tutulmuş gibiydi. "Lütfen! Hemen reddetmeyin. Ne isterseniz yaparım, çok ciddi söylüyorum. Bu sizi korkutabilir, ya da Ömer'e yakalanmaktan korkabilirsin ama seni koruyabileceğimin her türlü garantisini verebilirim, emin ol. Sadece şu şeyi onun odasına tak, müsait her hangi bir yere, masasının altına, dolabına ya da ne bile-" Selim Öztekin cümlesini bitiremeden Zehra silkelendi.
"Hayır, yapamam. Ben buraya gelmek için ne kadar çalıştım, haberiniz var mı sizin?" Genç doktorun dediği şeye karşılık başıyla onayladı Selim yavaşça. Mecburen kesenin ağzını biraz açmalıydı ve ona güvenli olacağına dair şeyler söylemeliydi.
"Bunu taktıktan sonra hayatının mahvolacağını falan mı düşünüyorsun? Öyle bir şey olmayacak. Hatta eskisinden daha iyi olacağının garantisini verebilirim Zehra Hanım. Ömer'in yanında sürünmekten başka ne yapıyorsunuz ki? Fark edemeyebilirsiniz henüz, lakin ben sizin hayatınızın fırsatı da olabilirim. Tek yapmanız gereken benim emirlerime uymak." dediğinde genç kadının kararsız bakışlarını yakalamıştı ve o anda kadının kabul edeceğini anlamıştı.
Selim Öztekin, gerek iş hayatında, gerek sosyal hayatında ne isterse alırdı. Etrafındaki kadınlarla iletişim kurması genellikle büyük bir çaba göstermesine gerek kalmıyordu. Aynı zamanda biliyordu ki, Kimya Seçiler onun aurasına hapsolacak bir kadın kesinlikle değildi. Ona hissettiği şey kesinlikle aşk değildi, tutku bile değildi. Sadece bir kez olsun o kadının kendisine farklı bakmasını istiyordu. Kullanıldığının farkındaydı, Kimya Seçiler kendisini sadece yardıma ihtiyacı olduğunda arıyordu, işiyle ilgili, çevresi için, bazense içmek için. Normalde kesinlikle kullanılacak bir adam değildi ama Kimya Seçiler ona her istediğini yaptırıyordu. Ömer ise onun biricik kankasıydı ve emindi ki Kimya ile ilgili bir takım gariplikler vardı. Bunu bilebilecek tek kişi oydu.
"Ben karşılığında ne alacağım?" Selim, düşündüğü şeylerden sıyrıldı ve gülümsedi.
"Nihayet aynı dili konuşuyoruz, ne kadar isterseniz, işinizi ne kadar iyi yaparsanız, o kadar fazla alırsınız. Bu konuda endişeniz olmasın." Sözlerini bitirdikten sonra, onu dinleyen asistan doktor yutkundu. Selim Öztekin yüzündeki alaylı tebessümü silmedi ve el uzattı. Genç kadın ilk önce Selim Öztekin'e daha sonra uzattığı eline baktı. Selim Öztekin'in daha fazla vakti yoktu, kadının çekingen bir şekilde uzattığı eline uzandı ve sıkıca tutup salladı.
"Anlaştık o zaman..."
***
Laçin | 2 Gün Sonra.
"Beni yine süründürdün ya buralarda, inanamıyorum sana gerçekten, yazıklar olsun. Sakalımı süpürge ettim ama neye yarar?! Utanmasa ekonomik sınıfta oturtacaktın beni!" alayla dediğim şeye tek cevabı göz devirmek oldu.
"Kimya, şimdi ben senin kocanım ya, sana özel jet alabilir miyim?" dediğimde omzuma dirsek atmasıyla inledim.
İtalya tatilimizden dönüyorduk ve kısa da olsa benim için değişiklik olmuştu. En azından Kimya ile yalnız geçirebildiğim birkaç gün olmuştu. Bu tatilden sonra Kimya'nın bana aşık olmama olasalığı neredeyse yoktu! Ne de olsa yakışıklıydım, yardımsever, az biraz anlayışlı, para konusunu direkt geçelim... Her neyse, İstanbul'a döndüğümüz an Kimya ile aramın eskisi gibi olmasından oldukça korkuyordum. Ne de olsa benimle evlendi, anlaşmamızı yerine getirdik ve belki de benimle olan işi bitmişti ve kıçıma tekmeyi basmayı düşünüyordu.
"Hangi parayla alacaksın?" diyerek alayla gözlerini alayla bana çevirdiğinde güldüm.
"Karımın parasını yiyemeyeceksem evliliğin ne anlamı kalır ki?" dediğimde cevap vermeye tenezzül etmeyip sürücü koltuğuna geçti. Onu takip edip yanına oturdum. Gerçekten uzanmaya ihtiyacım vardı ama her şeyden önce evime gidip eşyalarımı almam gerekiyordu. O evden kesinlikle nefret ediyordum ama gitmek zorundaydım. Bir süreliğine Kimya ile yaşayacaktım ve onunla yaşamanın nasıl olacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ve bu beni geriyordu.
"İtalya'yı sevdin mi?" Sessizliği şaşırtıcı bir şekilde Kimya'nın bozmasıyla ona baktım.
"Evet, çok güzeldi." dediğimde güldü. Ardından devam etti.
"Biz ayrılınca İtalya'da yaşamak istersin o zaman? Yemekleri güzel, gezilecek yerler çok, dili öğrenmesi de fazla zor değil, bildiğin İngilizce bile orada yaşamana yeter." dediğinde ona baktım. Cidden şimdiden gitmem için yer mi bakıyordu? Anlaşılan İstanbul'a döner dönmez yeniden eskisi gibi olmuştuk.
"Bunu düşünmek için erken değil mi sence de?" dememle gözünü yoldan ayırmadan soğuk sesiyle cevap verdi.
"Hayır. Şimdiden düşünüp oradan ev bakabilirsin, iş kurmak isteyebilirsin. Gerçi çalışmana gerek yok, ben sana her türlü bakacağım. Dedim ya, kuracağın hayat sana bağlı." dediğinde alayla güldüm. Gerçekten planlarında beni postalamak vardı. Tamam, eninde sonunda bunu yapacağının ben de farkındaydım. Ama bir süre sonra bu acıtmaya başlıyordu ve Kimya bir türlü bunu göremiyordu.
"Aslında Lüksemburg da güzel. Oraya da gittim. Başkenti gayet huzurlu bir yer, iş olanakları gayet iyi, Avrupa'nın en güzel ülkelerinden biri. Oradaki insanlar genel olarak mut-"
"Yeter." diyerek sözünü kestiğimde sorgularcasına bakışlarını bana çevirid ve kaşlarını çattı. Mavi gözlerinden gelen soğuk hava dalgaları beni kavurucu güneş gibi yakarken bir şey demeden önüne döndü ve yeşil ışığın yanmasını bekledi. Emindim ki bu fırtınadan önceki sessizlikti.
"Bana yeter demen hiçbir şeyi çözmeyecek. Anlaşmamızı bazen ihlâl ediyorsun Laçin, sen ailen için kendinden, onlardan vazgeçtin. Şimdi ise kararından pişman gibi duruyorsun ama bilmeni isterim ki bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek." Ciddi ve bir o kadar da yabancıymışız gibi mesafeli konuşması sert bir şekilde yutkunmama neden olurken gözlerimi kapattım. Sahiden bunca zamandır hiç mi alışamamamıştı bana? Tamam, bunun zor olacağını biliyordum. O bana aşık olamazdı, beni sevemezdi ama alışabilirdi. Daha önce hiç bana alışmayı denemiş miydi?
"Geldik." Düşüncelerimi bölen onun sesi oldu. Nihayet canım (!) evime geldiğimde hiç istemeyerekte olsa arabadan inmek zorundaydım. Hiçbir şey demeden indim. Daha sonra arabanın tekerlerinin asfaltta bıraktığı sesle birlikte karşımdaki koca binaya baktım. Girişteki danışma beni görünce kartımı uzattı. Nihayet bu evden kurtulacaktım.
Eve girdiğim an hemen odama yöneldim. Sevgili komşum (!) olmasa bu koca bina ona ait olmasa bu ev herkesin hayal ettiği konutlardan biri olabilirdi ve burada yaşamaktan oldukça memnun olurdum. Çıkardığım valizi yatağımın üstüne koydum ve dolabımdaki kıyafetlerimi öyleysime valizin içine fırlattım. Bir an önce gitmek istiyordum ve düzeni umurumda değildi. Bilekliklerimi, saatlerimi ve parfümlerimi de kutularıyla yerleştirdikten sonra siyah, parlak valize biraz üstten güç uygulayarak kapatmayı başardım.
"Boşanıp, annemin evine gitmek için valizimi toplar gibiyim..." Kendi kendime mırıldanarak valizimi sürükledim ve evime son bir bakış attım ve iç çektim.
"Seninle başka şartlarda tanışsaydık güzel ev, emin ol içinde çok iyi partiler verebilirdim." Kapıyı açtığımda karşıma çıktığına şaşırmadığım yüzle birlikte yüzümü buruşturdum.
"Ben eve gelince sana haber mi veriyorlar, neden evden ayrıldığımda senin buruşuk suratını görmeden yapamıyorum?" Söylediğim şeyler karşısında gülen Selim denen adam başını olumsuz bir şekilde salladı.
"Seninle kavga etmek için burada değilim. Sadece güle güle demek istedim. Evden memnunsun zannediyordum." dediğinde alayla ona baktım.
"Her erkeğin yanı karısının yanıdır Selim Öztekin, evde kaldığın için ve her gece ağlayarak Kimya'yı beklediğin için anlayabileceğini pek zannetmiyorum." Bu cevabıma karşı ilk başta afallasa da sonra güldü ve gülümsemesi yavaşça kahkahaya dönüştü.
"Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın var zannediyordum ama sende başarı denen şey pek bulunmuyor Laçin Saygıner. Kimya kocasını uyuşturucu bataklığından çıkaramamış gibi görünüyor." dediğinde kaşlarımı çattım. Kollarını birbirine başladı ve bana üstten bakmaya başladı. Sakin olmalıydım çünkü bu adamla ne zaman sorun yaşasam Kimya ile de yaşıyordum. Cevap vermediğimi görünce başını salladı ve sözlerine devam etti. "Lütfen alınma, bunu söyleyen sadece ben değilim bildiğin gibi. Herkes. Herkes senin hakkında aynı şeyi düşünüyor. Babasının hayal kırıklığı genç Laçin Saygıner. İş ahlakı zayıf, yaratıcılığı zayıf, baba parasıyla okumuş, hiçbir zaman işine bağlı bir adam olmamış, biyografisinde takdir edilecek tek bir madde bile yok. Ve asıl üzücü olan da ne biliyor musun Laçin? Sen öldükten sonra hiç kimse senin için iyi şeyler söylemeyecek. Senin şu hayattaki tek başarılı projen Kimya."
Şaşkınlıkla karşımdaki adamın bana söylediklerini dinliyordum ve garip bir şekilde sakindim. Dedikleri doğru olması bir yandan canımı acıtırken söyledikleri beynime bir ok misali saplanmıştı. Ben gerçekten herkesin gözünde böyle bir adam mıydım? İşe yaramaz, aptal, beceriksiz ve hayattaki tek başarım karım...
"Benim kocamın uyuşturucu kullandığı falan yok." Duyduğum sesle birlikte bize doğru yaklaşan Kimya'ya baktım. Onu saçlarını toplarken ve oldukça spor giyinirken gördüğüm nadir anlardan biriydi. Siyah gözlüklerini kaldırdı ve saçlarının arasına yerleştirdi. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve Selim'e baktı. Aynı onun gibi kollarını birbirine bağladı.
"Ayrıca onun için bir proje olduğum falan yok. Ama emin ol, o benim hayatımın şansı." Söyledikleri ile birlikte gözlerim sonuna kadar açılırken şaşırması sırası Selim'e geçmişti. Gergin yüz hatları belli olacak bir şekilde nefretle Kimya'ya bakıyordu. Kimya ise sıcak gülümsemesi ile bana döndü ve kalbimdeki minik sızlanmalara rağmen ona bakmayı başarabildim.
"Ne seni bu adama bağlayan? Aşk olduğunu biliyorum Kimya ve sen de bunun farkında olduğum için benden korkuyorsun. İtiraf et, diyelim ki aşıksın. Biraz daha yakışıklısı ya da zenginini bulunca onu bırakacaksın. Senin için hep böyle değil miydi zaten?" dediğinde konuşması sonralara doğru hayal kırıklığı ile sonlandı. Kafam oldukça karışıktı, Kimya bu adamı aldatmış mıydı? Yoksa sevgili bile değiller miydi?
Ellerimin üstündeki sıcaklıkla ilk önce Kimya'ya baktım. O ise bakışlarını Selim'e sabitledi. Daha sonra parmaklarımın arasına geçirdiği parmaklarımıza baktığımda ayakta durmaya zorlandığımı fark ettim. Hemen yere yapışıp rezil olabilirdim. Parmaklarımızı kenetlemesiyle elini sıktım.
"Sen kimsin ki senden korkacağım? Düşünsene, benim için o kadar önemli misin cidden? Benim için peşimde koşan aciz bunaktan farklı bir şey değilsin, inan benim evliliğim kafanı yorman gereken bir şey değil Selim. Kendine iyi bak, ya da bakma umurumda değil." Kimya sözlerini bitirince beni de peşinden sürüklemeye başladı. Hızlı adımlarla ilerlerken ben de bir yandan valizimi sürüklüyordum ve elimden tutup beni çekiştiren kadına hayranlıkla bakıyordum. Bana söyledikleri, bana yaptıkları, kalbimi kırması... Tek bir sözüyle gururumu yok edebileceğim tek kadın oydu.
Asansöre binmemizle derin bir nefes verdi. Ve bana baktı. "Sen kendini koruyamıyor musun? O sana o kadar şey söylerken nasıl sessiz kalırsın?" dediğinde dilim tutulmuş gibi cevap veremedim. Haklıydı. Ama o adamla kavga ettikten sonra genellikle pişman oluyordum.
"Vurunca da neden vurdun diyorsun?! Ben ne yapabilirim? Ben senin paralı askerinim." dediğimde sıkıntıyla ofladı. Ve ellerimizi ayırdı. Bir anda hissettiğim boşluğu asansörün durmasıyla toparladım.
"Birini rezil etmek, gururunu hiçe saymak için veya onu rencide etmek için sadece dövmek gerekmiyor Laçin, sözler bunun için en etkileyici silahtır, unutma."
"O adamı aldattın mı?" dediğimde duraksadı ve yüzünü buruşturdu. Gözlerini yeniden takıp bana cevap vermeden yoluna devam etti. Umursamaz tavrı beni daha da sinirlendirirken aynı zamanda kuşkulanıyordum. Cevabın olumlu olması beni korkutuyordu. "Soruma cevap ver." dediğimde bunu kafama taktığımı fark ederek cevap verme gereği duydu.
"Birini aldatman için onunla birlikte olman gerekir. Daha önce hiç ciddi bir ilişkim olmadı. Sadece daha yakışıklısını bulana kadar." dediğinde verdiği cevaba üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Yani, onun hayatı beni kesinlikle ilgilendirmiyordu ama ne de olsa bir bebeğimiz olacaktı ve biyolojik babası ben olacaktım. Her ne kadar büyüyünce onu terk ettiğim için benden nefret edecek olsa bile annesinin ilişki durumu da onun rahatsız olacağı bir şeydi. Aslında genel olarak büyüyünce annesinin aslında onu istemeyeyip, sadece yaşamak için hamile kaldığını ve babasını postaladığını öğrense de Kimya'dan nefret edecekti. Ki Kimya'yı bu hâle getiren de annesinin ilişki durumu ve yaşadığı çevreydi. Bazen aşk her şey için yeterli olmuyordu, ben bu durumu kabullenemezdim, onun bu kadar umursamaz olmasını, kendinden başka kimseyi sevememesini kabullenemezdim.
Arabaya bindiğimizde daha Kimya çalıştırmadan çalan telefonla birlikte Kimya karıştırdığı çantasından nihayet telefonu bulmuştu. Ömer arıyordu, Kimya ilk başta kaşlarını çattı ve telefonu açtı. Şaşırdığım bir şekilde hoparlöre aldı ve benden tutmamı istedi. Kendisi de o sırada arabayı çalıştırıyordu. Telefonun açılmasıyla Kşmya konuşmaya başladı.
"Efendim? Akşam üstü aramazdın beni?" Kimya'nın gülerek söylediği şeye yaklaşık on saniye cevap gelmedi.
Ömer kendi kendine bir şeyler homurdandı ama bir şey anlayamadık. "Kimya sana bir şey diyeceğim. Ama lütfen sakin ol tamam mı?" Ömer'in sıkıntılı sesi Kimya'yı da endişelendirmişe benziyordu. Kimya sessizce onayladı.
"Kimya internete bak, herkes her şeyi öğrenmiş."
**
Eveeet. Bölümü baya bir beklettim açıkçası biraz keyifsizdim, lütfen kusura bakmayın ❤
Bölümğ beğenenler?
Sizce Kimya'nın tepkisi ne olacak?
AntiSelim'ler kendini belli etsin?
Hadi eyw.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro